bugün

mina bile kor valla.
yalan soylemeyi sizden ogrenecek degiliz!
Rivayete göre, Ebu’d-Derda ile Resulullah (a.s.m) arasında şöyle bir konuşma geçer:

- Ebu’d-Derda: Yâ Resulallah! Mümin hırsızlık yapar mı?

- Resulullah (a.s.m): Evet, bazen olabilir.

- Ebu’d-Derda: Peki, mümin zina edebilir mi?

- Resulullah (a.s.m): Ebu’d-Derda hoşlanmazsa da "Evet!”.

- Ebu’d-Derda: Peki, mümin yalan söyler mi?

- Resulullah (a.s.m): "Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8994).
Yobazsa aldığı nefes bile yalandır. Bunlar böyle...

Mesela gezide camilerimiz yakıldı der, türbanlı bacımızın üstüne işendi der, f16'ya kafa atarak şehit olanlar oldu der...
Bakara Suresi, 10. ayet: "Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır."
Yalan söylemek ayrı. Hiç konuşmamak ayrı. Böyle bir soruya ben "seni ilgilendirmez" derim sadece.
Müslümanlığı müslümanlık gibi yaşayan kimse yalan söylemez. Ama artık herkez kendi yaptığına göre fetva aradığı için herkes kendine müslüman .
Bırak yalanı, takiyyenin kralını yapar.
görsel
herkes yalan söyler. bunun sosyo kültürel demografik değişkenlerle bir alakası yoktur.

misalen;

hipotezi " kobilerde "kadın çalışanlar daha yalancıdır" " şeklinde nitel bir bilimsel araştırma yapılamaz.
Günahtan sevapta insanlar içindir. inkar etmiyor yapıyorsanız sadece günah olur .
Dini argümanı çok kullanan bir müslüman;

- yalan söyler.

- iftira atar.

- yolsuzluk yapar.

- insanların hayatına karışmak ister.

- her türlü götlük beklenir.
karşısındakine bakarak karar verir. ancak kararı ne olursa olsun, kararının esbabı mucibesini oluşturacak dini gerekçe de kararın peşinde takılı olur.
Amaç için söylerler,takiyye derler.
yukarıda bahsi geçmiş, hile ile yalan birbirine karıştırılmış. herhalde savaş esnasında muhtelif dalavereler icra edilir. bu da gerçekleştirilen faaliyetin kanununda olan bir şey olsa gerek. ancak müslüman bir kimsenin sahip olduğu, benimsediği ahlaki doktrine göre yalan söylememesi gerekir. peki söyler mi, söyler. eeee, nefs sahibidir bu mahluk. hazlarına, korkusuna, şehvetine kurban gider. doğruluktan da bir lahza sapar. vak'a, böyle bir hal içinde dahi pişmanlık hissine malik tövbeye iltica ediyorsa yine müslüman bir kimsenin yapması gereken bir şeyi yapmaya gayret gösteriyor demektir.

ancak dikkati çeken bir husus vardır ki, bu müslüman olmayan ya da herhangi bir dine intisabı olmayan alagavadların yalanı "evrensel kötü" ya da "ahlaksızlık" olarak telakki etme çabalarıdır. ulan yalan nedir? gerçekdışı söz söylemek değil mi? ben sana illa gerçeği mi söylemek zorundayım? hem aleme akılsızlıkların tesadüf toplamı nazarıyla bakacaksın, hem de akılsızlığın ürünü olan bu alemde yalanı kötüleyeceksin. sebep? bari samimi irrasyonalist olun. bari nietzsche gibi "akılsızlığın toplamı olan bir alem içinde insanın gerçekleştirileceği en akıllıca hareket, akılsızca hareket etmektir" düsturuna riayet edin.

bir de bu yalanın ahlaksızlık olarak kabul edilmesi bahsi müslüman (ya da muhtelif dinlerin müntesipleri) için geçerlidir. bu da onun iman ettiği, hem hakim-i mutlak, hem de hikmet-i mutlak olan tanrı'nın bilgeliğinin ve otoritesi altında kendisine bildirilen kurallara olan riayetinden ileri gelir. yoksa böyle bir bağlılığa sahib olmayan kişi, vicdanen bir problem hissiyatı kendisinde vuku bulmuyorsa böyle bir şeyi icra etmekten de kendisine mani olmaz. ha. hissi olarak böyle bir acı yaşasa bile bu vicdani rölatifliğin bir başka kişide zuhur etmiyor olmasından dolayı da ona kalkıp laf edemez. ederse de...
Müslümanlığın ne olduğunu bile ve uygulan kaldı mı Etrafta müslümanlığı yayıyoruz diyen dindarlara baksana kaç tanesi harbi müslüman gibi yaşıyor.
Musluman oldugunu soyleyen ve yalan soylemeyi aksatmayan cok tanidik var.