bugün
- sözlüğün en güzel kızı belli oldu11
- chp'nin kölesi olmak10
- yazarların elit zevkleri10
- sözlük erkekleri sözlüğün kanseridir14
- oruç tutmayan müslüman12
- eski yazarları özlemek9
- 31 mart 2024 yerel seçim sonuçları10
- yolda çırılçıplak bir kadın görsen ne yaparsın15
- kutsal perşembe ritüeli11
- 2024 yerel seçimleri14
- ab'ye girmek için tüm tavizleri vermeliyiz13
- dünya ilahi bir gücün kontrolünde mi9
- insan olmaya ceyrek kala18
- şeriate göre lgbt'nin hükmü16
- allahın insan suretine bürünmesi imkansız mı15
- sahurdayız uludağ sözlük17
- ırkçılığın kötü bir şey olmadığı gerçeği14
- yazarların 2010lu yıllarda en sevdiği 3 yıl25
- anın görüntüsü8
- icardi190544
- bir sözlük kızını sahiplenmek17
- dedikodu yok mu dedikodu diyen kadın yazar10
- hollanda da ineğe hallenen gurbetçi16
- en iyi çikolatalı gofret markası14
- hazreti meryem olduğunu iddia eden kadın36
- icardi1905 silik olsun kampanyası14
- kastamonu da kafasına ampul takıran akp'li genç16
- iftara sözlük yazarı alsanız menü tavsiyesi10
- iftara davet edilecek sözlük yazarları23
- heykele tecavüz eden adam8
- kendisini otorite sanan yazarlar9
- ideal erkek fiziği anketi33
- emekliler ek iş yapsınlar diyen mhp'li vekil23
- dinsiz olmakla övünen yavşak13
- manyak olmaya karar verdim21
- kadınlar beni neden hep reddediyor14
- laftan anlamaz sözlük yazarları8
- kuresel ikinma'nın artık eskisi kadar yazmaması9
- et fiyatlarının insanları çıldırtmıyor oluşu8
- karabük11
- akp'ye oy vermeyen emekli şerefsizdir23
- pompanın en cok döndüğü 5 üniversite10
- osideusu kıskanan yazarlar10
- bir sözlük erkeğini öpmek10
- turgut altınok11
- ideal kadın vücudu anketi16
- imamoğlu'nun kirli rant ağı deşifre oldu9
- 26 mart 2024 cübbeli ahmet'in kalp krizi geçirmesi18
- rockefeller ailesi vs rothschild ailesi12
- mental bozuluğu olan yazarlar sıralı tam liste21
---olası spoiler ibaresi---
sinefillerin bildiği üzere klasik dönem film noir ın ilk filmi kabul edilen bu klasiğin, bugün baktığımızda tüm kara film öğelerini içermese de, konturları kalınca çizerek türün rölyefini oturttuğunu rahatça söyleyebiliriz. 1941 deki gösteriminden sonra dönem gangster ve polisiye filmlerini etkileyen bu harika atmosfer orson welles ın 1958 de çektiği touch of evil a kadar dönemin en popüler janrı olmuş ve en azından klasik döneminde neredeyse 20 yıl hollywood sinemasını avucunda tutmuştur. bunları söylemenin amacı elbette genel bir kara film tarihsel tablosu oluşturmak değil the maltese falcon un başarısını ve sinema dünyasında (ağırlıklı olarak hollywood sineması tabi) tuttuğu önemi belirtmek içindir
daha sonraları klasik sayılabilecek eski usul gölgelendirmeler, karakter odaklı ve çizgi roman biçemli diyalog stili, tam şeytani sayılamasa da (marlene dietrich in önünde saygı ile eğilirim!) belirgin bir femme fatale profili, ve tabi tüm filmi bir maestro edasıyla yöneten taş surat humphrey bogart
filmin getirdiği temel yenilik olan üslup ve mekan karakteristiğinin dışında, the public enemy ya da scarface gibi filmlerle yumuşatılmaya uğraşılan izleyicinin kendisini ahlaki olarak ayıplanabilecek niteliklere sahip karakterle özdeşleştirebilmesi uğraşı burada evrimini tamamlayıp yaratılan anti-kahraman ile katharsis e dönüşüm sağlanıyor. filmin sonlarındaki ahlaki birkaç mesaj ile bunu yumuşatma çabasının sektörel kaygıları gidermek için olduğu kabul edilirse natural born killers a kadar varan çizginin sıfır noktasında durduğumuzu söyleyebiliriz.
konu olarak bakıldığında hitchcock un ingiltere döneminde çektiği polisiye-gerilim filmlerinden çok farklı görünmese de anlatım, ışık-gölge oyunlarının tüm filmi kaplaması ve kahramanın odaklanışı açısından yenilikler görülüyor.
tüm film dedektif samuel spade in doğru olmayan bir sebeple bir davaya karışması, ortağının ölümü ve bir şahinin peşinden koşan, birbirinden korkan ama kopamayan suç adamlarının üzerine kurulu. başlangıçta verilen sorunun yanında filmin ortalarında şahin ile ilgili ikinci bir problem verilip olayların girift bir hal alması sağlanıyor. iki ayrık konunun birleşmesi tabi şaşırtıcı değil ama çizgisel kurguyu zorlayan bu senaryo yapısı filmi ortasında tekrar ateşleyerek dinamizm katıyor. her durum karşısında sakin duruşu ve konuya hakimiyetinden zerre fire vermeyen bogart, sonrasında 20 yıl sürecek kolektif id in alter egosu olacak taş suratı kullanarak tam da dönemin yıldızı olduğunu kanıtlıyor. fakat mary astor un oyunculuğunun filme çok katkısı olduğunu söyleyemeyeceğim açıkçası.
ha, tabi bir de peter lorre var. şahsen benim favori oyuncularımdan biri olduğu için objektif yaklaşamıyor olabilirim. ama bu filmdeki oyunculuğu o kadar doğal ve kırılgan ki bana kalırsa filmin oyunculuk anlamındaki başarısı bogart dan çok onun gibi sanki. ilk göründüğü sahnedeki beyefendi tavırları ile burjuvatik-illegal adamı çizerken, bir anda yediği tokat ve yumruklarla çocuklaşıp her şeyi unutması, çocukça kin gütmesi ve en güzeli, şahinin gerçek olmadığını anladığında şişko adam gutman a nevrotik tepkisi, koltuğa çöküp çocuk gibi ağlaması, tüm film boyunca yarattığı sahte beyefendi karakteri bir anda parçalaması ile mükemmel oyunculuk! günümüzde lorre nin yarattığına benzer oyunculuk görülemiyor maalesef. hatta taklidi bile yok
sam in sahnelerinin çoğunlukla kameranın bel altı civarında odaklanıp çekildiğini ve çoğunlukla yukarıya doğru hafif eğimli tutularak (bu karakterlerin psikolojik olarak yüceltilmesi için wilmer ın uyandığı sahnede daha da abartılı kullanılıyor) ve yer yer daha da aşağıdan çekilerek hem boy(!) ve dahi anti-kahramanın izleyici gözünde yücelmesi amaçları içerdiğini de söylemek yerinde olur.
---olası spoiler ibaresi bitti---
söylenecek çok şey olsa da kısa keselim. ilk fitili yakıp sonradan double indemnity, lady from sahnghai, sunset blvd., the big sleep ve hatta chinatown dan coppola ya, david lynch in sürreel gerilimle sosladığı işlerine dek her yerde etkisini gösterecek etki yaratan the maltese falcon un nihilist yapıda çekilen ilk filmlerden olduğunu, 2 eski versiyonu bulunduğunu, john huston un ilk yönettiği film olduğunu (wilmer ı feda etmeyi kabul edip birlikte sabahlamaları gerektiği konusunda anlaştıktan sonra, sam in koltuğa oturduğu sahnede devamlılık hatası olduğunu da belirtip uyuzluğumu yaparım.)ve harika olduğunu tekrar belirtel
sinefillerin bildiği üzere klasik dönem film noir ın ilk filmi kabul edilen bu klasiğin, bugün baktığımızda tüm kara film öğelerini içermese de, konturları kalınca çizerek türün rölyefini oturttuğunu rahatça söyleyebiliriz. 1941 deki gösteriminden sonra dönem gangster ve polisiye filmlerini etkileyen bu harika atmosfer orson welles ın 1958 de çektiği touch of evil a kadar dönemin en popüler janrı olmuş ve en azından klasik döneminde neredeyse 20 yıl hollywood sinemasını avucunda tutmuştur. bunları söylemenin amacı elbette genel bir kara film tarihsel tablosu oluşturmak değil the maltese falcon un başarısını ve sinema dünyasında (ağırlıklı olarak hollywood sineması tabi) tuttuğu önemi belirtmek içindir
daha sonraları klasik sayılabilecek eski usul gölgelendirmeler, karakter odaklı ve çizgi roman biçemli diyalog stili, tam şeytani sayılamasa da (marlene dietrich in önünde saygı ile eğilirim!) belirgin bir femme fatale profili, ve tabi tüm filmi bir maestro edasıyla yöneten taş surat humphrey bogart
filmin getirdiği temel yenilik olan üslup ve mekan karakteristiğinin dışında, the public enemy ya da scarface gibi filmlerle yumuşatılmaya uğraşılan izleyicinin kendisini ahlaki olarak ayıplanabilecek niteliklere sahip karakterle özdeşleştirebilmesi uğraşı burada evrimini tamamlayıp yaratılan anti-kahraman ile katharsis e dönüşüm sağlanıyor. filmin sonlarındaki ahlaki birkaç mesaj ile bunu yumuşatma çabasının sektörel kaygıları gidermek için olduğu kabul edilirse natural born killers a kadar varan çizginin sıfır noktasında durduğumuzu söyleyebiliriz.
konu olarak bakıldığında hitchcock un ingiltere döneminde çektiği polisiye-gerilim filmlerinden çok farklı görünmese de anlatım, ışık-gölge oyunlarının tüm filmi kaplaması ve kahramanın odaklanışı açısından yenilikler görülüyor.
tüm film dedektif samuel spade in doğru olmayan bir sebeple bir davaya karışması, ortağının ölümü ve bir şahinin peşinden koşan, birbirinden korkan ama kopamayan suç adamlarının üzerine kurulu. başlangıçta verilen sorunun yanında filmin ortalarında şahin ile ilgili ikinci bir problem verilip olayların girift bir hal alması sağlanıyor. iki ayrık konunun birleşmesi tabi şaşırtıcı değil ama çizgisel kurguyu zorlayan bu senaryo yapısı filmi ortasında tekrar ateşleyerek dinamizm katıyor. her durum karşısında sakin duruşu ve konuya hakimiyetinden zerre fire vermeyen bogart, sonrasında 20 yıl sürecek kolektif id in alter egosu olacak taş suratı kullanarak tam da dönemin yıldızı olduğunu kanıtlıyor. fakat mary astor un oyunculuğunun filme çok katkısı olduğunu söyleyemeyeceğim açıkçası.
ha, tabi bir de peter lorre var. şahsen benim favori oyuncularımdan biri olduğu için objektif yaklaşamıyor olabilirim. ama bu filmdeki oyunculuğu o kadar doğal ve kırılgan ki bana kalırsa filmin oyunculuk anlamındaki başarısı bogart dan çok onun gibi sanki. ilk göründüğü sahnedeki beyefendi tavırları ile burjuvatik-illegal adamı çizerken, bir anda yediği tokat ve yumruklarla çocuklaşıp her şeyi unutması, çocukça kin gütmesi ve en güzeli, şahinin gerçek olmadığını anladığında şişko adam gutman a nevrotik tepkisi, koltuğa çöküp çocuk gibi ağlaması, tüm film boyunca yarattığı sahte beyefendi karakteri bir anda parçalaması ile mükemmel oyunculuk! günümüzde lorre nin yarattığına benzer oyunculuk görülemiyor maalesef. hatta taklidi bile yok
sam in sahnelerinin çoğunlukla kameranın bel altı civarında odaklanıp çekildiğini ve çoğunlukla yukarıya doğru hafif eğimli tutularak (bu karakterlerin psikolojik olarak yüceltilmesi için wilmer ın uyandığı sahnede daha da abartılı kullanılıyor) ve yer yer daha da aşağıdan çekilerek hem boy(!) ve dahi anti-kahramanın izleyici gözünde yücelmesi amaçları içerdiğini de söylemek yerinde olur.
---olası spoiler ibaresi bitti---
söylenecek çok şey olsa da kısa keselim. ilk fitili yakıp sonradan double indemnity, lady from sahnghai, sunset blvd., the big sleep ve hatta chinatown dan coppola ya, david lynch in sürreel gerilimle sosladığı işlerine dek her yerde etkisini gösterecek etki yaratan the maltese falcon un nihilist yapıda çekilen ilk filmlerden olduğunu, 2 eski versiyonu bulunduğunu, john huston un ilk yönettiği film olduğunu (wilmer ı feda etmeyi kabul edip birlikte sabahlamaları gerektiği konusunda anlaştıktan sonra, sam in koltuğa oturduğu sahnede devamlılık hatası olduğunu da belirtip uyuzluğumu yaparım.)ve harika olduğunu tekrar belirtel
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar