bugün

müslüman yalan söyler mi

yukarıda bahsi geçmiş, hile ile yalan birbirine karıştırılmış. herhalde savaş esnasında muhtelif dalavereler icra edilir. bu da gerçekleştirilen faaliyetin kanununda olan bir şey olsa gerek. ancak müslüman bir kimsenin sahip olduğu, benimsediği ahlaki doktrine göre yalan söylememesi gerekir. peki söyler mi, söyler. eeee, nefs sahibidir bu mahluk. hazlarına, korkusuna, şehvetine kurban gider. doğruluktan da bir lahza sapar. vak'a, böyle bir hal içinde dahi pişmanlık hissine malik tövbeye iltica ediyorsa yine müslüman bir kimsenin yapması gereken bir şeyi yapmaya gayret gösteriyor demektir.

ancak dikkati çeken bir husus vardır ki, bu müslüman olmayan ya da herhangi bir dine intisabı olmayan alagavadların yalanı "evrensel kötü" ya da "ahlaksızlık" olarak telakki etme çabalarıdır. ulan yalan nedir? gerçekdışı söz söylemek değil mi? ben sana illa gerçeği mi söylemek zorundayım? hem aleme akılsızlıkların tesadüf toplamı nazarıyla bakacaksın, hem de akılsızlığın ürünü olan bu alemde yalanı kötüleyeceksin. sebep? bari samimi irrasyonalist olun. bari nietzsche gibi "akılsızlığın toplamı olan bir alem içinde insanın gerçekleştirileceği en akıllıca hareket, akılsızca hareket etmektir" düsturuna riayet edin.

bir de bu yalanın ahlaksızlık olarak kabul edilmesi bahsi müslüman (ya da muhtelif dinlerin müntesipleri) için geçerlidir. bu da onun iman ettiği, hem hakim-i mutlak, hem de hikmet-i mutlak olan tanrı'nın bilgeliğinin ve otoritesi altında kendisine bildirilen kurallara olan riayetinden ileri gelir. yoksa böyle bir bağlılığa sahib olmayan kişi, vicdanen bir problem hissiyatı kendisinde vuku bulmuyorsa böyle bir şeyi icra etmekten de kendisine mani olmaz. ha. hissi olarak böyle bir acı yaşasa bile bu vicdani rölatifliğin bir başka kişide zuhur etmiyor olmasından dolayı da ona kalkıp laf edemez. ederse de...