bugün

entry'ler (45)

sözlük yazarlarının itirafları

banane amına koyim senin yediğin yemeğin lezzetinden banane çakıp giden sevgilinin vurdumduymazlığından, he amına koyim he bundan sonra var ya çok güçlü olucaksınız he amına koyim. saati sorsan sevgilim var diyen amına koduğumun türk kızlarınında sürekli fakir edebiyatı yapan kürtlerinde göz göre göre yalan söyleyen liderininde çok vicdanlı görünüp sanki hiç bir şey yapmıyomuşcasına konu sex ten açılınca kafasını eğenlerinde bu benim için ihtiyaç diyip göt zoru 1250 taksitle aldığın iphonenin de cebinde para olmayınca yüzünü göt gibi yapanında varoluşçuyum ayağına hayatını nalet bir distirbütör gibi yaşayanında kısaca hepinizin amına koyim. bunları yazıp sizden çok daha kültürlü aşmış gözükmeye çalışan kendiminde amına koyim.

paranoid şizofreni

28 yaşındayım ve her şeyin farkındayım.

***

tüm internet izleniyor. kimseye anlatamayacağım şeyler biliyorum, savaşlara neden olacak şeyler, insanlığın geleceğini etkileyecek şeyler. kimseye bahsedemem neler bildiğimden. sevdiklerimi tehlikeye atamam. yanlış mı paylaşmamak? belki. hayır. asla. iç güdü, yaşama arzusu bu. dünyayı da kurtarmalıyım belki ama kendimi kurtaramadıktan sonra anlamı yok. önce başkaları diyen kahramanların dönemleri kapanalı çok oldu. ki bütün medeniyetimiz bu en temel korku üzerine inşa edildi. anlamalılar beni. hak vermeliler.

özellikle cia çok ciddi şekilde peşimde, biliyorum. o yüzden hep mesafeli olmalıyım obama'yla, eleştirmemeliyim. yes, we can hüseyinim demeliyim. en ufak dikkatisizliğimde kendimi demokrasinin sıcacık, şevkat dolu kollarında bulabilirim. adama 24 saat yüksek sesle müzik dinleterek sevdiriyorlar demokrasiyi. bir de george orwell hikayelerindeki aç sıçanlarla yaptıkları işkenceler var. gerçek, biliyorum. korkuyorum da. peki neden risk alıyorum? lanet olsun ki adrenalin bağımlısıyım.

***

hayat hep istediğim gibi değildi, hala da değil. istemezdim sürekli izlenmek ama bazı şeyleri seçemezsin. takip edildiğimi farkettiğimde 8 ya da 9 yaşlarında sıradan bir çocuktum. her gün mahalledeki okuluma yürürken bir şeylerin tuhaf olduğunu, hep aynı arabaları ve insanları gördüğümü farkettim. her gün. öyle mükemmel de bir kılıf hazırlanmıştı ki kimse şüphelenemezdi. ben hariç. ben yakalarım. gördüğüm arabaların sahiplerinin bir kısmı benle birlikte okula geliyor, yan sınıflarda derslere giriyorlardı. teneffüslerde benim öğretmenimle konuştuklarını görürdüm. bilgi topluyorlar. ben olsam ben de öyle yapardım. boş ve karanlık sokaklarda izlendiğimi bilerek hareket ettim, böyle büyüdüm. peşimdeki insanlar da profesyonellerdi üstelik. adımlarını ve soluk alış verişlerini benimle senkronlayabiliyorlardı. aniden durduğumda sadece karanlığın sessizliğini duuyabilirdim. düşman olsak da bu denli özene hayran olmamak mümkün değil.

uzun süre peşimdekilerin özel servislerden olduğunu sandım ama zaman geçtikçe gördüm ki kısmen yanılmışım. ben asla tamamen yanılmam. peşimdekiler sadece özel servisler değil, hala ismini bilmediğim bazı doğa üstü güçlerdi de aynı zamanda. asla ne olduklarını bilemedim ama çok güçlü bir komünite olduklarını biliyorum. zaten bu denli ilginin merkezinde olmamın sebebi de onları bir şekilde farkedebilmem sanırım. bu, ne olduklarını anlayamadığım canlılara isimsiz diyorum. belki başka bir isimleri vardır başka kültürlerde ama bilmiyorum. sadece akşamları evime dönerken takip ederler beni ve o dış kapıyı hep son anda kapatabilirim. bir nedenden kapımdan içeri giremiyorlar ve son ana kadar bana 10 metreden fazla yaklaşamıyorlar. klanlarına ait ilginç bir kural diye düşünüyorum.

***

zaman ilerledikçe dikkatimi cezbeden şeyler de arttı ama ben hep doğru noktalara kanalize ettim zihin enerjimi. isimsizlerden korunabileceğim bazı metotlarda uzmanlaştım elbette. iki düşman birbiri hakkında sadece gözlemle bile sayısız bilgiye sahip olabilirler. onlar da biliyor. bir nevi soğuk savaştayız. bildiklerim adım atmalarını engelliyor. ben de atak olamıyorum, zira onlar da beni iyi tanımışlardır. sözsüz bir anlaşma aramızdaki. böyle gidiyor. ne zaman ne yapacaklarını kestiremiyorum. başkalarının göremediği şeyleri görmek, farketmek başlarda bir hediye gibi geliyor ama biliyorum ki lanet daha ziyade. uzak tuttum hep sevdiklerimi kendimden. hani herkes öldürür ya sevdiğini, ben daha sevemeden öldürmek zorunda kaldım. kimseyi atamazdım tehlikeye.

soğuk bir beşiktaş akşamı, barbaros bulvarı'ndan aşağı inerken o da anlamamıştı neden bu denli uzak ve ulaşılmaz olduğumu. "çok uzaksın bana" demişti, o ne kadar çabalarsa çabalasın, hala çok uzaktı benim kıyılarım, ulaşamıyordu, ulaşılmazdım. şimdi düşünüce ulaşamazdı da zaten, kimse ulaşamaz. bazı şeyler öyledir zira. öyle olmak zorundaydı, öyle oldu. o yüzden lütfen paylaş benimle dediğinde gülümsemekle yetinmiş, "kimseyi hiçbir şeye zorlamıyorum" demiştim. isteyen gidebilirdi. gitti o da. gitme demedim. dememeliydim. çünkü ben hep üzerime düşeni yapardım.

***

28 yaşındayım ve her şeyin farkındayım. bazen diyorum ki, keşke bu kadar bilmeseydim.

en az üç çocuk yapmazsak almanya gibi oluruz

dünyada meşhur bir geyiktir gidiyor; avrupa, amerika birleşik devletleri bitti. çin gibi hindistan gibi, türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin dönemi geliyor!

yalan. külliyen yalan. yalansa madem avrupa'da ispanya, portekiz, yunanistan ne halde peki dediğinizi duyar gibiyim. polonya gibi, yunanistan gibi fakir ülkeleri kastetmiyorum ben. isveç'i, norveç'i, ingiltere'yi, almanya'yı kastediyorum. şu ekonomik durum ve şartlar içinde ingiltere'nin, almanya'nın, abd'nin çökeceğine inanmak çok saf olmakla açıklanabilir. bu adamların yaşam standrtları sürekli yükseliyor. daha iyi yaşıyorlar, mesai saatleri kanunlarla korunuyor, adamların en fakiri yurtdışına tatile çıkıyor. amerika'da bir mühendis yarım milyon dolara ev alabiliyor. çünkü adamın işini kaybetme korkusu sendeki bendeki gibi değil. adam şanslı sperm, bu bilinçle yetişiyor. ingiltere'de bir adam hayatını 30 yaşına kadar serseri gibi geçirip 30 yaşından sonra bir baltaya sap olabiliyor. bizde adama ballim derler. adamların zenginliklerinin esası da köle düzeni. zengin ülkeler bizi, biz bizden daha kötü durumdakileri taşeron olarak kullanıyoruz.

çin köle düzeni ve ucuz işçilikle büyüdü bu kadar. 1.5 milyar nüfusu vardı-1.2 milyar seviyesine düşmüş şimdilerde-, birden dünya devleri için cazibe merkezi oldu. maliyetler düştü, kar payları arttı ve çin süper güce dönüşecek inanışı başladı. bu esnada çin devlet politikası olarak her aileye tek çocuğa müsade etti. çincede amca, dayı, hala gibi kelimelerin kaybolduğunu, kullanılmadığını biliyor muydunuz? herkes tek çocuk çünkü. ama bugün görüyoruz ki çin hükümeti aileleri daha çok çocuk sahibi olmak için teşvik ediyor. çünkü onlar da biliyorlar, ucuz iş gücü oldukları müddetçe bu kadar kazanacak çin. çin'de işçilik ücretleri 90 dolar civarından nerelere geldi 10 senede merak eden açıp bakabilir. insanların alım gücü arttı, yuan değerlendi, enflasyon tetikte bekliyor. artık çin'den kaçıyor dünya devleri. şimdi vietnam, bangladeş cazibe merkezi. çinli de aptal değil, adamlar biliyorlar ucuz iş gücüyle büyüdüklerini, dönüyorlar yine eski düzene. muhtaçlar çünkü.

diğer taraftan bakmaya çalışayım; almanya vasıfsız iç gücünün çoğunu bulgaristan, türkiye, polonya gibi ülkelerden alıyor. buradan gelen insanları kendi vatandaşından ucuza çalıştırabiliyor. ucuza çalıştırdığı adam da mutlu zira eline memleketinde geçenden iyi para geçiyor, güzel yerlerde yaşıyor. kölelik yani yaptığımız. ağır işleri bize yaptırıyorlar. sonra amerika birleşik devletleri'nin dağıttığı green card'ların %80'inden fazlası lise mezunu insanlara gidiyor. bu admalar amerikalının benzinini pompalıyor, mc donold's'da hamburgerini veriyor, arabasını yıkıyor. green card'ların kalan kısmını büyük oranda master ve doktora seviyesinde insanlara veriliyor. adam ya kara cahil değil ama vasıfsız işçi alıyor, ya yüksek seviye eğitim almış insanları. tahsilli insanların durumu da farklı değil ayrıca. mesela adam professional engineer diye bir şey çıkarıyor, göçmenler yıllarca stajer mühendis konumunda çalışıyorlar. ne bildiğiniz, ne yaptığını önemli değil. adam seni ucuza çalışıtrıyor 5 sene. ucuz derken de kendi şartlarına göre ucuz elbette. büyük ülkeler öyle sömüroyorlar ki bizi aklım almıyor. kanada ülkesinde 400k kanada dolar yatırım yapan veya hesabında 300k dolar olan insanlara göçmenlik veriyor**. kim yapar bunu diyordum ama bunun kanada ekonomisinde bir paya sahip olduğunu öğrenerek şoke oldum. insanlar kaçıyorlar buralara.

türkiye'nin büyüdüğü hikayesi de benzer. inşaat sektöründe iş gücü olarak, amelilik yaparak büyüdük. işçilik ücretlerimiz yükseliyor. bunun sonunda tekstil gibi emek isteyen sektörlerde adam kaçak işçi getiriyor pakistan'dan, güngören'den bir apartman dairesine tıkıyor bu adamları. 300 dolara çalıştırıyor. adam mutlu, ülkesindekinden çok kazanıyor, en azından yaşama ihtimali var. devlet göz yumuyor ünkü maliyetler düşüyor, ihracat oluyor. sonra inşaat sektöründe yurtdışında çalışan firmalarımız bangladeş, vietnam, nepal gibi fakir ülkelerden vasıfsız iş gücü getirerek kullanıyor. adamlar 200-300 dolara bayılarak çalışıyorlar. eskiden filipinli kullanılırdı ama zamanla filipinli ücretleri yükseldi. 600-700 dolar altına çalışabilecek filipinli zor artık. staff kadrolarda ücretler 1200-1500 dolar seviyesine kadar yükseldi. yakın zamanda nepalli için de bangladeşli için de durum bu olacak. bizde de böyle oldu. inşaat sektöründe türk işçi ücretleri 90'larda 3 dolar/saat seviyesinden günümüzde 5-6 dolar/saat seviyesine geldi.

senin pis işlerini nepallinin, pakistanlının yapması aslında amerika'nın, almanya'nın yaptığı şey. fakat fark şu; adamlar bu düzende o kadar zenginleştiler ki çalışmayan vatdanşlarını çeşitli kanun ve uygulamalarla finanse edebiliyorlar. bunu bizim gibi ülkeler yapamaz. tayyip de bunu farkında olduğu için bunu söylüyor. çin de farkında bunun. ilerde nepal, vietnam, bangladeş de farkında olacak. bu tip ülkeler ucuz iş gücü oldukları, taşeronluk yaptıkları müddetçe ekonomik olarak var olabilecekler çünkü. ya da öngörülemeyen bir olay olacak ve düzen değişecek. savaş mı olur, fight club kurulur da kaos teorisi mi başarılı olur, uzaylılar mı saldırır bilmem.

alt metin şu aslında; biz geri kalmış ülke hakları, hepimiz köleyiz. modern köle diyelim ya da. belki daha iyi evlerde oturuyoruzdur. o kadar, fazlası değil.

gezinin arkasındaki gizli güç

gezinin arkasındaki gizli güç ancak oğlum sen arkada dur diyen annedir.

evde kalmış yazarlara tavsiyeler

yanlış hatırlıyorsam düzeltirim bi ara bi alâ bundan yaklaşık 12 sene önceydi, seren ablam vardı benim.. seren abla aşşağı seren abla yukarı koşardım hatuna fena kesiğim. benim yaşım ozamanlar x onun yaşı 36 daha 36 sına 11 ay varmış neyse ne artık zamanlarındayız bir gün seren abla matiz kafa konuşuyor bense bitsin artık şu rtaş eve geç kaldım peder fırça kaymasın derdindeyim birden ben bu zamana kadar neden hiç evlenmedim biliyor musun? diye ufak çaplı bir soru sordu bana ben; iyi yapmışsın dedim. ufağım o aralar konuşmayı kessinde eve geçeyim derdindeyim ben ulan bulaşıklarda bekliyoda yazayım bari. en sonunda neden? dedim. neden? ama öyle bir neden deyiş şekli oldu ki gözlerim parçalı bulut şekli twist diye herhalde 6. duyduğum ses masaya bıraktı içkisini ve bi sigara yakarak başladı seren ablam. (ablaaaaaamm) oğlum bak senin yaşın ufak daha ermez böyle şeylere aklın ama kulağını aç beni iyice dinle, anla, öğren, tanı... abla hadi peder tanıtıcak bana diyemeden lafa daldı bu. 13 yaşındaydım 12 kişinin tecevüzüne uğradığımda şaka lan şaka oğlum aklınız varsa evlenmeyin bırakın kızlar evlensin.

kazara sarkmak

u amına kodumunun interneti var ya, hep onun bok yemesi bunlar. başbakanı destekliyorum, komple modemin fişini çekelim avradını sikiym. ya da çekmeyelim ama yani bilgisayarın esiri de olmayalım. bilgisayar bizim esirimiz olsun.

aga şimdi bu internette çok garip bir helezon var. helezon derken sinüzoidal helezon. adeta iç içe bir algısal kargaşa. devinimsel anlatımların agnostik düzlemlerde bir bilinçsizliğe akması. entropi içinde bir dinginlik. anlatabiliyor muyum? anlatamıyorum di mi, çünkü yazdığımı ben de anlamıyorum. gel gör ki anlayan da anlıyor. çok ilginç. maksat kelime dağarcığımı göstermek. bütün kültürümü döktüğüme göre asıl söylemek istediğimi söyleyeyim; bu internet denen yemen bozması ahir zaman fitnesinden manita kovalarsan düşmez, kovalamazsan düşer aga. çünkü karşı cinsle, ya da karşı cins de demeyeyim de hedef cinsle diyeyim, konuştuğunu bilmek geriyor insanı. piç erkek, efendi erkek geyiği de buradan kaynaklı bence. kadınlarla rahat konuşan adam piçtir. mutemed ali rıza "bayan var lan de-meme-liyim" filan derken piç diye tabir ettiğimiz at siki mert, am göt yardırmakta beis görmez. kolçıstır düklüğünden meşhur prenses cenifır da "ay mert olduğu gibi, neyse o" filan der. ondan sonrası malum; ali rıza'yı rakı masalarından toplarsın. sana kız mı yok ali rıza dersin filan, senin sikin sağolsun ali rıza dersin, ne bileyim kız olsam ilk sana veririm ali rıza dersin, o an göz göze gelirsiniz filan oralar aradaki samimiyete bağlı sevgili okur. gerçi bu kafayla giderse ali rıza'ya kız yok da oralar detay. neyse.

fi tarihinde bi tane entari yazmışım, yazdığına çok geri dönüş alan da bi insan değilimdir ama nasıl olduysa bi geri dönüş gelmiş, eleman benle aynı şeyleri yaşadığını, benim daşşağımı gezdirenin yemesi gerektiğini -tabii bunu direkt söylememiş de ima ederek, hissettirerek şeyapmış. ama ben mesajı aldım tabii- filan yazmış. ben de adamsın filan yazmışım cevaben. o da bi şeyler demiş filan derken bakmışım eleman kafa, "aga" demişim, "o zaman yolun buralara düşerse bi kahvemi iç" ki akıllara zarar anonim kalmalıyım paranoyam yüzünden o dediğimde dahi ciddi değilmişimdir. şimdi burda bi duralım sevgili okur. zaten senin de muhtemelen anlamış olabileceğin gibi o kahvemi iç mesajı çok net montaj. hangi şerefsiz yaptıysa kınıyorum.

hadi diyelim ki deliller karartıldı da böyle bi şey yaptığım gibi bir algı oluştu ki zamanlaması manidar, onun da izahatı mevcut kardeşinde. mantıklı düşününce sıtreyt diye tabir ettiğimiz sakallı bıyıklı bir bebe başka bir erkeğe gel kahvemi iç demez. olmaz öyle şey. mesela bana öyle deseler ben ağda da yaptırayım mı filan derim, o da çok çirkin. ondan dolayı. biramı iç demek, adam imamsa, yeşilay'cıysa işte çayımı iç demek filan lazım. hatta bana sorsan hiç birlikte bi şey içmeyin amına koyim. illa bi şeyler içiyosanız hesap numrası iste, hesaba havale gönder. uzaktan iç elemanla filan. benim aklımı beynimi siksinler ya, nereye varmak istemişsem artık. neyse, geçen gün mesaj aldım, "artık kahvemi içmek istiyorum * " diye. aga, sımayl çok tehlikeli. belki bilirsin zaten, sımayl görünce ben şahsen çok geriliyorum. dedim herif herhalde niyeti bozdu, sıvazlaya sıvazlaya geliyo :( korkuyla yazdıklarını inceledim. aa. bildiğin kadınmış mesajı atan. kadın olduğunu bilerek gel desem siksen gelmez. yani siksen derken o manada siksen değil. siksen sene gelmez manasında. arapça siksten kelimesinde geliyor, 16 sene. o şekil. kazara sarkamak da o. bir mörfi aşk masalı, bir paradoks. bilerek yapsan olmaz, bilmeden yazarsın don juan önünde dize gelir, el ister. -gördüğün üzere kültür parçalamaya devam ediyorum sevgili okur-

benim medeni halim pek el vermez böyle gülücüklü kızla kahve içmeye diye düşünerek yan yattı çamura battı filan yaptım. iyice ısrar edince dedim ya ben evliyim. salak mısın defol dedi. yani nereye bağlamaya çalışıyorum? niye öyle diyosunuz oğlum lan. ben gençken yok benim çıktığım var selçuk, yok benim hoşlantım var selçuk, biz evliyiz deyince salak mısın defol. insanın gücüne gidiyo. hem bilgisayarın başından mı kalkayım, nereye defolayım ben anlamıyorum ki.

düzeltme: bilgisayar sizin esiriniz olsun diye kamboçya başbakanı deyince alkış kıyamet, selçuk deyince sen ne konuşuyosun değişik :(

ekleme: al işte. adam diyo ki "ne güzel aynı şeyleri düşünüyoruz, kahve? * )" diyo, bi sürü sımayl filan da koymuş filan. yüzüme yüzüme vuruyo adam ayıbımı, ne kadar şey.. olum ayıbı örtmekte gece gibi olsanıza ya, hayret bi şey :(

ekleme-2: öğrendiğim kadarıyla tam bir ırz düşmanıymışım lan. ne çukulota sözleri, ne bira sözleri... kadın erkek cümle sözlükçünün duygularıylan oynamışım.

itiraz: haklı bir itiraz aldım. deniliyor ki sarkmak yerine asılmak desen daha iyiydi, camdan sarkmak vesair gibi bir anlam çıkabilir. olabilir galiba ama tam şeyapamadım.

itiraza nazire: yok lan yok. asılmak yazmadığım iyi olmuş. kazara asılmak gibi bi şeyin izahatı; "geçen elim kaydı. kasığıma çarptı, derken böyle ifil if.." olur gibi geldi. tövbe tövbe.

monolog

-sabah yatakta, alarm çalıyor-

lan yine çalıyor. ecel gibi pezevenk, kaçamıyorsun. bir gün de geç çal şerefsiz evladı şerefsiz, bi sabah da rahat ver. yarın çocukların da sana yapınca görürüm ben seni. skynet'in adamı mısın nesin bilmiyorum ki? piç ya. ıınnnaaaaaaaahhh*, yine uyandım avradını sikeyim. off, sırtım tutulmuş lan galiba. şimdi keşke hasta olsaymışım da işe gidemeseymişim. öyle deli hastaymışım, öyle çok hastaymışım ki en az 4 gün işe gidemiyomuşum fakat yataktan da çıkabiliyomuşum. üff, çok süper olur lan. ama geçen hafta yaptım, bu hafta da yaparsam olmaz. olmadı bi siktirolup gideyim de etin suyunu sıkayım. hem ayılırım.

-banyo, yüz yıkanacak-

soğuk suyla yıkayayım lan yüzümü. hem uykum açılır. sıcakla yıkarsam yüzünü yıkarken boğulan ilk insan olabilirim. ışşş, amına koyim su da çok soğuk. eskiden bu su bana hiç soğuk gelmezdi, ne oldu acaba lan? yaşlanıyo muyum ki? sabah da yataktan kalkarken belim, götüm filan ağrıdı. yaşlandım herhalde lan. kesin yaşlanmışımdır. dur bi aynaya bakiym. hmm. yok lan daha yaşlanmamışım. yalnız süt gibiyim lan, üff. hey yavrum be, koç koç! dur bi gülümseyeyim de aklımı alayım. yok, çok oldu bu. meğersem at hırsızı gibi gülümsemiyomuşum da tek yanaktan çekmeli brucu willis gülümsemesi yapıyomuşum. hah, bu iyi. öbür türlü teksas'a yolum düşse 3 güne vuru.. aa, gözümün yanındaki kırışık 3 mikron filan uzamış. yaşlanmışım lan. yalnız böyle de çok iyi olmuşum ha, adeta feleğin çemberinden geçmişim. adeta bir kanun adamına çevirmiş acımasız yıllar beni. bond, james bond.*

-otobüs, işe gidiliyor-

işe yakın bi yere taşınayım da yürüyerek gideyim lan işe. hem daha çok uyurum. ya işi değiştirirsem? taşınırsam değiştirmiyecem demek ki. anaa, herifin favorilere bak. ahaha, volverin gibi lan. volverin akbil basıyo. ne oldu logan, bütçe kesintisi mi var, motoru sattın beyaz eşya taksidine mi girdin? yoksa profesör motoru mu aldı el.. ne bakıyorsun lan? hala bakıyo ya, ne yapıcan lan orosupu çocuğu? hassiktir, küfrettiğimi anladı galiba lan. they knows, they knows my precious. oğlum bu beni kesin döver lan. dur diğer tarafa bakayım da bi şey unutmuş gibi yapayım. volverin mi döver örümcek adam mı döver acaba? volverin örümcek adamı yakalayamaz ki. yakalasa kesin siker de işte örümcek adam kaçar. ha örümcek adamın ağı mağı biterse bilmem. gerçi ikisini de hulk döver. hulk çok süper lan. keşke ben de hulk olsam. amına koyim adama gama ışıması oluyor, adam hulk oluyor. bana olsa kesin kanser olurdum, vazgeçtim. aha, otobüsün yakışıklısı da şu piç galiba. bence kızlar bunlara bakmıyordur. haydaa. bu pezevenk neden yanımda durdu lan? siktir git lan yakışıklı, öte tarafta dur. oğlum git diyorum bak. neyin pe.. üff, manitadaki götü kes.

-akşam, işten dönülmüş-

ya sikicem, çok yoruldum yine. dünyayı ele geçireyim, çalışanı siksinler. dünyayı da ele geçireyim lan artık. benden çok güzel vilın, karanlık lord filan olur. millete eza ederim ne güzel, sevenleri ayırırım. ev de buz gibiymiş. acıktım da. ya harbiden amına koyucam ha! akşam ne yesem diye düşünmekten vilınlığa, itliğe serseriliğe vakit kalmıyor ki. lanet olsun böyle karanlık lordluğa. acaba portakallı ördek mi yapsam? ya yapamam ki, çok zordur. ya da neden zor olsun ya, uzman tv'den bakarım. yalnız şimdi o yemekte de kesin portakal vardır, yoksa neden portakallı ördek desinler. çok saçma olur. siktiret, çünkü evde portakal yok. gerçi ördek de yok. amaaan! derdim tükenmiş! o zaman ya hazır pizza, ya makarna. ikisinden de nefret ediyorum. yemesem mi? yemiym lan. bahaneyle diyete başlarım, pazartesi de salona yazılırım. benim vücut çok müsait ha. 2 ay çalışsam bired pit'in fight club'daki hali gibi olurum. o zaman sabahki volverin'in de amını dizine indiririm. amınırzınısiktiğim volverin'i seni, dua et otobüste kadınlar çocuklar filan vardı. yoksa senin feriştahını sikerdim orda da, işte benim anamın bacımın yanında birini dövseler hiç hoşuma gitmediğinden dolayı. hadi yine büyüklük bende kalsın.

-gece, yatakta-

acaba haftas.. ya sabahtan beri ne konuştum arkadaş, ne kafa sikesim varmış! hayret bi şey. olmadı uyuyayım. uykum da yok. uyumasam mı lan? uyumayıp ne yapıcam? porno izlesem? yok ya, kaç yaşıma geldim ne pornosu? erotik takılayım. tabii. yaşıma öylesi daha uygun. lambayı da kapatmak lazım şimdi. e kalkasım yok. cüzdanımla vuabilir miyim lan acaba? oğlum vururum lan. en azından denerim. ya ne denemesi lan! do or do not. there is no try. seni yüz üstü bırakanı siksinler usta. ustam benim be! aommm!* hassiktir be, az kalsın vuruyordum. helaya kalkınca kaparım artık. cüzdanı da sabah alırım, şimdi lazım değil zaten. hayır yatakta çok lazım sanki. hayret bi şey.

-sabah yatakta, alarm çalıyor-

of lan, meme bile göremeden uyumuşum. yine kavuşamadık emanuelle! alarm da her zamanki gibi vaktinde çalmış. bi bozulmadı anasını siktiğim. tövbe tövbe.

öğrenci öğretmen diyalogları

+hocam girebilirmiyim?
-nerden geliyorsun yavrum
+camiden hocam.
-efendim
+evden hocam kusura bakmayın iki dakika geç kaldımda
-niye geç kaldın yavrum?
+hocam bulaşık sırası bendeydi,evide affedersiniz götürüyorduda..
-kim ne götürüyordu?
+ev sahibi hocam evi sırtlamış götürüyordu..
+girsem mi? ben artık içeri.
+camlar açık kapıda açık ya üşütmeyelim
-bence sorularıma cevap vermeden giremezsin!!
+hocam ozaman yazılı yapalım?
+siz tüm sorularınızı bir kağıda yazıp bana verin, ben onları dersin sonuna kadar yazıp cevap vereyim.
+çünkü bu gidişle 40 soru sorup 10 dakikada cevaplamamı isteyeceksiniz, buda çok belli bari içeri girsemde üşütmesem.
-yok yavrum girmiyorsun!
+neden hocam? ama sadece 2 dakika geciktim.
+sizin sorularınızlada bu dakikalar giderek artıyor...
+bence beni içeriye almalısınız.
-sence mi?
+ebeyin ... hocam ebeyin ......

kimse görmez diye yırtık don giymek

hiç unutmuyorum mınıskim, 12 yaşlarında falanım... mahallenin çocukları top peşinde koşuyor bense bi o yana bir bu yana bakma şaşkın bakışlarıyla yopu kesiyorum ''alsanıza ulan beni de'' der gibi. neyse efem girelim mevzubahsimize... aga bu çocukları görüyorum hop oturuyor, hop kalkıyorum ben ama bi görsen,hani olur ya böyle küçüksündür bi kıza sevdalanmış,merhabalardan uzaklaşmışsındır, dur lan konuyu dağıtmıyayım hemen toparlıcaz hep beraber. sevgili okur; topu kesiyorum ben bacaklarımı açmışım altımda don yok kısa bi şort geçirip kaçmışım kahvaltı yapmadan dışarıya üstümdemi böyle yırtmaçlı uzun bi etek. noluyo lan dur o değil.... neyse sevgili okur mahallenin kadınları-erkekleri yavaş yavaş bakkalına çakkalına gidiyor, yokuştan çıkan bi benim şorta bie yüzüme bakıyor bense gariban aç köpek imajı çizip duygu sömürüsü yapıyorum amacım; ''Ahmet amca'' benide alsınlar oyuna söylesene.. oda ne? sevdiğim kız ayşem güzel ayşem yukarı doğru çıkıyor yanımdan geçiyor..yürüyor, yürüyor, yürüyor... ve dönüyor yanıma başımda duruyor ve ''annneeeeaaaaqqqq'' diye bağırıyor... demek ki neymiş efenim? hı. siz anlamadınız tabi...şort yırtıkmış, alttada don yok. dedi dedi noldu şimdi hı?

yazarların web tabanlı oyun önerileri

http://www.darkorbit.com'dur tabiki kafayı yemek isteyen arkadaşlarıma önerimdir.

fakirlerin daha dindar olması

bir kaç yerde daha anlatmaya çalışmıştım derdimi ama tutamayacağım kendimi galiba. bahsedeceğim şu meselede acayip kafa sikiyorum.

dünya sömürü düzeninde çalışmakta, kapitalizm, hepimizce malum. dünyadaki insanların çok çok büyük kısmı proleter. aldığımız maaşın 30 $ ya da 300k $ olması bu gerçeği değiştirmiyor. para karşılığı hayatlarını satan insanlarız hepimiz. eğitim durumumuz da fark etmiyor. ilkokuldan mezun olun, harvard'dan mezun olun; sorun değil. bordrolu çalışansınız. bu bir kere cepte. sonra gelelim fakirlik ve din meselesine. insanların, özellikle fakir ve sözüm ona gelişmekte olan ülkelerdeki çalışma şartları çok ağır. buralarda insanların hayatları iş. sosyal yaşam mesaide yaşanmaya çalışılıyor. zira sizden beklenen tek şey sadece çalışmanız. eğitim seviyesi azaldıkça kazancınız azalrıken, üzerinizdeki fiziksel iş -ki çok ağır şartlarda kölelik bu- artıyor. özellikle bu az kazanan ve ağır işlerde çalışan insanların bir gün herşeyin güzel olacağına inanmaya ihtiyacı var. var ki toplumsal patlama yaşanmasın. insanların sığındığı bu liman çoğunlukla din oluyor. çünkü en kolayı o. çok ekstrem yerlerde doğmadıysanız doğduğunuzdan beri orada din. din sana tevazu ve sabır gösterirsen öldüğünde herkesin eşit olduğu bir yer vaadediyor. çektiğin sıkıntıların sonsuz karşılığı olduğunu söylüyor. buna sarılarak katlanıyoruz yaşamaya. aslında inanmanın asıl motivasyonu sonsuz azap ve acı. medeniyetimizi buralara kadar getiren en temel içgüdü yani; göt korkusu.

bizim özellikle ateist ve agnostik kesimde öyle bir inanış var ki sanırsın bu durum sadece müslüman ülkelerde böyle. yok arkadaş, bunun budisti de hristiyanı da böyle. en başta şunun ayırdında olmak lazım; cehalet dinden bağımsız bir şey. mesela amerikalı koyu katolik bir adamla evrim ve yaratılışla alakalı 3 5 fikirleşme imkanım olmuştu fi tarihinde. evrime bizim toplumun nasıl baktığını biliyorum, hristiyan toplumu merak ediyorum. adam bana dedi ki evrim diye bir şey yoktur, tanrı dünyayı bugün olduğu gibi yarattı. e dedim nesli tükenen hayvanlar, dinazorlar, bulunan onlarca fosil nedir peki. adam dedi ki o fosilleri oralara inancını sınamak için tanrı koydu. şimdi bu adam müslümanmış, budistmiş, hinduymuş mühim değil ki. laf anlatamazsın bu adama. bu adamın ırkı da yok. bu adamda sıkı sıkıya belirli bir disiplinle yaşadığı zaman sonsuz bir mutlulukla mükafatlandırlacağına-cennet, nirvana, karma ne dersen artık-, onun indandığından farklı şeylere inanan herkesin sonsuz azapla cezalandırılacağına inanıyor. biz de öyleyiz. birgün eşit olacağımız bir dünya hayal edip o vakte kadar sabrediyoruz.

ha gerçi herhangi bir dine bağlı olmayanlar, materyalistler, ateistler ve aklıma gelemeyen daha nice grupta da durum farklı değil. onlar dine değil başka bir ahlak sistemi ve düzene inanıyorlar. din olmasa her şeyin daha kolay olacağına, herkesin eşit ve memnun olacağı bir demokrasi ile, kişisel hak ve özgürlüklerin yerleşeceğine. bence bu da onların sığındığı liman. bu insanlar genelde daha iyi kazanıp, daha iyi şartlarda yaşıyor da olsalar bunlar da köle. hepimiz köleyiz. yüzyıllardır dünyanın efendilerine öyle veya böyle hizmet ediyoruz. elimize bir fırsat geçtiğinde, güç ve paraya sahip olduğumuzdaysa insan egosunu yenemiyoruz. fakir adamın sosyalistliği zengin olana kadardır diye bir laf var mesela, çok sever ve doğru olduğunu düşünürüm. dünyada insan olduğu müddetçe sınıf ayrımı, kölelik asla kaybolmayacak. adı değişecek belki ama kaybolmayacak. bu ayrım olduğu müddetçe de bu köle düzenine katlanabilmemiz için yine köle düzeninin yarattığı şeylere inanıp, onlar için mücadele edeceğiz. düşününce ne kadar saçma aslında. eşitlik, düşünce özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, inanç özgürlüğü uğruna mücadele edilmesi gereken bir şey değil ki mücadele edesin. bunlar ve daha niceleri senin doğumunla gelen hakkın zaten.

pareto prensibi diye bi şey var. 80/20 kuralı da deniyor. dünyadaki bu anlamsız kör düvüşü ve paradoksun en güzel açıklaması bu. dünyadaki gücün %80'i insanların %20'sinde. o güce sahip %20'de içinde %80, %20 diye ayrılıyor. bu böyle matruşka gibi iç içe iç içe geçiyor. o %80'lik kısımdayken bir şekilde adaleti sağlayabileceğimizi sandığımız şeylere inanıyoruz -din, demokrasi adını siz koyun- fakat olur da güce sahip olursak, alt kümemizdeki düzeni korumaya ve üst zümreyi inandığımız şekilde düzenlemeye inanıyoruz. üstelik kölelerin bir kısmı diğerlerini aptal olmakla, aptal olduğu iddia edilen kısım diğerlerini maneviyatsız ve inançsız olmakla suçluyor. kimse sınır ne, milliyet ne, biz neden köle gibi çalışıyoruz demiyor da o aptal bu salak diyor.

ben azıcık işime döneyim lan. kovulmayalım, dünya kadar taksidim var. yanisi benim de bi sikim olacağım yok.

orospu

çirkin kelime orospu.

yaşım 27, 28 filan. hala tam öğrenemedim. biten mi söylenir içinde olduğun mu söylenir, amına koyim ne farkederse. daha bir kez bile bir fahişeyle yatmadım. bence iğrenç bir şey parayla seks satın almak. seksi güzel yapan şey aradaki tutku, sevgi. yani ne bileyim, hayvandan bir farkımız olsun. soyun, makine gibi kaldır cenagaveri, git gel, boşal, kalk sonra. benzer şekilde tek gecelik ilişki ve her ne kadar varlığına inanmasam da fakbadi müessesini de anlamsız buluyorum.

arkadaşlarım arasında bir kere rusa gitmemiş olmam, profosyonel bir abladan yardım almamış olmam epey mesele oldu. beni fahişeyle yatırmak, aslında bu işin inandığım kadar iğrenç olmadığını göstermek adına beni, bir sürü batakhaneye girdim çıktım tecrübeli arkadaşların önderliğinde. yemin ederim kasap oralar, etin kilosunun 3,4 dolardan gittiği yerler. tamamen aseksüel olur fazla gidip gelen oralara, "serengeti'de çiftleşme mevsimi" zira manzara. ortada erotik olayım derken ucuza giyinmeye kaçmış kadınlar salınıyor. çevrede adamlar, oturdukları yerde alıcılar. müzayedeyi izliyorlar. esnaf tüm hünerlerini sergiliyor, seksapel sergiliyor. buna ereksiyon yaşayan adamlar var mı cidden merak ediyorum.

sonra bambaşka bir rahatsızlığı var bu işin, yakın zamanda öğrendim. bir akşam dışarda samimi bir arkadaşım ve bizim amirlerden birine denk geldim barın birinde. iki tane profesyonel kız almışlar, yiyor içiyorlar, keyifler gıcır. selam verip, kayboldum bara doğru, kafayı buldum, eve dönmeden önce veda edeyim diye yanlarına uğradım. lan nasıl sevindiler beni görünce anlatamam. hadii, bayram değil seyran değil, eniştem neyin peşinde? arkadaşım beni kenara çekti, mesele şuymuş; bizimkinin sürekli takıldığı bir kız var, a diyelim, o'nu göremeyince yanındaki kızı oturtmuş yanına, o da b olsun. b ile anlaşmış, çıkacakları sırada bizimkinin sürekli takıldığı a gelip bizimkine "canım, cicim" deyip sarılmış. bizimki yine a ile çıkacak, bizim müdür de başka bir kızla anlaşmış bulunduğundan b müşterisiz kalmış. masada muazzam bir gerilim var, kızı yıkacak adam arıyorlar. gerisini tahmin etmek çok zor olmasa gerek. tam bir beyaz atlı prensim değil mi? istemedim ama durum ciddileşti birden, kızların menajerleri de meseleye dahil olur gibi oldu. ya dayak yiyeceğiz ya kızı alacağız durumuna geldik, velhasılı b bana kaldı.

kalktık kızlarla eve gittik, içki içiyoruz hep birlikte, bana kalan kıza en uzak yerde oturuyorum. muhabbetin uzamasından da fevkalade hoşnutum, uykum geliyor zira. lan yatmak istemiyorum da denmez ki bu işin icraacısına. hayatımda bir tane insana kışt demiş değilim ben, bu kıza da demem, diyemem. odaya çıktık muhabbet bittiğinde birlikte. odaya girer girmez yatağa uzandı b. yatağın yanındaki sandalyeye oturdum. çıktığımız batakhane de ev de karanlıktı, yüzünü görememiştim. pek de bakmamıştım belki. komidinin üzerinde gece lambasının ışığı aydınlatıyordu yüzünü şimdi. genç ve güzel bir kadın, temiz yüzlü, gözleri genç bir kadının gözlerindekinin çok ötesinde bir yorgunlukla kaplanmış. yaşı için çok abartı bir makyaj var yüzünde.

-kaç yaşındasın?
+20.
-ne zamandır bu işi yapıyorsun?
+2 sene oldu.
-neden yapıyorsun peki?
+mecburum.

kardeşim saydığım teyzemin kızı ile yaşıt, 20 yaşında bir kızcağız. 18 yaşında başlamış kendini satmaya, ben o yaşta üniversitede haytalık, hergelelik peşindeydim. hayat herkese karşı adil değil maalesef.

-ben seninle yatamam.
+neden? beğenmedin mi beni?
-hayır, çok güzel bir kızsın sen ama yatamam. senin yaşında kardeşim var benim. ama merak etme, paranı vereceğim.
+haketmediğim parayı istemem.

kalktı, giyindi ve gitti. bahanem de nasıl şahane, 30 yaşında olsa ne olacaktı ki b, yatar mıydım 30 yaşında olsaydı? hayır, yatmazdım. asla yatmam, mizacıma ters. yine benzer bir hikaye olurdu çünkü, mecburiyet olurdu, ihtiyaç olurdu o kadının kendini sunmasında. b gidince peşinden bir sigara yaktım. lan adaletini sikeyim dünya dedim kendi kendime. kim satar kendini keyfi için? yok mu bu kızın hayalleri, ummuyor mu iyi bir tahsili olsun, yakışıklı bir kocası olsun, güzel çocukları olsun, düzgün bir ailesi olsun, her şeyin ötesinde, mutlu olsun. umuyordur elbette ama dünya adil de değil temiz de. dedim ya, adaletini sikeyim dünyanın. ertesi sabah sordular, bozdun mu orospu orucunu diye. orospuymuş. dedim ya, çirkin kelime.

hiç unutmayacağım b'yi. keşke diyorum elimden daha fazlası gelse.

bu kadar anlattım aslında ama ne olduğunu da söylemedim orospunun. bence orospu para için bedenini değil ruhunu, hayatını satandır. kendisi gibi olmayanı, kafasına göre yaşayanı, kendi gibi olmayanı orospu diye yaftalayandır. bana sorarsan kadını erkeği de yoktur.

öyle bakınca b'ye kadar ne orospular var çevremde. o'nun adı çıkmış ama. vurun abalıya...

manitacılık

into the manitacılık.

ders-1. evet sevgili çekirge. manitacılık 101'e hoşgeldin. baktım hala sözlükten kız kaldırıcam filan geyikleri devam ediyor, gözlemlerimle edindiğim hususlara ışık tutayım istedim. şimdi sevgili okur mevzuya bir problem çözer gibi yaklaşmak lazım. problem çözerken ne yaparsın güzel kardeşim? verilenleri yazarsın, istenenleri yazarsın. gerçek çözümler %0000,1 fark yaratacağından, amele hesabından kurtarmak için önce bazı kabuller yaparsın. o yüzden bazı kabuller;

-erkeğin güzeli olmaz.

bu kabul önemli birader. gidip kendine gen havuzu zengin pezevenkleri örnek alma. ondan sonra geliyorsun ağlıyorsun abi adam çok yakışıklı diye. bekliyorsun ki bir yok oğlum sen de fena değilsin olsun, sen aslında kendine baksan çok giderli çocuksun diyeyim ama maalesef kardeş, yok. koca koca adamlar "abi sence ben yakışıklı mıyım" diye soruyor, çok üzülüyorum lan. o yüzden, erkeğin çirkini olmaz. o viking pezevenk de erkek. 2 biraya bakar hayvana bağlaması. kızlar bi de mesela italyanlara değineyim. tamam muhakkak eli yüzü düzgünleri vardır da benim tanıdığım italyanlar hiç öyle sizin anlattığınız gibi adamlar değiller. olum benim luigi diye bir arkadaşım var, adamı alayım mahallenin kasabına oturtayım, bir allah'ın kulu da bu oğlan italyan derse tekmil kainat taalukatımı siksin. halis muhlis anadolu çocuğu adam.

-abazan olmayan erkek yoktur.

şimdi güzel kardeşim, bu daha ziyade kızlarımız için bir öneri. bizim kızlar sanıyor ki avrupalı erkek hiç karı kız muhabbeti yapmıyor, sarkmıyor yolda. kızlar bakın sonra, biz yattığımız kızları anlatırız. anlatırız ama birlikte olduğumuz kadını sokmayız muhabbete. bu pezevenklerde öyle bir ayrım yok lan. herif geliyor diyor ki aga karıma bi kaydım, aklı çıktı aklı diyor. sonra arkadaşına diyor ki senin hatun da kütür kütür diyor. bak sen. neyse, yanisi çıkarmadan beş bir evrensel gerçek. bunu bi değerlendirelim.

-bazı adamlar çok şanslı.

sevgili okur bir başka önemli kabul iç huzur, homeostosis midir ne sikimdir onun için; bazı adamlar çok şanslı. gözlerimle gördğüm 2 manitacılık hikayesi var. bak mesela biri; bir gece bi yerde oturuyorum, 2 sandalye yanımda akça pakça güzel bi kız var. tüm bar kıza yürüyor, kız hiçbirine pas vermiyor. ben tabii başı bağlı adam olarak gözlemciyim. yoksa ben yürüsem var ya, ohoo. sonra sıradan, alelade bi eleman geldi kızın yanına dedi ki benim için 1 saatini ayırır mısın, kız neden dedi. eleman sevişmek için dedi. çıktılar. ben de dedim bana rakı verin allah'sızlar, artık yaşamak haram bana.

sonra bak en ağırıma gideni; 40 yaşlarında bi abim var, eleman internet çapkını. baktım yumulmuş bi yere manita kovalıyor. çöktüm yanına, "hadi la hadi, acayip manita kaldırıyorum diyordun. kaldır da görelim manita. işin gücün ayak yapmak yææ" dedim. daha cümlem bitmeden bir kadınla konuşmaya başladı. bir 10 dakika kadar havadan sudan konuştular. bunda ne var lan, meseleyi nasıl manitacılığa getireceksin onu görelim dedim. bizimki kadına buluşalım dedi. kadın olur dedi. 5 dakika sonra kadın seks yapabilir miyiz diye sordu, 10 dakika sonra kadının bir arkadaşını da alarak threesome yapmaya karar verdiler. inanamadım, montaj bu dedim. abi bunlar kesin adamdır, gitme dedim. abi başına bi şey gelir, utanır söyleyemezsin de dedim. abi ben her zaman yanındayım, her haline saygı duyuyorum dedim. eski manitan di mi, kumpas kurdun di mi dedim. kadın kesin çirkindir:( dedim. makul bir izahat yapamadım, tinere alkole verdim kendimi. bazı adamlar böyle aga, bunun tiple, parayla pulla ilgisi yok. şeytan tüyü diyorlar. varsa var, yoksa yok. kurcalamayacaksın.

bunları kabul ettiğimize göre sevgili çekirge, meselenin istenenler kısmın geçmek lazım. nedir istenen sevgili çekirge? manita yapacaksın. peki ne yapacaksın, nasıl yapacaksın? ona küçük süprizler yapacaksın. ne bileyim lan ne yapacaksın, nasıl yapacaksın. hayret bi şey. yukarıdaki kabullere eyvallah diyorsan zaten dünya sana güzel, ben sana daha ne anlatayım? zaten anlatacak bi şeyim de yok amına koyim. advanced manitacılık 201'e kadar esen kal. arivederçi.

türk polisi

dünya polislerinin yeteneklerinin sınandığı bir yarışma yapılacakmış bi tarihte. polislerden 3 gün içinde bir fil bulup getirmeleri istenmiş. ingiliz polislerin fili bulmaları yaklaşık yarım gün sürmüş. fransızlar ingilizlere göre daha başarısız olsalar da gün sonunda fili bulmayı başarmışlar. mozambik polisi tanıdık coğrafyadan da destek alarak 6 saatte bulmuş bir fil. son ekip de türkiye'den. yarışma jurisi türk ekibin dönmesini tam 3 gün beklemiş. artık ümitlerin tükendiği anda belirmiş türk ekibi, pusulası kaymış bir zürafa ile birlikte. yarışma jürisinden bir görevli türk ekibin liderine yarışmada amacın zürafa değil fil yakalamak olduğunu, kısaca başarısız olduklarını sölemiş. türk ekibin lideri gülümsemiş, zürafanın fil olduğunu kabul ettiği imzalı ifadesini göstermiş önce. sonra sakince zürafaya dönmüş;

-nesin lan sen, diye sormuş zürafaya.
+abi allah belamı versin filim, demiş zürafa ve ağlamaya başlamış.

yanlış adamı gözaltına almak, dayak, işkence, polis terörü alışkın olduğumuz şeyler artık. vukuatımız çok. polis kadar bizler de suçluyuz bu durumun bu hale gelmesinde. özellikle darbe dönemi sağolsun gözaltında kaybolan insanlar, evlerine yarım dönmüş çocuklar öyle olağanlaşmış, öyle kanıksamışız ki insanın aklı almıyor. benim başıma gözaltılık, tutuklamalık bi şey gelmedi ama polisle ilgili bi kaç ufak tefek meselem var;

şimdiye kadar polisle karakolla işim olmadı demiştim fakat öyle bir polis teşkilatımız var ki bi şekilde bulaşıyor sana. dünyada kaç ülkede insan polis görünce tedirgin olur bilmiyorum. gerçi bizim memleket başlı başına garip memleket zaten. gece arkadaşlarımla eğlendim, otobüsten indim eve doğru yürüyorum. yanımda bi ekip otosu durdu. böyle hani kızları arabayla takip eden hayvanlar olur ya, onlar gibi takip ediyor araç beni. insan tedirgin oluyor. ön koltukta oturan polis memuru seslendi de gerilim bitti hiç değilse;

-kardeeeş, çok dertli görünüyorsun kardeeş.
+anlamadım memur bey?
-dertli dertli yürüyorsun, karadeniz'de gemilerin mi battı?
+yo, dertli değilim. eve yürüyorum.
-iyi ver bi kimliğini de bi bakalım madem.

sonra dün akşam pasaport kontrolündeyim. kollarımı pasaport kontrol bankosuna koydum. kabahatim buymuş;

-ellerini çek ordan, dedi polis. mıyır mıyır ağzının içinden de konuştuğundan ne dediğini bile tam anlayamadan çektim elimi.

-o bankoyu da ne güzel yapıyorlar öyle, tam el koymalık di mi?
+anlamadım memur bey.
-öyle açık bırakmışlar bankoyu her gelen kolunu dayıyor.
+memur bey sayısız pasaport kontrolünden geçtim, buna laf eden ilk memur sizsiniz. böyle bir yasak olduğunu bile bilmiyordum. -bu arada yasak meselesini de araştıracağım-
-ben oraya koyduğun elini tehdit olarak algılıyorum.
+anlayamadım?
-ya beni vurursan?
+neyle vurucam sizi? bu kadar kontrolden geçip sizi vurmam, vurabilmem aklınıza yatıyor mu? hadi geçtim onu, diyelim ki vuracağım sizi. bu kadar kamera önünde neden yapayım?
-ya ben bankonun müsait olmasından kollarınıkoyan çok insan olduğunu diyorum. neden tepki gösteriyon? -aynen böyle-
+tepki göstermiyorum. pasaport kontrolünden geçmeye çalışıyorum.
-ben sana bi şey demedim ki, koyma kollarını oraya dedim.
+memur bey, pasaportta mı bir problem var?
-yok da ben kollarını koyma diye dedim. sen tepki gösterdin.

bu 2 mesele de lafı edilecek meseleler değiller aslında ama bence bizim polisin en büyük problemini ortaya koyuyorlar. bizim polislerin vatandaşa saygısı yok. ben daha bana siz diye hitap eden polise denk gelmedim ki bakkala, manava bile siz diye hitap ederim ben. ama maşallah bizim polis memurlarının hepsi asker arkadaşım, öyle bir enseye şaplak göte parmak samimiyetinde konuşuyorlar.

polis sayısıyla ilgili çok eleştiri var malumunuz. aslında bizim problemimiz polis sayısı değil bence. yanılmıyorsam 250 bin üzerinde memur var emniyet teşkilatında. yaklaşık 350-400 kişiye 1 polis düşüyor bizde ki bu oran ispanya, almanya, italya gibi ülkelerin altında. rusya'da 1.1 milyon polis var. avrupa birliği uyum yasaları uyarınca bu oran 250 kişiye 1 polis gibi bir orana getirilmeye çalışılıyor. dünya ortalaması 300 kişiye 1 polis. bizim problem başka. nicelik değil nitelik. 22 yaşında çocuğun beline veriyorsun silahı, eline veriyorsun demir copu, geçiriyorsun sırtına üniformayı, adam da takıyor aviator gözlükleri, kendini robocop sanıyor. manitaya poz atıcam diye sokakta gariban dövüyor, babası yaşında adamlarla saygısızca konuşuyor, senin verdiğin vergiyle aldığı maaşıyla sana efelik yapıyor. zaten bizde kimse şikayetle uğraşmıyor, seyrek şikayetleri de teşkilatımız hasıraltı ediyor, adam dokunulmaz oluyor. tebrik ederim, başa çıkamazsın bu adamla artık.

bu insanların bu hale gelmesinde 2 etken var; ilki eğitim malumunuz. vasat öğrencileri kötü bir eğitimle polis yapıyoruz. konuşmaktan aciz insanlar bir şekilde polis oluyorlar, nasıl anlayamıyorum. ikincisi ve en önemlisi de benim gibi sessiz kalan vatandaşlar galiba.

baharlık mont

arkadaş yıllardır çözemediğim bir mefhum bu baharlık mont. sanırım ömrü billah da çözemeyeceğim.

benim hatunla 8 seneye yaklaştık ayıptır söylemesi. kendinden zeki bir yaşam formuyla, yani kadınla birlikte olmaya adapte olmak biraz zor gerçekten. insan garipsiyor tabii gecenin bir vakti çamaşır sermeliyim diye uyanan bir canlıyı ama alışıyorsun. bi de benim hatun hakikaten monica elizabeth geller kadar temizlik manyağıdır. mesela yemek yerken epey dağılıyorum ben, döke saça yiyorum. kız titriyor amına koyim ben kırıntı döktükçe. gülerek bi şey anlatıyorum, hop pizzadan bi parça düştü ya mesela, bizimkinin bütün konsantrasyon kayboluyor. kafasında muhtemelen "iz yapabilir, execute! execute!" filan diyor, tam kestiremiyorum. sonra yine malumun aga kadınlar mimik yorumlama konusunda çok yaratıcı olurlar. çok ceremesini çektim kayan, devrilen, seğiren gözümün. hatta bu ben öyle hissediyorum saldırılarını bile başarılı şekilde atlattım. ya bi de yeri gelmişken kızlar, olum nedir lan bu ben öyle hissediyorum? nasıl bir his, nasıl bir altıncı hisse yenemiyorsun amına koyim. bi de kombineleri olur bunların mimiklerle, alt etmek mümkün değil;

-selçuk sen gelmek istemiyorsun değil mi?
+yok hatun, istiyorum gelmek.
-yok yok, istemiyorsun sen. hareketlerinden anladım.
+gelmek istiyorum dedim ya güzelim.
-hayır, benim altıncı hissim çok kuvvetli. gelmek istemiyorsun.
+allah belamı versin ki gelmek istiyorum lan, tekmil kainat götümü siksin ki gelmek istiyorum.

tabii kız beni kendisi kadar zeki sanıyor. ima ederek, ufak reveranslarla laf koyarım sanıyor da değilim. ben sabah ne yediğimi hatırlamıyorum ki ince laf koyucam. düşe kalka bu zamana kadar geldim. bana garip gelen çok şeye alıştım. temizlik sevdasını, sürekli tekrar eden "giymeye hiç bi şeyim yok" serzenişini filan komple kabul ettim. lan bunla alışverişe bile gidiyorum paşa paşa, düşün yani. fakat gel gör ki bu baharlık montu anlayamadım lan. allah belamı versin anlayamadım.

aga benim hatun düzenli olarak her mart ayında "off, baharlık mont almam lazım" diyor. her sene ama. lan baharlık mont dediğin ince yağmurluk filan oluyor diye biliyorum. ben üniversitedeyken almıştım bir tane kullanıyorum hala ama bizimki bir türlü bulamadı kaç senedir. birkaç kez aldı bi şeyler ama sonradan öğrendik ki aradığı baharlık mont değilmiş aldıkları. geçen gün bir arkadaşıma sordum, olum dedim nedir bu baharlık mont, bu da bilmiyor. aga dedi benim hatun kaç senedir arıyor ama bulamıyor dedi. bulursan bana da haber ver lan, bizimki de alsın dedi. hayır bulamamasına da bi şey demiyorum da bulamamanın acısını gömlekle, bolero mudur ne sikimdir onlarla kapıyor.

+hatun bu ne?
-gömlek aldım aşkım.
+ee mont almayacak mıydın baharlık?
-bulamadım, ben de bunu aldım.
+ama senin bir milyon tane filan gömleğin var.
-olsun. bu füme. hem kolları fırfırlı.

füme nedir amına koyim lan, fırfır nedir? anlamıyorum ya süsten renkten, böyle etkisiz hale getiriliyorum.

beyler, bu siktiğiminin baharlık montu nerde satılıyor bilen, duyan varsa insaniyet namına yerini söylesin. ocağıma incir ağacı dikilecek amına koyim. mont değil kumar sanırsın. kızlar, siz de yoksa yok deyin bu lanet. felsefe taşı mıdır, ab-ı hayat mıdır, baharlık mont mudur belli değil. yemen gibi, peşine giden geri gelmiyor. kaç senedir kaç kız heder oldu gitti yolunda. hem yarın öbür gün evleneceksiniz, 2 tane çanak, 3 tane tencere alın baharlık mont sevdasına harcadığınız parayla. yarın evlenirsiniz, gelin de hiçbir şey getirmemiş derler. lütfen. lütfen diyorum bakın.

cipsi yoğurtsuz yiyen insan

gel sevgili okur, yanaş yanacıma da sana ananın babanın anlatmayacağı, istese dahi anlatamayacağı bir trajediden bahsedeyim. gel lan. oğlum gelsene. sen neden çağırdığımda gelmiyosun lan? ben burda senin iyiliğin için uğraşıyorum. hayret bi şey.

ben feci rol keserim ayna karşısında, özellikle gergin geçeceğini tahmin ettiğim buluşmalardan önce o olursa ne yaparım, bunu derse ne söylerim şeklinde ki sakata gelmeyeyim. çok da meziyetsiz, normal addedilen, alelade bir düz insan olduğumdan da karşımdakinin tepkileri benim vereceğim tepkiyle neredeyse birebir tutar. çok götü kurtarmışımdır. ayna karşısında mimkileri de taklit ederim ayrıca, çünkü biliyorum ki kendimi etkileybilirsem karşımdakinin amına bile korum. prensip bu. lakin, gel gör ki bazen olmuyor. isteyen o şekil giyiniyor, isteyen bu şekil giyiniyor.aga neyse konumuza gelelim. ulan yıllardır ghettoda büyümüş biri olarak bilin isterim ki,(yazım yanlışları olabilir hızlı bakamdan yazıyorum kusura bakmayın mujx) neyse geçtim ben aynanın karşınıa gene yoğurduda acayip severim haa,bakkal memduh amcayla rol kesiyom, memduh amca merhaba,merhaba canım yok olmadı zengin girişi,amcam hayırlı işler naber yok amına koyim zengin girişi,neyse uzatmıyayım falan filan derken geçti bi yarım saat.canımda acayip cips istiyo şimdi reklam olmasın adı bende saklı cepte 2 lira para var ulan yoğurt olmuş en küçüğü 2.50 ya cips alıcam yada yoğurt. evet bende öyle tahmin ettim sevgili okur ama olmuyo o işler öyle:) neyse aga benim amacım yoğurdu hesaba yazdırıcam hesapta yok ya ortada neyse mınıskim. acayip gururluyumdur ben gelemem öyle mıy mıy aman filan olaylarına çıktım ben evden amacım memduh amcadan rica edicem amcacığım yoğurdu daha sonra versem olur mu diyeceğim alt tarafı. neyse hacı yüzüm asık gidiyorum ben bakkala mınıskim herneyse vardık bakkala memduh amcanın karısı var benden de hiç mi hiç hazzetmez. hayırlı işler ayşe teyzeciğim dedim ımm.. mırın kırın.. söyle söyle dedi

+ya rica etsem yoğurdun parasını sonra bıraksam olur mu? hem memduh amca tanır beni
-kusura bakma kardeşim kesinlikle borca vermiyorum
+içimden hay senin cibiliyetini sikeyim pui ne sike söyledin bunu nağraları geçsede. aa öylemi kusura bakmayın üstümefazla para alamadımda ondan söyledim
-hmm öylemi
+öyle amınakoduğum öyle alla alla
-neyse başka zaman alırısn yoğurdunu
+peki kusura bakmayın... iyi günler

yani kısaca arkadaşım anladın sen neyse siktir et. *

evlenmek üzere olan erkek psikolojisi

mevzuyla ilgili en şahane izahatı zaten efsane bir yazar yapmış olsa da sevgili okur, ben de dilim döndüğünce kendi derdimi anlatayım. çok boktan bir pskiloji bu evlenmek üzere olan adam psikolojisi. yarrak gibi psikoloji. psikolojim çok bozuk. gelgitlerim var. dün arnold filmi izlerken, arnold manitasıyla kavuşunca gözlerim doldu. hehe. yok lan yok. o kadar da değil. bi sikim olmuyor. ama tabii bendene -bak, sizi bizi bi bırakalım tribidir ha bu da- tuhaf gelen mevzusu yok değil.

sevgili okur, gördüm ve anladım ki evlenmek üzere olan adamın psikolojisi şaşırmak üzere inşaa olmuş. bilmediğim bu kadar mesele olmasına çok şaşırıyorum. gelinlik bakmaya gittiğimizde bir 20 dakika kadar konuşulanın türkçe olup olmadığından emin olamadım mesela. döpiyes, çağla şikel kolu, drape, dantel, boncuk, swarowski, aynısı pronovias'ta 23762852847582746 japon yeni filan bi sikler konşuluyor ama bön bön baktım. sonra bir sürü anlamsız ev eşyası varmış, onu öğrendim, ona şaşırdım. oğlum evinde kuru bakliyatın durduğu kavanoz varmış. zigon bir evin direğiymiş. amına koyim bunca senedir sığır gibi yaşıyormuşum da haberim yokmuş.

sonra tiksinmek de ciddi kısmı evlenecek adam psikoljisinin. mobilyacılardan bildiğin tiksindim lan. aga mobilyacı dediğin kulağının arkasında kalem, belinde metre, ağzında gece gündüz, yaz kış yarım sigara olan adamdır. format ne kadar değişmiş anlatamam. herkes iç mimar, stilist, designer, herkes nezih projelere çalışıyorlar. bir de kanun filan var herhalde, fularsız mobilyacıyı sikiyorlar. adam da beğenmiyo pezevenkler. bak bi yere girdik mesela;

-şu koltuk takımı ne kadar?
+o biraz pahalıdır.
-neden?
+dizaynı bize ait. hiçbir yerde bulamazsınız.

sanırsın mobilyacı değil de koltuğun mucidi pezevenk. ha koltuk harbiden pahalıymış, o parayı vereni siksinler de efendi gibi söylesin başta. sonra başka bi yer;

-koltuk takımı bakıyorum.
+tamam, yalnız biz proje bazlı çalışıyoruz.
-ne civarda olur maliyet?
+projeye bağlı. siparişi verince ortaya çıkar maliyet.
-neyi sipariş edicem ben görmeden, bilmeden?
+referanslı çalışıyoruz biz. hedefimiz gezen müşteri değil.

e amın evladı, demezler mi sana o zaman neden dükkanı buraya açtın diye. sonra derdini de anlatamıyosun. adama şu beyaz masa ne kadar diyorum, herif diyo ki o beyaz değil ekru. ekru diye renk var. amcık, sen de milano'da değil, fetih mahallesi'ndesin, ben sana bi şey diyo muyum?

birçok şeyden tiksindim de, davetiyeden ayrı bir tiksindim. bambaşka tiksindim. hatun dedi ki bi sike derman olduğun yok, bari davetiyeyi yaz. oturdum davetiye yazdım birkaç tane. ilk önerim 4 sayfaydı, kimse okumaz diye vazgeçtim. ikinci yazdığım aşağı yukarı şöyle bi şeydi;

"değerli konuğumuz;

bu özel günümüzde, ee, ya rica ederim şu sizi bizi bırakalım. sonuçta sen kolçıstır dükü değilsin, ben mençıstır prensi. evleniyorum ama oynayamıyorum. yardımın lazım. detaylar aşağıda.

*bu davetiye kendini 10 saniye içinde imha edecektir. adresi aldın aldın, yoksa beşinci günün şafağında doğuya bak, sevaptır. (burası şaka)"

hatuna götürdüm, beğenmedi. neymiş efendim, ben neden hep itlik serserilik peşindeymişim. eyvallah. üçüncü davetiyeye denememe sadece "arif olan anlar" yazdım. onu da beğenmedi. beğenmiyor ama gazlamayı da ihmal etmiyor ha, sen yaparsın diye. yapmak ne demek, anasını bile sikerim çok afedersin diyemiyosun tabii. çünkü sonuçta karşımdaki de nişanlım. benim nişanlıma deseler çok net sikerim. dedim nasıl bir şey yazayım istiyorsun, bir site gönderdi örnek teşkil etsin diye. şimdi burada siteyi yazıp kimseyi rencide etmek istemiyorum ama türkiye'de çok acayip kafalar var. sen koru ya rabbi.

iyi kötü davetiyeyi yazdım. yazdım yazmasına ama bitmiyor derdi ecdadını siktiğimin selülöz yumağının. dağıtması var. neymiş, nezaketen gidip bizatihi vermek lazımmış hısıma akrabaya. kimse inanamıyor lan evlendiğime. herkes anormal şaşırıyor;

-nedime teyze buyrun düğün davetiyem.
+a a! yavrum sen mi evleniyorsun?
-evet.
+ay çok şükür.

-ayfer abla buyrun.
+ne bu?
-evleniyorum, düğün davetiyem.
+inanmıyoruuuuuum * ))) -geber amına koyim-

-ahmet amca merhaba.
+merhaba yiğenim buyur.
-ahmet amca davetiye getirdim sana.
+anam, sen evleniyor musun?
-yok, sünnet oluyorum. babam kıyamamış çocukken. şimdi hep sorun oluyo.

yarrak gibi adam oldum kısacası ama şuna da değineyim; kadınla erkeğin para harcama eğilimleri çok farklı aga. kadın içine sinen hemen her şeyi bir şekilde alıyorken, erkek ihtiyacı olmayan şeyleri nadiren alıyor. o yüzden allah benim hatuna sabır versin. 3 ay önce dünyayı ele geçirmeyi planlarken bugün beyaz eşya seçiyor olmamı mı kendime yediremiyorumdur, nedir bilmiyorum, oğlum her şeye itiraz ediyorum lan o lazım değil diye. olur olmaz her şeye ama. temelde de para harcama korkusu. ben bu kadar pinti bi insan değildim, kendimi tanıyamıyorum. üstelik ekonomik kaos iyice psikopat etti beni. 3 kuruş dolarım var, bozduramıyorum sevgili okur yükselir diye. hergün çarşaf çarşaf ekonomi haberi okuyorum. saat kurup hong kong, new york borsalarını takip ediiyorum. oğlum kurtarın lan, dolar inecek çıkacak stresinden uyku uyuyamıyorum. halbuki sadece koltuk almak istiyordum :( al, bak bi de boş banınız;

(bkz: ev düzücem derken ekonomi profesörü olmak)

bu arada sünnet oldum, yanlış olmasın. hayattaki en büyük başarım hakkında ileri geri konuşturtmam. sonuçta prensip meselesi.

3-5 gün sonra düğün var, daha izin almadım. balayı da ayarlamadım. gerçi balayı dediğin gavur icadı ama söyleyince ben kötü oluyorum. hem bu mevsimde termal otele mi gideyim ne yapayım amına koyim? hayret bi şey.

ekleme: oğlum şimdi biri gelir, türk kızını aşağılamış filan der. tüm dünya türk kızının daşşağını yesin. diyeyim de.

ekleme-2: yani daşşağını yesin derken, o manada değil.

teşekkür: bu entariyi beni yılmadan usanmadan tivitırda takip eden 95 cesur yüreğe armağan ediyorum. anam babam benden bu kadar ümit beslemedi lan :(

güncelleme: 2 kadeh şarap verip "balayı paketi" adıyla aleni adam siken turizm sektörünü de kınıyorum. mahzen alıyorum lan ben o paraya. şarap madeni hem de, günah madeni. kırbaçla geziyosun böyle. tövbe tövbe.

ekonomik havadis: al bak, dolar 2.28 olmuş. 6 lira zarar ettim amına koyim.

ekonomik havadis izahat: 60 lira olmasın, 600 lira olmasın zararın diyenler var, yok 6 lira. 75 dolarım var, üniversite mezuniyetinden -2008- kalma, o günden beri doğru zamanı bekliyorum bozdurmak için.

tivitır bilgisi: lan ne reklam olmuş. artık tivitırda hiçbir sik demememi takip eden 15 kişi daha var. dememek de çok tehlikeli kelime, hüseyin çelik'i göreve davet ediyorum.

kadınların her boku yanlış anlaması

bence bu mevzu biraz karışık.

cinsiyetler arasındaki en belirgin fark algı ve kurgu bence. bi de bi tarafta pipi bi tarafta kuku var ama orasına girmiyorum, orası zaten aşikar. meme dedim mi? meme çok güzel bi şey. büyüğü de kendine göre güzel küçüğü de. öhm. insanları tenasül organlarından bağımsız olarak kadın&erkek diye gruplasaydık daha kurgusal, daha kompleks düşünen varlıklara kadın derdik. erkek, kadının yanında çocuk gibi, cücük gibi kalıyor çünkü.

bu biraz yetişirken edinilen pratikle alakalı. kadın beyni, zihni muazzam bi şey azizim. çocukluktan itibaren düşünüp, kurmaya başlıyor kadın. erkek çocuk top peşinde koşarken kız çocuk evcilik oynuyor, aile kuruyor, bebeklerine görevler veriyor; kurguyla hep o ilgileniyor. evcilik oyunu yönlendirebilen hiçbir erkek çocuk görmedim ben mesela, gören varsa beri gelsin. bu cinsiyet fıtratıyla ilgili bi şey olabilir, tam bilemiyorum ama kurguyla bu aşinalık kadına müthiş bir örgü ağı kurma kabiliyeti veriyor zaman geçtikçe. erkeğe bakarsan; erkek her zaman o top peşinde koşan çocuk kurnazlığında kalıyor. olduğu, olacağı o kadar. buraya kadar sıkıntı yok tabii. sıkıntı şurada başlıyor; kadın maalesef erkeği de kendisi kadar komplike, karışık sanıyor. işte bizce kadının her lafı götünden anlaması bu yüzden hasıl oluyor.

örneklemeye çalışayım. can dostunuz tolga ile yemektesiniz. tolga pezevengi yapmaz gerçi de, yemeği de o yapmış olsun;

-tolga'm, kardeşim, tuzluğu uzatsana.
+al kanka.

bak, ne kadar basit. şimdi sevgiliniz ayşe'nin hazırladığı sofraya buyrun;

-aşkım, tuzluğu uzatabilir misin?*
+yemek tuzsuz mu olmuş?!*
-eoo. ben elime döküp de şey edeyim diye.

soru aynı, cevaplar farklı. tolga'nın cevabıyla ilgili söylenebilecek hiçbir şey yok. gerçekten yok. soru-cevap, bu kadar basit. halbuki ayşe'nin cevabı karışık. eğer yemeği siz yapsaydınız da ayşe size laf koymak isteseydi direk olarak "yemek de yarrak gibi olmuş" demez lafını imalı ederdi, inceden laf koyardı. ayşe'nin pasif agresif tepkisinin ardında da sizin laf koyduğunuzu düşünmesi var. neden? çünkü ayşe laf koysaydı öyle koyardı. ha bana sorsan biz anlamazdık ayşe'nin laf koyduğunu, orası ayrı. yanisi tolga top oynarken pas bekliyor hala. "şimdi top gelsin, o esnada kamil sol kanattan kaçar. basarım önümdeki lavuğa çalımı. kamil'e açarım. kamil soldan yardırsın, ben içeri katederim. hmm" değil "ananıskim top geliyor" diyor. ayşe'nin ne düşündüğünü örnekleyecek kadar tanımıyorum ayşe'yi, ilişkimiz çok yeni.

erkeklerin kadınları anlamaması, erkeklerin öküz olması var ya, o da bu yüzden amına koyim. kadın ima ediyor, erkek anlamıyor.

-bugün işte çok yoruldum aşkım.
+he ya hatun valla ben de. kulunçlarım ağrıyor yemin ediyorum.
-...
+?
-...
+n'oldu hatun? bi şey mi oldu?
-yok bi'şey!

tanıdınız değil mi? her çiftin başından geçer bu diyalog. iş olmaz okul olur, kurs olur ama geçer. kadın direk ilgi istiyorum demiyor yine, ima ediyor. şahsen ben hala anlamıyorum, anlayabilen arkadaşlara gıpta ediyorum. bu arada ilgi göstermek nedir lan? 27 yaşıma geldim kız arkadaşım "benimle ilgilen" derse ne yaparım bilmiyorum amına koyim. mesela hanimiş hanimiş, ay ay kıyamam? bunu dersem var ya anamdan emdiğim süt burnumdan gelir. öhm.

kadının bu kadar derinlemesine düşünmesi doğru olanı zaten. çünkü hepimizin hayatı kadınların ellerinde şekilleniyor. televizyon karşısında şahan'a eheh diye gülen babamdansa mutfakta "selim'in düğününde bilezik takarız, benim de 3 oğlum var sonuçta" diye kuran annemin yönlendirmesini görmüş olmamın faydasını gördüm şahsen.

dağılmadan, işbu götünden anlama meselesi de bu yüzdendir. erkek kadından fiziksel olarak güçlüdür. bu nedenle doğa kadına müthiş bir düşünme kabiliyeti vermiş, parmak hesabıyla skoru eşitlemiş ama pratikte resmen biz gariban erkeklere geçirmiştir.

bak aklıma geldi hani kadınlar zeki erkek seviyor ya, onun temelinde de bu var. kadın anlaşılmak istiyor. aptal bir adamın kadınları anlaması mümkün değil. ha sorarsanız sen çok mu zekisin la sikik diye. yok lan nerde, bi arkadaştan duyduklarımı aktarıyorum.

erkeğe erkekliğini hissettirmek

ya oğlum nedir lan bu erkeğin bozuk elektronik aletleri tamir etme sevdası? nedir bu musluk su akıtıyor dur bir sıkayım derdi, anlayamıyorum. anlayamıyorum ama çabalamakta da geri durmuyorum. beceremiyorum da. sikip atıyorum çok afedersin.

ben çok beceriksiz bir insanım. iki elimle bir siki doğrultamam. gönül isterdi ki doğrulta.. bi saniye, bu cümlenin gidişatını hiç sevmedim. azıcık yetenekli olmak isterdim diyeyim, el göz koordinasyonum olsaydı. ama yok. canım sağolsun. kendimi mi öldüreyim yeteneksizim diye. hayret bi şey.

bu tamirat sevdası var ya, hep atadan babadan gördüğünden sirayet ediyor. herşey, 1995 yılında ilk kez maaile bauhaus'a gitmemizle başladı. içeri girer girmez büyülendi peder. çoluk çocuğun oyuncak reyonunda gösterdiği coşkuyu anahtar ve matkap reyonlarında gösterdi, lazım olur diye bir sürü alet edevatla doldurdu evi. yeni yeni anahtar takımları, tornavida setleri filan olunca adam herşeyi tamir edebileceğine kanaat etti. usta çağırmayı erkeklik onuruna hakaret addetti. bir de tornavida aldı diye sanıyorum, adamın genel bilgisi de arttı, tüm aletlerden sistemlerden anlar oldu. gerçi tüm aletlerin rezistansının meme yaptığından çalışmadığına inanmıştı ama yani o da bi şeydir. baba sonuçta, atsan da atılmıyor. evde bi sik bozuldu ya "onda bi şey yok ya, ben iki dakikada hallederim. selçuk getir benim takımları!" diye tamirata girerdik. ben de yaş haddiyle çırağıyım pederin. lan çırağıyım da, insan bi alet edavat tanıtır, bi yol yordam öğretir, jargon notasyon öğretir. sanki sanayide doğdum amına koyim. musluk bozuk mesela;

-selçuk ingiliz anahtarını ver.
+(anahtarın ingilizi mi varmış lan?)
-oylanmasana dingil, uzat şu anahtarı.
+(ya kısmet, inşallah tutar) al baba.
-bu mu lan ingiliz anahtarı?
+değil mi? -ne bileyim zürriyetini-
-yavrum o tornavida. kime çektin sen bilmiyorum ki?
+armut dibine düşer derler. yani armut derken mecazi anlamda.

hayır belli ki bilmiyorum amına koyim, neyin ısrarındaysa? tabii izliyor televizyonda ameliyat yapan doktor neşter diyo, hop neşter geliyor, ışın kılıcı diyo hop ışın kılıcı geliyor, özeniyor. ki ingiliz anahtarı yine iyi, kargaburun var, kurbağacık var, kombine anahtar var, alyan takımı var, isimden yakalamak mümkün değil. üstelik mevzu sadece bizim peder de değil, tüm mahalle bahaus'a bi uğramış, her evde son derece hamarat babalar var. mesela bir arkadaşımın babasının yanmayan avizeyi, duyu meme yaptığı gerekçesiyle komple indirmişliği var tamir edicem diye. adam uzunca müddet bi uğraşmış, en son avizeden vazgeçmiş de ekonomik ampül almış salona. enerji tasarrufu önemli sonuçta. fatura filan azalmıştır epey.

tabii bunları görüp büyüdüğümden ben de herşeyi tamir edebileceğime inanıyorum. şimdiye kadar bir masaüstü bilgisayar, bir laptop sikmişliğim var. yani sikmişliğim derken, aletler tamamen kullanılamaz haldeydi de ben teknolojinin tüm imkanlarıyla kurtarmaya çalıştım. olmadı. kısmet. neyse, heves ettim, 2 sene kadar önce bir akıllı telefon aldım. akıllı dediysem yarım akıllı. zeki ama tembel. baktım, telefonun içinden ses geliyor, "bunda bi şey yok, 2 dakikada hallederim bunu" diye içini açmaya karar verdim aletin. telefonu parçalayınca karşılaştığım manzara korkunçtu. 1 saatlik uğraş sonucunda telefonun rezistansının meme yaptığına karar verdim. meme yapan yeri zımparalayıp temizledim. yalnız artık nasıl meme yapmışsa, hiç çalışmaz olmuş telefon. üstelik, 3 tane de fazla ve gereksiz parça tespit ettim toplayınca aleti. bunlar hep ziyan.

sorumluları kınıyorum. telefonun anası sikilmiş, açmasak haberimiz olmayacak. olmaz olsun böyle teknoloji. adam gibi telefon yapın.

erkeklerin sürekli seks düşünmesi

-hayatım benim gri pantolonumu ütüler misin?
-e ama onu daha yıkamadım ki.
-hay amına koyim ya.