entry'ler (105)

t bone steak

dananın sırtında bulunan konrtfile biftek. isminden anlasildigi uzre t seklinde olur, özellikle ulus tgi fridays de yenmesi tavsiye edilir. lezizdir.

t bone walker

(bkz: t bone steak)

prison break

son sezonda ciddi şekilde saçmalıktan saçmalığa koşup, bize "eh be abi yeter artık" dedirtmiştir.

yahu kardeşim şimdi de ajan self'i kancık ettiniz, bu kaçıncı satişcilik? herkes herkesi satmaya başladi.
yani eski turk dizileri gibi oldu, annemin "ayyyyyyy bak buda kalleş cıktı" demelerini hatirlattı resmen bana . bırakın artık scylla'i falan verin gereken mercilere, daha değişik konular bulun scylla'i fln unutturun.

yastığın altına küfür saklayan çocuk

edepli cocuktur, tek hedefi kufurleri piyasadan toplamaktır.

oruç tutmayıp bayram tatili yapan insanlar

daha oruc'un bile ne oldugunu bilmeden oruc tutan insanlardan cok daha tatili hak edendir. zira her ne olursa olsun bu sıg beyinlilerden, devletin yukunu daha cok omuzlarına aldiklari kesindir. devlet tatilini hak edendir.

tanrı ya sorulacak tek soru

efendim sizin şeytanla girdiginiz sidik yarişinda ki insanların sucu nedir?
yoksa bizim dünyaya gelme sebebimiz, sizin şeytanla girdiginiz sidik yarişimi?
hani şeytan olmasaydı, gunahlar olmayacaktı fln.

zeka fukarasi

(bkz: akıldan yana fukara)

küçük iskender

damarlarında herhangi bir beyin süngerleştirici sıvı dolaşmadığında dr.jeckyl, uyuşturucuyu filan geçtim, alkolü bile biraz fazla aldığında mr.hyde olduğunu düşündüğüm zavallı adam.. pek çok azınlık aktivisti gibi (evet genelleme yapıyorum, ve de bilerek ve isteyerek, sonuna dek arkasında durarak yapıyorum), eşitlikçi ve barışçıl ve dahi hümanist bir söylemin içinde, dahil olduğu azınlığa sonsuz ve faşizan güzellemeler yaparak, hem ayrımcılığı hem de eşitsizliği pekiştirmesi itibariyle, bir kitlenin ilelebet, önlerinde sıçsa bile ikonu ve idolü olacak, geri kalanlar içinse mide bulantısı ile hüzün arasında bir duygu uyandırmaktan öteye gidemeyecektir.. küçük iskender güzel şiirler değil güzel cümleler yazabilmektedir, velhasıl bunların hangilerini bir araya getirirse daha anlamlı bir bütün oluşturabileceği konusunda net bir fikir oluşturamadığı ve oluşturmamaya da direndiği açıkça görülebilmektedir.. ismine vurularak aldığım "ikizler burcu hikayeleri" kitabında, zaman zaman bu cümlelerden, yine beğenilebilirlik katsayısı yüksek paragraflar bile oluşturmayı başarabildiği tarafımca gözlemlenmiştir; ki bu da sanırım beyninin daha az süngerimsi olduğu bir döneme tekabül eden bir çalışması olduğu içindir.. öte yandan zannımca bir yazı bir hamlede çıkmamaktadır; dolayısıyla normal zamanlarında oluşturabildiği paragrafları, kafası güzelken birleştirince karşımıza yazınsal quasimodolar çıkmaktadır..

en gay ve gay friendly insanları bile canlarından bezdiren, olaya toplumsal ve kültürel çalışma adına ismini koymuş akademisyenleri hayatın anlamını sorgulamaya itmiş ve bunu da sadece sahip olduğu cinsel kimliğin etrafında oluşturulan gayrıresmi affirmative action (maalesef türkçesini bilemiyorum) ve siyaseten doğruluk haresine, pardon bir de goygoycularına güvenerek yapmış olan bir adamı, sadece etkileyici cümlelerine ve ergenlik dönemi hezeyanlarını sembolize eden temalar üzerine seri zırvalamalarına istinaden sevebilmeyi, hatta kendisine aşık ve/veya hayran olabilmeyi başaranları da genişlikleri ve sabırları için tebrik ediyorum..

nesnelere saygi duyan insanlar

hayatında detaylar önemli bir yer teşkil eden, ehli keyif olduğu kadar özenli de olan, son derece duygusal ve bazen fena halde didaktik insanlardır.. bunlar "birşeylerin mutlaka prospektüsüne/tarifine/bilenlerin önerilerine/kurallarına göre yapılması gerektiğine inananlar" ve "nesnelere fena halde anlamlar yükleyip, kişileştiren ve kişiselleştirenler" olarak ikiye ayrılabilir..

ilk grup temelde ukala, kuralcı, didaktik, muhafazakar ve sıkıcı görünmekle beraber doğru şeyler söylerler.. ritüel sever, geleneklerine bağlı olan bu insanların yanında ızgara etle beyaz şarap içemezsiniz, ne bileyim viskiye soda-kola filan karıştıramazsınız, çorbanızı üfleyerek içemezsiniz.. daha gelişmiş versiyonları büyüklerin yanında bacak bacak üstüne attırmayan, türk kahvesini muhakkak sade içen, televizyonların üzerine dantel örtüler seren insanlar olabilir.. daha post-modern olanları bilgisayar başında birşey yenip içilmesi karşısında dehşete kapılabilir mesela..

diğer grupsa nesnelere anlamlar yüklerler; taşıdıklarının ötesinde kişisel anlamlar.. bu insanlar hiçbirşeyi atamadıkları gibi attırmazlar da, küçük kağıt parçaları, peçeteler, eski dekontlar, dergiler, pörsümüş oyuncaklar, solmuş t-shirtler.. hepsinin bir anısı, bir yaşamışlığı ve yaşanmışlığı vardır; saygı duyulmalıdır bunlara ve özenle saklanmalıdır.. bu obsesif sendrom kişinin söz konusu objeye baktığında niye sakladığını hatırlayamadığı an'a kadar sürer, zaten bişi atamayan şahıs, anlamıyla beraber saygıdeğerliğini yitirmiş herşeyi büyük bir huzurla atar.. duygusal, geçmişlerine bağlı, aidiyet duyguları yüksek bu kişilere yapılabilecek en büyük kötülük onun olmadığı bir anda "temizlik" maksadıyla eşyalarını atmaktır.. intihar eşiğine gelebilirler, dikkatli olmak gerekir..

nil karaibrahimgil

bir çok insanda, özellikle entellektüel bir kimlik taşıyan / taşıdığını iddia edenlerde, iç çelişkiler yaratan şarkıcı-müzisyen.. varlığını televole, müslüm gürses, bilmemneli meyhaneler, lahmacun gibi kavramlarla aynı kategoriye koyabiliriz.. kimse dinlemez, izlemez, gitmez, yemez ama herkes ne hikmetse canavar gibi bilir..

özellikle mürekkep yalamış, ağır kitaplar okuyup, derin müzikler dinleyen, caz festivali, bağımsız film, bienal type of kişilerde dengesizlik yaratmaktadır.. fısıldayarak, nerdeyse özür dilercesine "nil'i sevdiklerini" beyan eden bu kitle, bu beyanatlarını da ancak çoook samimi olunan bir ortamda ve içlerindeki "ay en çılgın" ya da "en large" arkadaşın "valla ben seviyorum bu şarkıları, umurumda da değil" demesiyle rahatlayarak dile getirebilmektedirler.. nil popüler kültürün çoook belirgin örneklerinden biri olması itibariyle entelijansiya içinde tü kaka olmaya mahkumdur, gizli gizli evde dinlenecek, kasedi torpido gözünün en dibine sıkıştırılacak (ön taraflara jan garbarek, jay jay johanson, limp bizkit filan koymak icap etmektedir), ve toplum içinde şarkılarıyla en acımasızından dalga geçilecek bir kişidir.. en fazla giydiği, kısmen kendi tasarımı olan kıyafetler, konsept üzerine kurulu albüm mantığı gibi "feature"larından ötürü hoşgörülebilir ama o kadar..

ama müzikal anlamda "cık cık cık" o ne ööle yok meyve tabakları, yok kekler.. sunay akın elma kurdundan bahsettiğinde bu naif ve sevimlidir ama nil elmanın kendisinden bahsettiğinde saçma..

giden sevgilinin ardından kurulacak cümle

pek muhim cümleler kurmanın manasi yoktur. kısa kelimeler yeterlidir, yallah gibi.

çekiç atma

elbette ki herhangi bir spor dalı için böyle konuşmak hiç de hoş değildir ama sıradan bir seyirci perspektifiyle konuşacak olursam, benim nezdimde dünyanın en saçma sporlarından biridir.. koşu, takım sporları, jimnastik falan neyse de yani biri nasıl bir süreç.. çerçevesinde çekiç atma sporuyla uğraşmaya karar verir, nasıl keşfedilir, nasıl ikna edilir merak ediyorum.. ve niye yani neden bir çekici, bir sopayı, bir diski mümkün olduğunca uzağa atmak spor olsun, keyifli olsun? evet sığ düşünüyor olabilirim ama gerçekten anlamlandıramıyorum..

berber

sac kesilen yer.. .bi de sureklı kufur edilir altılı oynanır. ..be$ de kalınır. ..bide berber arkadaşları var dır bunlar dukkana dalar hemen bı tarak kapıp saclarını abuk subuk tarar biryantin parfum marfum her ski kullanır be$ para vermeden kafa skerek gıder. .

bedford

kırmızı renkli olan kola kamyonları en süperleridir bide kelebek camlarında rengi kaçmış hülya avşar ve sibel can foto su bulunur genelde...ekonomik ömrünü tamamladı bu araçlar o dizel motor sesi süper dir bir nevi harley havası vardı bu araçlarda kanaatimce..

bauhaus

inşaatla, işle, yapı malzemesiyle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan insanların bile gerçekleştirdiği bir eylem.. sadece nasıl o kadar ucuz olduğuna inanamadığım bir kitaplığı almak için gittiğimde, tavanın yüksekliği, raflara doldurulan objelerin çokluğu ve çeşitliği, ve çoğunun ne işe yaradığını bilemediğim ekipmanlara bakarken hissettiğim, bilinmezin uyandırdığı merak'a benzer his, bende de müze duygusu yaratmakta.. nesi hoşuma gidio tam olarak bilemiyorum ama, etkileyici bir yer işte orası.. yapamadığın ve yapamaycağını bildiğin şeyleri, tıkır tıkır yapan insanların mekanı..

battal boy çöp poşeti

boyutu itibariyle son derece işlevsel olan bir poşet türü.. isterseniz kışlıklarınızı tepip kaldırdığınız hurç olur, isterseniz kasa veya monitör taşıyabilen, hatta bunu sırtınızda taşımanızı sağlayan bir torba.. battal boy çöp poşetleriyle halı kaldırabilirsiniz, yorgan saklayabilirsiniz, eşya taşıyabilir veya yurt odanızda özenle biriktirdiğiniz kirlilerinizi tek hamlede annenize götürebilirsiniz..

karizmatik cevaplar

- sevgilim ne düşünüyorsun?
- söylemek isteseydim düşünmezdim.!

garfield

gerçek bir ikizler burcu karakteri taşıyan, şişman ve tembel olmasının değil gamsız ve bencil olmasının en önemli özelliği olduğuna inandığım muhteşem yaratık.. garfield'ın bencilliği aslında tipik amerikan insanı davranışlarını yansıtır.. pek çok amerikan sit com'unda özünde garfield gibi davranan insanların olduğu rahatça görülebilir.. ama bu insanlardan farklı olarak garfield sevimlidir çünkü kedidir, ve bir insanda fena halde sırıtıp batacak olan bir takım davranışlar silsilesi, bir kedide hoşgörülebilir olmaktadır.. mülayim sahibi jon, saf arkadaşı oddie, gerçekten aidiyet duyduğu tek şey olan pooky ve uzatmalı aşkı nermal ile klasik amerikan hayatını yaşamaktadır, dolayısı ile bir şekilde hepimize tanıdık gelmektedir.. keza kedileri en gerçekçi bir biçimde karakterize eden çizgi ürünüdür.. özellikle de sylvester veya tom ile karşılaştırıldığında çok daha gerçek bir kedidir garfield..

ayrıca garfield, yaratılış sürecinde de gerçek bir kediden esinlenerek yaratılmıştır.. jim davis'in müdavimi olduğu bir italyan lokantasında doğan küçük sarı bir kedi, garfield için ilham kaynağı olmuştur.. sanırım o kedinin adı da garfield'dir ve garf'ın lazanyaya olan bağımlılığın kökeninde de işte bu italyan lokantası yatmaktadır..

reductil

prospektüsünde 2 sayfa "bu ilacı sakıııın tavsiye etmeyiiin, doktor gözetimi olmaksızın kullanmayııın, şakaya gelmez aman haaa dikkatli oluuun" türünde uyarılar bulunmasına rağmen parası olanın aspirin gibi, olmayanın da bir yerlerden raporlar buluşturup kullandığı zayıflama ilacı.. ilacı sadece emekli sandığı o da heyet kararıyla ödüyor, bunun haricinde diğer sosyal güvenlik kuruluşlarında yazılamıyor.. bu durum da kapı heyet kararı olanları ilaçlarını kullanmayıp ucuza satmaları gibi illegal durumlar doğuruyor.. 10mg.lık 1 aylık dozu 80-100 milyon olan ilacı bu rapor sahibi arkadaşlar sayesinde 50 milyona filan almanız mümkün.. ama mecbur değilseniz gerçekten kullanmanızı önermiyorum çünkü çarpıntı, tansiyon vb bir çok yan etkisi olabiliyor diye duydum ve sizlere iletiyorum

daimi gaz ve mide bulantısının bir diğer adı da diyebiliriz.. özünde tokluk duygusunu uzatma ve bunun yanısıra metabolizma çalışmasını hızlandırma şeklinde iki amacı var ve obesite tedavisinde kullanılıyor. ve fakat insan midesi bu kadar bulanırken zaten yemek falan düşünemiyor, dolayısıyla tedavi metodolojisi hakkında ciddi soru işaretlerim var..

munchhausen sendromu

tedavisi en zor, neredeyse imkansız psikolojik rahatsızlıklardan biridir.. (bir diğeri için (bkz: borderline syndrome)).. sadece munchausen syndrome olduğunda hastanın tüm zararı kendisinedir.. hasta olmadığını kabul etmeyen, kendisine sahte raporlar, sahte belirtile biçen, doktorları manipule eden bu hastalar için "hiçbir şeyiniz yok" diye bir cevap yoktur.. kendisine hasta olmadığını söyleyen doktorları bilgisizlik, beceriksizlik ve ilgisizlikle suçlar, ve sonra o hastaneyi terk ederek başka bir hastaneye giderler..

yetişkin bir bireyin hastana hastane dolaşmasını engellemenin bir yolu kanunen yoktur.. ayrıca bu hastalar psikyatrik tedavi sürecinde de tedavi olmuş gibi yapıp çünkü yine de işin içinde bir doktor bir hastane vardır bu bittiğinde başka bir hastalığa doğru yol alacaklar veya tam tersine bu doktor ilgisinden faydalanmak için iyileşme sürecini zorlaştıracaktır.. teşhis edilemeyen bir munchausen, eğer yalan uyduramıyorsa çareyi kendisini gerçekten hasta etmekte bulan hasta, kendisine çeşitli kimyasallar enjekte ederek, yara açıp enfeksiyon kaparak, bir yerlerini kırarak bir şekilde hastaneye gitmenin bir yolunu bulurlar.. anjiyo, biyopsi, ameliyat gibi kelimelere bayılırlar, hatta bunları doktorlara bizzat önerirler.. korkunç bir tıp bilgileri vardır..