bugün
- ali erbaş14
- icardi190517
- türkiye işçi partisi11
- chp'li o tekin'in öcalan'ın fotosu ile pozu35
- çin halk cumhuriyeti8
- ellerim bos gonlum hos9
- arda güler13
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır10
- karınıza range rover alır mısınız21
- anın görüntüsü15
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı18
- ruh okuzu9
- 31 mart 2024 cumhuriyet halk partisinin zaferi8
- sözlük kızlarının don renkleri14
- aynı dizileri tekrar tekrar izlemek8
- icardi1905 silik olsun kampanyası16
- karımın çok mutlu olacağı gerçeği14
- xdearm9
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı8
- boşuna yaşıyorum hissi16
- patiswiss23
- evlilik9
- kadınların boşanmış erkeğe bakışı9
- merfulu8
- sözlük kızlarının ayakkabıları18
- 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı15
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi28
- ups boobss nerelerde ramazan da bitti8
- akrep burcu8
- siklememenin getirdiği huzur12
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler16
- türk kızlarının beğenmediği erkek tipi20
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi9
- futbolcu ismiyle nick almak11
- escort fiyatlarının güncellenmesi8
- eloande'ye koca buluyoruz kampanyası10
- evlenmezsek yaşlanınca ne yapacağız sorunsalı11
- her yaptığı yemeği paylaşan kızın amacı10
- murat kurum kurudu gitti8
- haçta iken sevgili ile sevişmek günah mıdır11
- yunanistan bizden çalsa rahatsız olmayacağınız şey11
- akp seçmeni16
- online olup entry girmeyen yazarlar9
- bebek kokusu10
- fenerbahçe'nin bu sene de şampiyon olamaması23
- susmayan durmayan israile gemi ticareti10
- bülent uygun15
- chp genel merkezi önündeki aşırı üks araçlar10
- çirkin erkeği yakışıklı gösterecek şeyler10
- belediyeler el değiştirince bütün foyalar döküldü23
Rousseau, romantik doğalcı akımın en önemli temsilcisidir. Romantizmi, özgürlüğü, sezgisel kendiliğindenliği, yalınlığı ve öznelliği savunmuştur. Bilimlerin ve sanatların ahlakı bozduğunu, mülkiyetin insanlara mutluluk getirmediğini, insanın uygarlaşarak özünü yitirdiğini düşünen Rousseau, bu bakış açısı içinde bir felsefe geliştirmiştir. Rousseau, insanın uygarlıktan uzaklaşıp doğaya dönmesini değil, doğanın ona verdiği yetenek ve becerilere dönmesini savunur. Yapıtlarının biçimi ve kullandığı anlatım tarzı bu eğilimin bir yansımasıdır. Rousseau, temelde 18.yüzyılın, bağnazlığa ve karanlığa karşı savaş vermiş büyük bir aydınlanmacı düşünürlerindendir. Rousseau, akıl yoluyla düşünceleri aydınlatmak yerine duygulara yönelir. Bazı yapıtlarında tartışmacı bir anlatım tarzını benimsemesinin sebebi, duyguların ve duyuların bozulmasını topluma en iyi böyle anlatabileceğine inanmış olmasıdır. Zaten yapıtlarından ikisi söylev tarzındadır: “Bilimler ve sanat üzerine söylev”(Birinci söylev) ve “insanlar arası eşitsizliğin kaynağı üzerine söylev”(ikinci söylev)
BiLiMLER VE SANAT ÜZERiNE SÖYLEV
Rousseau, çağdaş uygarlığın insanı iyileştirmek yerine yozlaştırdığını düşünmekteydi. Uygarlıkla ilgili düşüncelerini ilk kez 1750’de, Dijon Akademisi’nin “Bilim ve sanattaki gelişmeler, ahlaki yaşamda bir gelişme sağlamış mıdır?” konulu tartışması için yazdığı ‘Bilimler ve Sanat Hakkında Söylev’de açıklama fırsatı buldu. insanlar karşısında olduğu kadar, toplumun kuralları, uzlaşmaları ve yükümlülükleri karşısında da uzlaşmaz bir tutumdaydı. Bilimler ve Sanat Üzerine Söylev’de Rousseau, gerçekte geçmişe özlemle bakar ve yeni yeni gelişen kapitalizmi, onun ahlakını eleştirir. Bu yapıtında, uygarlığa tepkisini ortaya koyar. Ona göre ilkel toplum, insanın insanı sömürmediği, lüksün ve eşitsizliğin insanın ahlakını bozmadığı bir özgürlük ve eşitlik toplumudur. Uygar toplum ise, insanın iyi doğasının bozulup, erdemlerini yitirdiği, özgürlüğün yerini tutsaklığın aldığı bir toplum olarak görülür.
Rousseau, filozoflara karşı çıkıyor, “Sanatlarımız ve bilimlerimiz yetkinliğe ulaştığı ölçüde, ruhlarımız bozulmuştur” diyordu. Ancak kendisiyle de çelişiyor ve “Bilimler ve sanatlar, kaynaklarını kötülüklerimizden almalıdırlar. Devleti gerçek bilginler yönetmelidir. Bilimler ve sanatlar vakit kaybettirir, lüks yoluyla gevşetir, zevki bozar, erdemleri öldürürler. Filozoflar şarlatandırlar.” diyerek bir tür terör yarattı. Rousseau, bu eserinde bilim ve sanatlarda ilerleme gerçekleştikçe, dünyanın her yerinde, insan topluluklarında geleneklerin bozulduğunu göstermiştir. Böylelikle döneminin genel kabulüne ve nezaketine karşı çıkar: Aydınlanma çağındaki gelişmeler geleneklere esneklik, bireylere incelik getirdi. Ancak, eğitimli olmak ahlaklı olmak değildir diyerek Rousseau, yüzeysel kibarlığın aldatıcılığını, farklı olma arzusunun, değer kazanma isteğinin ikiyüzlülüğe dönüşümünü ortaya koyar. Böylece olmak ve görünmek gibi, insanın kendisiyle ve başkalarıyla bağlantılı olan ikiliklerini belirler. Bunlar onun toplumun ahlaksal eleştirisini yaparken dayandığı eksenlerdir.
Birinci söylevin yani “Bilimler ve Sanat üzerine söylev”in belirgin özelliği, Rousseau’nun bilim ve sanatların gelişimi ile zenginlik arasında kurduğu bağlarda görülmektedir: “Toplumdan ve yarattığı lüksten serbest ve mekanik sanatlar, ticaret, edebiyat doğmuştur ve bu gereksiz şeyler, sanayinin gelişmesine, devletlerin zenginleşip yok olmasına yol açmıştır.”
Birinci söylevdeki başat konular, cumhuriyetçi konulardır: Para ile savaş arasındaki Makyavelci karşıtlık, bedensel güçlülüğün önemi, erdemin “ruhun gücü ve sağlamlığı” biçimindeki tanımı ve özellikle erdemin sorgulanması ya da yozlaşmaya direnip varlığını sürdürebilme gücü. Gerçekte Rousseau, tüm aykırı kişiliğine karşın bir yıkıcı değildi ve bilimleri ve sanatları suçlarken, insanın mutsuzluğunda onları baş etken görürken belli ki onların yüzyıllar boyu kötü kullanıldığını anlatmak istiyordu
EŞiTSiZLiĞiN KAYNAĞI ÜZERiNE SÖYLEV
Eşitsizliğin kaynağı üzerine söylev, aldatıcı ve zorlayıcı toplumsal ilişkilerin, bozulmuş ahlaksal değerlendirmenin temelini oluşturur.
Bu yapıttaki amaç, eşitsizliğin kaynağının doğa yasaları olup olmadığını bulmaktı.
Rousseau, Söylev’ine, insanın tarihini yalancı kitaplardan okuması yerine doğadan öğrenmesi gerektiğini söyleyerek başlar. Rousseau’ya göre, doğa halinde birey özgür ve bağımsızdır. Doğa, insanı iyi bir varlık olarak özgür ve mutlu yaratmıştır.
insan temelde iyi ve ahlaki bir varlıktır. Onu kötüleştiren topluluk yaşamıdır. Yozlaşmanın önemli adımlarından biri mülkiyettir. Rousseau’ya göre, mülkiyet, eşitsizliği daha da ileri boyutlara götürmüştür. insanlar mülkiyeti korumak için yasal ve siyasal bir düzen oluşturmuş; böylece dünyanın hiç kimseye ait olmadığı doğal durumdan biraz daha uzaklaşmışlardır.
Rousseau’ya göre eşitsizlik, insanın doğallığını ve saflığını yitirmesine yol açan uzun toplumsallaşma sürecinin parçası olarak görülmelidir. Rousseau, iki tür eşitsizlik olduğunu söyler: “Birinci türden eşitsizlikler” ve “ikinci türden eşitsizlikler”.
Birinci türden eşitsizlikler: Fiziksel güç, enerji, akıl gibi büyük ölçüde doğuştan var olan eşitsizliklerdir. ikinci türden eşitsizlikler, yapaydı ve toplumsal koşulların farklılığından kaynaklanıyordu. Rousseau’ya göre, eşitliği sağlayacak en önemli araç vergi idi. Vergilendirmenin amacı, devlete para sağlamaktan çok, “servet eşitsizliğinin sürekli biçimde artmasını önlemek olmalıydı”. Rousseau, insanların ve malların güvenliğinin ancak cumhuriyetlerde sağlanabileceğini, çıkarla adalet arasındaki uyumun, yalnızca alışverişin karşılıklılığını değil, ortak olanın siyasal boyutunu da gerektirdiğini belirtir: “Haklının ve haksızın gerçek ilkelerini insanlar arasındaki özel ilişkilerde değil, herkesin yararını gözeten temel evrensel yasada aramak gerekir.” Rousseau, ikinci Söylev’de insanın doğasında iyiliğin var olduğunu ve bunu kanıtladığını düşünür. Ona göre duygu, kanıtlamaya dönüşmüştür: Eşitsizliğin Kökeni Üstüne Söylev’in amacı da budur.
ROUSSEAU ve DEMOKRASi
BiLiMLER VE SANAT ÜZERiNE SÖYLEV
Rousseau, çağdaş uygarlığın insanı iyileştirmek yerine yozlaştırdığını düşünmekteydi. Uygarlıkla ilgili düşüncelerini ilk kez 1750’de, Dijon Akademisi’nin “Bilim ve sanattaki gelişmeler, ahlaki yaşamda bir gelişme sağlamış mıdır?” konulu tartışması için yazdığı ‘Bilimler ve Sanat Hakkında Söylev’de açıklama fırsatı buldu. insanlar karşısında olduğu kadar, toplumun kuralları, uzlaşmaları ve yükümlülükleri karşısında da uzlaşmaz bir tutumdaydı. Bilimler ve Sanat Üzerine Söylev’de Rousseau, gerçekte geçmişe özlemle bakar ve yeni yeni gelişen kapitalizmi, onun ahlakını eleştirir. Bu yapıtında, uygarlığa tepkisini ortaya koyar. Ona göre ilkel toplum, insanın insanı sömürmediği, lüksün ve eşitsizliğin insanın ahlakını bozmadığı bir özgürlük ve eşitlik toplumudur. Uygar toplum ise, insanın iyi doğasının bozulup, erdemlerini yitirdiği, özgürlüğün yerini tutsaklığın aldığı bir toplum olarak görülür.
Rousseau, filozoflara karşı çıkıyor, “Sanatlarımız ve bilimlerimiz yetkinliğe ulaştığı ölçüde, ruhlarımız bozulmuştur” diyordu. Ancak kendisiyle de çelişiyor ve “Bilimler ve sanatlar, kaynaklarını kötülüklerimizden almalıdırlar. Devleti gerçek bilginler yönetmelidir. Bilimler ve sanatlar vakit kaybettirir, lüks yoluyla gevşetir, zevki bozar, erdemleri öldürürler. Filozoflar şarlatandırlar.” diyerek bir tür terör yarattı. Rousseau, bu eserinde bilim ve sanatlarda ilerleme gerçekleştikçe, dünyanın her yerinde, insan topluluklarında geleneklerin bozulduğunu göstermiştir. Böylelikle döneminin genel kabulüne ve nezaketine karşı çıkar: Aydınlanma çağındaki gelişmeler geleneklere esneklik, bireylere incelik getirdi. Ancak, eğitimli olmak ahlaklı olmak değildir diyerek Rousseau, yüzeysel kibarlığın aldatıcılığını, farklı olma arzusunun, değer kazanma isteğinin ikiyüzlülüğe dönüşümünü ortaya koyar. Böylece olmak ve görünmek gibi, insanın kendisiyle ve başkalarıyla bağlantılı olan ikiliklerini belirler. Bunlar onun toplumun ahlaksal eleştirisini yaparken dayandığı eksenlerdir.
Birinci söylevin yani “Bilimler ve Sanat üzerine söylev”in belirgin özelliği, Rousseau’nun bilim ve sanatların gelişimi ile zenginlik arasında kurduğu bağlarda görülmektedir: “Toplumdan ve yarattığı lüksten serbest ve mekanik sanatlar, ticaret, edebiyat doğmuştur ve bu gereksiz şeyler, sanayinin gelişmesine, devletlerin zenginleşip yok olmasına yol açmıştır.”
Birinci söylevdeki başat konular, cumhuriyetçi konulardır: Para ile savaş arasındaki Makyavelci karşıtlık, bedensel güçlülüğün önemi, erdemin “ruhun gücü ve sağlamlığı” biçimindeki tanımı ve özellikle erdemin sorgulanması ya da yozlaşmaya direnip varlığını sürdürebilme gücü. Gerçekte Rousseau, tüm aykırı kişiliğine karşın bir yıkıcı değildi ve bilimleri ve sanatları suçlarken, insanın mutsuzluğunda onları baş etken görürken belli ki onların yüzyıllar boyu kötü kullanıldığını anlatmak istiyordu
EŞiTSiZLiĞiN KAYNAĞI ÜZERiNE SÖYLEV
Eşitsizliğin kaynağı üzerine söylev, aldatıcı ve zorlayıcı toplumsal ilişkilerin, bozulmuş ahlaksal değerlendirmenin temelini oluşturur.
Bu yapıttaki amaç, eşitsizliğin kaynağının doğa yasaları olup olmadığını bulmaktı.
Rousseau, Söylev’ine, insanın tarihini yalancı kitaplardan okuması yerine doğadan öğrenmesi gerektiğini söyleyerek başlar. Rousseau’ya göre, doğa halinde birey özgür ve bağımsızdır. Doğa, insanı iyi bir varlık olarak özgür ve mutlu yaratmıştır.
insan temelde iyi ve ahlaki bir varlıktır. Onu kötüleştiren topluluk yaşamıdır. Yozlaşmanın önemli adımlarından biri mülkiyettir. Rousseau’ya göre, mülkiyet, eşitsizliği daha da ileri boyutlara götürmüştür. insanlar mülkiyeti korumak için yasal ve siyasal bir düzen oluşturmuş; böylece dünyanın hiç kimseye ait olmadığı doğal durumdan biraz daha uzaklaşmışlardır.
Rousseau’ya göre eşitsizlik, insanın doğallığını ve saflığını yitirmesine yol açan uzun toplumsallaşma sürecinin parçası olarak görülmelidir. Rousseau, iki tür eşitsizlik olduğunu söyler: “Birinci türden eşitsizlikler” ve “ikinci türden eşitsizlikler”.
Birinci türden eşitsizlikler: Fiziksel güç, enerji, akıl gibi büyük ölçüde doğuştan var olan eşitsizliklerdir. ikinci türden eşitsizlikler, yapaydı ve toplumsal koşulların farklılığından kaynaklanıyordu. Rousseau’ya göre, eşitliği sağlayacak en önemli araç vergi idi. Vergilendirmenin amacı, devlete para sağlamaktan çok, “servet eşitsizliğinin sürekli biçimde artmasını önlemek olmalıydı”. Rousseau, insanların ve malların güvenliğinin ancak cumhuriyetlerde sağlanabileceğini, çıkarla adalet arasındaki uyumun, yalnızca alışverişin karşılıklılığını değil, ortak olanın siyasal boyutunu da gerektirdiğini belirtir: “Haklının ve haksızın gerçek ilkelerini insanlar arasındaki özel ilişkilerde değil, herkesin yararını gözeten temel evrensel yasada aramak gerekir.” Rousseau, ikinci Söylev’de insanın doğasında iyiliğin var olduğunu ve bunu kanıtladığını düşünür. Ona göre duygu, kanıtlamaya dönüşmüştür: Eşitsizliğin Kökeni Üstüne Söylev’in amacı da budur.
ROUSSEAU ve DEMOKRASi
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar