bugün
- menuet14
- seks için tecrübe gerek sanmak9
- şeyh said ten özür dilensin9
- kadınların prenses erkek nefreti9
- arbys hamburgeri11
- beklenen büyük istanbul depremi16
- ekşi sözlüğün yazar alımına kapalı olması23
- küresel ıkınma13
- sözlükte tek kalsanız yazmaya devam eder misiniz16
- kurucusunun bile siklemediği sözlükte yazmak11
- bir sözlük kızının aşkosu olmak13
- gerdek gecesinde sevişir misiniz18
- yoğun bakım8
- diyanetin ingiliz camiye 1 milyar tl bağışlaması8
- sağlık personelinin gırtlağına yapışın13
- ne yemek yapayım arkadaşlar öneri lütfen9
- sözlükte kadın yazarların küstürülmüş olması10
- acaba beni özlüyor mudur hissi14
- param var çirkin değilim neden evlenemiyorum14
- bir kadından darbe yemiş erkek9
- manyak olmaya karar verdim15
- iş görüşmesine gidecegim sözlük25
- 2850 lira doğal gaz parası14
- emekli tasarruf edeyim demez9
- kadınları ciddiye almamak8
- victor osimhen30
- truenun hökümet gibi arvada hayır demesi12
- v a m p i r o v11
- kadınların sahtekar olması13
- tavuk dönerci açmak15
- 60 milyon sene önceki dünyadan ses kaydı9
- evli erkeğin gözünün dışarıya kayma sebebi23
- bu akşam şarap içecek olmam13
- uzun boylu erkek iticiliği9
- uludağ sözlük 2025 hataları11
- okan buruk8
- işten gelip hanımın sıcacık göğsünde uyumak19
- mehtap yenge9
- depremden korkan erkek11
- aykolik'e burs veriyoruz kampanyası15
- 17 şubat 2025 çaykur rizespor galatasaray maçı17
- 17 şubat 2025 galatasaray'a verilen penaltı12
- menuet'e burs veriyoruz kampanyası11
- türkiyenin en çirkin şehirleri19
- gözleri kapatıp sadece kadın vücudu düşünmek11
- çin kapitalizmi başarısını mao'ya borçlu9
- arkadaşlar iş var mı12
- menuet'in beni favlaması13
- recep tayyip erdoğan11
- chp'nin cumhurbaşkanı adayına mecbur değiliz14


sevdiği entry'ler
kim ne derse desin ne kadar haklıysa o kadar da haksız oldukları durum.
yaşanan durum aynen şudur: vatandaş, yurttaş, birey bilinci oluşmamış toplumların kabile kültürüyle makamların kutsallaştırılmasıdır.
tabi ki makamların saygınlığı vardır. olmalıdır ve korunmalıdır ama makamlar kutsallaştırılamaz.
eğer makamlar kutsallaştırılırsa vatandaşa hizmet için o görevde olan ve yediği ekmek o vatandaşın parasıyla boğazından geçen, o makamın var olması ve kendisinin o makamda olmasına neden olan vali vatandaşa "gavat" cumhurbaşkanı da vatandaşa "sürtük" der.
ne bileyim, bazen görüyoruz...
mahkeme veya dava konularına muhatap olmamış yaşlı teyzenin savcı kadına veya hakim kadına, ya da kadın avukata "canım kızım, bu böyle oldu..." diye söze başlarken birden "bana canım kızım diyemezsin. burası mahkeme salonu" diye birden çıkışmamak insanı azarlamamak lazım.
iç işleri bakanı, başbakan, cumhurbaşkanı olarak bir köye gidince orada mülki idare amiri (vali veya kaymakamın) haksızlığı iş bilmezliği liyakatsizliği yüzünden yaşanan mağduriyeti dile getiren yaşlı amcanın "bu adam yüzünden oldu" diye dert yandığında yine kalkıp "sen bu adam diyemezsin, sayın vali diyeceksin" diye de çıkışmamak insanı azarlamamak lazım.
hele ki o an içinde bulunduğunuz şartlar - durumdan kendinizi soyutlayarak makam saygı diye de böbürlenmemek lazım ki o zaman ne makama ne şahsınıza duyulan saygı kalmaz.
unutmayınız ki ne iş yaparsanız, hangi makamda olursanız olun; ister bir kral olun, isterse kamu kurumunda çaycı olun, ne olursanız olun önce insansınız.
aynı zamanda da o makamın yegane temeline ve sizin de o makamda olmanıza vesile olana asıl sayısızlığı siz etmiş olursunuz.
birden kalkıp içinde bulunulan durumun getirdiği diyaloğun ana temasını makama bağladığınızda sizin o makamın, kurumun envanterinde kayıtlı olan bir demirbaş; masa, sandalye veya taşınmazı olan binadan farkınız kalmaz.
tabi ki burada lakaytlık, seviyesizlik, saygısızlık, olsun ve hoş görülsün denmiyor. burada kurumların aynı zamanda da o kurum-yapılarda kişilerin makamı harici saygısı olmasın da denmiyor.
sadece eşyayı tabiatı dışında değerlendirmemek gerekir. bunu anlatmaya çalışıyorum.
yaşanan durum aynen şudur: vatandaş, yurttaş, birey bilinci oluşmamış toplumların kabile kültürüyle makamların kutsallaştırılmasıdır.
tabi ki makamların saygınlığı vardır. olmalıdır ve korunmalıdır ama makamlar kutsallaştırılamaz.
eğer makamlar kutsallaştırılırsa vatandaşa hizmet için o görevde olan ve yediği ekmek o vatandaşın parasıyla boğazından geçen, o makamın var olması ve kendisinin o makamda olmasına neden olan vali vatandaşa "gavat" cumhurbaşkanı da vatandaşa "sürtük" der.
ne bileyim, bazen görüyoruz...
mahkeme veya dava konularına muhatap olmamış yaşlı teyzenin savcı kadına veya hakim kadına, ya da kadın avukata "canım kızım, bu böyle oldu..." diye söze başlarken birden "bana canım kızım diyemezsin. burası mahkeme salonu" diye birden çıkışmamak insanı azarlamamak lazım.
iç işleri bakanı, başbakan, cumhurbaşkanı olarak bir köye gidince orada mülki idare amiri (vali veya kaymakamın) haksızlığı iş bilmezliği liyakatsizliği yüzünden yaşanan mağduriyeti dile getiren yaşlı amcanın "bu adam yüzünden oldu" diye dert yandığında yine kalkıp "sen bu adam diyemezsin, sayın vali diyeceksin" diye de çıkışmamak insanı azarlamamak lazım.
hele ki o an içinde bulunduğunuz şartlar - durumdan kendinizi soyutlayarak makam saygı diye de böbürlenmemek lazım ki o zaman ne makama ne şahsınıza duyulan saygı kalmaz.
unutmayınız ki ne iş yaparsanız, hangi makamda olursanız olun; ister bir kral olun, isterse kamu kurumunda çaycı olun, ne olursanız olun önce insansınız.
aynı zamanda da o makamın yegane temeline ve sizin de o makamda olmanıza vesile olana asıl sayısızlığı siz etmiş olursunuz.
birden kalkıp içinde bulunulan durumun getirdiği diyaloğun ana temasını makama bağladığınızda sizin o makamın, kurumun envanterinde kayıtlı olan bir demirbaş; masa, sandalye veya taşınmazı olan binadan farkınız kalmaz.
tabi ki burada lakaytlık, seviyesizlik, saygısızlık, olsun ve hoş görülsün denmiyor. burada kurumların aynı zamanda da o kurum-yapılarda kişilerin makamı harici saygısı olmasın da denmiyor.
sadece eşyayı tabiatı dışında değerlendirmemek gerekir. bunu anlatmaya çalışıyorum.
türkiye’ye has bir durum olmadığı gibi, propaganda veya yasal düzenlemelerle ilgili değildir.
psikolojik değil, daha çok sosyolojik olgulardan kaynaklıdır.
teknolojik gelişimin kas gücüne ihtiyacı azaltması, emek yoğun sektörlerin daralmasına sebep oldu. Gerek üretim, gerekse askeri anlamda erkek gücünün belirleyiciliği, yerini zekanın gücüne bıraktı.
gücünü kullanarak erkini parayla tahkim eden ve böylelikle karar alıcı rolünü satın alan erkek kimliğinin altı oyulmuş oldu.
Teknik gelişmelerde erkek zekası çok daha etkin olsa da, toplam erkek nüfusunun (hatta toplumun tamamının) çok küçük bir oranına tekabül eden bu azınlığı bir kenara bırakırsak, kadın, ilk defa diğer sıradan erkeklerle birlikte erk’e ulaşma imkanı elde etmiş oldu.
Böylelikle, çekirdek ailede karar alıcı ve dolayısıyla otorite konumunu doğuştan elde eden erkeğin bu rolü sorgulanır hale geldi.
Diğer yandan, emek gerektirmeyen işle iştigal eden erkek ve kadın için değişim farklı yönlerde ortaya çıktı. Kadın için bu yeni durum yeni ve taze bir kimlik inşası anlamına gelirken, erkek için eskiye göre daha zayıf bir kimliğin kabulü gerçeğiyle yüzleşme manasına geliyordu. Dahası, yoğun bedensel faaliyet rutininin verdiği kendini gerçekleştirebiliyor olma hissi, erkeği içsel çatışmaya karşı koruma işlevi görmekteyken, daha az bedensel faaliyet ve toplumsal işlev, içsel çatışmayı beraberinde getirdi.
Hani şu, eskiden depresyona girecek zaman yoktu, söyleminde olduğu gibi, erkeğin işlev yitimi, içsel çatışma ve kendini gerçekleştirememe duygusunu beraberinde getirdi.
Bu noktada kadın erk’e sahip olmanın avantajlarından yararlanırken elde ettiği bu konumda ‘kendinden daha işlevsel erkek’ nüfusunun oldukça daralmış olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş oldu.
Karar alabilecek konuma gelmenin en kötü yanı, sürekli karar almak zorunda olmaktır ve bu, genel olarak kadın için daha yıpratıcı bir süreçtir.
Erkek ve kadının karar alma sahasını bölümlendirmek yerine her alanda birlikte karar almaya başlaması, örtülü bir rekabeti beraberinde getirdi.
Erkek işlev yitimiyle içsel çatışma yaşarken, kadın, erkek olarak stabil olması gereken ancak kararsız, itaatkar ve depresif erkek gerçekliğine karşı farkında olmadığı bir küçümseme ve öfkeye savrulmaya başladı.
Bu anlamda, sadece erkekler değil, kadınlar da bir kaosun içine sürüklenmiş oldu. Böylelikle toplum, sadece babasız değil, annesiz de kaldı. depresif ve kırılgan babalar ile saygısız ve öfkeli annelerin yetiştirdiği çocuklar…
Bir diğer deyişle; aslında zaten eski nesillerdeki erkeklerin çoğu kendiliğinden maskülen, kadınların çoğu kendiliğinden feminen değildi. Toplumsal dinamikler maskülen ve feminen kimlikleri süreçle inşaa ediyordu. Süreçler akamete uğrayınca roller yıkıma uğradı ve bu kaos sağlıksız çocukların yetişmesine sebep oldu.
Erkeği karar alıcı olarak yetiştirecek (buna zorlayacak) geleneksel toplum yok artık. Kadınlar içinse bu özelliklere sahip erkek sayısı artık çok az.
Bu kriz, psikolojik veya sosyolojik tahlillerle yaşanacak aydınlanmayla veya erkekliğe dair öğretilerle çözülecek cinsten değil.
Erkeğin köyünü terk edip en korkulana meydan okuyup hayatta kalmaktan başka çaresi yok.
psikolojik değil, daha çok sosyolojik olgulardan kaynaklıdır.
teknolojik gelişimin kas gücüne ihtiyacı azaltması, emek yoğun sektörlerin daralmasına sebep oldu. Gerek üretim, gerekse askeri anlamda erkek gücünün belirleyiciliği, yerini zekanın gücüne bıraktı.
gücünü kullanarak erkini parayla tahkim eden ve böylelikle karar alıcı rolünü satın alan erkek kimliğinin altı oyulmuş oldu.
Teknik gelişmelerde erkek zekası çok daha etkin olsa da, toplam erkek nüfusunun (hatta toplumun tamamının) çok küçük bir oranına tekabül eden bu azınlığı bir kenara bırakırsak, kadın, ilk defa diğer sıradan erkeklerle birlikte erk’e ulaşma imkanı elde etmiş oldu.
Böylelikle, çekirdek ailede karar alıcı ve dolayısıyla otorite konumunu doğuştan elde eden erkeğin bu rolü sorgulanır hale geldi.
Diğer yandan, emek gerektirmeyen işle iştigal eden erkek ve kadın için değişim farklı yönlerde ortaya çıktı. Kadın için bu yeni durum yeni ve taze bir kimlik inşası anlamına gelirken, erkek için eskiye göre daha zayıf bir kimliğin kabulü gerçeğiyle yüzleşme manasına geliyordu. Dahası, yoğun bedensel faaliyet rutininin verdiği kendini gerçekleştirebiliyor olma hissi, erkeği içsel çatışmaya karşı koruma işlevi görmekteyken, daha az bedensel faaliyet ve toplumsal işlev, içsel çatışmayı beraberinde getirdi.
Hani şu, eskiden depresyona girecek zaman yoktu, söyleminde olduğu gibi, erkeğin işlev yitimi, içsel çatışma ve kendini gerçekleştirememe duygusunu beraberinde getirdi.
Bu noktada kadın erk’e sahip olmanın avantajlarından yararlanırken elde ettiği bu konumda ‘kendinden daha işlevsel erkek’ nüfusunun oldukça daralmış olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş oldu.
Karar alabilecek konuma gelmenin en kötü yanı, sürekli karar almak zorunda olmaktır ve bu, genel olarak kadın için daha yıpratıcı bir süreçtir.
Erkek ve kadının karar alma sahasını bölümlendirmek yerine her alanda birlikte karar almaya başlaması, örtülü bir rekabeti beraberinde getirdi.
Erkek işlev yitimiyle içsel çatışma yaşarken, kadın, erkek olarak stabil olması gereken ancak kararsız, itaatkar ve depresif erkek gerçekliğine karşı farkında olmadığı bir küçümseme ve öfkeye savrulmaya başladı.
Bu anlamda, sadece erkekler değil, kadınlar da bir kaosun içine sürüklenmiş oldu. Böylelikle toplum, sadece babasız değil, annesiz de kaldı. depresif ve kırılgan babalar ile saygısız ve öfkeli annelerin yetiştirdiği çocuklar…
Bir diğer deyişle; aslında zaten eski nesillerdeki erkeklerin çoğu kendiliğinden maskülen, kadınların çoğu kendiliğinden feminen değildi. Toplumsal dinamikler maskülen ve feminen kimlikleri süreçle inşaa ediyordu. Süreçler akamete uğrayınca roller yıkıma uğradı ve bu kaos sağlıksız çocukların yetişmesine sebep oldu.
Erkeği karar alıcı olarak yetiştirecek (buna zorlayacak) geleneksel toplum yok artık. Kadınlar içinse bu özelliklere sahip erkek sayısı artık çok az.
Bu kriz, psikolojik veya sosyolojik tahlillerle yaşanacak aydınlanmayla veya erkekliğe dair öğretilerle çözülecek cinsten değil.
Erkeğin köyünü terk edip en korkulana meydan okuyup hayatta kalmaktan başka çaresi yok.
10.
Sıralı amiriniz ise savcım denmelidir. Değil ise bey, hanımefendi diye seslenilmelidir.
Savcı devlet memurudur. Alınan vergilerle maaşı ödenir. Bu milletin hizmetkârıdır. Efendi ancak ve ancak millettir.
Savcı vatandaşa hitap ederken efendim dese yeridir.
Ent.
Not: öğrenci öğretmenine öğretmenim demelidir. Öğrenci dışındaki kişi öğretmene hanım, beyefendi şeklinde hitap edebilir.
Sıralı amiriniz ise savcım denmelidir. Değil ise bey, hanımefendi diye seslenilmelidir.
Savcı devlet memurudur. Alınan vergilerle maaşı ödenir. Bu milletin hizmetkârıdır. Efendi ancak ve ancak millettir.
Savcı vatandaşa hitap ederken efendim dese yeridir.
Ent.
Not: öğrenci öğretmenine öğretmenim demelidir. Öğrenci dışındaki kişi öğretmene hanım, beyefendi şeklinde hitap edebilir.
marketten beş litre yağ alıp tartıya koyup beş kilo gelmedi diyen adam bu. tanıdım.
Kime ne falan demeyim, bu çocuk benim yazdıklarımı göremezse kudurur!
o kadar zeki olsalar kafaya takmazlar zaten.
Saçımda farkettiğim beyazlar.