bugün

aslında sonu olmayan söz öbeğidir. her nesil bir şekilde kendi çocukluğuna dair bir özlemini belirtecektir. 81 doğumlu biri olarak, annemlerden 60'ları dinlemek, bizzat 80 leri yaşamak şansını yakaladım. biz kendi çocukluğumuzu anlatırken, voltranlar, bakır tellerden yaptığımız arabalardan, susam sokağından, kara şimşekten, babaanneyle seyredilen yalan rüzgarından, bandıra bandıra ye şarkılarından bahsederken, bizim çocuklarımız da belki, kendi çocuklarına pokemonları, popstar yarışmalarını, saçma sapan dizileri anlatacaklar. ama 80ler kadar güzel olur mu bilemem.

eskiden hayal gücümüz vardı, kimimiz voltran'ı oluştururdu arkadaşlar arasında, kimisi kurabiye canavarı olurdu kendi iç dünyasında, oysaki şu an, teknoloji tüm hayal gücümüzü silmek üzere biz dahil. çocuklar artık bildiğimiz çocuklar olmaktan çıktı, sadece küçük görünümlü yetişkinler halini aldılar. sanırım 2000ler diğer yıllara göre biraz farklı anılacak.
eline geçen her gözlüğün bir camını peçeteyle kapatıp, sürahi hanım* taklidi yapmaktır.*
"akula vuruşu geliyooooooooo" diye bağırmak,

" cadillac and dinasourus" oynamak atari salonlarında,

"kames" dokuz katlı top alıp oynamak,

patlayan topun deliğine gül dikeni sokmak,

ataride ki futbol oyununda hakemin görüntüsü görüldüğü zaman mutlu olmak,

fırfırlı, elinle ovalayınca çubuğu uçan oyuncaklarla oynamak,

işte bu tatları yaşamış olmakdır 90 larda çocuk olmak...
roberto baggio'nun 1994 abd dünya kupasında kaçırdığı penaltıyı, yıllar sonra gülümseyerek hatırlamaktır...
yapılan mahalle maçının pokemon'un başlamasıyla bitmesi.
- taso oynamak
- okuldan tebeşir hacılayıp seksek oynamak
- hoptop *
- toto oynamak
- külah içinde kaymaklı leblebi tozu (+ oyuncak hediyesi)
- mahalleye gelen sütçüden sakız istemek *
- mahalle mahalle gezen seyyar salıncağa binmek
- sokak savaşları (hey dostum biz burada yabancıları sevmeyiz!) *
- kerim tekin'in*, demet sağıroğlu'nun*, mirkelam'ın** şarkılarını ezbere bilmek

gibi yeni nesilin pek aşina olmadığı çocukluk yıllarıdır.
ayrıca ramazan aylarının kış günlerine denk gelmesi ile en rahat oruç tutan çocuklar olma şansını yakalayabilmektir. *
hbb'de yayınlanan alvin ve sincaplar'ı izleyebilme şansını elde etmektir.
power rangers izleyip "ben pembe olucaaam" diye ortalarda dolanmak.
(bkz: kimberly hart)
sokaktan gazoz kapağı toplayıp evde yere döktüğü için anneden dayak yemektir.
tasolarıyla uyumaktır.
kaldığı şehirde mc donalts olmadığını bilmeden oradan hiç hamburger yemediği için fakir olduğunu düşünmektir.


çocukluk işte adı üstünde...
apartmandaki teyzelerin siz alasınız diye koyduğu şirinler kitabını aşırdığınızı düşünüp muzurluk yaptığınızı düşünmek, top oynarken evinizin camını kırmak, arkadaşları gizliden eve toplayıp power rangers ve pokemon izlemek,bahçede kutu kutu pense oynamak, sokakta ordan oraya koşup çocuk olduğunuzu ciğerlerinizde hissedebilmektir.
son çocuklardır aslında 90 çocukları, sonrasında çocukluğu barbie li çantaların içinde kimin ruju daha güzel yarışı yapmak olduğunu sanan yeni nesiller türemiştir, çocukluk denen yüz binlerce yıllık devirde kapanmaya yüz tutmuştur.
ömrünün ilk belkide son demleri olan, tadına doyulmayan ve bir daha asla geri gelmeyecek olan yıllar...çocukluğum...susam sokağıyla ,şirinlerle büyüdüğünü farkedememek..şimdi o günleri manyak gibi özleyen kazık kadar olmuş üstüne üstlük başka iş yokmuş gibi birde doktor olmuş bir birey olmak..tutamıyorum zamanı..
hugo'ya edilen küfürün, öğrenilen ilk küfür olmasını yaşamaktır.
sümerbank'tan ranger spor ayakkabı alınması ve size giydirilmesi.
esem sportları çok sevmek ve 'esemlerimi giycem bidaaki maçta' gibi cümleler kurmak.
tüpte çokorem hüpletmektir.
pikaçuuu diye böğürerek dolaşmaktır.
tolga amcayı abi iken görebilmektir.
ekleme:
ışıklı spor ayakkıbıya sahip olmaktır.
isim şehir oynamaktan zevk almaktır.
şehirlerde yaşama şansızlığına sahip olanlar için:

(bkz: bilgisayar mahkumu olmak)
barış manço gençliğidir.
cırtcırtlı spor ayakkabıların cırtcırtını çapraz baglayarak artizlik yapmaktır.
güzel yıllardı o yıllar. akşam ışıklar yandığında, ezan okunduğunda mahallenin boş olması vardı o zamanlar. tüm çocukların bisikletleri vardı. konvoy yaparlardı. mahallenin basket sahasında futbol oynama zevki vardı. saha hiç boş kalmazdı. ağaçlardan meyveler yenirdi ve doymak bilinmezdi. tüm meyveler tanınırdı. kaçmanın bile tadı vardı. commodore64ler, ateriler vardı. evde goal 3 oynanırdı topluca. saklambaç daha bir hırslıydı. mahalle maçları ezeli bir rekabetti. top sahibine top sonra bırakılırdı. çok güzel yıllardı o yıllar. sabah 9 akşam 9 gezilirdi dışarlarda. yaramazlık yapılırdı. omuz omuza yürünürdü. evden elde peynir ekmekle çıkılırdı. cep telefonu yoktu. herkes evinden çağırılırdı dışarı. herkesin ailesiyle arkadaş olunurdu. *, * simit diye bir oyun vardı. televizyonda mahallenin muhtarları, bizimkiler vardı. yeni alınan ayakkabıyı sahada eskitmenin tadı vardı. işıklı ayakkabılar vardı. eski fotoğraflarda kaldı o yıllar. artık hızlı pcler, play stationlar var. arkadaşta kalmalar var. herkesin bir topu var. herkesin cep telefonu var. kimse ağaçtan meyve yemiyor artık. mahalle maçları bizim zamanımızda kaldı. mahallenin sahasında yeller esiyor. sular teyzelerden değil süpermarketlerden içiliyor. sanal arkadaşlıklar var artık. evden dışarı parfümlerle makyajlarla jölelerle çıkılıyor. zaman değişiyor insanlar değişiyor. her şey eskide kalıyor. ersin karabulutun deyimiyle sandıkiçine atılıyorlar. ben 10 yaşında ağaçtan yeni dünya yemek istiyorum, mahalle maçında gol atıp sevinerek kendi kaleme koşmak istiyorum, adam gibi arkadaşlıklar istiyorum. galiba uçurtmayı vurdular. şimdi uçak simülasyonları var. yaşlanıyoruz sözlük. yaşlanıyoruz...
bütün harçlıklarla cips almaktır. markette askıda bulunan cipsleri mıncıklamak, sıkmaktır. hangisinde taso varsa onu almaktır. marketçi amcanın size sövmesi, arkanızdan kovalamasıdır. biriktirdiğiniz tasolarınızla söylentilere göre hareket ederek, arka mahallenin en iyi tasocusunu o zamanların lafıyla, köklemek için günlerce taso atış antrenmanı yapmaktır. onları kaybettiğinde ağlamaktır. akabininde, mına koydumunun oğlu tasoları yamultmuş ondan yenildim demektir. yani güzeldir 90 larda çocuk olmak.
ilkokul birinci sınıfta hoşlanılan kızın kafasına vurup kaçmak..tı..
orta okulda kızı kalorifer peteğinin oraya çağırıp ilan-ı aşk etmek..ti.. (ilan-ı aşk dediğim de "senden hoşlanıyorum" heheh)
lise'de yaşadığımız aşk acısını dünyanın en büyük acısı sanmak..tı..
velhasil buyuduk..
büyümeyi istemek ama büyüdüğümüzde ise tekrar o yıllara dönmek istemek....
her perşembe akşamı olacak o kadar izlemek.
bozulmaya başlayan nesle dahil olmak.
(bkz: 90 larda ebeveyn olmak)