bugün

kimi sahnelerindeki çekim teknikleriyle (bkz: amelie)yi anımsatan sondtracki en az kendisi kadar başarılı olan film.
--spoiler--
insanın amına koyan bi film. kader tesadüf muhabbetine çok şahane bir bakış açısı getiren, zooey deschanel'in konuşmaya başlamadan önce dudaklarını yaladığı ve unknown pleasures tişörtlerinin, the smiths-the beatles muhabbetlerinin gırla gittiği bir film olsa bile insanın ağzına sıçıyor. girip dağıtıyor yani. iç kanama sebebi. tom oğlana sarılıp ağla yiğidim, ağla koçum, ağla aslanım diye teselli etmek istedim, ah canım ya.
--spoiler--

film gerçekten şahane, dalgasına girip imdb'de çaktım bile 10 puanımı. bi kaç ay sonra görür değiştiririm ama 9dan aşağı inmem, pek tatlı pek sevimli bi film ablası. zooey de oynuyor abisi. fakat bir sorun gözlemledim, bir takım forumlarda bu filmi alıp eternal sunshine of the spotless mind'ın üstüne koymaya çalışmışlar. aradaki fark bence şudur, eternal sunshine bir klasiktir çünkü yeni bir şeyler yapmıştır, summer ise klasik tablonun en güzel renklere ve desenlere(?) bezenmişi, boyanmışıdır. eternal sunshine dan çerez diye bahseden yorumlara aldanmamalıyız bence. vizyondan kalkmadan kapın partnerinizi ya da filme gay işi demeyecek arkadaşlarınızı falan, gidin izleyin. çok güzel film. ama tabi insanın amına da koyuyor, evet.
türkçe ye "aşkın 500 günü" olarak çevrilmiş film.
herkesin sevgilisiyle gittiği filmlerden biridir, ama hiç de gerek yoktur, terkedilsiyseniz de gönül rahatlığıyla gidiniz efendim, dağıtınız geliniz.

--spoiler--
taa sonuna kadar kızla birleşçekler diye kıvrandım durdum. herşeyi bırak, o son 5 dakika öldürür insanı.
o giysiler falan ne hoştu lan.

--spoiler--
---spoiler---

"i just don't feel comfortable being anyone's girlfriend. `i don't actually feel comfortable being anyone's anything"

---spoiler---
imdbden 8.7 almasıyla heveslendiğim fakat izleyince hayal kırıklığna uğradığım film.Soundtracki iyiydi.
istisnalar hariç aşk filmlerini pek sevmem ama bu film o istisnalardan birisiydi. konusu kısaca siz aşkı arayarak bulamazsınız ama o gelir sizi bulur olabilir. hikayesi çok renkli ve akıcı bir şekilde anlatılmış başarılı bir film.
Çoğu film kurdu gibi bende imdb puanına gönlümü kaptıraraktan izleyim bari şu filmi dedim. Dikkat ve ilgi ile oturdum pc başına. Filmi izledim.
Amma ve lakin öyle 8 üzeri puan alacak bir film değilmiş meğer.
Filmi çok beğenenler , benim duygusal ve aşk temalı filmlerden anlamıyor veya sevmiyor olduğum sonucunu çıkartmasın hemen.
Severim. Hemde çok.
Ama bu film şunları amaçlamış sanki :

anlatış tarzım ile fark oluşturayım , filmin başrol oyuncuları anlamsız ifadeler takınsın yüzüne , bu arada cool bi müzik girsin arka plandan *, izleyenin de kafası az karışsın ve içinden 'vaaaaybee ' falan desin , sonuçta filmin güzel olduğuna inandırmaya çalışsın kendini. Falan filan.

--spoiler--
Bu arada sırf ikea nın reklamını yapmak için iki genç birden bire ikea mağazasının içinde bitiveriyor. Geziniyolar öyle mal gibi. Salak saçma espiri anlayışları falan.*
--spoiler--

Velhasılı kelam... Filmi izlemeden önce , film hakkında yüksek beklentilerim olduğu ve bu beklentilerim malesef hüsranla sonuçlandığı için... ben derim ki sallayın ya. Aşk filmi mi izlemek istiyorsunuz? izleyin işte. Ama filmden birşey beklemeyin. Sanmayın ki size çok iyi vakit geçireceksiniz , sanmayın ki size yeni anlamlar katacak , sanmayın ki film hakkında benim kadar yazı yazacaksınız.

Biz ne aşk filmleri seyrettik. Yeşilçam , yeşil çamların altında aşk nasıl yapılır öğretti bize.Biz yeşilçam çocuğuyuz. Yermiyiz lan bunları.
gittim ve gördüm..ama öyle uzun uzun bahsedemem.**
--spoiler--
öncellikle film çok güzeldi.hem de harikaydı ama son 5 dakikasında sıçtılar.filmin kötü bi sonla bitmesi daha iyi olurdu.niye çocuk sonda o iş basvurusuna gittiği yerdeki karıyla tanısıyor ki.bırakın öyle kalsın.gözümüzde daha sempatik olur.yani ne bileyim.sonunu begenmedım.

ayrıca orası hiç los angels'a benzemıyordu.
--spoiler--
filmde ikiye bölünen sahne "gercek ve beklenti" kısmında çalan şarkı ;the temper trap'e ait sweet disposition adlı parçadır.

edit: black devil uyardı o sahnede regina spektor'ın hero şarkısı çalıyormuş.
oluyor öyle.

--spoiler--
çok uzun süre bekleyen insanlar, çok uzun süredir iyi olan insanlar, çok uzun süredir sevişmeyen insanlar, çok uzun süredir gözlerinin içine bakan birini bekleyen insanların hikayeleri çok uzun süredir hayal kırıklığı ile bitiyor. çok sevmenin elinden, bazen bir kaç hormon ve bir kaç tesadüfün gani gani mal koparabileceği gerçeğini ihmal etmeyen film. öyle oluyor bazen. bazen midenizle soluk borunuz arasında sıkışıp kalmış, yutamadığınız ve kusamadığınız bir insan öylecene, hiçbir açıklama yapmadan, hiçbir şey olmamış gibi gidiveriyor. sizin hiçbir şeyiniz olamayacağını; hayatın kendisi için daha çok şeyler hazırladığını söyleyen biri gidip bir başkasını tüm hayatı yapabiliyor. bunun adı da aşk, onunki de. kimi suçlayacaksın.
--spoiler--

oluyor öyle şeyler. hayat garip, vapurlar falan.
sanki aşkı değil de, aşkın ne olmadığını anlatan, hikayesi iyi kurgulanmış bir romance. görüntü yönetmenini de tebrik etmek gerekir.

bazı sahnelerde ıssız adam havası yakalanmıştır.
--spoiler--

süper ötesi bir film.

hikayenin anlatılışı, karakter seçimi, senaryo, çiftlerin uyumu, olayların bütünü..
insanın kalbinde bir anda yer edinen bir film.

filmin sonu mükemmel.
herşey tesadüften ibaret..

--spoiler--
harkulade bir film yapmış Marc Webb abimiz taktir ediyoruz kendisini.
Yine bir türkçeye abuk subuk çevrilme kurbanı film. Filmin ismi türkçeye,seyrdilmeden çevrilmiş zira film bir aşk filmi değildir diye başlıyor zaten.aşkın 500 günü diye meselesi yok.kaldıki evet 500 günlük bir hikaye fakat 500 günde aşk da yok. film holivud klişeleri olan bir romantik komedi değil. indie dedikleri türden ve bu hikayenin bu şekilde anlatılması doğru seçimdi bence. içinde güzel espirileri olan, çekimi ve senaryosu hafif; terketme,terkedilme,aşk,ilişki filmi.Sonunda kader diye birşey yoktur herşey tesadüften ibarettir diyor ki beni yıkan cümle bu olmuştur.Imdb puanını haketmiyor.bence puanı 7.5dan öteye gidemez filmi.
--spoiler--

You cant describe great cosmic significance to a simple earthly event.
Coincidence, thats all anything ever is, nothing more than coincidence.
There are no miracles. There is no such thing as fate. Nothing is meant to be...

--spoiler--
kız ve erkeğin parkın ortasında sırayla gitgide artan bir volume ile penis diye bağırmalarıyla yaran film. ayrıca kızın terasındaki parti sahnelerinde expectations ve reality olmak üzere ekranı ikiye bölmek oldukça hoştu.
hayal kuran saftorik erkeği ve realiteye bakan gaddar kadını anlatan aşk hakkında marc webb yönetiminde güzel bir film.
erkek aslında hayal kuran, romantik olup, kendisini mutlu edecek kadını arayandır. ilk görüşte aşık olduğu kadını öylesine gözünde büyütüp ulaşılmaz yapar ki, elde edince kendisini peri masalında zanneder. kadınlar ise dereden karşıya geçirecek sandalcı arar. ilişkinin seyri ilk dakikadan bellidir. erkek içinden geldiğince ve en içten varlığını koyar ortaya. kadın ise yalan olmayan yönlendirici ve dolaylı konuşmalar yapar. bu tip gerçekler aslında erkek ile kadının ilişkilere bakış yönünde bilinen klişe düşünceleri yıkar. romantik olan erkek, rasyonel olan kadındır.

bu gerçeğin temeli üzerine kurulmuş, bir erkek ile bir kadının 500 günlük hikayesi. daha doğrusu erkeğin hikayesi denebilir. çünkü kadının yönünden bakacak olursak bunun adı belgesel olurdu.
dengesiz bir karının, romantik bir oğlanın hayatını zikmesini anlatan bir garip filmdir.

--spoiler--
summer denen karının neden nasıl evlendiği konusuna hiç değinilmemiş, sadece "ben kararlarımı çok çabuk alırım. tesadüfler falan filan, kader diye bir şey yoktur" diye saçmalatmışlar karıyı. iyi de be amını siktiğim, 400 küsür gün o oğlanla takılıp, oğlandan ayrıldığın gibi parmağına yüzüğü takmak ne demektir? böyle bir orospuluk var mıdır?

hadi bunları da anladım da, o son dakikada autumn diye bir hatunu oğlanın karşısına çıkarıp, izleyicinin zekasına niye hakaret ediyorsunuz ibneler?
--spoiler--

hakan taşıyan'ın şarkılarıyla daha güzel olabilecek filmdir. filmin o versiyonu üzerinde çalışıyoruz.
bir çalışmanın (sinema için ele alalım bu çalışmayı) başarılı olmasının sırrı seyirciye inebilmesidir bence. bir insan beyazperdede kendinden ne kadar çok şey bulursa o çalışma o kadar başarılıdır. bu filmde bunu çok iyi kotarmış. ekranda "kendinizi" izlemek garip bir duygu yaratır üzerinizde. 500 days of summer, sonu hariç her bir karesinde (aşk konusunda başarısız olanlar için) "beni anlatıyor lan bu film" dedirtiyor insana.
yeni bir etenal sunshine of the spotless mind tarzında bir film mi diye merakla beklediğim, romantik komedi diye izlediğim ama ne romantiklikle ne de komediyle alakası olan bazı sahneleri düşününce sağlam dram diyebileceğimiz film.

--spoiler--
klişe olan bir şey vardır filmlerde kız ya da erkek aşka inanmaz ama karşısına öyle biri çıkar ki bütün düşünceleri değişir ve filmin sonunda mutlu son. işte bu film öyle değil hatta son sahneye kadar bir umutla bekliyorsunuz ama hissettiğiniz hayal kırılıklığıyla kalıyorsunuz.
--spoiler--

görüntü ve konuların işlenme açısıyla tekrar izlenebilirliği olan film.
icinde tatli tali zooey deschanel esen film.
oyuncuları, müzikleri ve çekimleri harika, inanılmaz; kendisi de farklı ve ilgi çekici, sıkmayan bir yapım olan film.

--spoiler--

mutlu sonla biten aşk filmlerinden bay gelmişti. gerçekçi olması adına harika bir film. en azından insanı saçma sapan hayallere sürüklemiyor. herkesin her an başına gelebilecek bir şey anlatılmış. hiçbir abartı yok ve gayet makul bir şekilde bitirilmiş. ama nedense insan yok artık falan demiyor bu ayrılığa.. insanı sinir eden ayrılıkları barındıran pek çok filmin (butterfly effect gibi) yanında bi laf diyemedim nedense.. demek ki o kadar gerçekçi ve insanı saran bir film..

bu arada o büyümüş de küçülmüş küçük kıza hasta oldum. çok sempatik idi. büyüyünce de taş olucak belli.. çocuğun arkadaşı olan sarışın uzunumsu saçlı tipe de bayıldım ayrıca. [gülücük]

--spoiler--
yakın dönemde izlediğim en farklı romantik-komedi.eğlenceli popüler kültür göndermeleri ve hafiften kendini ciddiye almayan hali filmi çok eğlenceli kılmış.yer yer de hüzünlü tabi.80 sonrası kuşaktan gelen,günümüz iş hayatının yeni bireylerinin aşk öyküsü sanki biraz da bu.biraz indie romantik-komedi gibi...
acaba kaçımız filmi izlerken Joseph Gordon-Levitt'i heath ledger'a benzetti diye düşündüm bu filmde . aşk filmlerinin hikayesinin kalmadığını düşündüğüm bir ana çıktı karşıma .