bugün

entry'ler (13)

colosseum

Progressive Jazz Rock adına gelmiş geçmiş en iyi gruplarından biridir. 1969 senesinde çıkardıkları Valentyne Suite albümleri aşağıdaki link üzerinden dinlenebilir. Tarihe, müziğe bakış açınızı değiştirecek iyiliktedir.

http://www.youtube.com/watch?v=99uxziDmSM4

uludağ sözlük ün yunan asıllı moderatörü

an itibariyle "kalinihta" denmesi gereken kişidir.

23 tl ye 2 gb net 500 dakika 5000 sms veren avea

7-25 yaş arasındaki Woops üyelerinin yararlanabileceği avea kampanyasıdır. Bir de "kampanyaya katılım ilk 30.000 müşteri ile sınırlıdır" gibi ufak bir detay daha var. haberiniz olsun dedim.

12 years a slave

amistad'ı izlemesek hepimize başyapıt olarak yedirilecek film. Steve Mcqueen'in önceki işlerinden dolayı büyük beklenti içindeydim ancak beni pek bir sükut-u hayale uğratmıştır. michael fassbender abimize yardımcı erkek oyuncu ödülünü kazandırmasını beklediğim yapım olmuştur aynı zamanda.

--spoiler--
kimse deyinmemiş ama ben özellikle dile getirmek istiyorum. arkadaş, 12 yıl nasıl geçti ben anlamadım. iyi niyetli ilk sahip yanında baş marangozu dövene kadar birkaç ay, ekinler yanlara gelene kadar birkaç ayda esas kötü adamımız yanında, sonra bir sezon yargıç yanında, sonra tekrar esas kötü adamımız yanına dönmesinin, yan karakterlerin sağlık ve yaş durumuyla karşılaştırılarak düşünürsek, tüm bu olayların en fazla 8-10 ay geçtiği gibi bir zaman dilimi oluşuyor. en komik bulduğum da 12 yılda yaşlanmayan adam tarladan arabaya yürüyene kadar bir miktar, yolculukla eve dönene; at arabasından inene kadar bir miktar, eve girene kadar da bir miktar daha yaşlanarak 4.5 dk içinde 12 yılda yaşlanmadığı kadar yaşlanmıştır. vay anasını.
--spoiler--

etohum

tohum yerine fidan ya da halihazırda ağaçlaşmış oluşumlar arayıp altına yatırım adı altında bir leğen su dökerek meyvelerinden gerek maddi gerekse sükse olarak yararlanmayı odak edinmiş oluşum. Tohum halinde gelenleri attıkları tweetlerde "hizaya çektiklerini" dile getirmişlerdir. Enteresan tabii.

benim dünyam

para uğruna, yurdum insanının ağlamalık senaryo hastalığını sömürme üzerine yapılan onlarca dizi ve çeşitli sinema filmleri kervanına, remake adı altında; yurt dışından bire bir kopyalama tekniği ile* alaturka müzik öğelerinin üstün sanat(!) anlayışıyla harmanlamasıyla ortaya çıkarılan ve ülkemizin über zeki sanatçıcıklarından oluşan aciz, ezik, uyduruk vs. sinema projesi.

senden uzakta ama sana çok yakın

Bir Burak Göral şiiri. "Beni Unutma" adlı Mert Fırat filminde de geçmiştir.

Şöyle ki;

Aldığın her nefeste
içine çektiğin ben olacağım
Seni her düşündüğümde
ısınacak ısınacak
Bulutlara çıkacağım.
Sonra yağmur olup yağacak
Üzerine akacağım…
Gündüzleri güneş besleyecek beni
Geceleriyse ay…
Her dolunayda yanında olacağım senin
Göz kapaklarından süzülüp
En güzel düşlerin olacağım.
Bazense bir kuş olacağım
Sana dalından bakan.
Bazen şirin yüzlü üzgün bir köpek yavrusu,
Bazen dimdik ayakta, koca bir çınar ağacı.
Sonbaharda yapraklarımı dökeceğim üstüne
Yazın senin gölgen olacağım…
Aldığın her nefeste
içine çektiğin ben olacağım…
Senden uzakta
Ama sana çok yakın…

yeni başlayanlar için türk kahvesi

14. yy başlarında afrika'nın doğusuyla arabistan'ın yemen kısmında keşfedilen kahve, ilk başlarda kavrulmadan böyle malcasına haşlanıp içiliyordu.. sonradan türk'ler yavuz sultan selim döneminde bu zamazingoyla tanışıp kanuni sultan süleyman döneminde istanbul'a da getiriyorlar.. istanbul'da kavrulup parçalanması ve akabinde pişirilmesiyle elde edilen türk kahvesi, günümüzdeki şeklini almıştır.. tabii cenevizli-venedikli tüccarlar milk shake gören zululu gibi olaya kilitlenmişler ve bu üründen ülkelerine limanlarımız üzerinden götürmüşlerdir.. bilinenin aksine başka bir kahve içme şekli olan french press, espresso-cappucino icadından öncedir. fransızlar türklerden sonra kahveyi hazırlanış biçimi olarak ikinci yorumlayan tiplerdir, daha sonrasında ise italyanlar tarafından şekillendirilen kahve bir dünya içeceği haline gelmiştir.. türk kahvesi için benim önerim dolu dolu 1 kahve kaşığı (bunun için ölçekvari bir kaşık var evet..) kahveyi cezveye koyduktan sonra bir fincan soğukçana bi suyu da ekleyip güzelce karıştırılır, altı da inceden açılarak kahve ısınmaya başlarken cezve köşeleri (yuvarlağın köşeleri) hareketlenmeye başlayınca cezveye doluluk oranına göre biraz eğim verip yarım çay kaşığı kadar daha kahveyi de ekleyerek köpük miktarı fazlalaştırılabilir.. kaynamasına kesinlikle izin verilmemelidir. tam o gazla kaynamaya koşarken, altı kapatılarak gole giden futbolcuya kasti faul yaparcasına indirilmelidir ateşten. fincana boşaltılırken köpükler üstüne kaşık marifetiyle yerleştirilebilir. afiyet olsun.

bulgur king

sadece 75 kuruş farkla bulgurunuzun üstüne nohut ve daha büyük ayran ister misiniz?" sorusuna vereceğiniz olumlu yanıtla "1 tane büyük seçim king bulgur menü çeker misin ustacığııım!" diye mutfağa seslenen çalışanlara sahip olan yer.*

eski sevgiliyi facebook tan silememek

iki insanın gerçekten aşık olup büyüyen sevgi/saygı ardından bu durumu kaybetmelerini ve arkadaş kalabileceklerine inanmayan biri olarak yanlış bulduğum hareket. arkadaş, tüm olay arayıp sormayıp, birlikte olmamak mı? ya ben hiç sevmedim ya da sevdiğini iddia edenler sevgi yerine başka bir şeyler hissediyor.. kalbini biriyle doldurup onunla olacağını sindirip kabullendikten sonra bu durumu kaybedip hiçbir şey olmamışçasına hayatında tutmak nasıl bir ruh izolasyonu ürünüdür.. sanırım işin özü şu, inanmamışsan takmazsın; silmezsin.. inanarak sevmişsen ve bir şekil becerememişseniz birbirinize tutunmayı, bırak facebook'u ömrün boyunca yüzünü görmek istemezsin.. kalp lan bu, yol geçen hanı mı?

sevgiliden ayrılamamak

kişiye fazla inanmaktan kaynaklı bir psikozdur. beğenmek - hoşlanmak - etkilenmek - aşık olmak - sevmek - inanmak skalasında çok ilerilere gidip sevmenin ötesinde karşındakine inanmaktan dolayı hissedilen kopamama halidir. halbuki ne gerek vardır; gerek durum içinde ikincil bir bilinç, kişinin bulunmasından mütevellit bilinmezlik, gerek dış etkenlerin değişkenlik dinamiklerinden süregelen de bir belirsizlik vardır. hiçbir şeye, özellikle insan evladına bu kadara bağlanmak doğru değildir. eskilerin dediği gibi "dünyanın binbir hali vardır, ölümü-kalımı, hastalığı-sakatlığı." ancak paniğe gerek yoktur; seve seve olmazsa, hayat sike sike öğretir. dişi tarafına tavsiyem direk olarak olamaz ama er kişilere ruhu defalarca tecavüze uğramış, genç yaşta kalbini beynini eritmiş biri olarak net birşey söyleyebilirim: delikanlılık, sanılan gibi sikilmemişlik değil; bildiğin defalarca kere sikilmişlikten sonra dahi halen "mert" kalabilmekten geçmektedir. herkes hayatta tek layer üzerinde benzer ya da aynı derinliklerde yaşamaz; yaşam, beklenilenin gelmemesi, ki işte; birçoğumuzun, gelmeyeceğini bile bile beklediğimizi beklemeye devam etmesidir.. o sebeple, kimse paylaşmayacak; paylaşamayacak bizlerin tutkularını. onları hep, yaşayıp yaşayıp, unutacağız. yalnız, yaşayağız; yalnız yaşayacağız... oruç aruoba'ya da sevgilerle.

pis yedili

akasya durağı, arka sokaklar, adanalı, bilimum tüm sihirli/cadılı diziler furyası fışkırtmaları gibi talihsiz deneyimlerden sonra, 'milli servete zarar reloaded' olarak nitelendirebileceğimiz kalite yoksunu - kısır - bayağı - iq'su düşük doğmuş ve geliştirilmeye uygun ortamı olamayan ergen/pre-ergen bireylerin zaman geçirme öğesi dizi.

yaratılış teorisi

insan oluşumunu tamamen söylencelere dayandıran bir görüştür. şöyle ki; evrenin tahminen 16-17 milyar yaşında ve yine tahminen 156 milyar ışık yılı (1 ışık yılı: 9.460.800.000.000 km) büyüklüğünde ve halen gelişen bir yapı olduğunu düşünürsek. bu yapının içindeki sayısız yıldızlar ve gezegenler içinden biri olan 4,5 milyar yaşındaki dünyada zaman içerisinde organik canlıların gelişip değişmediğini düşünmek körlük kanaatimce (özellikle bilinen ilk insanımsının 4 milyon yıl, ilk insan ya da insan benzeri kalıntıların da 130 bin yıl önce rastlandığına bakılırsa). farklı insan türleri, farklı yerlerde, farklı ya da aynı zamanlarda yaşamış ve bizim dışımızda hepsinin nesli bir şekilde tükenmiş işte. dinozorların aşağı yukarı 135 milyon yıl hüküm sürdüğüne bakılırsa pekte kralı değiliz buraların.. ayrıca söylemekte yarar var. şempanzelerle insanların dna'larının %98.4'ü tamamen aynı. bu fare ile sıçanın gen haritasındaki benzeşmeden 10 kat daha fazla demek. kimse insana maymun demiyor ama bir şeyler zamanında %98,4.ten daha çok benzermiş bu aşikar. bu değişimde beyin gelişiminin büyük etken olduğunu biliyoruz. bunda da ateşin keşfi önem kazanıyor. pişirilen eti yemek daha kolay olduğundan çene ve başın gerisine uzanan kaslar zamanla onlarca kat azalıyor; böylece beyin gelişimi için yer sağlanıyor. tabii alınan protein ve etin kızarmasıyla sağlanan besinler nitelikli gelişim yönünde önemli aşamalar. herşeye rağmen bu görüşü asıl alıp tek gerçekmiş gibi göstermek isteyenlere tepki olarak: (bkz: flying spaghetti monster)