bugün
- uyudun mu yazan kız11
- 4 mayıs 2025 fenerbahçe beşiktaş maçı30
- iyi geceler15
- ali koç11
- ramadan fahriden8
- sırrı süreyya önder43
- osmanlı yı yeniden kuracağız12
- kader doğuştan yazılı bir şey midir8
- 3 mayıs türkçüler günü17
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri13
- en sevdiğiniz sözlük ahmeti9
- 13 yıl önceki fotoğraflarınız11
- 4 mayıs özgür özele saldırı30
- iyi insan olmanın hiçbir işe yaramaması13
- bir ilişkinin kısa sürme sebebi14
- anın görüntüsü14
- kemalist erkekler gizli eşcinsel midir12
- yazarların sahip olmak istedikleri süper güçler11
- garanti bankası13
- piyasadaki en adam gibi sigaranın rothmans olması14
- gerçeği aramak9
- sözlüğün 18 yaş altına hitap etmesi14
- stanley termos olmazsa ben pikniğe gitmem12
- kendini esmer sanarken birden sarışın olan kız19
- mokv nerede8
- nihal atsız türkçülüğü vs atatürk türkçülüğü13
- akrep burcuyum soruları alayım9
- diyanetten skandal cuma hutbesi16
- akp belediyelerinin hiç yolsuzluk yapmaması29
- 3 mayıs 2025 galatasaray sivasspor maçı16
- akp ve chp'nin birbirinden farkı olmaması10
- uludağ sözlük zirvesi32
- tas kafa saç modeli10
- koltukta uyumak12
- 9 yaşındaki felçli çocuğa yoğun bakımda tecavüz12
- cin görünce yapılması gerekenler11
- ekrem imamoğlu8
- otizmliye cennet garanti mi15
- 80 yaşında olmak11
- ülkemde başı açık kadın istemiyorum15
- müge anlı mı esra erol mu9
- faiz yemenin wow haram olması11
- kemalizm9
- masklavinin bu aralar çok gergin olması32
- vampirov'a sorular17
- küresel nerde yahu9
- ölüm10


entry'ler (2049)
özlem tekin'in bugün günü piyasaya çıkacak albümünün adıdır. albümdeki şarkılar ise şu şekildedir.
kargalar
asker
kıyamet
ay
sebepsiz savaş
dünyam
tarlalar
kargalar (remix)
dünyam (remix)
asker (remix)
http://www.ttnetmuzik.com.tr/ album-kargalar-286574
kargalar
asker
kıyamet
ay
sebepsiz savaş
dünyam
tarlalar
kargalar (remix)
dünyam (remix)
asker (remix)
http://www.ttnetmuzik.com.tr/ album-kargalar-286574
Kendi dünyamı kendimce anlattığım bir yer olmuştur benim için. alternatif şiirler, yazılar, kelamlar bulabilirsiniz. zaman zaman sevdiğim şarkıları ve fotoğrafları paylaşırım.
nefretim, sevgim, aşklarım, hayallerim, pişmanlıklarım artık buraya ne kadar sığarsa aslında o kadarım!
http://seroxturk.tumblr.com/
nefretim, sevgim, aşklarım, hayallerim, pişmanlıklarım artık buraya ne kadar sığarsa aslında o kadarım!
http://seroxturk.tumblr.com/
tutkunu olduğum blog sağlayıcısı.
bloğum da zengin sayılır. şiirler, denemeler, yazılar, kritikler, eleştiriler, fotoğraflar ve şarkılarla beslerim. tavsiye de ederim.
http://seroxturk.tumblr.com/
bloğum da zengin sayılır. şiirler, denemeler, yazılar, kritikler, eleştiriler, fotoğraflar ve şarkılarla beslerim. tavsiye de ederim.
http://seroxturk.tumblr.com/
eşcinsellik neden tercih olarak düşünülmekte çoğu kişi tarafından? cevap aslında direkt olarak "cehalet" olarak verilebilir ama arkasında biraz daha karmaşık çıkarımlar olduğunu unutmamak gerekir. şöyle ki; hetero-egemen olduğu düşünülen bir dünyaya geliyorsunuz, etrafınız "normal" olanın erkek-dişi ilişkisi olduğunu düşünen insanlarla dolu, düşünmeleri bir yana, size bu düşünceyi ne olursa olsun dikte ettiren bir yapı. (bkz: mahalle baskısı) kişinin, cinsel dürtüleri bu şekilde bastırılır ve kişide psikolojik bozulmalara yol açar.
şurası bir kesinlik arz etmektedir. cinsel yönelim, durup dururken değişebilen bir şey değildir. bir insan durup dururken cinsel yönelimini değiştiremez. bir eşcinsel, bir gün uyanıp, hetero olamaz. cinsel kimlik, insan doğduğdan itibaren onunla bir bütündür ve gen kontrolündedir. sadece insan için geçerli değil tabi, doğada birçok hayvan eşcinsel kimliğe sahiptir.
peki eşcinsellik bir tercih değilse, çoğu insan, hatta eşcinselin kendisi bile neden bu durumu "seçim" olarak niteler. cevap, toplumun kendisinde yatmaktadır. belirli bir tek cins baskısıyla yetiştirilen insan; eşcinselliği, hastalık veya sapıklık olarak bile niteleyebilir. çünkü yaşadığı çevre ile asla tecrübe etmediği bir şeydir. bu kadar uzak kaldığı ve anormal olarak nitelendirilen bir şeyin başına gelmesi, o kişinin tüm hayatını değiştirebileceği gerçeği vardır ortada. peki ya, evlenmiş, çocuğu olmuş biri, sonradan nasıl gey olur? hayır olmaz. zaten eşcinseldi. toplumsal baskılar insanların cinsel kimliklerini değiştiremez ama gölgeleyebilir. hangimiz değişik türevlerini tecrübe etmiyoruz ki?! bazen topluma ayak uydurmak için farklı görünmeye çalışmadık ki? işte bunun gibi bir şey. bazen tek bir dokunuştur tüm sistemi harekete geçiren.
bir çok eşcinsel temalı filme, kitaba veya dizlere konu olan da gerçeğin taa kendisidir aslında. etrafı kızlarla çevrili hetero erkeğimiz vardır ve az biraz, ucundan da homofobik bir karaktere sahiptir. bir gün kendini eşcinsel bir oluşumun içerisinde bulur, belki de istemeyerek. ve bundan nefret eder, dışlar, şiddete bile başvurur. lakin sonunda kendinden asla kaçamayacağını anlar.
anlatılmak istenen, kişilerin belirli bir süre sonra bastırılmış cinsel kimliğini bulması ve bunun eşcinselliğe işaret etmesi, o kişide bu durumun "sonradan" ortaya çıkmış olduğu sanısını düşündürtür ya da basit olarak "seçmektir" onun için. fakat böyle bir şey asla olmaz. insanın kendisi, belki 1 gün sonra, belki 1 yıl, belki 10 yıl sonra ortaya çıkacaktır.
şurası bir kesinlik arz etmektedir. cinsel yönelim, durup dururken değişebilen bir şey değildir. bir insan durup dururken cinsel yönelimini değiştiremez. bir eşcinsel, bir gün uyanıp, hetero olamaz. cinsel kimlik, insan doğduğdan itibaren onunla bir bütündür ve gen kontrolündedir. sadece insan için geçerli değil tabi, doğada birçok hayvan eşcinsel kimliğe sahiptir.
peki eşcinsellik bir tercih değilse, çoğu insan, hatta eşcinselin kendisi bile neden bu durumu "seçim" olarak niteler. cevap, toplumun kendisinde yatmaktadır. belirli bir tek cins baskısıyla yetiştirilen insan; eşcinselliği, hastalık veya sapıklık olarak bile niteleyebilir. çünkü yaşadığı çevre ile asla tecrübe etmediği bir şeydir. bu kadar uzak kaldığı ve anormal olarak nitelendirilen bir şeyin başına gelmesi, o kişinin tüm hayatını değiştirebileceği gerçeği vardır ortada. peki ya, evlenmiş, çocuğu olmuş biri, sonradan nasıl gey olur? hayır olmaz. zaten eşcinseldi. toplumsal baskılar insanların cinsel kimliklerini değiştiremez ama gölgeleyebilir. hangimiz değişik türevlerini tecrübe etmiyoruz ki?! bazen topluma ayak uydurmak için farklı görünmeye çalışmadık ki? işte bunun gibi bir şey. bazen tek bir dokunuştur tüm sistemi harekete geçiren.
bir çok eşcinsel temalı filme, kitaba veya dizlere konu olan da gerçeğin taa kendisidir aslında. etrafı kızlarla çevrili hetero erkeğimiz vardır ve az biraz, ucundan da homofobik bir karaktere sahiptir. bir gün kendini eşcinsel bir oluşumun içerisinde bulur, belki de istemeyerek. ve bundan nefret eder, dışlar, şiddete bile başvurur. lakin sonunda kendinden asla kaçamayacağını anlar.
anlatılmak istenen, kişilerin belirli bir süre sonra bastırılmış cinsel kimliğini bulması ve bunun eşcinselliğe işaret etmesi, o kişide bu durumun "sonradan" ortaya çıkmış olduğu sanısını düşündürtür ya da basit olarak "seçmektir" onun için. fakat böyle bir şey asla olmaz. insanın kendisi, belki 1 gün sonra, belki 1 yıl, belki 10 yıl sonra ortaya çıkacaktır.
23 yıllık bir adet insan olarak ergenliğin dibine vuracağım ama sikm*şim. ergene bağlıyoruz zaten her an.
sevgilimle ayrılalı hemen hemen 1 aydan fazla oldu. 2. aya gireceğiz 1-2 hafta içinde. gerçi bizimkisi garip bir aşktı denebilir. sorarsan aşk mıydı? bence kesinlikle aşktı. ruhuna, düşüncelerine vurulmuştum. o da hep öyle derdi. aradaki detayları kelimelere dökmeyeceğim. keza hala saygı ve değer duyduğum bir aşk.
bir şekilde, daha çok benim hatalarımdan dolayı ayrıldık. daha doğrusu istenmedim. noktayı koyan oydu. gerçi benim içimde inanılmaz az umut vardı devam edeceğine dair. ben deli gibi seviyordum o ayrı.
şimdi gelelim itiraf bölümüne.
kendimi hep böyle radikal yönü ağır basan, klişelerden uzak biri olarak tanımlarım. hani yazımın başında da demiştim. ergenliğim yoktur lakin son 1-2 aydır dibine vurmuş durumdayım. elbette çağın getirisi olarak, sevgilinle bir şekilde twitter olsun, facebook olsun takip halindesin. tabi ilk olan şey, sevgilimin beni hepsinden silmesi. zaten facebook kullanan biri de değilim. olay twitterda vuku buluyor daha çok. beni silmesine rağmen ve yine engellemesine rağmen (engelleyince attığı twitleri göremiyorsun) ve en kötüsü noktayı koyan o olmasına rağmen, ben başka bir tarayıcadan onun twitter hesabını açıp (sekmeyi de sabitledim) ne yaptığını bildiğin takip ediyorum. bu durumdan memnun muyum? hayır, aksine acizlik olarak görüyorum. fakat bile bile yapıyorum, kendime engel olamıyorum. öyle seviyorum. sanki hala birbirimizi takip ediyormuşuz gibi. o bir twit atar, ben giderim sanki ona cevap verir gibi, az biraz ironik twitlerim. yüksek ihtimal, ben gibi şizofrene bağlamasa da onun da benim twitterda ne yaptığıma baktığını tahmin ediyorum.
dün*, kafam biraz durgundu. tabi yine onun twitter hesabı açık yan tarafta bakıyorum derken bir güncelleme geldi. başka biriyle bir ilişkinin başlangıcı olduğundan şüpheleniyordum zaten ama inanamıyordum. çünkü yapamaz diyordum, bu aşka saygısı var diyordum. dün itibariyle "o"nun yanında mutlu olduğuna, ona ait olduğuna dair twitler attı. ben mi?
dedim ya, aptallık yapıyordum belki de. telefona sarıldım ama arayamadım. kızgınlıktan fırlattım duvara, kırıldı. kuzenimle izmir'deydim. aldım arabasını önce bıraktım onu bursa'ya sonra vurdum istanbul yollarına. gittim. fakat yine yanına varamadım. yolda ağlayıp durdum. sanırım gerçekten sevmiyordu. hep sevdiğini düşündüm. belki bir gün tekrar olur diye düşündüm. arabayla taksim'e vardım. evini bulabilirdim, yanına gidebilirdim. gitmedim. o kadar yakındım gitmedim. harbiye kalesinin yanında durdum. arabadan indim, yaslandım arkasına. sadece öyle baktım gökyüzüne yarım saat kadar. bindim arabaya döndüm bursa'ya.
eve girdim, bir kahve yaptım kendime. ağzımdan "mutlu olsun" diye bir temenni çıktı, tebessümle ağladım biraz.
*olay 2 gün öncesine aittir. *
sevgilimle ayrılalı hemen hemen 1 aydan fazla oldu. 2. aya gireceğiz 1-2 hafta içinde. gerçi bizimkisi garip bir aşktı denebilir. sorarsan aşk mıydı? bence kesinlikle aşktı. ruhuna, düşüncelerine vurulmuştum. o da hep öyle derdi. aradaki detayları kelimelere dökmeyeceğim. keza hala saygı ve değer duyduğum bir aşk.
bir şekilde, daha çok benim hatalarımdan dolayı ayrıldık. daha doğrusu istenmedim. noktayı koyan oydu. gerçi benim içimde inanılmaz az umut vardı devam edeceğine dair. ben deli gibi seviyordum o ayrı.
şimdi gelelim itiraf bölümüne.
kendimi hep böyle radikal yönü ağır basan, klişelerden uzak biri olarak tanımlarım. hani yazımın başında da demiştim. ergenliğim yoktur lakin son 1-2 aydır dibine vurmuş durumdayım. elbette çağın getirisi olarak, sevgilinle bir şekilde twitter olsun, facebook olsun takip halindesin. tabi ilk olan şey, sevgilimin beni hepsinden silmesi. zaten facebook kullanan biri de değilim. olay twitterda vuku buluyor daha çok. beni silmesine rağmen ve yine engellemesine rağmen (engelleyince attığı twitleri göremiyorsun) ve en kötüsü noktayı koyan o olmasına rağmen, ben başka bir tarayıcadan onun twitter hesabını açıp (sekmeyi de sabitledim) ne yaptığını bildiğin takip ediyorum. bu durumdan memnun muyum? hayır, aksine acizlik olarak görüyorum. fakat bile bile yapıyorum, kendime engel olamıyorum. öyle seviyorum. sanki hala birbirimizi takip ediyormuşuz gibi. o bir twit atar, ben giderim sanki ona cevap verir gibi, az biraz ironik twitlerim. yüksek ihtimal, ben gibi şizofrene bağlamasa da onun da benim twitterda ne yaptığıma baktığını tahmin ediyorum.
dün*, kafam biraz durgundu. tabi yine onun twitter hesabı açık yan tarafta bakıyorum derken bir güncelleme geldi. başka biriyle bir ilişkinin başlangıcı olduğundan şüpheleniyordum zaten ama inanamıyordum. çünkü yapamaz diyordum, bu aşka saygısı var diyordum. dün itibariyle "o"nun yanında mutlu olduğuna, ona ait olduğuna dair twitler attı. ben mi?
dedim ya, aptallık yapıyordum belki de. telefona sarıldım ama arayamadım. kızgınlıktan fırlattım duvara, kırıldı. kuzenimle izmir'deydim. aldım arabasını önce bıraktım onu bursa'ya sonra vurdum istanbul yollarına. gittim. fakat yine yanına varamadım. yolda ağlayıp durdum. sanırım gerçekten sevmiyordu. hep sevdiğini düşündüm. belki bir gün tekrar olur diye düşündüm. arabayla taksim'e vardım. evini bulabilirdim, yanına gidebilirdim. gitmedim. o kadar yakındım gitmedim. harbiye kalesinin yanında durdum. arabadan indim, yaslandım arkasına. sadece öyle baktım gökyüzüne yarım saat kadar. bindim arabaya döndüm bursa'ya.
eve girdim, bir kahve yaptım kendime. ağzımdan "mutlu olsun" diye bir temenni çıktı, tebessümle ağladım biraz.
*olay 2 gün öncesine aittir. *
tamamen terbiyesizliktir ve asla olimpiyat ruhuna yakışmayan, fair play adına hiçbir şey barındırmayan sonuçtur.
kendini hala bulamamaktir.
bulunduğum şu psikolojik gerilimden beni kurtarabilecek tek yer. 2-3 günlüğüne kaçtım daha sonra uzun bir tatil yapmak üzere tekrar geleceğim yazlık mekan.
böyle bir nicke sahip birinin ergen olmaması show tv'nin yaz aylarında doktorlar dizisini yayınlatmaması kadar imkansızdır.
çok sevdiğim, deli gibi sevdiğim hatta beni karşısında saniyeler içinde harcasa da halen aklımdan çıkarmadığım biri var. o kadar çok hata yaptım ki geri dönüşlerini aldım. haketmediklerim de peşinde geldi. yapmadıklarımla suçlanmanın gururu ile aşkımın gücünü tarttım, üstüne üstlük gözümün içine bakarken o, dudaklarım titriye titriye, hayır dedim, ben yapmadım, dedim. inanmayacağını bile bile hiç kimseye yapmayacağımı düşündüğüm şeyi yaptım, arkamı dönüp çekip gittikten sonra yanına gittim. tekrar bitti demesini duymak için. çünkü bunun onun için günler belki de haftalar öncesinde bittiğini ilk saniye anlamış gibiydim.
sebepleri çoktu. benim gördüğüm sebepler de çoktu. her zaman onun klişe bir insan olmayacağına kendimi inandırmıştım. aynı zamanda onun beni sebepler ne olursa olsun terkedeceğini de adım gibi biliyordum. malum klişeler, malum sebepler işte. yalnız inanılmaz mutluyum. o hiç değilse vicdanına "benim yarattığım sebepleri" göstererek rahatlatıyor, güzel bir şekilde uyuyor ve birkaç gün sonra da unutuyor. sistem böyle çünkü. peki ya benim vicdanım?
sebepleri çoktu. benim gördüğüm sebepler de çoktu. her zaman onun klişe bir insan olmayacağına kendimi inandırmıştım. aynı zamanda onun beni sebepler ne olursa olsun terkedeceğini de adım gibi biliyordum. malum klişeler, malum sebepler işte. yalnız inanılmaz mutluyum. o hiç değilse vicdanına "benim yarattığım sebepleri" göstererek rahatlatıyor, güzel bir şekilde uyuyor ve birkaç gün sonra da unutuyor. sistem böyle çünkü. peki ya benim vicdanım?
2 ay kadar sonra kavuştuğum köy. köy demeye bin şahit elbette. en sevindiğim şey ise evimin yanındaki inşaat bitmiş, adamlar 7 katlı süper, lüks bir bina dikmiş. sessiz sedasız uyuyamadan görükleden yine ayrıldım, alaçatı yollarına vuruldum.
çok seviyorsun hem de her şeyden çok seviyorsun ama o sana "yetmiyor" diyor ve yol veriyor. böyle de bir acı yok.
dream theater vokalisti james labrie'nin 2005 yılında çıkarmış olduğu solo albümün belki de en iyi çalışmalarından biridir.
http://www.youtube.com/watch?v=HS4mJDg1zfU&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=HS4mJDg1zfU&feature=related
yeni şarkısında özlem tekin ile düet yapacak yönetmen / şarkıcıdır.
tanım: en çok opsiyonu, en güzel şekilde, zahmetsiz sunan terminaldir.
birçok otogar görmüş biri olarak bursa şehirlararası otobüs terminali cevabını verebilirim rahatlıkla.
birçok otogar görmüş biri olarak bursa şehirlararası otobüs terminali cevabını verebilirim rahatlıkla.
taraklı ayak sahibi olanların giymesi gereken terlik. inanılmaz estetik duruyor. kadına da erkeğe de.
bugün tekrar baştan sona dinlediğim ve özelikle Türkiye'de böylesine alternatif bir elektronik rock albümü olmadığına ve olamayacağına karar verdim. Üstünden tam 15 yıl geçmesine rağmen bir albüm dinlenildiği zaman hala kulağa oldukça modern ve belki de zamanın ötesinde geliyorsa o albüm eşsizdir. ve tabi ki güzel ülkemin asla değerini bilmediği bir albüm olmuştur kendisi. hoş keza özlem tekin'in kendisi değeri bilinmeyen bir sestir.
bursa görükle'de zıpalatan depremdir.
evrim kuramını tamamen "mantıksız" bulup bu görüşe inanmanın kafasını yaşamak. iyi bir kafa.