bugün

alevi

muhafazakar bir ailede tasavvuf ehli biri olarak büyüdüm. etrafımdaki arkadaşların çogu aleviydi. alevilerin yaşantısı hayat tarzlarına hiç girmeyecegim, zaten her platform da bu konu hakkında bahsedilmiş. benim deginmek istediğim başka bir husus var.

tasavvufta bir sistem vardır, tasavvuf ehlinin bir amacı vardır bu yolda, o amaç ise "öze inmektir" ben işte bu "öze" inmeyi alevi türküleri dinleyerek saglamaya çalışıyorum.

benim şu anda veya nice tasavvuf erbabının yapmaya çalıştıgı, öze inme olayını bu alevi türkülerinde buluyorum.

allah aşkına bir baksanıza bizim şu illahi dediğimiz zikirli sözlere.

biz gidiyoruz cennete cennete
muhammedin dügünü var cennete cenette

bu nedir ya! bu kadar basit mi abi kendimizden emin olmak. her şey hallolmuş hesap nizam her şeyi geçmişiz, cennete resullun dügününe gidiyoruz.

ama alevi türküleri, sözleri öyle degil işte. insana hiçligi, yoklugu çileyi anlatır. mesela uzaklardan erkan ogurun sesi yankılanır eksiklik kendi özümde diye. veya bir nesimi sedası gelir tepelerin ardından rızkımı veren hüdadır kula minnet eylemem diye.
sonra mahsun-i şerifin sazı uzaklardan gelir NEM KALDI diye.

bahsettiğim parçaların içeriginin sadece bir kıtasında geçen sözler bile saatlerce tartışılacak sözler. bana yoklugu anlatan hiçlige doyuran sözler. sen hiç bir ilahi içerisinde duydun mu eksikligi kendi özünde arayan bir cümle. varsa yoksa cennete gidiyoz, altından kaplarla çesmesinden su içiyoz. bu kadar basit işte...ve onunla duygulanıp kibirli bir halde inanmayanların halini düşünüyoruz.

yok öyle bir dünya işte. çünkü cennet ucuz degil cehennem luzumsuz degil

aleviler yoklugu sıkıntıyı çeken insanlar benim gözümde. özü bulan insanlardır benim nezdimde. yaşam şekilleri inançları beni hiç ilgilendirmez, bize onlardan kalan hoş türküler yeter bana.