maldonado nun ataga cikmasi

sıradan bir gün ve sıradan bir maçtı. ayna karşısında saçlarını toplamış ve onu daha seksi gösteren at kuyruğu saç modelini yapmıştı. biraz fondöten sürdü yanaklarına. daha esmer, daha seksi görünebilmek adına.
besmelesini çekti ve sahaya çıktı. diğer futbolcular gibi batıl inançları yoktu onun, çıkarken çimlere elini sürüp, sonra elini alnına değdirme gibi şeyler yapmazdı.
işte maç başlamıştı, seyirciler, müthiş bir atmosfer, ahenkle dans eden at kuyruğu. hatasız pas yapıyordu, riske girmiyordu. onun kitabında derinlemesine, dikine pas atmak yoktu. varsa yoksa yanlara ve geriye oynardı.
o anda oldu her şey. bir sıcaklık hissetti kulaklarında. "neredeyim ben, ne yapıyorum?" dedi. "neden burada çakılı duruyorum?" diye de ekledi. işte selçuk bir pas verdi ona, o anda aklına maradona'nın orta sahadan alıp, attığı gol geldi. yapabilirdi. o da latin amerikalıydı. yapabilirdi. ileri çıktı, önüne geleni mutlak bir inançla çalımladı, kaleciyi de geçti ve gooooool!
kabuğunu kırmıştı. bir anda istenilen maldonado, latin futbolunun kıvrak bilekli oyuncusu haline gelmişti. maçtan sonra hocasıyla yaptığı sohbet sonrası, forvete aldırdı kendisini ve o yıl gol kralı oldu liginde.
inandı çünkü.
inanmak başarmanın %80'iydi çünkü. başlamak %10'u geriye de %10 kalıyordu zaten.

bir diğer başarı öyküsü için:
(bkz: sabri kaleyi dusundu/#4040216)