ilkokuldan akılda kalanlar

pek çok şey halen aklımdadır. Adı üstünde ilk sonuçta.

okuma fişleri, sınıfın içerisindeki tüm objeler, haritalar, yazılar, resimler vs.

Bundan hariç sınıf öğretmenimizin boynundaki kireçlenme ve derste sürekli boynunun ağrıması.

zaman zaman sınıfa gelen gelen, sınıf öğretmenimizin çocuklarındaki, o ana kadar pek tanık olmadığım; modernlik, elitlik ve Avrupai hava. ve bende oluşan Değişik bir gıpta hissiyatı.

Gittiğim ilk okulda üçüncü sınıftan itibaren bazı derslere, özel alan hocaları giriyordu.

Müzik öğretmenimizin; kıvırcık ve kabarık saçları. Bir de bize daha o zamanlar öğretttiği türk sanat müziği ve türk halk müziği şarkılar, akılda kalanlardır. Sağ olsundur.

türkçe öğretmenimizin kocaman kabarık bıyıkları.

Fen öğretmenimizin çok kalın olan gözlük camlarından ötürü, gözlerinin çok ufak görünmesi ve bu görüntünün, o yaştaki bir bünyede oluşturduğu şaşırma.

okul çıkışında, herkese iki yıl boyunca ücretsiz dağıtılan; fındık, süt ve kuru üzüm poşetleri. (yıllar sonra çernobil felaketi kaynaklı elde patlayan fındıkların, bize yedirildiğini öğrendikten sonra gelen sinir bozukluğu ve küfür etme ihtiyacı)

Sağlık kontrolleri ve bitmeyen aşılar.

Cuma akşamları katıldığım flüt dersleri için kullanılan sınıftaki göz kırpan flüoresan lamba ve sırf o yüzden sürekli ritmi kaçırmam ve sınıftan defalarca kovulmam.

Sınıfın en arkasındaki kapaklı dolabın üstünde yer alan, insan anatomisi gösterir model. ciğeri, böbreği, bağırsakları, kafa tası falan gözükmesi ve ona her baktığımda oluşan ürperti. Tahtaya kalktığımda gözüm ona gittiğinde, donup kalmam ve kekelemeye başlamam. Durumu asla anlatamayışım.

Saçları up uzun ve sürekli arkadan örülü olan, sarışın, beyaz tenli, mas mavi gözlü, ufacık kıvrık burunlu, okulun en güzeli olan Ülkü isimli kız.

Norveç doğumlu ve bizden daha besili olan bir arkadaşın sınıfımıza sonradan dahil olması. Bu Norveçli ailenin bitmeyen mal varlığı muhabbetleri.

O zamanlar çok moda olan tekvando eğitimindeki bilgilerimi, okul bahçesinde sürekli beni rahatsız eden bir tip üzerinde denemek zorunda kalmam. koşarak attığım yan tekme sonrası çocuğun bildiğin uçması ve okulda kimsenin bir daha bana asla bulaşmaması.

kızların zaman zaman yanımıza gelip: "ip atlama oynar mısınız?" dediklerinde geri çevirmemek. Kızlarla ip atlama oynama aktivitesinin verdiği heyecan ve bu heyecanın sebebini anlayamamak.

Teneffüslerde, Sıra arkadaşım Ercan ile okul bahçesinde sakince dolaşmamız. bahçedeki o karmaşaya bakarak, tam olarak ne olduğunu hatırlamadığım uzun sohbetlerimiz.

Zil çaldıktan sonra herkes merdivenlerden heyecanla sınıflara koşuştururken, üst sınıf abilerinin tam merdiven altında yer alan, girişteki misafir koltuklarına oturup, üstlere doğru merdiven boşluğuna bakarak, etek altı manzaraları seyretmeleri.

Sınıf öğretmenimizin, elden para sayarak hafta sonu etütlerine kalan öğrencilere, derste yapacağı sınavların sorularını ve cevaplarını önceden verdiğini öğrendiğimde ki, sınıf öğretmenime karşı hissettiğim; kalp kırıklığı ve tarifsiz öfke. Hafta sonu etütlerine kalan sıra arkadaşım Ercan'ın cevapları benimle paylaşmak isteyişi dahası o yaşta cevapları peçetenin içine yazarak, burnunu silme bahanesi ile kopya çekişini görmem. Sonrasında onunla bir daha hiç konuşmamam.

Tüm bu saydıklarım ve daha da hatırladığım ufak detaylardan hariç; Haksızlığın, adaletsizliğin, yoksunluğun, yoksulluğun, statü ve sınıf farkının neler hissettirdiğini daha ilkokulda iliklerimde hissettiğimi çok net hatırlıyorum.