bugün

entry'ler (130)

chinko

euro d'de insanları alenen gerizekalı yerine koyan, kötü niyetli ve paragöz kişiler tarafından yayınlanan, haksız kazancın dibine vuran ve muadilleri özellikle euro kanallarında bulunabilen yarışma(!) programı. son derece ukala ve denyo bir sunucu tarafından sunulmaktadır. sunulmaktadır sunulmasına lakin bu programların, bu kanalların denetimini kim yapmaktadır, bu büyük merak konusudur. zira göz göre göre insanların parasını gasp etmektedirler. rtük'e ve euro d'ye elektronik posta yolula serzenişlerini uzunca bir yazı ile ileten bendeniz, tahmin edileceği üzere hiçbir cevap alamamıştır.

uludağ sözlük

kutsal geyik kaynağı.

benyamin sönmez

çok genç, çok başarılı, adını dünyaya kabul ettirmiş bir kişi, bir viyolonsel sanatçısı... idi... dün gece hayatını kaybetmiş, ankara'da. kalp krizi diyorlar. çok büyük üzüntü sebebi. hiç beklenmeyen bir anda, hiç akla gelmeyecek bir kişi için, çok genç bir kişi için, çok başarılı bir kişi için bu cümle hiç ama hiç kondurulamıyor... "hayata veda etti"... gerçi hiç kimse için düşünülemiyor. ama o daha 28 yaşındaydı. daha önünde ne konserler, ne övgü dolu sözler vardı, onlar eksik kaldı. çok üzücü. rahat uyu arkadaşım.

dr back up

üye olup da akabinde üyeliğimi iptal ettirmeyi başarabildiğim ve bunu yapabilen ender bireylerden biri olduğumu anlamamı sağlayan, boyner bünyesinde bir kurum, kuruluş. birkaç ay öncesinde geçen olay örgüsü şu şekilde gerçekleşmiştir;

günlerden bir gün sokaktayken telefon çalar ve firmanın çağrı merkezi çalışanlarından biriyle muhabbete başlanır. çalışan, o kadar ustalıkla sorular sormaktadır ki, iyi niyetli bir insanın bu görüşmeyi, bu hizmeti istemediğini belirterek sonlandırması neredeyse imkansızdır. ya telefonu suratına kapatmalıdır ya da sesini yükseltip üste çıkmalıdır. zira çağrı merkezi çalışanı zaman zaman kibar olup, kimi zaman ise sinirlenebilmektedir, ne kadar düşüncesizce davranıyor olduğunuzdan ve bu hizmeti almamakla aptallık yapıyor olduğunuzdan dolayı. ayda 30 lira nedir ki, bal nedir ki, şeker nedir ki? siz de iyi niyetli bir insan olduğunuzdan dolayı, yaklaşık yarım saatlik bir konuşmadan sonra normalde hiçbir zaman yapmamanız gereken şeyi yapar ve telefondan üye olarak kredi kartı bilgilerinizi verirsiniz *. telefonu kapattıktan sonra ise içinizi bir kurt kaplar ki sorma gitsin. "ben ne ettim, kimdir nedir bilmeden ne bilgiler verdim, az biraz andavallıyım sanırsam" türü düşünceler eşliğinde korku senaryoları yazılır, herkesin sizi işaret ederek "ba ba ba gerizekalı" dediği hayal edilir. bu helecan kasırgalarıyla soluk evde alınıp internete acil giriş yapılır. ve beklenen sonun işte bu olduğu anlaşılır; sözlüğe bakılır, internetin diğer olanakları kullanılır. şikayet mesajlarının ardı arkası kesilmemektedir.

siz, ne yapsak da ne etsek diye düşünmektesinizdir. sonunda "neyse canım, belki de iyi birşeydir" diyerek gelecek olan dr back-up kargosunu beklemeye başlarsınız. birkaç gün sonra kargo gelir, yanında sözleşmeyle birlikte. sözleşme üzerinde 7 gün içinde cayma hakkı olduğu yazmaktadır. sözleşme imzalanır. kargo görevlisi gider. hemen sözleşmenin ayrıntılarına odaklanılır. fakat birşey dikkati çeker; kargonun içinden bir sözleşme daha çıkmıştır. ve bu sözleşmenin üzerinde "bu sözleşme geçersizdir, asıl imzaladığınız sözleşme geçerlidir" anlamında bir yazı yazmaktadır. dikkatsiz bir şekilde bakıldığında iki sözleşme de aynı gibi görünmesine rağmen çok dikkatli bakıldığında sözleşmelerin en can alıcı noktalarında bariz farklar olduğu anlaşılır. kargodan çıkan ve "geçersizdir" yazan sözleşmede, müşterinin herhangi bir hizmetten kısmen/tamamen yararlanamamış olması koşuluyla 15 gün içinde cayma hakkının bulunduğu yazmaktadır. asıl imzalanan ve geçerliliği olan sözleşmede ise, cayma hakkının 7 gün olduğu ve bu süre içinde de müşteri şayet bir hizmet istemeye başlamışsa bu cayma hakkının geçersizliğini yitireceği yazmaktadır. yani tam zıttı şeyler yazmaktadır ikisinde de, en önemli yerlerinde. kazara geçersiz olan sözleşmeyi okuyup herhangi bir hizmet isteyip ondan yararlanamadığınızı anladığınızda "yararlanamadım, o halde iptal edeyim" derseniz edemezsiniz, çünkü asıl geçerli olan ve imzaladığınız sözleşmeye göre iptal etmek için hiçbir hizmetten yararlanmaya başlamış olamazsınız, henüz birşey istememiş olmalısınız. bu çakallığı gören siz iyice dellenirsiniz ve iptal ettirmek için nelerin gerekli olduğuna bakarsınız imzaladığınız sözleşmede. yapılması gereken şudur: gelen kargo aynı şekilde eksiksiz yazılı adrese gönderilecektir, "yazılı" bir şekilde bu hizmetin istenmediği, iptal edilmek istendiği, istenirse gerekçeleriyle birlikte ifade edilecektir. gerekçe belirtmek zorunda değilsiniz, zira sözleşmede gerekçe belirtme zorunluluğu olmaksızın 7 günde cayma hakkı olduğu yazmaktadır. siz de aynı bu şekilde yapar, aynı gün içinde kargoyu tekrar toparlar, yazılı olarak isteğinizi belirtir, bu yazıyı da hem sizi arayan kişinin mail adresine, hem firmanın mail adresine gönderir, hem de kargonun içine koyarsınız. çok gecikmeden bunu kargoya verirsiniz ve akşamına da sizi ilk arayan kişiyi tekrar arayıp bu yaptığınızı söylersiniz. iptal isteği için yaptığınız herşeyin kurallara uygun olduğunu, iptal etmek durumunda olduklarını söylersiniz. kararlı bir ses tonuyla da konuşursanız isteğinize ulaşırsınız. devamında da iptalin gerçekleştiğini, ilk anda sizden kestikleri parayı da iade ettiklerini farkedersiniz ve amacınıza ulaştığınız için mutlu olursunuz. keşke bu kadar uğraştırmasaydı, bu kadar ucuz çakallık peşinde olmasalardı.

o ses türkiye

hülya avşar'ın -zaten biliyorduk da- sıfır derecede müzik kulağına sahip olduğunu gözümüze gözümüze sokan program. az önce şarkıyı baştan sona bariz bir şekilde detone okuyan kız için mustafa sandal'la atışmış, musti'nin "çok detoneydi" lafına "mustafa! senin müzikle bir alakan var mı? detone falan değildi" diyerek acziyetini göstermiştir. mustafa sandal da bu sözün üstüne söylenecek hiçbirşeyin bir anlam ifade etmeyeceğini anlayıp, "peki, sen haklısın" demiştir. bu acun'un programlarının en nefret edilen tarafı da bu, hiçbir şekilde jüri olacak kapasiteleri bulunmayan kişileri ısrarla jüri yapması. maksat popülerlikse milyon tane hem popüler hem de yetenekli ve de yetenekleri iyi görebilen kişi var ve bulunabilir. ama acun için varsa yoksa hülya. yetenek desen anlamaz, müzik desen böyle kulak olmaz. göze hitap ediyor desen, e o da yok. sebep?

ütüyü prizde unutup hafta sonu tatile çıkmak

tatildeyken hatırlanmadığı sürece sorun edilmeyecek durumdur, ta ki eve dönüp de bu korkutucu vaziyeti görene kadar. ütü, iki gün sonra takılı halde bulunduğu vakit bir an durulur, beynin buna bir anlam vermesi beklenir. beyin yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında çevik bir hamleyle ütü ele alınır ve nar gibi kızarmış bir halde olduğu farkedilir. soğukkanlı bir şekilde prizden çekilir ve apartmanın yanmamış olmasından dolayı sevinç duyulur. sevinç duyulmasının hemen akabinde ütünün dehşet elektrik yakan bir edevat olduğu ve iki gün boyunca yanması neticesinde çoluk çocuğun rızkının elektrik faturasına yatırılacağına kanaat getirilir ve büyük üzüntü yaşanır, kendi kendine tokat atılır. dahası, evden çıkarken ocağın yanıyor halde unutulup da son anda kapıdan çıkarken hatırlandığı ve "ulan, ulan!" nidalarıyla söndürüldüğü de akla geliverince kişi, unutkanlığı giderici bitkisel karışımlar edinmek üzere dr. ömer coşkun'un kapısına gitmeye karar verir. *
(bkz: o hikayedeki mal benim)

halk otobüslerinde parayla binişin kalkması

gerekli tedbirlerin alınmamasından dolayı göz göre göre karaborsacılara cirit attırabilen olaydır. daha dün akşam taksim'de hiçbir büfede bilet bulunamamıştır, bulunamadığı gibi de büfelerin önüne ustaca ellerinde bir sürü bilet bulunan karaborsacılar konuşlanmıştır. bir binişlik bileti 3 tl'ye okutmaya çalışmakta ve gayet rahat tavırlar sergilemektedirler. sinirle almak istemediğinizde de hiçbir şekilde büfelerden edinemediğiniz için mecburen otobüsün içinden sormak zorunda kalmaktasınızdır. artık şoförün insafındasınızdır, in derse de kavgaya hazırlıklı olunmalıdır.

sen butonu

ben bu yazıyı sana yazdım türevi yazıların direkt alıcısına ulaşmasını sağlayacak olan buton. bir nevi telepati aparatı.

başlıkları alt alta okumak

666 dan nefret eden satanist
kızlardan erkeklere tavsiyeler

olmaya da bilir

benzerleri de olan ve çok sık yapılan yazım ve telaffuz hatası. sözcüğün orta yerinde bağlaç olmaz. doğru seçenek, "olmayabilir de" olmalıdır.

ola da bilir
gide de bilirim
vs.

çok yanlış çok, öyle böyle değil.

sanat dünyasında intihaller

genel olarak, biraz daha araştırmacı ruhu ortaya koyarak daha fazla bilgiye erişebilmenin mümkün olduğu konudur. söz konusu yazıda bahsi geçen uğur arslan'ın zaten olayla alakası yoktur, varsa da özgün'le değildir. zira uğur arslan'ın söz konusu melodi üzerine şiir okuduğu zaman dilimi, özgün'den çok çok sonradır. bu melodi (kandırmam lazım), mısırlı şarkıcı amr diab'ın "ana mahma kibirt sugheir" adlı şarkısının melodisiyle büyük benzerlik göstermektedir. lakin ikisi de aynı zamanlarda ortaya çıkmış gibi görünmektedirler. burada, akıl ve mantık yoluyla kimin daha önce bu melodiyi kullandığı konusuna amr diab yanıtı verilebilir, zaten üşenilmeyip araştırıldığı vakit görülecektir ki, özgün'ün kendi sitesinde bu şarkının (kandırmam lazım) söz ve düzenlemelerinin kime ait olduğu yazmaktadır, beste konusuna girilmemiştir. bir eksiklik yahut eleştirilecek bir nokta varsa o da budur. Özgün zaten bu şarkının müziğinin kendisine ait olduğunu iddia etmemektedir. burada bir intihalden söz edilemez, asıl daha başka konularda kimlerin neler neler, ne göze soka soka yalan beyanları vardır, bunlara bakılmalıdır.

giden sevgilinin arkasından ağlayan erkek

gidenin sadece terkeden anlamı taşımadığı durumlarda da kendini koyverebilen erkektir.

farklı bir şehirdedir. gelmiştir ve hafta sonu beraber olunmuştur. gitmeden bir önceki akşam ise evde bir dolu yemek yapılmış ve keyifle yenmiştir. yemek hazırlama aşamalarında erkek, birkaç kere markete gitmiş ve alışveriş yapmıştır, eve geldiğinde de o güzel yüzü mutlulukla görmüştür. ve o, ertesi sabah gitmiştir. yine aynı ertesi gün erkek, bütün gün koala gibi evde pineklemekteyken, bilgisayardan gözlerinin ağrımaya başladığını farkeder ve "bari bir çıkayım da bakkala gideyim, sigara neyin alayım" der. bakkaldan dönüp eve girdiğinde ışık açıktır. erkeğin beyni bir anda bir önceki güne gidiş yapar ve gözleri onu arar. ama o yoktur. erkeğin bir anda gözleri dolar, dolar, taşar, daha da taşar. sonra hatırlar ki ışığı kendisi açık bırakmıştır...

teknoloji özürlü erkek

mecbur kalmadıkça bu konulardan kaçacak erkektir.

uydu cihazı alınacaktır, dükkana girilir. her teknoloji özürlü insan gibi en ucuzundan alınır, "nasılsa anlamıyorum, o yüzden çok özellikli olmasına gerek yok" düşüncesiyle. Bir de kablo alınır anten girişiyle televizyon arasını birleştirmek maksadıyla. ve kasada can alıcı soru gelir:

-scart kablo var mı?

-...

-scart kablo var mıydı?

-... ("nası? anlamadım" bakışıyla)

-Scart scart, hani böyle taraklı gibi.

-(eldeki 6 metrelik kablo gösterilerek) e o bu değil mi işte?

-o cihazla duvar arası için, cihazla tv arası için de scart gerekir.

-ha... doğru ya evet, tabi tabi... bende, ıııı yoktu galiba, alayım evet ondan da.

ulan daha scart kabloyu bilmiyosun, senin * neyine * uydu?

very big cat

-konuğumuz fatma hanım ve ashley hanım.

-ashley biraz fazla şeker, acayip tatlı, kedi gibi, süper tatlı ya maşallah. (gülüşmeler)

ve "ashley biraz fazla şeker" dendiği esnada fatma hanım'ın yüzü ekranda. biraz mahçup biraz alınmış bir halde, "ben şeker değil miyim" edasında.

ey oktar; fatma'ya niye şeker demiyorsun, yoksa onu öyle görmüyor musun? onun yanında yabancı birine bu kadar çok iltifat etmek sana yakışıyor mu? halbuki o da senden güzel bir çift söz duymak istiyor.

ah, sen ve senin gibiler yok mu...

ciceksepeti com

ilk defa denediğim ve memnun kaldığım site. sipariş verdikten yaklaşık bir saat sonra yerine ulaşmıştır. bana sms yoluyla ulaştı bilgisi gelmese de bizzat alıcıdan ulaştı bilgisi gelmiştir. sanırım özel günlerde birtakım sıkıntılar yaşanmaktadır, buradaki şikayetlere konu olanlar da genellikle o zamanlara denk gelen siparişlerdir. daha deneyeceğiz, göreceğiz, bakacağız, du bakalım.

ilkokul aşkının izini sürmek

çoğunlukla evlendiğini ve çocukları olduğunu görmekle sonuçlanır.

yazarların google plus profilleri

https://plus.google.com/1...1327449301685235755/posts

sevişmek sevgiyi neden öldürür görüşü

yanlış bir görüştür. bilakis sevişmemek sevgiyi öldürür.

isilik

kaşındıkça artar, arttıkça daha da kaşındırır, daha da kaşındıkça coşar coşturur, acıyla zevk karışır, aynı anda gelinir.

hicbiseyebosunaiclenmeyenadam

neşe saçan yazar.