bugün

devleti yeniden gördüğümüz 1 mayıstır. velakin tkp'nin taksime çıktık diye duyurdukları eyleme dair bir şey sölemek gerekir; birincisi çıktıkları yer taksim meydanı değil taksim'in harbiye yönündeki girişine bağlanan şimdi ismi aklımda olmayan bir cadde. Sanki oraya söke söke gelmiş gibi konuşuyorlar belli ki önceden pazarlık edilmiş uslu çocuklar orada açıklama yapıp dağılma konusunda anlaşmış. Aksi olsaydı taa Şişli'de sabahın köründe saldıran polis öğle vakti Taksim'e 200 metre mesafedeki yere öyle yığın halinde (onlar buna örgütlü diyor) gelmeye müsade etmezdi. Çok açık ki TKP Taksim'e yürümeye niyeti olmadığını önceden izah etmiş. Hadi bunlar taktik pazarlık meselesi saygı duyulabilir ama Türkiye Kemalist Partisi'nin 1 Mayıs'ı Vahdettin hayaletiyle boğuşarak geçirmesi zavallılıktır. CHP'den ne farkı var 1 Mayıs gibi devrimci enternasyonalizm gününü "AKP'yi istemiyoruz"a indirgemenin? Murat Belge bir yanda, TKP diğer yanında bu kısır madalyonun. SABIR YARABBI!
http://www.atilim.org/haberler/video/video.html
üzerinden geçen zaman zarfında hemen unutulmuş, olayları kışkırtan görevlilerin hiç bir ceza almadığı, kendi insanına teröristmişçesine muamele eden ve bununla övünen celalettin cerrah'ın sonunda istifa etmediği bir zamanların milli bayramı. artık polislerin yakın dövüş ve cop tekniklerini geliştirdiği alıştırma aktivitesi olan günün 2008'deki versiyonu.
dünya iki kampa ayrılmıştır ;
mali sermayeyi ellerinde tutan ve dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu sömüren bir avuç uygar ulusların kampı ve sömürgelerin ve bağımlı ülkelerin, çoğunluk olan, ezilen ve sömürülen halklarının kampı. (v. lenin)

her şey bu temel ayrımla başlıyor. musa'nın denizi ortadan ikiye ayırması gibi. ezen ve ezilen. sömüren ve sömürülen. bir de henüz bu kadar kesin çizgilerle ayrılmamış olan ayrımlar var. misal, ezilenlerin ezilmesine ses çıkaranlar ile sömürenlerin sömürmesine razı gelenler. bir gün her şeyi sineye çekmekten vazgeçecekleri düşüncesinin yüzü suyu hürmetine, ters dönecek anahtarlar bir gün elbet..

bugün, sadece anahtarların bir gün başka dünyaların kapısını açacağı umudunun peşine düşüp, tazyikli suları jopları biber gazlarını yiyeceklerini bile bile taksim'e giden o insanların günü..
sadece emekçi, işçi, sendikacı olanların değil, tüm o insanların haklarını savunan insanların günü..
bir türkiye geleneği haline getirilen taşlı sopalı eylemlerin, sokaklarda can havliyle koşuşan insanların, kendilerine verilen görevleri abartıp kendilerinden geçen polislerin, saçlarından sürüklenen kadınların, -mış gibi yapmaktan usanmayan makam sahiplerinin, her şeyden bir çıkar sağlamaya çalışan oksijen zaiyatörlerinin, kapitalizme hayır! derken her şeyi kapitalizme alet eden burjuvazinin günü..

aslında diğer 1 mayıslardan pekbir farkı yoktu bugünün.. yine aynı yurdum ve insanı manzaraları. bilindik. ve malesef alışıldık.
bundan 150 sene önce 7 kişinin ölümüyle kazanılmış zaferin, 31 sene önce yitirilen 37 canın anısına yine taksim'de olunacaktı. ama izin verilmedi. çeşitli sebepler sunuldu önümüze. 15 milyon nüfuslu kent dendi önce. sonra ''allah, sevdiği kuluna önce kaybettirir, sonra buldurur'' durumunu yaşayacağımızı düşündüren ''1 mayıs tatil oluyor'' haberi atıldı. resmi ya da çoğunluk bir dinden bahsetmesinin, sahip olduğu devlet rejiminin temel niteliklerine buram buram aykırılık teşkil ediyor oluşunu unutan ve dini bayramlarda oradan alıp buraya kopyala yapıştır yaptıktan sonra tatili 9 güne uzatmayı her sene başaran ve bu sırada ülke ekonomisini zerre düşünmeyen kişi kurum ve kuruluşlar, 1 mayısın tatil edilmesini ''ülke ekonomisi''ni bahane ederek reddediyorlardı. demokrasiden anladığı sadece türban olan iktidar partisi ve saz heyeti, ağız birliği etmişçesine aynı türküyü çığırıyorlardı. hülya avşar'ın ''bülent ersoy bile detone olur, ben olmam'' dediği sıralarda, başbakan '' ayakların başları yönnettiği bir ülkede kıyamet kopar. '' diyordu, sesi hiç titremeden. anayasa hukuku derslerinde ''karizmatik liderlik'' konusunu işliyorduk biz, hitabet sanatının inceliklerine değinmeden edemeden. hülya avşar o sırada yine bir açıklama yapıyordu vergi rekortmenleriyle ilgili, ''armut gibi dizilmişler'' gibisinden, geçen senelerde uzatılan her mikrofona ''ben şu kadar vergi verdim, en birinci benim, şampiyon belli ağalar ikinci kim? ahahah'' diye kustuğundan bihaber. başbakan'a cevap gecikmiyordu, pakize suda ''başbakan, özeleştiri yapıyor'' diyordu, öyle başa böyle ayak demek istercesine. sonra kesinleşiyordu 1 mayısın tatil olmayacağı. ''emek ve dayanışma günü'' ilan ediliyordu 1 mayıs, sanki daha önce başka isteklerle kutlanıyormuş gibi. yarım elma, gönül alma oldu bittisine getiriyordu hükümet. çünkü taksim hala gösterilere- göstericilere yasaktı. türk-iş bizi şaşırtarak hükümete karşı geliyordu. disk ve kesk ortak hareket edeceklerini açıklıyordu. eskişehir'den, ankara'dan bir sürü dost ''geliyoruz!'' diyordu telefonun ucundan. hükümetle sendika resmen inatlaşıyordu. sendikaların kararlılığı bugün başbakan'ın ''bu kadar kararlı olacaklarını tahmin etmemiştim'' sözlerine de yansıyacaktı. kararlı olan sadece sendikalar değil, partiler ve örgütsüz yurttaşlardı aynı zamanda. kararlı olmanın yanında herkeste bir de korku vardı. aile fertleri daha bir hafta öncesinden başlamışlardı aramaya, ''olaylara bulaşma!''. pekçok arkadaşımız '' ben perşembe günüm yokum.'' diye yer ayırtıyorlardı evlerinin en rahat koltuğuna. bazılarımız taksim'e gidemesek bile, kadıköy veya çağlayan'a katılırız diye düşünüyordu. diğer bölgelerde örgütlenme sağlanamadı. kadıköy bu sabah bomboştu. polislerin sıradan bir eylem için aldığı önlemler dahi yoktu alanlarda. kadıköy'ü bir bugün, bir de bir kış sabahı kar yağışında bu kadar boş gördüm.

tüm inatlaşmalara rağmen yurdun dört bir yanından gelen insanlar taksim'e en yakın alanlarda konakladılar, sabahın kör saatlerinde iptal edilecek vapur - tramvay- metro- otobüs seferlerini düşünmeden yollara döküldüler. saat 7'yi yalnızca 3 geçiyordu. disk üyelerinin binaya hapsedildiğini, şimdiden çatışmaların başladığını izledim televizyondan. okula diye çıktım. sokaklar bomboştu. farkında olmadan darbe mi oldu lan acaba diye düşündüm, polis, tank, panzer, asker göremeyince rahatladım. anayasa dersi vardı bugün. 200 kişilik anfi normal koşullar altında hıncahınç dolu olurken, bugün sadece 47 kişi vardı sınıfta. gönül ''vay be ne çok insan varmış anfiden giden'' demek isterdi ama olmadı. çoğu insan korktuğu için gelmemişti. korkup gelmeyen insanlar yerine korkmadan anayasal hakkını kullanan insanlardan geliyordu haberler. acı acı. öğleden sonra, vakt-i zamanında pek mühim(!) bir insanın ''tanırım, iyi çocuktur'' dediği celaleddin cerrah ''olaysız geçti'' açıklamasını yapıyordu. eylemcilere ''kontrollü'' şekilde müdahale edildiğini söylüyordu. ne tuhaf ki, onun da sesi hülya avşar gibiydi. ne de olsa, bu ülkede bülent ersoy bile detone olurdu ama hülya avşar olmazdı. o sırada kameralar 2008 1 mayısına damgasını vuracak bir görüntüyü getiriyordu ekranlara ; http://www.youtube.com/watch?v=fcb0h7vzic8 akıllara hemen 2007 1 mayısına damgasına vuran o görüntü geliyordu, -masis kürkçügil- dayak yiyordu bir kafede, ailesinin yanında. en başta da demiştim, değişen bir şey yoktu yurdum insanı için. bilindik. ve malesef alışıldık. oysa berlin'de, venezüella'da ''olaysız'' geçiyordu 1 mayıs.

polise yükleniyordu herkes. bazı bölgelerde kontrolü tek başına sağlayamayan polisler için, jandarma desteği sağlanmıştı. çorlu'dan, rize'den destek kuvvetler geliyordu. hastaneye kaçan göstericiler için gaz bombası atıyordu polis hastaneye. bir baba çocuğunu sallıyordu kameralara doğru, ''çocuk var burada'' diye. yan tarafında lösemili hastalar kalıyordu binanın. polis, hastalarını korumaya çalışan bir doktora da gösteriyordu copunu. disk binasına atılan 2. biber gazı orada bulunan 2 kişinin kalp spazmı geçirmesine neden oluyordu. nefes alamayan, yığılıp kalan insan sayısını hesaplayamıyordu ekonomistler. ekonomistlerin hesaplayamadığı bir başka şey ise, verilen zarardı. bütün dükkanlar kapalıydı. 1 mayıs tatil edilmediği halde, bütün dükkanlar kapalıydı. kaldırım taşları, saksılar, sopalar vardı kepenklerin önünde. bu, o dükkanların bir süre daha kapalı kalacağını gösteriyordu. kişi başına düşen milli gelir 9.333 dolara yükseldi diye sevinen, sırf bu yüzden gsmh hesaplamasını değiştiren ekonomistler bugünün bilançosunu çıkartamıyorlardı. olayları dışarıdan izleyenler, polislerin çocukluğuna inilmesi gerektiğini düşünüyordu. vakt-i zamanında ''önümüze gelene bin tekme!'' oyununa o kadar kaptırmışlar ki kendilerini, sanırım hala çocuk sanıyorlar kendilerini. sonra, bazı polisler de vardı orada, allah'ım neden hepsi böyle değil? dedirten. meslektaşlarının bir genç kızı dövmesine sinirlenip, o'nun önünde kendini siper eden polisi, eylemcilere plastik mermiyle müdahale ettiği için ekibini dağıtan amiri her yerde görmek isteriz. eminim ben, böyleleri de vardı alanlarda. çok değildi, ama onları görmemek olmazdı.

cehepe'den ''olaylı'' şekilde ayrılan mustafa sarıgül'e emanet şişli'den görüntüler ise, tam bir ironi örneğiydi. yurttaşların büyük çoğunluğu '' güleryüzlü, temiz şişli '' yazısının altında ağlıyordu.. chp milletvekili ahmet ersin, bana göre günün konuşmasını yapıyordu ; "istanbul'da bugün sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. kara ve deniz ulaşımı durduruldu. 12 eylül yönetiminin bile yapamadığını, bu hükümet yapmıştır... o pala bıyıklı emniyet müdürünü uyarıyorum. gün gelecek hesap sorulacak. 'orantılı güç kullanacağız' diyen vali'ye de buradan orantılı zeka kullanmanın önemini hatırlatıyorum". disk genel başkanı süleyman çelebi, disk binasının 2 kez kuşatıldığını, diğerinin 12 eylül döneminde olduğunu ancak, bugün yapılanların 12 eylül dönemini bile geçtiğini söylüyordu. 1.556 biber gazı kullanılıyor, sadece bir bölgeden 500 kişi gözaltına alınıyordu. bütün bunlar, olanları doğruluyordu.

disk genel başkanı süleyman çelebi, son olarak '' isterlerse geri adım attılar desinler, biz bugün bir faciayı önledik. şu an ölümlerden de bahsediyor olabilirdik.. '' dedi ya, ne kadar doğru dedi. ayakların baş olmaya çalıştığı bu günde(!), kıyameti andıran görüntüler, iyi ki - şükür ki - ölümle sonuçlanmadı. yoksa bunun altında kimse kalamazdı. 77'nin, 78'in failleri hala bulunamadı evet ama, güldal mumcu'nun zamanında mehmet ağar'a dediği gibi, ''duvarın altında kalmak'' da var.

demokrasinin ilkelerinin ''tazyikli su, cop, panzer'' olarak sayıldığı, hukuk devletinin yerini polis ve faşist devlete bıraktığı bu günde, emeğinin peşinden giden tüm yurttaşlara selam olsun..

((1 mayıs'ı işçi bayramı olmaktan uzaklaştırıp, polisle çatışma günü haline getiren, ne idüğü belirsiz insanlar için de lenin'in bir sözü var : '' genel olarak devrimci ve sosyalizm yandaşı ya da komünist olmak yetmez.'' ))

hamiş: koca bir yaz boyunca ankara'yı susuz bırakıp, ''orantısız'' su kullanımının alasını yapan hükümete ayrı selam olsun.
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=16936
1.Devletle , taksime çıkarım çıkamazsın gibi bir koyun
pazarlığı yapmamalı

2.En az bir ay önceden devlete ben 1 mayısta
taksimdeyim arkadaş demeli

3.Red cevabı alınınca : o halde genel greve gidiyorum
demeli ve 10 gün süre tanınmalı

4.Devlet geri adım atmazsa 1 Mayısa bir hafta kala
genel greve gidilmeli

5.Genel grevde bu 1 mayıs talebi dışında sosyal güvenlik reformu karşıtı ve
anti-emperyalist yüklemler öne çıkarılmalı

6.1 Mayıs tatil olursa şu kadar milli zarar olur
diyenler o zaman oturup genel grevin faturasını
hesaplayacaklardır.

7.Zaten 1 Mayıs bana göre taksime çıkacam gibi kısır
ve eblehçe bir çocuk tutturması değil asıl bu genel
grev örgütlülüğüdür.

8.Ha bunu yapacak sendikal gücün ve örgütlülüğün yada
zaten böyle bir derdin yoksa haddini bileceksin

9.Kudüsü alan Selahaddine özenmeyeceksin.işçi
sınıfının,turistlerin,hastenelerin coplanmasını ve
gazlanmasını valiye fatura etmeyeceksin

10. Taktik-strateji bileceksin.Yöntem bileceksin...Haa
cahilsen o koltuğu terkedeceksin.Proleteryadan özür
dileyeceksin ve tabelanı değiştireceksin :

Dağıtılmış işçi Sınıfının Kodamanları=DiSK
dayak atan polisin tavrını meşru,insanlıktan çıkanlarca öldüresiye dövülenleri suçlu görüp,konu akp olunca demokrasicilik,özgürlükçülük oynayanlara,"ben seni gibi demokratın...." diye küfretmenin bir hak olduğunun ispatlandığı gündür.
dışarı çıkmak zorunda olduğumda hep içine eden, yolları tıkayan, insanları otobüslerde yollarda sersefil etmeye yarayan bayram.
artık şu kutlamalar otobüs dolmuş seferlerini etkilemesede herkes keyfine baksa diyoruz 2009 yılında hala...
işçinin emekçinin bayramı değil de; itin, köpeğin ve hala onların yaptıklarını haklı gören bilumum kişilksizin mutlu olduğu gün.
Sen, onlar, senin gibiler anlayana kadar anlatmaya devam edicem. yenilen copları değil , neden cop yendiğini, akciğerlerimin isyanını değil, neden gaza rağmen copa rağmen orada olunduğunu.
Tanım: kuşatılanların gücünden devletin ne kadar ürktüğünün ispatlandığı gündür.
tarlabaşında bir polisin,postalla yerde yatan bir gencin burnunu ezdiğini... sonra bunu pekiştirmek için izmarit eser gibi bir süre daha uğraştığını gördüm...sonra bu polis akşam çikolata alıp çocuğuna götürdüğünde, çocuk boynuna sarıldığında, acaba tekrar nasıl insan halini alabilir diye merak ettim..
suyumuz yok, az su kullanın, siz az su kullanmazsanız biz de zam yaparız diyen devletin; 1 mayısla alakalı alakasız herkese sıktıgı o kadar suyu nerden bulduğu da ayrı bir merak konusu olan gündür.
http://www.tkp.org.tr/vid...-cephe-1-mayisda-taksimde
Kapitalist oligarşinin kapıkulları tarafından 1 Mayıs 1977'den farklı olarak gaz bombaları , plastik mermiler , coplarla emekçi öldürmeden sabote ettikleri devletin provokasyonuna kurban gitmiş işçi ve emekçi dayanışması günüdür. Azgelişmiş sömürge tipi faşizm ile yönetilen ülkelerde bayramdan ziyade bir savaş günüdür. Görmüş olduk.
(bkz: http://www.yuruyus.com/www/turkish/)
Komünist Rusya'dan kalma bir adet olduğu sanılmaktadır. Taksim meydanında Rus generallerin heykellerinin önünde saygı duruşu yapıldığı acı gündür fakat işçilerimizin yanında olunması gereken gündür. Tarihinin değiştirilmesi icap eder.
(bkz: gostericileri elestirmede kaldirim tasi jokeri)

ekşi'de bu son bir mayıs olayları ile ilgili açılan bir başlık bu. burda da 1 mayıs'tan sonra girilen biçok girdi de eleştirmek için, ''efendim taş atıyorlar ama, polisimiz duracak mı'' denip durmuş. şimdi en başta şunu belirteyim, polis çocuğuyum efenim. hayır eleştirdikten sonra ''sen ne bok bilirsin, adresini ver lan'' gibi ö.m.'lerle karşılaşmayayım, az çok içinde olduğum için neyin ne olduğunu, ne haltlar döndüğünü bilen biriyim yani.

çok uzun kalamasam da izmir'deki kutlamalara katıldım ben de, tek başıma gittim, bikaç saat durdum, tavrımı koyup gerisin geriye geldim. ne cop yiyen oldu ne de copla blowjob'a giren. üstler arandı, güvenlik sıkı tutulmuştu, gayet de güzel geçti. mitingin yapıldığı alan hakkında biraz bilgi vereyim izmirli olmayan uuserlar'a, taksim meydanı gibi ayni, üç tarafı yüksek yapılarla çevrili, taksim'in dinlenme alanı yerine arka tarafınızda körfez var yalnızca. giriş çıkış sayısı gene oldukça fazla ve -olmaz ya- bir saldırı olsa izdiham ve boğulmalar yüzünden can kaybı taksim'in de belki çok çok üzerinde olacak bir yer. ama önlemler alınınca, iki taraf da anlayışlı olunca hiçbirşey de olmuyormuş demek ki. izmir'de de yoğun bir kürt nüfus var(kürtler olay çıkartıyor denmiş ya), izmir'de de radikal sol örgütlenmeler var, hani nerdeydi hepsi, kuş olup uçtular mı? kendilerine insan gibi davranıldığı için hiçbiri taşkınlık yapmaya gerek duymadı, özgürce sloganlarını atıp dağıldılar, geldikleri gibi gittiler yani.

http://www.haberler.com/i...olaysiz-sona-erdi-haberi/

gene deniyor ki, ''efendim polis ordaki işçilerimizi korumak için geldi oraya''. yahu akıl var mantık var, koruyacak adam güvenlik koridoru oluşturur, geçiş/kontrol noktaları kurar, berlin duvarı gibi taksim meydanı'nın içini demir ağlarla sarmaz, tepeye sniperlar koymaz, muş'tan polis getirtmez, hadi hepsini geçtim ordudan takviye isteyip son direniş noktası şeklinde harekat karargahı kurdurmaz 2000 jandarmayla. disk merkezinin iki çıkışına da panzer yığmaz, mobese kameralarını ''uygulanan şiddet'' gözükmesin diye kapatmaz. o askerler gün boyunca kılını kıpırdatmadı ayrıyetten, hangi korumadan bahsediyorsunuz siz? disk başkanı faciadan döndürdük derken haklıydı, çünkü o işçiler alana girseydi 77'de gizlice yapılan alenen yapılacaktı, üstelik bu sefer o dikilen keskin nişancılar tarafından, asker tarafından. jandarma polise de benzemez, polisin ateş etme yetkisi ilgili amirden emir gelmedikçe yoktur ve ne kadar cahil olsa da ordaki erden daha tecrübelidir, davranmaz silahına ama jandarma tetiğe asıldığı anda geri dönüşü olmaz. 2000 askerden biri paniğe kapılıp tam otomatik g-3'leri işçilerin üzerine ateşleseydi ne olacaktı peki? kurşun sıktığı da babası, dayısı, komşusu, köylüsü, hemşerisi olacaktı, 30 bin kişiden(öyle 100.000'i de bulmayacaktı, vali hazretlerinin tehdidi* ile çoğu gelmekten vazgeçti çünkü) taş çatlasın 100-150 kişi çünkü içerisindeki provakatör(ki o da var olduğunu sayarsak). bu mudur koruma?

hadi taksim izinsiz gösteri alanıydı, kabul diyelim. ankara'da ki vallilikten de izinliydi, görüntülerden de anlıyoruz ki ne bölücü örgüt yanlısı bir slogan var ortada ne başka birşey, kaldırım taşının esamesi de okunmuyor, alana giren herkes de aranmış üstelik. bunlara neden ya allah şeklinde saldırıldı peki? başka bir gariplik ise hükümetle yakınlığı olan hak-iş'in mitinginde hiçbir müdahale olmaması hatta akp'li vekillerin dahi gösteriye katılması. gene cnntürk haber muhabirlerinin yaptığı röportajlar da gösteriyor ki ankara büyükşehir belediyesi ''bizzat'' katılımın çok gözükmesi için işçilerini otobüslerle oraya taşıyor. işçiye soruluyor 'neden burdasınız?' diye, işçi garibim; gitmek zorundasınız dediler, emir verdiler, apar topar getirdiler, geldik biz de diyor. hem o günü tatil ilan etme, hem de senin partinin belediyesi işçilerini 'onlara sorulmadan' yollasın oraya, işçi bayramını zehir et ve kendi ideolojik görüşüne alet et. yok ya, başka arzu, istek?

gelelim polisin tutumuna. emniyet her zaman iktidarın oyuncağı olagelmiştir, kadrolaşma herdaim olmuştur. hatta zaman zaman hükümetler askere karşı ellerindeki koz olarak görürler polisi. 80 sonrası tek tasfiye gençlikte, üniversitelerde olmamıştır, polislerin de eğitimli kadrosunun tamamına yakını ya erken emekli edildi ya da istifaya zorlandı, kastettiğim solcular değil yalnızca, evren'in yaptıklarına en ufak bi memnuniyetsizlik gösteren her kafa ezildi. bu başlangıç tabi, sonrasında da yeni polisler ''özellikle'' cahiller kadrosundan seçildi, nedeni de emirleri sorgusuz uygulayabilmesi. emniyet teşkilatı kendi içinde trafik ile çevik kuvvet birimlerinden nefret eder. nedeni de birinin dibine kadar rüşvete batmış olması diğerinin de emirleri sorgulamaktan yoksun eğitime sahip olması(genelleme de bulunmuyorum, bunu belirteyim de başım derde girmesin). yani istenilen tam da böyle ölümüne dalan psikopatlardan oluşması. ama siyasiler de kendilerinin menfaati için tam da böyle adamların çoğunluğu oluşturmasını ister, diğerleri de onların işine gelmez çünkü. polis zaten öfkeli, maaşı yetersiz, hırsız kovalayacak deposunda benzin yok, çalışma saatleri standartların iki katı, günde 6 saat uyumuyorlar bile, kelle koltukta görev yapıyor, doğu'da desen durum iyice boktan, bir de cahil, psikopatımız kararlı hale gelmiştir, welcome megadeth! ki ayriyetten emniyet içinde resmi ağızlardan söylenmese de 2002'den bu yana çok ciddi bir kadrolaşma var(ispat istemeyin, vallahi olmaz, utanırım ayol). fettoşçu polis denen yakıştırma pek de havaya sallanan birşey değil yani. bu halde bu polisi dizginleyeceği yerde aksine 'saldırın aslanlarım' diyen bir de celalettin cerrah gibi bir emniyet müdürü ve taksim yahut silistre modunda bir vali olursa başta, ben 1 mayıs'ta ölen olmamasına şükür ediyorum.

asıl sorun bu da değil, bu yapılanların savunulmasıdır. çok açık söylüyorum, bir ideoloji ne olursa olsun masum insanlara zarar verilmesine -bırakın onlara acı çektirmeyi ya da zevk alarak izlemeyi- kayıtsız kalıyorsa o ideoloji de ona inanan, sempati besleyen de sakattır. böyle bir ideoloji de terörü doğurur. pkk'nın yaptığına destek vermekle 1 mayıs'ta polisin yaptığına destek vermek de kişiyi aynı derecede suçlu yapar, sempatizan yapar, terörist yapar.

ek/düz: imla
bir 1 mayıs;
--spoiler--
http://www.hurriyet.com.t...0.asp?gid=229&sz=3789
--spoiler--
bayram yerine yine mücadele gününe dönüşen fakat bu durumdanda şikayetçi olmadığımız gündür.
1 mayıs 2008 in ayrı bir yeri daha olacaktır artık. 1 mayıs 2008 akp nin gerileme sürecinin başladığı ve toplumsal anlamda sol muhalefetin başka bir şekil aldığı günün başlangıcı olacaktır.
görünen odurki, akp kendinden istenenleri yapmış, bunca yıldır sürdürülen yeniden yapılanma politikaları belli bir eşiğe gelmiştir. Burjuvazi akp ile işini bitirmiştir. Çıkarması gereken tüm yasaları çıkarmıştır. Belki bir kaç rötuşluk iş kalmıştır. Önümüzdeki 2 yıllık süreç bu defterin hamileri tarafından dürülme operasyonlarıyla geçecektir. Bu arada ihtiyaç duyulan muhalefet kanallarıda biraz daha medya vb. araçlar kullanılarak açılmaya çalışılacaktır. Belkide solun akp sini yaratma çabaları başlamıştır? Ne dersiniz? Görünen böyle bir şey şimdilik, medyadaki ve toplumsal mühendislikteki emareler bunu göstermektedir.
işçi sınıfının, emekçilerin kutlama süprizi olarak bol bol gaz ve cop aldıkları gündür. Oysa işçiler o gün 500 bin karanfil getireceklerdi. Demokrasi diye inleyenler bir kez daha görsün. Cop demokrasisini. Tayyipgiller hükümeti kendisine muhalif hiç kimseyi bırak konuşturmak görmek bile istemiyor.

Oysa o insanlar Tuzlada tersanlerde ölmek istemeyen insanlar, 8 saat işgünü isteyen, biraz daha aş isteyen biraz daha iş isteyen insanlar yani biraz değil baya ayaklar, takımlar.
tarihe düşülen, silinmez, kazınamaz bir nottur;

sayesinde salt kendine müslüman tatlı su demokratları ve de onların şakşakçıları birer birer su yüzüne çıkmaktadır. bu gün herkese, venedik protokollerinden, ab temsilcilerinden medet umanların, demokrasi anlayışları sadece türbanın serbest bırakılmasından ibaret olan kolpa demokratların asıl yüzünü göstermiştir.

statüko savunuculuğu, hükümet yandaşlığı iyidir, hoşdur ama; dikkatli olun gençler, postal sadece askerde olmaz, polisin ayağına giydiği de postaldır. hayır sonra arkanızdan postal yalayıcısı demesinler de, üzülürüm.
devlet terörünün kınandığı gündür.
--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=JGc8Kg8-UNM
--spoiler--
(bkz: 1 mayis 2008 polis bayrami)
tüm provokasyonlara, polis şiddetine ve bu şiddeti meşru göstermeye çalışan kimi akp uzantısı medya organlarına, akp'nin ve valinin tehditlerine rağmen taksime çıkıp "yaşasın 1 mayıs" diye haykırdığımız, hep bir ağızdan 1 mayıs marşını okuduğumuz, örgütlü hareket eden bir sınıfın nasıl da egemenlerin gözüne korku saldığını bir kez daha gördüğümüz, gösterdiğimiz gün olmuştur.
not düşelim;

kamer genç'e akp tarafından yapılan tecavüzü, darp eylemini iyileyen ve suçu öven başbakan'ın hükmettiği türkiye devletinde bir vali, sahip olmadığı bir güce dayanarak "yasaklar" koymakta -ortada ne sıkıyönetim var ne başka bir şey- ve halk ile övünen, ayakların* seçtiği başbakan ve bakanları hiçbir şey yapmamakta...

kendi halkına böyle davranılmasına sesini çıkartmayan, içi sızlamayan ne olduğu belirsizler, elbette ırak'ta yüzbinlerce masum ölürken conilerle condolarla yemeklerin peşinde koşarlar. hayat budur. takunya gelir, bir gün yürütür, bir gün kaydırır. kaydırdığında, umulur ki o takunya o yürüyen kaba etlerin arasından girer. gün olur, devran döner, bugünün ağa babaları ayakların altında ezilir. basamak olur bu millete de, zihnimiz açılır...
polis teşkilatının neden en az güvenilen kurumlardan birisi olduğunu ispatladığı gündür.