bugün

into the wild

gerçek yaşanmış bir hikayeyi, kurgulayan filmdir. kimilerinin sıkıcı bulup yarısında kapattığı film, kimilerinin hayatında kesin çizgiler oluşturur, bir hayatı değiştirir ve bünyeyi sağlam sarsar. öyle ki toparlaması güç hayal kırıklıklarıyla yüzleşmek zorunda bırakır, acıtır.

aynı zamanda filmin müziklerini eddie vedder yapmıştır ki hayatımın arka fon müziğini yapsındır. görsel bir şölen olan sahneleri, muazzam sesiyle eşsiz kılar.

bir ayağı diğerinden birkaç cm daha kısa olmasına rağmen bir zamanlar herkesi imrendirecek kadar ‘güzel’ dans eden şair lord byron’dan ;

” yolu olmayan ormanlarda mutluluk vardır, yalnız yürünen deniz kıyısında sevinç. topluluklar vardır kimsenin zorla girmediği derin denizlerde, sesinde de müzik. i̇nsanı az seviyorum diyemem, ama doğayı daha fazla… ”

güzel kelimesini; g‘si ve l‘sinden tutup tırnak içine koyan şey, güzellik kelimesinin göreceliliğinden ötürüdür. beni kullanmaya iten ise, takdire şayan bir cesaret örneği oluşu, ki bir ayağınız ötekinden kısa ise dans etmek yıkılması gereken bir tabudur.

bla

bla

bla

alexander supertramp‘e ;

--spoiler--
” elimden gelse, seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum ..
bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?

gider gibi yaparız “

şeker portakalı
--spoiler--