bugün

benim şahsi fikrim; sayaç okuma elemanları arasından çokça ıssız adam çıkacağı yönündedir. yani demem o ki; yukardaki yorumların gerçek olabilmesi için "ıssız adam erki" diyebileceğimiz, yaşamına müdahale ettirmeyen bir kudret olmalıdır. eğer bu yorumlar doğruysa, ıssız adam orta ya da daha üst sınıflardan çıkabilir. alt gelir düzeyinde ıssız olmak bir lükstür.

sonuç olarak; atomizasyon olarak adlandırdığımız "ıssızlık" mevzu, uzun süredir sosyoloji ve psikoloji ve siyaset bilimcileri meşgul etmektedir. bugün hepimize sirayet etmiş olan bu virüsü; çalıntı repliklerle "özel birilerinin" yaşadığı bir durummuş gibi sunmak; yeni bir yabancılaşma yaratmaktır ki, ıssız adam'ın yaptığı budur. kendisi ıssız değilmiş gibi ıssız adam'a gidip ağlayan, tabiri caizse keklenmiş demektir.

efendim, filmdeki durum şudur; şimdi bu alper'in annesi onun ıssızlaşmasında büyük rol oynamıştır. zaten dikkat edersek tecrübeli bir oyuncu. bu sebepten, kızcağızdan yardım istemektedir. çünküm kendisinin elinden gelen bir şey yok. şimdi kızcağızımız da salak değil ya, elin oğlunun ıssızlığı beni mi gerdi der ve gider evlenir. çoluk çocuğa karışır. alimallah bizim ıssız adamla kalsa soyu kurur, gözleri yaşarır. o sebepten kızcağıza "gururuna hapsolmuş tipiği" demeden evvel düşünmek gerekir.

şimdi; orada bir "marjinal" erkek karakteri vardır. nesi marjinaldir tam bilmiyoruz. ama "içinden nehir geçen bölge" gibi, içinden ıssızlık geçmektedir. teoman beyoğlumuzdan "çok kadın niç kadın" şarkısını dinlediğinden bu "ada"nın peşine düşer. ada onu ıssızlıktan kurtaracaktır, daha doğrusu izleyicinin beklentisi bu yöndedir. fakat izleyici, yalnızca izler. eğer ada, ıssız adamla kalsa idi, 2 sene içinde saç saça baş başa gireceklerdi. bu sebepten ayrılmaları herkesin hayrınadır.
bu haftaki uykusuz dergisinde vedat özdemiroğlu' nun hakkında yazı yazdığı film. (bkz: bebek kafası) filmi analiz etmiş , yemiş, bitirmiş, gülmekten kırmıştır.
nerde ismi duyulsa, insanın; "anlamazdın anlamaaaazdın" diye bağırası geldiği sinema filmi.
filmin kahramanının ıssız adam değil de onun annesi olan Tarsuslu teyzenin oldugunu dusundugum film ..
izleyen ınsanların ağlamasına anlam veremedıgım film. lan manyak mısınız siz ? ne aglıyorsunuz ? adam kıza tecavuz ederek bir iliskiye baslıyor, sen de oturup aglıyorsun. ne tuhafsın bee. ben de aynı o adam gibiyim ama daha kimsenin irzina gecmedim. herifin akli fikri seks. zorla becerdi lan kızı, sarhos edip becerdi. kızda suc yok muydu ? vardi tabi.

adam; özür dilerim, galiba sana tecavüz ettim diyor. kiz'da ; tamam önemli değil diyor. ne demişler ? deveye diken, insana s.ken yaranir. demekki ben de uygulasam ayni taktiği, peşimdeki kız sayısını 2 ye katlarım. ya da bosverın, zaten pesimdekilerden bıkkınlık geldi.

küstahim ben, biliyorum.
--spoiler--
güzel bir ilişki yaşamış olan herkesin, kendinden bir şeyler bulabileceği filmdir.
--spoiler--

--spoiler--
-evet siz de onun annesiyle tanışmışsınızdır ve aynı filmdeki gibi, annesi onu size emanet etmiştir.
-hep aklınızdan geçmiştir anneciği, belki filmdeki gibi kalkıp gitmemişsinizdir, ama telofonla arayıp, sesinde bulmuşsunuzdur teselliyi.
-ona ait bir şeyler kalmıştır sizde, sizin de onda kaldığı gibi. belki cebinizde taşımıyorsunuzdur, ama arada elinize aldığınız oluyordur muhakkak, içiniz burkulur.
-hep düşünmüşsünüzdür, yıllar sonra rastlantı eseri karşılaşsak, nasıl davranırız ki diye, tam da hayalinizdeki karedir filmin son sahnesi.
--spoiler--

işte yaşanmışlıklardan dolayıdır ki, film sızlatır burnunuzun kemiğini, süzülür bir damlacık göz yaşınız.
filmi götünden izlemek böyle bir şey demek ki... filmle ilgili milyon tane yorum okudum. ilk defa malum sahneyi yanlış anlayan birinin yorumuna denk geldim.

adam galiba tecavüz ettiği için özür dileyip kızdan da "tamam önemli değil." cevabını almıyor. adam erken boşalıyor da onun için özür diliyor. oha ki ne oha! yuh ki ne yuh! bu detayı -ki detay bile değildi. gayet net bir sahneydi- anlayamayan bir insanın hayatında bir kere bile sevişmemiş olma ihtimali oldukça yüksek gibi geliyor bana. bunun nesini nasıl yanlış anladın yavrucum?!
son sahnede iç seslerin oldukça güzel kullanıldığı, bu nedenledir ki filmi pek beğenmeyen bünyenin iki gözü iki çeşme ağlamasına neden olan film. izlemeyecektim güya. yaşadıklarımı beyaz perdede görmek bana daha bir ağır gelecekti. izlerken alper'in bir sonraki adımını önceden tahmin edebilmek, ada'nın içinde kopan fırtınayı tebessümle, büyük bir aşinalıkla izledim. anlamazdın anlamazdın diye feryat ettim sessiz çığlıklarla.

dilerim ki mutlu ol sevgilim
ben olmasam bile hayat gülsün sana
günahım boynunda,
ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda...
bu filmden sonra artık türkiye deki gençler yavaş yavaş bekar olarak hayatını bitirecek gibime geliyor.kimse kimseye güvenmiyordu. artık yüzünü bile bakmıyor.
tipik bir çağan ırmak klişesi. toplumun can damarlarını yani seni ve beni iyi etüt edip duygusallığı yakalaması çok rahat. her filminin dilden dile yayılarak izleyici kazanması bunun göstergesi. kelime mühendisliği ile genç kızların yeni sevgilisi.. *
babam ev oğlum'dan sonra çağan ırmak'ın ağlatmaya devam ettiği filmi. cemal hunal'ın muhteşem oyunculuğu (melis birkan için aynısını söyleyemeyeceğim) da görülmeye değer.
film değil bu, insanın izledikten sonra bile etkisinden kurtulamadığı hipnotize seansı. kadın ve erkek arasındaki ilişki bu kadar mı kusursuz yansıtılır beyaz perdeye. herkesin hayatlarından kareler var. hepimiz adayız alperiz, bizlere hayatımıza yön veren unutamadığız şeyler aşk gibi, ayrılık gibi, bu kadar mı mükemmel anlatılır. bu filme bok atanlara saygı duyuyorum ama şunu da yazamadan geçemeyeceğim. bu filmi beğenmeyenler ya sinemadan anlamıyorlar yada beğenmedim demekle yalan söylüyorlar.

filmin sonunda adanın alpere cüzdandaki çocuk resimlerini göstermesi arkadaş ve dost meclisinde tartışmalara sebep oldu.. bir takım arkadaşlar '' olum ada evlendi harbiden ingiltereye yerleşti mına koyıyim '' derken yine içinde benimde bulunduğum bir grup ise '' ada evlenmedi olum alper gibi yalan söylüyor.'' idaasını desteklemektedir. sözlük ne düşünüyor bilmek isterim...
küresel krizin teğet geçmediği adamdır.
(bkz: kriz bizi teğet geçti)
ben hayatımda bu kadar vasat bir film görmedim. oyuncular berbat. film berbat. vasat vasat diyorum, başka bir şey demiyorum.
türkiye şartlarında tutmamasına imkan olmayan filmdir. kızlarımızın birçoğunun ihtiyacı nedir? gerçeküstü bir romantik film. erkeklerimizin ihtiyacı nedir? bağırta çağırta tecavüz ettiği sevgili. neden tutmasın ki?
"sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım, sonra dizim uyuştu, böylece bu ilişkiden soğudum."

(bkz: vedat özdemiroğlu)
sinemadaki herkesin salya sümük ağladığı benim ise hiç bir şekilde gözlerimin dolmadığı kendimi ruhsuz hissetmeme sebep olan film. *
filmdeki görüntüler ve müziklere ise diyecek bir lafım yok şahaneydi.
çok değişik tepkiler gösterilen film.
pek sevgili başka bir arkadaşım annesiyle beraber filme gider.
film çıkışında aralarında geçen diolog şöyledir:
anne:ee bu neydi şimdi?
pek sevgili arkadaş: film!!
anne: işte ben böyle gerizekalılar yüzünden baban gibi bi salakla evlendim.
pek sevgili arkadaş:beni yaptığınız için teşekkür ederim anne.
*
filmdeki bayan başrol oyuncusunun çok iyi bi oyunculuk sergilememiş olması dışında güzel bir film. çağan ırmak'ı bilen bilirdi ancak babam ve oğlum'dan sonra ününe ün katmıştı, özellikle 50 yaşın üstündekiler onu bu filmle tanımıştı zannımca. ıssız adam'ı duyan yaşlı teyzelerimiz de babam ve oğlum etkisi yakalamak umuduyla salonlara doluştular ancak film cinsel öğeler içermesinin dışında tamamen gençlere hitap eden bi öyküden ibaretti ve 50 yaş üstü grubu için bütünüyle hayal kırıklığına dönüştü bu film. biz sevdik, beğendik. vedat özdemiroğlu'nun uykusuz'un 71. sayısında yazdığı ıssız adam'a da bayıldık, tüm ıssızları benimsedik böylece.

--spoiler--
hamiş: alper ada'dan ayrılırken, kız dolma yerken hani, meyve suyu koyuyor kendine... ama başta çok az dolduruyor bardağı, sonra içiyor ama bi dahaki içişinde bardak yarısına kadar dolu.. kendinden meyve suyu yapan bardak vardı filmde. bir de bu ayrılığın alper'in bağlanma korkusundan değil dolmaya olan düşkünlüğünden kaynaklandığını sanıyorum.
--spoiler--
zoraki popüleştirilmiş bir film olduğunu düşünüyorum, çünkü filmin reklamı filmin kendisini aşıyor. Film sanki fingirdeşmeye yeni başlamış ergen çiftler için yapılmış. Ayrıca filmin bir ihtiyaçmış gibi ekranlardan topluma sürekli dayatılmasına tahammül edemiyorum ( yok bilmem türkler sinemaya gitmiyor, biletler satılmıyor falan filan).Türk sinemacıları Amerika standartlarını yakalama kasıntısından bir an önce kurtulmalıdır. Cinselliğini bastırmış bir toplumda heyecan arayan bireyler her zaman vardır, sinemada türkiyede sadece bu işlevi görüyor, sokayım ıssız adama, benden ıssızı yok, korsanı çıkınca izleriz aq..
efendim, ıssız adam konusunda çok şeker gelişmeler var. öncelikle belirteyim; ıssız adam'ın hepinize selamı var. bir de ıssızlıktan çok yakında istifa edip aramıza katılacakmış. her gece barda, gönlü hovarda olacakmış. otis abi'yle buluşmuşlar ıssızlığın ortasında. kalbi kırık genç kızlar ordusu yaratmaya and içmiş.
bu film için ciddi bir ses yönetmeni eşliğinde profesyonel bir ses ve müzik çalışması dahi yapılmamıştır. en dandik filmde bile emek verilen çalışmalar olmasına ve en azından soundtrack çıkarılacak kadar çalışma yapılmasına karşın ıssız adam'da 30-35 sene öncesine ait hazır müzikler-şarkılar kullanılmış, bir de çok dahiyane bir haltmışcasına savunulagelmiştir.

zannımca en çok analog müzikseverleri rahatsız etmiş filmdir. kendilerine ait olan özel bir zevki çok çiğ ve yavan biçimde popülerleştirmiş, zor zar bulunan plaklardaki o çok özel şarkıları koca alışveriş merkezlerinde mango, zara gibi mağazalarda çaldırmış, alışveriş yapan tombul bayanların alışveriş zevkine meze etmiştir...
(bkz: kızsız adam)
--spoiler--
Biliyorum sevgilim. hiç kimse yok. olmayacak. başkalarının çocuklarını, hayatlarını, bedenlerini ödünç alacaksın, geri vermek üzere. ve hep ıssız kalacaksın...
--spoiler--
istanbul bilgi üniversitesinden pek çok kişinin çalıştığı filmdir. üniversite ile ortak mı yapılmış artık bilemeyeceğim..