bugün

entry'ler (574)

sahte atatürkçüleri çıldırtacak bir şey bırak

https://www.youtube.com/watch?v=ULryv02OpRQ

72 seasons

sosyal medyada en çok borusu öten atarlı ergenlerin ve netizenlerin bok atmak için daha albüm piyasaya çıkmadan sıraya dizildiği yeni metallica albümü.

şahsi fikrim, albümün hardwired'a nazaran sertliğini artırdığı ve köklerine dönüş serüvenini tamamlayamasa da en azından black albüm zamanlarına yaklaştığı yönünde. death magnetic gibi thrash yapacağız derken basılan kafa karıştırıcı anlamsız rifler yok. hardwired gibi load-reload fecaatini hatırlatan hard rock esintileri yok. önceki iki albümde yarım bıraktığı thrash'a dönüş işini bence bu albümde daha iyi becermişler.

yaşın getirdiği durgunluk ve yıllar içine müzik mantıklarının değişmesinden ötürü ne bu albümden ne de bundan sonrakilerden ikinci bir "and justice for all" beklemek asla mümkün olamaz.

Ama gel gelelim ki adamların 60'lı yaşlarda hala bir şekilde thrash yapabiliyor olması, daha saçındaki kepeği temizleyemeyen ergenleri yine mutlu etmiyor.

insan bazen anlamakta zorlanıyor bu netizenleri hayatta ne mutlu edebilir diye. 40 yıldır müzik yapan bir grup sırf hayranları boş kalmasın, bir şeyler üretelim diye yeni albüm çıkartıyor; herifler en azından şu emeğe saygı duymayı bile kendilerine çok görüp hemen kibirle yaklaşıyor.

Albümü sosyal medyadaki saçma salak yorumları okumadan direk önyargısız dinledim. iyi ki de öyle yapmışım diyorum. henüz dinlememiş olanlara da tavsiyemdir.

ziya gökalp

türk cumhuriyetinin fikir babasıdır. türklüğün son birkaç asırdır içine düştüğü gayya kuyusundan nasıl çıkacağına dair ürettiği fikirler ve gösterdiği yolla ilelebet mürşidimiz olmuştur. nur içinde yatsın.

yüksel hoş

Dün prim yapmak için götlerinde gezip başkanına yalakalık yaptığı TÜRK Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi tarafından 2013-2014 yıllarında fetullah gülen'i desteklediğine dair facebook paylaşımları ortaya çıkarılmış, başında Dr ünvanı var diye her boku bildiğini zannederek her konuda konuşan, bol bol kehanetler saçıp 100 tane söylediğinden 1'i tutunca "işte bakın ben söylemiştim" köylülüğüne sarılan teneke bir sosyal medya loser'ı.

geçen yıl hiç bilmediği bir ülke hakkında aptal saptal bir şeyler yazdıktan sonra cehaletini yüzüne vurup göt ettiğimde gururuna yediremeyip beni twitter üzerinden binlerce kişiye linç ettirmişti. şimdi de aynı linci bir zamanlar yalakalığını yaptığı Cihat yaycı'nın ekibi tarafından kendi yiyor.

Allahtan korkan ve kul hakkı bilen biri olarak bu yediği linç için "oh olsun" demeyeceğim. fetullah'ı öven birkaç yazısından ötürü de fetö'cü olduğu yönündeki deli saçması iddiaları kabul etmiyorum. her ne kadar haz etemesem de haksız yere fetöcü bilmem neci diyemem. Türk DEGS'in sayfasında paylaştığı mesajlar bu adamın sadece basit bir eyyamcı ve güç kimdeyse ona biat eden yalaka bir tip olduğunu gösterir. Fetöcü olduğunu değil...

Söz konusu iddiaları bu linkten görebilirsiniz.

https://twitter.com/turkd...tatus/1582791379226619906

finlandiya başbakanının parti görüntüleri

bir yandan bunu izleyip diğer yandan nebati'nin videolarına bakınca "bunu hak etmek için hangi yatıra işedik ya rabbim" dedirten olay.

üstün dökmen

son röportajında çok gereksizce başörtülü psikolog muhabbeti yaparak sikten götten yere gerilim yaratan adam.

böyle saçma salak söylemler sokuk islamcılara mağdur edebiyatı için malzeme veriyor. anlamıyorlar.

selman rüştü

islam'ın fıkhi ve hukuki esasları dikkate alındığında sik kılı kadar değer verilmemesi gerektiği halde sırf bir kitap yazdı diye hakkında ölüm fetvaları çıkarılıp yüzlerce-binlerce tehditler alarak bedavadan ifade özgürlüğü kahramanı ilan edilmiş ucuz bir romancıdır.

islam hakkında yazıp çizdikleri ne kadar yanlışsa müslüman dünyanın kendisine verdiği gayri medeni tepkiler de o kadar yanlıştır. islam'a hakaret edeni öldürmek, hiçbir zaman peygamberimizin ve 4 halifenin uygulaması olmamıştır. dinin kurallarında kaidesinde var olan bir şey de değildir. hz. muhammed dine küfretti veya Allah'a inanmadı diye kimseye savaş açmadı, onun derdi sadece adaletsizlik ve yağma düzeniyleydi.

Bu yüzden bir müslüman olarak selman rüştü'ye yapılan saldırıyı asla savunmuyorum. sonuçta adam sadece fikirlerini beyan ediyor, kimseye zarar vermeden inançsızlığını ifade ediyor. istediği kadar islam hakkında kötü konuşsun veya provokasyon yapsın; karşı koyma yöntemi bu asla değildir.

Müslümanlar da bu tahammülsüzlük ikliminden kurtulmadıkları sürece hiçbir zaman gelişemeyecek ve ilerleyemeyecektir.

2023 den sonra suriyeli kalmayacak

hayal çorbasıdır... 1 milyonu zaten vatandaş olmuş bir mülteci topluluğunun hepsinin ülkeden gideceğine inanmak güçtür. en azından 100-200 bin kişi kalır.

hz muhammed in allah olması

2007'de vurularak öldürülen bir hocanın daha önceki bir vaazında söylediği, bağlamından koparılarak yansıtılmış bir sözdür.

israil filistin sorunu

Her yıl çatışmalar ve saldırılarla daha çözülmez hale gelip müslümanların klişe tepkilerle karşılık vermekten başka bir şey yapamadığı bir garip kısır döngüdür...

israil ordusu yine Filistin’e saldırıyor ve Müslüman dünya her yıl kullandığı söylemleri, kınamaları, lanetlemeleri bu yıl da hiç değiştirmeden ve sektirmeden kullanmayı sürdürüyor.

Aklı çalışan bir kişi bile sormuyor mu acaba, her yıl her yıl kahrolsun israil diye bağırıp çağırdığımız halde neden bu adamlar kahrolmuyor da aksine daha fazla güçleniyor diye?

Kimsenin aklına düşünmek gelmiyor mu, biz yıllarca Filistin’i gazladık gazladık ve özgürlüklerine kavuşsunlar diye yok canlarıyla israil ile savaştırdık ama israil her geçen yıl bunlardan bir et parçası daha koparıyor, savaşmak işe yaramıyor; acaba bu sorunu çözmek için farklı bir yol mu denesek diye?

Kimse şunu da kendine sormuyor mu mesela yav israil her yıl Gazze’ye saldırarak evleri, hastaneleri, okulları, parkları bahçeleri yıkıyor ve biz de yıkılanları yeniden inşa etmek için yardım topluyoruz ama bu herifler bizim inşa ettiklerimizi seneye yeniden yıkacak; ne anladık bu işten diye?

Sanırım bu soruları kimse sormuyor olacak ki sürekli bu 50 küsur yıllık kısır döngünün içinde döne döne beynimiz uyuşmuş, akletme melekelerimiz iflas etmiş ve robotlaşmışız. Filistin’i savunma adı altında yaptığımız şeyleri sadece adet yerini bulsun diye yapıyor, papağan gibi tekrarladığımız sloganları da aslında inanmayarak bağırıp çağırıyoruz. Kahrolsun israil derken bunların kahrolmayacağını ve süper güçler tarafından ölesiye korunduğunu adımız gibi biliyoruz.

Hamas’ın da düşmanlarının son teknoloji ordu gücü karşısında bir iki füzeyle iş götüremeyeceğinin, hatta sivilleri hedef alan intihar eylemleriyle haklıyken haksız duruma düşüp israil’in devlet terörünü meşrulaştırmaya kapı araladığının çok da iyi farkındayız aslında. Ama buna rağmen Filistin davasına kuş kadar fayda sağlamayacak ezberleri tekrar etmeyi sürdürüyoruz. Bu yılki israil saldırılarında da aynı şeyi yaptık. Meydanlara toplanıp bayrak yaktık, büyükelçilik binasına siyah çelenk koyduk falan… Seneye de aynı klişe tepkileri vereceğiz, masum siviller de verdikleri canla kalacaklar.

Türk milleti ve devleti olarak bu kısır döngünün içinde boğulmaya mahkûm muyuz peki? Bence değiliz… imparatorluk geçmişini hâiz bir devlet olarak bu soruna farklı yöntemlerle yaklaştığımız hâlde bir çok şeyi değiştirebilecek potansiyelimiz yok mu aslında? Bal gibi de var… Ne yapabiliriz peki?

Öncelikle israil-Filistin geriliminin kökü dini değil etnik sebeplere dayanmaktadır. Filistinlilerin Müslüman olmasının illa ki bu gerilimin tırmanmasında payı olmuştur fakat sorunun yegane kaynağı değildir. Eğer öyle olsa israil ordusu, Filistin’deki Hristiyan Arapları da öldürmezdi. Bu sorun esasen iki kadim etnik unsur olan Arap ve Yahudilerin, kökeni Eski Ahit’teki Samson ve Delilah hikâyesine dayanan kan davasından mütevellittir. Merak edenler internet ortamında aratıp bu deli saçması hikâyeyi okurlar. Fanatik Yahudiler, Siyonizm idealinin oluşumundan bu yana mitolojik hikayelerini gerçek kılabilmek için kendilerine vaat edilen topraklarda devlet kurmak ve Delilah’ın intikamını günümüz Araplarından almak çabasındadır. Türk devleti meseleye bu boyuttan yaklaşmalı ve bunu Müslüman-Yahudi çatışması olarak görmekten ziyade bir etnik sorun olarak kabul etmelidir. Meseleye bu şekilde bakıldığında gerilimin bir tarafı olmaktan çıkıp her iki tarafla diyaloğa girme imkânı elde edebiliriz.

imparatorluk geçmişi olan bir devlet olduğumuzu söylemiştim. Bu yüzden söz konusu gerilime dair Türk devletine uygun düşen, Hamas mücahidi gibi dış politika yapıp Müslüman dünyanın tribünlerine oynamak değil, bir zamanlar idaresinde bulundurduğu her iki milleti aynı masaya getirip ağabeylik yaparak barıştırmaya çalışmaktır. iki ülkenin de halkı Türkiye’yi deli gibi seviyor, devletleri de öyle ya da böyle Türkiye’ye saygı duyuyor. israil devleti, ne zaman kendilerine yakınlık gösterme sinyalleri versek bayram ediyor. Çünkü Ortadoğu’da güvende olabilmek için Türkiye’ye eşşek gibi muhtaç olduklarını biliyorlar. O halde bunu bir koz olarak kullanıp diyalog kanallarını açık tutmak yerine neden çatışmanın bir tarafını sürekli dışlayarak meseleyi daha karmakarışık hale getirelim?

Farklı yaklaşıma dair bir başka mesele de hem nalına hem mıhına vurmaktır. Evet, israil’in yıllardır Filistin’e uyguladığı devlet terörünü eleştiriyoruz ve eleştirmeliyiz. Evet, Filistin’in kritik bölgelerindeki Yahudi yerleşimi politikalarını kınıyor, karşı çıkıyoruz ve çıkmalıyız. Evet, iki taraf arasında çatışma çıktığında Filistin’de sivillerin öldürülmesini lanetliyoruz ve lanetlemeliyiz. Peki Hamas ve benzeri militan yapılanmaların karşı saldırılarında öldürdüğü israilli sivillere ne diyeceğiz? Veya Hamas başta olmak üzere islam ülkelerinin büyük çoğunluğunun israil’i haritadan silme hevesini nereye koyacağız?

Maaleseftir ki Müslümanlar olarak bu iki sorunlu yaklaşımın, israil’in devlet terörünün varlık sebebi olduğunu anlamayacak kadar kör ufukluyuz. Batı’nın sırf Müslüman dünyadan yükselen bu şovenist seslerden ötürü israil’i ölümüne koruduğunu ve masumlaştırdığını fark edemeyecek kadar aklımızı yitirmişiz. işte Türkiye olarak bu oyunu bozabilir ve hem Filistinlilere hem israillilere ağabeylik yaparak iki tarafı da eleştirmek suretiyle bu soruna tek başımıza çözüm bulabiliriz.

Bilge lider Aliya izzetbegovic’in dediği gibi bize tatlı yalanlar değil acı gerçeklerin fayda edeceğini idrak etmeliyiz. Müslüman dünya olarak kabul etmemiz gereken binlerce acı gerçeklerden biri de israil’in devlet olarak öyle ya da böyle Ortadoğu’da var olduğu ve varlığını sürdüreceğidir. Yok işgal ettiler, yok toprak çaldılar falan filan gibi söylemlerle ne bölgeye barış getirebiliriz, ne de Filistinlilere en ufak bir fayda sağlayabiliriz. Geçmişin hesabını tek tek tutup falanca topraklar aslında filancaya aitti dersek bu işten en kârlı çıkan biz olur, tanklarımızı Tanrı dağlarına kadar süreriz. Fakat dünya böyle bir dünya değil a dostlar.

Müslümanlar olarak durumumuz, gücümüz, etkimiz, potansiyelimiz kabak gibi ortada. Daha kendi aramızdaki asırlık ihtilafları çözemiyor, en azından belli başlı konularda ortak hareket etmeyi beceremiyoruz. Bilimde, sanatta, teknolojide, yazılımda, ticarette; kısacası günlük hayatımızı idam ettirebilmek için lâzım olan ne varsa her şeyde “gâvur” dediklerimize dibine kadar bağlıyız. Heriflerin tek bir hamlesiyle karıştıramayacağı hiçbir Müslüman ülke yok. Bu hâlimizle israil’i haritadan silme hayalleri peşinde koşmak, ilahi komedyadan başka bir şey değildir. Kaldı ki güçlü dahi olsak, israil’i haritadan silmek gerçekçi ve insani bir hedef değildir. israil dediğin 10 milyonluk bir ülke. Bunun içinde sadece Arap düşmanı fanatik Yahudiler yok. Bu Yahudilerin Ortodoksu var mesela Yahudilerin devletleşmesi gerektiğine inanmayan. Meseleye biraz seküler temelli bakacak olursak her ülke gibi burada da solcusu var, liberali var, LGBT’cisi var, hippisi var, motor tutkunu var, aktivisti var, Filistin yanlısı olanı var, askere gitmemek için kendini sakatlayan veya ülkeden kaçanı var… Bunlar bir yana ülkede yaşayan binlerce Türk kökenli Yahudi var, Müslüman var, ülke sınırları içinde çok sayıda Osmanlı’dan kalma tarihi eser var, var oğlu var… Yani israil’i haritadan sileceğiz derken kurunun yanında o kadar yaşı yakmayı göze alıyorsun ki, bunun ne Müslümanlığınla ne Türklüğünle bağdaşır hiçbir tarafı yok.

Uzun lafın kısası, iç sesinin yıllardır beynini kemirircesine sana fısıldadığı o gerçekleri kabul edip ezberleri bozmadan, klişeleri yıkmadan, denenmemişi denemeden bu sorunun çözümü için somut hiçbir şey yapamazsın.

eren bülbül

Hayatının baharında şehadet mertebesine ermiş pırıl pırıl bir genç ve hatırası yüreğimizden asla sökülmeyecek bir vatan evladıdır.

eren'in meşhur sosyal medya paylaşımının NFT olması için kampanya başlattık. Lütfen destekleyin.

https://chng.it/RsPcjLC7CJ

siyasal islam

türkiye'nin cumhuriyet tarihinde başına gelmiş ve gelebilecek en büyük belalardan biri. hem islam'a hem türklüğe zarar ziyan bir ideoloji.

üstteki yazar hakkındaki fikrini söyle

Tam bir sözlük yazarı.

börü 2039

Alper Çağlar'ın uzun süredir bizi meraka boğan ve çıktıktan sonra hevesimizi hafiften kursağımızda bırakmakla birlikte, 2018'deki ilk börü'nün efsane atmosferini bizlere az da olsa tattırdığı için gönüllerimizi hoş eden dizisi.

--spoiler--

Esasında diziye dair ilk rahatsızlığım, dizinin adını ve yayına girmeden önceki fragmanlarını görünce başladı. Bu işin Börü efsanesinin devamı olmaktan ziyade, Alper Çağlar'ın bilim kurgu merakı ve gelecek tasvirinin beyaz perdeye yansıması olacağına dair şüphelerim vardı. Dizinin ilk bölümünü izleyince bu yapımın büyük oranda o şekilde tecelli ettiğini de gördüm. Ama ne kadar hevesimiz kırılırsa kırılsın, sırf o ilk börü'nün hatıramızda bıraktığı ve hala daha süren hoş sadasına hürmeten, börü'ye dair her şeyi izlemeyi kendimize vazife edindiğimiz için bunu da izleyecektik.

Diziyi övmeden önce eksiklerinden madde madde bahsedeyim:

- Alper Çağlar'ın 2039'daki Türkiye ve dünya tasavvurunu gözünde biraz büyütmüş olması ve dolayısıyla dizideki atmosferin "geleceğe dönüş" fantezilerinin bir kopyası gibi idrak edilmesi.

- Diziyi Aralık 2021'e yetiştireceğiz diye alelacele yazılmış senaryo ve çekilmiş bölümlerin neticesi olarak hikayede tolere edilmesi pek de mümkün olmayan bir takım mantık hataları ve açıkların bulunması (kemal'in yıllardır sakladığı sırlara değinilmemesi, börü ekibinin kiminle ve ne sebeple mücadele ettiğinin son bölümlerde zar zor anlaşılması, turan ve kaya'nın neden börü'den ayrıldığına dair izleyiciyi tatmin edici bilgilerin pek verilmemesi vs vs...)

- Yeni börü timini bize sevdirecek ve zihnimize kazıyacak türden karakteristik özelliklerinin bulunmaması. (farz-ı misal, çaka'nın arıza yapısı biraz daha işlenebilir veya komik hale getirilebilirdi.)

- Maalesef büyük oranda cılız kalan oyunculuklar

- Aksiyon sahnelerinin teknik kalitesine rağmen bazı mantık hatalarıyla izleyenin heyecanını kaçırması

Diziyi daha dikkatli izleyenler eminim benim bulduğumdan daha fazla eksik bulacaktır ama ben ilk efsane börü'nün ve bu dizi için verilen emeğe hürmeten eksikleri çok da fazla uzatma taraftarı değilim.

Şimdi gelelim artılara:

- dizi çok muazzam bir bütçeye sahip olmamasına rağmen hollywood'u aratmayacak derecede başarılı Aksiyon sahneleri ve görsel efektler

- senaristlerin 2039'daki dünya tasavvurunun içini sağlam ve bilimsel verilerle dolduran fizik teorileri

- biz sadık börü hayranlarına güzel nostaljiler yapma imkanı tanıyan Ölümsüz silahı, börü timinin ocakbaşı yaptığı mekan ve kemal'in elinden düşürmediği kitap gibi hoş detaylar

- eski dizideki efsane karakterlere küçük de olsa rol verilerek dizinin geçmişle bağının koparılmaması

- son olarak da dizinin bir sezon daha süreceği sinyalini veren esrarengiz final

--spoiler--

Bu artılar ve eksiler ışığında börü 2039'un her şeye rağmen gönüllerde hoş sada bırakan bir yapım olduğunu söylüyor ve bu efsanenin - ister film olsun ister dizi - birkaç devam projesiyle az daha sürmesini temenni ediyorum.

emeği geçenlere teşekkürler

türkçülerin ırkçı olması

Asıl ırkçıların bunu diyen kürt, arap, ermeni ırkçıları olduğu gerçeğinin örtülmesi için söylenen yalandır.

mesut özil

https://www.youtube.com/watch?v=mGiBVBP-o2s&t=3s

Fenerbahçe'ye transferine dair çok güzel bir değerlendirme var.

akp sonrası türkiye nasıl olacak

bokun içine batıp çıkmış bir adamın ruh hali nasıl olursa öyle olacak. temizlemesi, rehabilite etmesi çok uzun zaman alacak.

akp sonrası türkiye nasıl olacak

bokun içine batıp çıkmış bir adamın ruh hali nasıl olursa öyle olacak. temizlemesi, rehabilite etmesi çok uzun zaman alacak.

alaattin çakıcı

hükümetin son zamanlarda ittifak kurduğu mafya bozuntusudur...

kemalist teorisyen

tıpkı islamcı teorisyen gibi komik, saçma ve ideolojiktir...