bugün

Tarihi roman niteliğinde fakat içinde aşkıda fazlasıyla barındıran iskender Pala kitabı.
eser 3. kişiler aracılığıyla anlatılmıştır. * * zira bir taraftan şah ismail, diğer taraftan sultan selim (yavuz-I.Selim) tarafı anlatılır. bu göz önünde bulundurulmadığı takdirde ister istemez bir anlaşılmazlık ve idrak sorunu ortaya çıkabiliyor.

yıllardır süregelmiş bir olay anlatımı vardır : şah ismail'in çaldıran meydanında karısını bırakıp kaçması hadisesi.

tarafsızlıkla bu olay üzerine iskender pala'nın anlatımı ile değinecek olursak, çıkarımlarım şu yöndedir:
şah ismail'in iki hanımı vardır. birincisi çocuğunun annesi olan eşi. diğeri ise kitabın baş kahramanlarından biri olan taçlı hatun. meydanda bırakılan hanım taçlı hatun'dur. şah önceliği çocuğunun annesi olması sebebiyle diğer hanımına tanımış onu yanına almıştır.

bir de kitap kapağındaki yıllardır yavuz sultan selim olarak bildiğimiz resmin şah ismail olduğu iddaası var.

ayrıca eserin bitiminde karşılaşılan ömer sürprizi ve benzeri diğer sürpriz hadiseler okuyucu açısından merak uyandırıcı olması niteliğiyle önemli ve güzeldir.
gayet güzel bir kitap sürükleyici.ayrıca kitaptaki resim de güzel bir ironi barındırıyor.aynı resim şahı ve sultanı tarif ediyor.biri için iyi olan öteki için kötü. ama temelde bir çok şeyde aynı.tam da kitaptaki gibi.
iddia edilen kadar yanlı bir kitap değildir, zira yazar hem şah ismail'i hem yavuz sultan selim'i eleştirmektedir. ayrıca kitabın kapağındaki resmin kasten seçildiği fikrindeyim, çünkü bu portre yıllarca yavuz sultan selim'in zannedilen ama sonradan şah ismail'in olduğu ortaya çıkan portredir ve bu durum göz önüne alındığında kapak tasarımı da hoşuma gitmiştir. güzel bir kitap, okumaya değer.

ayrıca yavuz sultan selim hayranlığıma biraz gölge düşürdüğünü de söyleyebilirim. bahsedilen kadar yanlı bir kitap olsaydı bu durumda olmazdım vesselam.
tarihçi değil de edebiyatçının yazdığı tarihi romanlar okunmamalıdır.
sonra ortaya şah ve sultan gibi çarptırılmış, edebi olsun diye değiştirilmiş saçma sapan bir şey çıkar.

kötü olmayabilir lakin önemli olan doğruluğu.
üniversite akademisyenlerinin yaptığı araştırmalar şah ismail'in annesini öldürtmediğini ve şah ismail'in karısının kaçırılmadığını yazsalar da edebiyatçıların gerçeği kabul etmeyip, yalan eser ortaya çıkardığını bir kez daha görmemizi sağlamış eserdir. tarih edebiyatçıların değil, akademisyenlerin, tarihçilerin kitaplarından öğrenilir.

--spoiler--
Şah ismail hakkında Türkiye'de en sağlam araştırmalara sahip kişi Gazi Üniversitesi Akademisyeni Prof. Dr. Tufan Gündüz'dür. Buyrun izleyin Tufan Gündüz'ü:

http://www.youtube.com/watch?v=wpHfFJY4cP0
http://www.youtube.com/watch?v=JyRcX3f78RQ
--spoiler--
*şah ismail'in kızılbaş fedailerinden elli kişilik bir müfreze, ordumuzun geçeceği güzergahtaki kuyuların hepsini zehirleyip kaçmışlar. onların yetişemedikleri yerlerde de aynı işi kızılbaş köylüler yapmış, bununlada kalmayıp kendilerine yetecek kadar mahsulü toprağa gömüp tarlaları ateşe vermişler, meyveli ağaçları kesmiş, sığır ve davarlarını ordunun geçeceği yollardan uzaklara gönderip evlerinden başka binaları, ahırları yıkmışlar. sırf dağda bayırda, kışta kıyamette sultan'ın askerleri ilerleyemesin diye yapmışlar bunu. bazı yerlerde dağdaki ağaçların bile meyvelerini toplamışlar, işe yarar ne varsa harap etmişler. istihbarat toplayan askerlerin dediğine göre bir grup dede de buyruk nüshalarını hatmederek yağmur yağmaması için tam bir hafta boyunca duaya oturmuşlar...

*sahraların hayat şartları asker arasında bir isyana yol açarsa sultan'ın başını kurtarması zor olabilirdi...

*erzincan, şah ismail'in uç beyliği gibiydi ve ordu en büyük sıkıntıyı orada çekti. şehirde sanki bir kıtlık vardı. kızılbaş halk orduya zırnık satmıyor, hiçbir konuda yardım etmiyordu. ayaz gecelerde odun bulmak bile mesele olmuştu. zaman zaman ordunun atlarını ürküten, kaçıran ve hatta tenhalarda öldüren şah fedaileri türemişti. halk yeniçeriyi aşağılıyor, saz çalıp hacı bektaş makalat'ından beyitler okuyarak onları gittikleri yoldan döndürmeye çalışıyorlar ve etkili de oluyorlardı...

*temmuz sonlarıydı. fısıldaşmalar çoğalmış, ateş başında saz çalıp türkü söyleyen askerler öbek öbek kazan kaynatmaya başlamışlardı. düşman ortalıklarda görünmüyordu. nereye gidildiği, nereye gidileceği, düşmanın nerede bulunacağı veya bulunamayabileceği belli değildi. bu belirsizlikler neticesinde orduda ne kadar asker, kumandan ve vezir varsa sanki sultan'a muhalif oldular. hepsi geri dönülmesi gerektiğini dillendiriyor ama hiçbiri bunu yüksek sesle ifade edemiyordu...

*askerlerin bazıları bektaşilik dolayısıyla şah'a yakın durmaya bile başladılar. içlerinde şah'ın adamı olup tartışmalar başlatan, kızılbaş fikirleri yayıp mezhep kaygısı üzerinden siyasete dil uzatanlar vardı. sultan bunlardan on ikisini erzurum karargahında astırıp cesetlerini atların ayaklarına bağlayıp asker arasında sürüttürmeseydi bir isyan çıkması kaçınılmazdı. sultan bu on iki ceset ile on iki imam düşüncesine tabi olanların kökünü keseceğini ima etmişti...

*erzurum'da yiyecek sıkıntısı gitgide had safhaya varıyordu. trabzon yoluyla gelen erzak devamlı gecikiyor ve miktarı gitgide azalıyordu. su konusu da ayrıca bir dertti. yaz aylarında içecek su bulunamıyordu. yalnızca pınarlar ve akarsuların kaynakları güvenli idi. göl, gölet, kuyu ve hatta ırmaklar bile zehirlenmişti veya zehirlenmeye devam ediyordu...
Kamber can adli hadimin karsiliksiz askiyla duygulandiran tarihi gerceklerle de bilgilendiren her kelimesi askla okunan siirlerle suslu ve bolum bolum oldugundan insani hic sıkmayan bir romandir. Yazar tarihi gercekleri anlatmistir ve bu oLaylar gercekten yasanmistir. Yasanmadi diyen yanlidir ve tahammulsuzdur. Yavuza ve sah ismaile ait tum gercekleri bu kitapta bulabilirsiniz baska seylere kulak asmayin onlar hakkinda.
yavuz sultan selimle sah ismail'in savas disinda da savastiklarini (siirleriyle, mektuplariyla) gosteren tarih icerikli bir iskender pala romanidir. almaya okumaya deger, degerli romanlardan biridir.
güzel bir iskender pala kitabıdır. yavuz ve şah ismailin çekişmesini çok güzel anlatmış. ayrıca bu kitabı beğenenler efsane kitabınıda okumalıdır.
"bu dünyanın ötesini
gördüm diyen yalan söyler
baştan uca sefasını
sürdüm diyen yalan söyler

yarın aşk ile meydane
başlar düşer dane dane
kardeş kardeşi merdane
vurdum diyen yalan söyler"
okuduğum ve muhteşem zevk aldığım bir roman. Bir ak partili olarak tarihe ve edebiyata ilgi duyan herkesin okumasını diliyorum. Hamd olsun.
--spoiler--
her ne kadar şimdiye dek yazılmış yavuz sultan selim romanları içerisinde târihi muhâkemesi en âdil roman olsa da, feridün fâzıl tülbentçi veyâ yavuz bahadıroğlu örneklerine kıyasla, türkün türke bu kez çifter çifter propangandası düstûruna bulanmıştır. yazar şah ismail'e haklı veyâ haksız fütûrsuzca kelâm ederken iş yavuz sultan selim'in yavuzluğuna gelince aşırı ihtiyâtlı davranmaktadır. okuyucu ne tepki verir korkusu bâriz hissedilmektedir ve bu yüzden kızılbaş karakterler dahi sultan hakkında ihtimâl üzerinden ve temkinli konuşurlar. her olumsuz lafın ardında ise hemen bir 'ama' gelir. elbette yazar tarafsız olmak zorunda değil ve karakterlerini istediği gibi konuşturabilir. bunu eleştirmemekle birlikte bir okuyucu olarak net bir şekilde göze battığını iletmek gerekir.
ikincisi, taçlı ile yavuz sultan selim arasındaki bağ arada aşk olduğuna dâir güçlü emâreler verse de yazar bunu okuyucuya bırakmış. ben okuyucu olarak sonuna kadar aşk bağ olmadığı yönünde direttim. çünkü yavuz ile taçlı sevdâsı vıcık vıcık bir klişe olurdu. olmasın istedim. mâdem bu taçlı bağdat vâlisinin kızı olan bilindik dedikodudaki 'taçlı' değil yavuz ile bu taçlı arasında bir sevdâyı yakıştıramadım. bir klişede hasan ve hüseyin isimli ikizlerde yaşadık. 'kardeş kavgası' mesajı ancak bu kadar düz mantıkla ortaya konabilirdi. yeşilçam'a senaryo olacak kadar ucuzdu bunları okumak.
bunun dışında iskender pala taçlı karakteri ile 'sevgi'yi arayan kadın karakterinden çok ayran gönüllü ve herkese meyilli bir karakter ortaya çıkarmış. herkes romanda çetrefilli sevgi arayışları var 'oovvv' diyebilir ama ben taçlı karakterinde sevgiyi arayan bir kadından ziyâde bir karakter yapısı gördüm. düz ve sığ bir adam değilim ama taçlı'nın her önüne gelene gönlünde mavi boncuk yeşertmesi olmamış. elbette mesele burada 'sevgi'nin işlenmesinden kaynaklıyor. sevgiyi bir insan birçok kişide bulabilir ama aşkı ve tutkuyu herkeste bulamaz. yine de olmamış. bu bağlamda yazar kamber can üzerinden daha fazla gitmeliydi kanaatindeyim.
son olarak, romanın başında sevgi yoluna bulmaya dâir adımlar nerede işlendi, nerede tekrar hatırlatıldı bulamadım. mâdem bu sevgi yolu önemli değildi keşke yazar patlatmayacağı silâhı ortaya koymasaydı. her ne kadar bu romanı çok severim düşüncesi ile okumuş olsam da iskender pala'nın bir öncesinde okuduğum katre-i mâtem'inden çok daha zayıf bir eserdir. sırf kitap pazarına yönelik yazılmış gibi durmaktadır.

ek: ayrıca erhan afyoncu ne yapmış etmiş romana tokat'ı geçirmiştir.
--spoiler--
bugün aldım. başlarım bu gece. bakalım neler göreceğim.
iskender Pala'nın en iyi kitaplarından biri. Muazzam bir hayalin muhteşem öyküsü. Zira iskender pala kitaplarında biraz da hayal gücünü kullanıyor.
Tarih öğrenmek için uygun değil fakat tarihe merak sarmak için ideal.
Osmanlı merakımın ve yavuz sevgimin başlangıç noktası.
Şah ismail ile Yavuz Sultan Selim arasındaki geçen olayları anlatan kitap, sonunda Yavuz Sultan Selim galip çıkmaktadır. Kitabın ne kadar nesnel olduğu ise tartışma konusudur.
Kara Kitap'ın üzerine çerez niyetine okuduğum, kolay okunan, sürükleyici bir tarihi roman.
güncel Önemli Başlıklar