bugün

entry'ler (167)

fm 2010 daki genç yetenekler

(bkz: gerson)
(bkz: elvis)
(bkz: moises)

galatasary i 3 sene icinde sampiyonlar ligi sampiyonu yapabilecek kapasitede, cok ucuza kapabileceginiz yeteneklerdir.
tabi kaleciniz leo franco yu satip ayni paraya (bkz: guillermo ochoa) yi da alirsaniz.

lost

--spoiler--

bu sezon da diger sezonlarda oldugu gibi hikayenin iki farkli boyutta anlatilacagi belli oldu. flashback ve flashforward larin yerini 2004 te paralel evrende kazasiz belasiz los angeles a varan kahramanlarimizin hikayesi alacak. esas hikaye olarak ise 2007 de gecen bir "smoke monster"* vs. digerleri savasi izleyecegiz.

anladigim kadariyla jakob "oceanix six" i adaya getirmek icin ugrasirkan onlarin 1970 lere gidecegini hesap etmemisti, 2007 ye donup smoke monster la savasinda ona yardim etmelerini umuyordu ama hesapladigi gibi olmadi bizimkiler dharma zamanina isinlandilar. sonra da hidrojen bombasini patlatip ucak kazasiyla baslayan herseyi sifirlamak istediler. bu noktada yasananlara yazarlarin fiziksel bir aciklama getirebileceklerini sanmiyorum. bir sekilde zamanda bir bolunme yasandi ve olaylar iki paralel evrende gecmeye basladi.

birincisinde yani 2004 deki paralel evrende hidrojen bombasi patladi ve ada sulara gomuldu. bu evrende eger ucak kazasi hic olmasaydi 815 yolcularini ne bekliyordu onu gorecegiz. smoke monster "eve" donmek istedigine gore adanin suya gomulmesi onun isine gelmeyecektir. jakob un da boyle birsey isteyecegini sanmiyorum, zira istese richard a daha once patlattirirdi o bombayi. oyleyse adadaki iki hakim gucun de istemeyecegi bir olay sonucunda adanin yok oldugu bir evrende gecen bir hikaye olacak bu kisim.

ikinci evrende ise sezon 5 deki gibi bir zaman kaymasi yasandi ve bizimkiler bombayi patlatamadan 2007 yilina donduler. burda jakob un parmagi olabilir cunki onun asil istedigi oldu, istedigi ksileri kendisine yardim etmesi icin 2007 yilina getirdi.

dizinin sonunda bu iki evreni birbirlerine baglarlar mi veya nasil baglarlar gorecegiz ama daha sabirsizlikla beklenen ve izleyiciye asil merak edilen cevaplari verecek olaylarin 2007 deki evrende jakob un tarafini tutanlarla smoke monster (benjamin de istemeden de olsa smokey tarafinda kaldi gibi) arasinda gececegi kesin gibi.

--spoiler--

uludağ sözlük moderasyonu

son derece tutarsiz davranislar sergileyen moderator veya moderatorlerden olusan insan toplulugu.

benim fazla entryim olmadigindan dolayi silinen entry sayim pek fazla degil, zaten buraya yazma sebebim de daha once bu basliga yazilan bircok entry gibi "bana haksizlik yaptiniz ulan" diye aglamak da degil. eger moderatoru olduklari bu siteyi gercekten de onemsiyorlarsa kararlarinda daha tutarli olmalari gerektigini dusunuyorum ve bu yuzden onlari uyarmak istedim.
gerci buraya yazi yazmanin duvarlara konusmaktan pek farki yok ama olsun.

eminim ki burdaki yazarlarin cogu sozlukte gezerken sozluk formatina aykiri bircok entry goruyordur. sahsen ben goruyorum ve bazen de benim de bir entry mi bu yuzden silmislerdi bak bu duruyor diye de aklimdan geciriyorum ama gozden kacmistir herhalde deyip geciyorum. sonucta onbinden fazla kisinin yazdiklari sadece 4 kisinin kontrolunde, boyle seyler olmasi gayet dogal.

ama sozluk formatina aykiri entryleri gecen haftanin en begenilenleri listesinde gormek gercekten de dusundurucu.

bahsettigim entry bu: (#7136390)

(burada entry ifsa etmek etik bir davranis degil ama bu entry zaten haftanin en begenilenlerinden olmus kendisini yeterince ifsa ediyor kanimca.)

bu listedeki entry lerin tum moderatorlerin gozunden kacmasi oldukca zor. ayrica orada bir hafta boyunca sergilenen bir entry bircok yazara da ornek teskil edecektir. siz daha sonra yeni gelen bir yazarin entrysini "soru basliga cevap entry girme" veya "onceki entrye cevap verme"* gibi sebeplerden silerseniz ondan: "haftanin en begenilenlerinde bile boyle entry var benim entryim neden siliniyor" isyani esliginde yiyeceginiz diger tum laflari da hak etmissinizdir bence.

sozun ozu su ki biraz daha tutarli ve sistematik olmalari yonunde, uzerime dusmese de uyarmak isterim kendilerini. izledikleri gelisiguzel entry silme politakasi guvenilirliklerini oldukca zedeliyor zira.

lost

6. sezonun ilk bolumu * internete * dusen dizi.

goruntu oldukca kotu, ses rezalet ama benim gibi sabirsizlar izleyebilr yine de.

arda turan ın fiyatı

fenerbahçe nin sadece telaffuz edebileceği fakat asla satın alamayacağı kadardır.

sözlükte yiyecek içecek yazmak

şunu içtim, bunu zıkkımlamdım, midem bayram etti şeklinde yazmaktır.
görgüsüzlüktür.

football manager 2010

galatasaray la oynuyorsaniz ve forvetiniz milan baros sa real madrid e karsi kazanmanizin imkani olmayan oyun.
ulan ne ise yaramaz forvetmissin sen turkiye liginde catir catir at 40 kusur gol casillas la karsi karsiya kaldigin 10 toptan birini atama.

takim kayiran, insani hasta eden oyun.

türklerin eleştiri anlayışı

paris hilton un matematik bilgisi kadar gelişmiştir.

eleştirenler yapıcılık ve espriden yoksun, kaba, yıkıcı, nefret ve hakaret dolu eleştiri yaparlar. eleştirilenler de eleştiri sahibinin seviyesine saniyesinde inerler.

ajdar ın eurovizyonda birinci olması

olabilitesi gayet yuksek olan olay. iyi bir pazarlama stratejisiyle basarilabilir.

bakin pop star yarismalarinda birinci olanlar simdi ortada yok ama ajdar hala konusuluyor, bir turlu kurtulamadik yani. avrupalilara onu secmezlerse baslarina musallat olacagini anlatabilirsek eger ajdari dinledikten sonra beyin amciklamasi gecireceklerinden sirf ondan kurtulmak adina birinci secebilirler kendisini.

çin seddi bitiminde çinlilerin ilk tepkisi

-olm manyak mıyız lan biz, bütün çin bir duvarla kaplanır mı? en iyisi bırakalım hocam biz bu işi!!!...

aspirin içerek intihar etme girişimi

ranzanın üst katından atlayıp intihar teşebbüsünde bulunmaya benzer.

referandumla peygamber seçilmesi

allah ın göndereceği peygamberi kullarının oylamasına sunması olayıdır.

malumunuz, hangi peygambere baksak hayatı hep zorluklarla geçmiştir. münafıklar onlara inanmamış, yollarına binbir zorluklar çıkartmışlardır. bundan sonra göndereceği peygamberin daha önceki peygamberlerin yaşadığı zorlukları yaşamasını istemeyen allah ımız teknolojinin de verdiği nimetler sayesinde dünya genelinde bir referandum a gidebilir, böylelikle hangi adayın kulları tarafından daha selametle karşılanacağı hakkında bir fikri olur. sonra da gönderdiği elçisi çarmıha gerilmek veya memleketinden sürülmek gibi sorunlarla uğraşmadan direk olarak işini yapabilir. tabi allah a da hak vermek lazım, önceki peygamberler zamanında böyle bir referandum yapmak teknolojik olarak imkansızdı, fakat günümüzde ileri seviyedeki teknolojik imkanlar sayesinde bu şekilde bir oylama gerçekleştirilebilir.

bizdeki islami kesimin de sevineceği bir olay olur diye tahmin ediyorum zira yüceler yücesi tayyip erdoğan ve en az onun kadar yüce insan fethullah gülen hoca efendi de bizden çıkan iddialı adaylar olur; fakat dünya genelindeki bir seçimi kazanabilirler mi bilmem. tek korkum var o da melih gökçek in bir sürpriz yapıp seçimi kazanması. hintlileri ve çinlileri belediyede iş vaadiyle kandırabilir.

ülkücülerin çok iyi yaptığı işler

paralı asker olmak.

zıll ı kerden

farsça da gölgeni sikerim anlamındaki söz öbeği.

interneti olmayan bilgisayar

sadece stv yi çeken televizyon gibidir. açıp da bakası gelmez insanın.

galatasaray ın avrupa da elediği güçlü takımlar

geçen sene elediğimiz bordeaux örnek olarak verilebileceklerden biri.
geçen sene fransa ligi şampiyonu oldular, bu sene en yakın rakiplerinin 9 puan önündeler ligde ve bayern ile juve nin
olduğu şampiyonlar ligi grubunda 16 puan topladılar. bu adamlara güçsüz diyen futbol muhabbeti yapmasın bir zahmet arkadaş.

shosholoza

mukemmel bir guney afrika halk sarkisi. invictus sayesinde haberim oldu.
kelime turkce de ilerle anlamina gelmektedir.

http://www.youtube.com/watch?v=IszBOXGRe7w

beklenen mehdinin recep tayyip erdoğan olması

pek olasılık vermediğim durum. eğer illa da bir mehdi gelecekse, ki çok da şeyimde, ben oyumu kendisinin zamanında eteğini öptüğü hocasına veriyorum. mehdi etek mi öpermiş lan?

rottentomatoes com

bana gore imdb den sonra sinema icerikli en iyi internet sitesi. imdb den en onemli farki, filmler site okuyuculari tarafindan degil de gazete ve dergilerde yazan sinema elestirmenleri tarafindan puanlaniyorlar ve puanlarina gore curuk veye taze olarak ayriliyorlar. puanlama yapmis elestirmenlerin kritiklerini okumak da mumkun. bunun yaninda oyuncular, yonetmenler ve filmler hakkinda bolca bilgi icerikli yazi bulunduran, sinema kulturunun gelismesi acisindan oldukca faydali bir site.

up in the air

noelin amerikalilar arasindaki yeri onemlidir. cunki amerikan aile yapisinda genellikle fertler
arasinda baglar oldukca zayiftir, herkes kendini isine adamistir ve noel ailenin sene icinde bir araya gelme firsati buldugu bir iki tatilden birisidir. ailenin, sevdiklerinin insanin hayatindaki onemine deginen "up in the air" in noel zamaninda gosterime girmis olmasi da sanirsam tesaduf olmamali.

goerge clooney bu filmde benim ilk kez gordugum bir meslegi icra ediyor. calisanlarinin islerine son vermek isteyen isverenler, onlarin bu durumu olabildigince makul karsilamalarini, fazla sorun cikarmamalarini saglamak amaciyla, bir firmadan isten insan cikarmanin erbabi olmus elemanlar kiralayip, bir nevi kirli islerini onlara yaptiriyorlar. iste clooney* bu "kovucu" larin en tecrubelilerinden. hayati bir sehirden digerine seyahat edip insanlari islerinden kovmakla geciyor. yogun is trafigi yuzunden kendi evine senede sadece 40 gun ugrayabiliyor. havaalanlarini ve otelleri evi olarak benimsemis artik iyice. ailesinden kopmus, neredeyse hicbir dostu yok, ama kendini bir sekilde bu yasamin ideal olduguna inandirmis. sevdiklerinin, deger verdiklerinin ona yuk olacagini, onlardan ne kadar uzaklasirsa o kadar rahat olacagini dusunuyor. havaalanlari, oteller ve insanlari islerinden kovmaktan ibaret yasaminda kendisini surekli insanlarla cevrili goruyor ve kalabaliklar icinde yalniz oldugunu kabullenmiyor.

filmde yer yer insani gulumseten sahneler olsa da karamsarlik duygusu daha hakim. bircok iscinin kovulma sahnesi uzun uzun islenmis ki ozellikle ekonomik darbogazin hakim oldugu su gunlerde bu isten cikarilma sahneleri daha da stres verici olabilir. ayrica clooney nin bir sure sonra icinde bulundugu yalnizligi fark etmesi, yasadigi hayal kirikliklari ve bunun uzerine duydugu umitsizlik oldukca inandirici bir sekilde ekrana yansitilmis. hem clooney nin haline hem de kendinizi yalniz hissedip kendi halinize uzulebiliyorsunuz.

genel olarak bakildiginda clooney ve basrollerdeki diger iki kadin oyuncu rollerinin hakkini cok iyi vermisler, senaryo ise bircok kliseyle dolu olmasina ve sonunun tahmin edilebilir olmasina ragmen vermek istedigi mesajlari sikmadan, dogal bir yolla izleyiciye gecirebilmesi acisindan oldukca basarili. 2009 un one cikan filmlerinden ve bana gore sinemada olmasa bile izlenmesi gereken bir film. ayrica clooney icin en iyi erkek oyuncu oscari getiren film de olabilir.