bugün

" “Büyük Ortadoğu Projesi” olarak bilinen ABD yapımı plan, emperyalist bir proje olarak hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Bu projeye göre Türkiye dahil Ortadoğu’da devletler parçalanmaya çalışılmakta, mezhepsel ve etnik farklılıklar üzerine politika uygulanmakta ve milli devletlerin yıkımının alt yapısı hazırlanmaktadır. Bu yazımızda başka bir “Büyük Ortadoğu Projesi”ni gündeme getirmeye çalışacağız. Bu proje Mustafa Kemal Atatürk’ün “Büyük Ortadoğu Projesi”dir.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu projesi pek fazla bilinmemekte, bilinse bile unutulmaya yüz tutmuş durumdadır. Bu proje Türkiye’nin kurucusu büyük adam Mustafa Kemal Atatürk’ün “El-Cezire Konfederasyonu” projesidir. Bu proje Türkiye, Irak ve Suriye’nin bir konfederasyon çatısı altında birleşmesi planıdır. Ama bu projenin hayata geçirilebilmesi için Mustafa Kemal’in iki şartı gerek Suriye, gerek ise Irak için “istiklal-i tam”ın ve “hakimiyet-i milliye”nin sağlanmasıdır. Yani Irak da Suriye de kendi istiklal savaşlarını verdikten ve emperyalizme karşı tam bağımsızlıklarını sağladıktan sonra bu konfederasyon gerçekleşebilir.

Büyük Millet Meclisi ilk açıldığı zamanlarda gizli oturumlar yapılmıştır. 24 veya 25 Nisan 1920 günlerinde yapılan gizli oturumda Mustafa Kemal Paşa dış ilişkilerle alakalı olarak millet vekillerine bilgi vermiştir. Bu verdiği bilgilere baktığımızda emperyalist işgal altında olan Suriye ve Irak’ın Türkiye’ye başvurduklarını ve Türkiye’den yardım talep ettiklerini görüyoruz. Bu konuda Mustafa Kemal yaptığı konuşmada Sivas kriterlerine atıfta bulunarak bu ülkelerin tam bağımsız ve ulusal egemenliklerini temin etmelerini istiyor:

“Bizim kendi hududumuz dahilinde müstakil olduğumuz gibi, Suriyeliler de hudud dahilinde hakimiyet-i milliye esasına müstenit olmak üzere serbest ve müstakil olabilirler. Bizim Sivas kriterleri dediğimiz bu tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik koşullarını sağladığı takdirde itilaf ve ittifakın fevkinde(üstünde) federatif veya kondeferatif denilen şekillerden birisiyle irtibat peydah edebiliriz.” diyerek “El-Cezire Konfederasyonu” projesinden bahseder. Daha sonra ise Özdemir Bey’in Suriye’de örgütlediği devrimci hareketi “hakikaten bize manevi kuvvetle beraber maddi kuvvet zammetmiştir.” Diyerek sağladığı yararı açıkça vurgulamıştır. Konuşmasının devamında ise “pek müşkül şerait(zor koşullar) altında fiiliyata geçerek kavi düşmanlara karşı icra etmekte bulunduğumuz mücahedat ve hareket-i vatanperveranenizin büyüklüğünü her vech(yönü) ile kani bulunmaktayız.” diyerek Suriye’deki hareketi T.B.M.M huzurunda övmüştür.

Konuşmanın devamında sözü Irak meselesine getirerek ingilizlerin davranışlarının ahali-yi islamiyeyi ciddi anlamda rahatsız ettiğini belirtir ve “biz kendileriyle temas aramadan onlar bizimle temas aradı.”der. Devamında ise biz onlara karşı Suriyelilere söylediğimiz nokta-yı nazarı söymekten başka bir şey yapmadık.” Iraklılara da Sivas kriterleri vurgulanmış ve onlara da kendi bağımsızlık savaşlarını yapmaları telkin edilmiştir. Ardından da Mustafa Kemal Paşa; “Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir mani kalmaz.” diyerek Irak ile de federatif veya konfederatif bir yapı oluşturulabileceğinin sinyallerini verir. Daha sonra Özdemir Bey’e “hareketlerinizin hedefini teşkil edecek siyasi gayeniz şeklinde” bildirdiği “Anadolu, Suriye ve Irak milletleri kendi aralarında bir konfederasyon veya federasyon suretiyle birleşerek müddehid(birleşik) bir cephe olmalıdır.” hususu Iraklılara da iletilmiştir. Böylece “bizim imhamıza çalışan düşmanlar Suriye ve Irak’taki milli faaliyetlerle bize tevcih ettikleri kuvvetleri tenkise(azaltmaya) mecbur olmuşlardır ve bugün dahi eşkal-i zahiresi(görünen şekilleri) ne olursa olsun, gerek Iraklıların ve gerek Suriyelilerin bu iki mıntıkadaki dindaşlarımızın kalpleri bizimler beraberdir. Eğer bundan sonra esbabına tevessül edilirse bunlardan azami istifade etmek mümkündür.”diyerek Irak ve Suriye halkıyla olan gönül bağına değinmiştir.

Suriye hareketi başarısız olsa da Mustafa Kemal bağımsız Ortadoğu hayalinden ömrünün sonuna kadar vazgeçmemiştir. Bunu 1937 yılında Suriye Başbakanı Cemil Mardam’la yaptığı konuşmada ifade etmiştir.

Atatürk, o konuşmasında dünyaya, islam dünyasına ve Türkiye’ye hayatî mesajlar vermektedir. Konuşmadan zorunlu olarak çıkan o mesajlar şöyle sıralanabilir:

1. islam dünyasının meseleleriyle ciddi biçimde ve aralıksız ilgilenmekteyim. islam milletleri arasındaki kardeşlik mutlaka kurulacak ve işletilecektir. Bunun için atılacak ilk adım; Müslüman ülkelerin tam bağımsızlıklarını sağlamak olmalıdır:

Şu anda gerekenleri tam yapamıyorsam, bu, Mîsak-ı Millî hudutları içinde tam bağımsız bir devleti oturtup, gereken gücü kazanmak içindir. Anadolu’da Türkiye kavramını öne çıkararak işe başlamamın sebebi; işte bu gerçekçiliktir. Aksi halde, benden öncekilerin, Enver Paşa ve benzerlerinin ‘Panislamizm’, ‘Pantürkizm’ hayalciliklerinin uğradığı akıbete, yani hezimete uğrardık.

2. Anadolu’daki işimiz biter bitmez, Müslüman ülkelerin bağımsızlığını sağlamak üzere harekete geçeceğiz:

Bu meyanda ilk işimiz; bitişik komşularımız Suriye ve Irak’ın bağımsızlıklarını sağlamak olacaktır. Vereceğimiz desteğe, ordu ve asker desteği de dahildir.
3. Suriye ile işbirliğimiz çok daha sıcak ve yoğun olacaktır. Bu kardeş ülkenin bağımsızlığını kazanması için, gerekirse Türk Ordusu’nu oradaki bağımsızlık savaşını vermek üzere Suriye’ye sokup, Batı’nın o topraklardan defolup gitmesini sağlayacağız. Böyle bir durumda, gerekirse o orduya bizzat Mustafa Kemal komuta edecektir. Suriye’ye girip, Suriye bağımsızlık savaşını kazandıktan sonra oradan çıkacağız.

4. islam dünyası, o arada Suriye halkı, Avrupalılar, özellikle Fransızlar önünde hiçbir eksiklik kompleksine girmemelidir. Başı dik ve gururlu olmalıdır. Suriye halkının medeniyet ve insanlığı Fransızlardan çok daha eski ve çok daha köklüdür. Suriye halkının Fransızlardan öğreneceği hiçbir medeniyet ve insanlık dersi yoktur. Aksine, onların Müslümanlardan öğreneceği çok şey vardır.

5. Müslüman ülkelerle, o arada Suriye ile aramızda bazı meseleler, kırgınlıklar olabilir ama bunları kolaylıkla aşar, kardeşliği süratle hayata geçiririz. Bunun bugüne kadar olmamasının sebebi, Osmanlı’nın yayılmacı düzenidir.

Osmanlı, Müslüman ülkelere yapacağı en büyük iyiliğin ‘onların bağımsızlıklarına dokunmamak’ olduğunu asla anlamadı. Bu anlayışsızlığı, hem kardeş Müslüman ülkeleri perişan etti hem de kendisini. Biz bunun farkındayız ve iyileşmeye gidişi buradan başlatacağız.

6. Suriye ve diğer komşu Müslüman ülkelere bağımsızlıkları daha Birinci Dünya Savaşı’ndan önce verilmeliydi. Verilseydi, bugünkü durum çok daha mutlu ve güvenli olurdu.

Atatürk’ün amacı görüldüğü gibi haçlı emperyalizmini Ortadoğu’dan kovmak ve bağımsız islam ülkelerinin ortaya çıkmasını sağlamaktır.

Suriye ve Irak’taki direniş hareketlerinin Kemalist hareketle birleşmesi emperyalistler için korkutucu bir senaryoydu Filistin ve Suriye Kuva-yı Milliyesi içinde bir toplantı yapılır ve bir Murahhaslar Heyeti’nin Ankara’ya gönderilmesi kararlaştırılır. Durumu öğrenen ingilizler endişeye kapılarak Arap hükumetine tehdit telgrafları çekerek bunaltmışlardır. Bunun üzerine heyet Ankara’ya gitmeyi ertelemiştir. Özdemir Bey’in Mustafa Kemal’den gerekli önergeleri almak için yola çıkması uygun görülmüştür. Özdemir Bey’in anlattığına göre Haziran 1920’de Şam’ı terketmeye mecbur olmuştur. 6 Haziran 1920’de Antep’e gelmişti. Buraya varışı Ankara ile yapılan 20 günlük geçici ateşkes dönemine denk gelmişti. Acilen Mustafa Kemal’e telgraf çekme ihtiyacı duyuyor fakat telgraf iletişimi özellikle Ankara ile Kars arasında gerçekleşiyordu. Fakat Özdemir Bey “Buna rağmen Büyük Öndere Suriye’deki vaziyetimiz hakkında dört şifre çekmeye muvaffak oldum. Fakat ancak bir buçuk ay sonra cevap alabildim.” diyerek Ankara ile iletişime geçtiğini fakat cevabın çok geç geldiğini bu geçen süre zarfında da geç kalınmıştı. Bir buçuk ay sonra gelen telgrafta Miralay Selahaddin’in yola çıkarıldığı ve Antep’i terketmemesi emrediliyordu. Fakat telgraftan 17 gün sonra bölgeye gelen Miralay Selahaddin ile uzun uzun görüşüldü. Görüşmenin bir faydası olmadığını “Fakat artık iş işten geçmişti. Çünkü büyün Şarkî Suriye işgal edilmiş ve teşkilatımız dahil kıymetli zevattan bazılarını imha, bazılarını tevkif, bazılarını da Filistin gibi menatık(bölge) haricine kaçmaya mecbur etmişlerdi.” diyerek ifade etmişti. Böylece Suriye’de Özdemir Bey önderliğinde örgütlenmiş olan devrimci ayaklanma başarısızlık sonuçlanmış oluyordu. Suriye’deki harekatı Mustafa Kemal bizzat yönlendirmese de yakından takip ettiği açıktır.

Suriye’deki harekat böyle sonuçlanırken Irak’ta da yabancı işgaline karşı ilk ayaklanma olarak “Talafer Ayaklanması”nın meydana geldiğini görüyoruz. Bu ayaklanma 1920 Haziranında hasat zamanında başlamıştır. Bu ayaklanmanın temel sebepleri ingilizlerin Irak halkına kötü muamele yapması, aşırı vergi koyması ve Irak’taki gayrimüslim halkı ayrımcılık yapmasıydı. Tabi bu ayaklanma Anadolu’daki Kemalist hareketin başarılarından da etkilenmekteydi. Ayaklanma işgal güçlerinin mevzilendiği Kale’ye saldırıyla başladı. 4 Haziran’da isyancılar yüzbaşı Stewart’ı öldürdü. isyancılar ingilizlerin evlerini basıp, jandarma güçlerinin silahlarına el koydular. ingilizler Musul’dan Telafer’e iki adet zırhlı araba ve birkaç askeri kamyondan oluşan yardım gönderdiler, ancak direnişçiler bu kuvveti de etkisiz hale getirmeyi başardılar. Ayrıca, direnişe Telaferlilere yardım etmek amacıyla Arap kökenli Şammar ve Cubur aşiretlerinden de katılanlar oldu. Direnişçiler bu şekilde ayaklanmayı başarı ile başlatmış oldular ve büyük tezahürat içinde Telafer şehrine girerek ingiliz bayraklarını indirip yerine ulusal bayrağı göndere çektiler. Böylece Irak bayrağı Irak tarihinde ilk defa olarak Telafer’de yükselmiştir.

Bir gün sonrası Telafer’in ileri gelenleri (Türkmenler), Şammer, Cubur, Cıheyş, Gerger Hü- seynat ve Elbu Mebtut aşiret başkanlarıyla gö- rüşüp Musul’a hareket etme planlarını konuştular. Toplantıya katılanlar Musul’a doğru hareket etme konusu için “El- Ahd” cemiyetinin görüşünü almak üzere bir yazı göndermiş, ayrıca Musul şehrinin siyasi temsilcisine Irak milleti adına ülkeyi terk etmesi için bir ihtarda bulunmuşlardır.

ingiliz kuvvetlerinin top ve uçak dâhil çok miktarda çeşitli silahla donatılmış olması, direniş gruplarının Musul’u ele geçirme planının başarılı olamamasına neden olmuş ve direniş güçlerini Telafer’e doğru geri çekilmeye mecbur bırakmıştır.

Ayaklanmanın başarılı olamamasının nedenleri arasında merkezi bir komutanın bulunmaması, direnişçilerin arasındaki koordinasyon zayıf olması, direniş güçlerinin yavaş ilerlemesi gelmektedir. Başarısızlığın en önemli nedeni ise direniş güçlerinin ellerindeki silahların ilkel ve az olması, bunun karşılığında da ingiliz güçlerinin daha modern silahlarla donatılmış olması ve direnişçilerin üzerine uçaklarla bomba yağılmış olmasıdır. Hareketin zamanlanmasının da yanlış oldu- ğunu söylemek mümkündür. Mevsimin yaz olması, Ramazan ayına rastladığı için halkın oruçlu olması ve hasat mevsiminin başlamış olması başarısızlığın nedenleri arasında sayılabilir.

Bu hareket başarısız olsa bile Iraklıların bağımsız yaşama arzularının var olduğunu ve bu uğurda yapılacak sonraki hareketlere örnek teşkil etmesi bakımından önemliydi."

http://www.acepplatform.c...i-ve-talafer-ayaklanmasi/
"TBMM hükümeti Özdemir Bey’in görevlendirilmesinden önce de Musul Sorunu ile ilgilenmekte idi. Meclisin açılışını takip eden aylarda Kuzey Irak’ta ingilizlere karşı çıkan bir takım ayaklanmalar sırasında bölgeye olan ilgisini daha da arttırdı. Revandiz bölgesindeki aşiretlerin yardım istemeleri TBMM hükümetinin bölge üzerinde yeniden otoriteyi ele geçirmek için teşebbüslere geçmesine neden oldu. Nitekim, 1920 yılında Revandiz’de ortaya çıkan bir ayaklanmada, TBMM hükümetinden yardım da istenmişti. Hatta, 9 Şubat 1920 tarihli bir belgeye bakılırsa, bölgedeki aşiretler, Osmanlı hükümetine müracaat ederek memur ve asker gönderilmesini istiyorlaradı.

Bu sırada Elcezire cephesinde zayıf bir tümen bulunmakta idi. Ancak, bir bölük (üç subay, 100 er) asker yardım için gönderilmiş; 9 Ağustos 1921 tarihinde de Binbaşı Şevki Bey Süleymaniye komutanlığına atanmıştı. Bu kuvvetin sayıca azlığı ve cephane ikmalinin güçlüğünden dolayı, zorda kalmadıkça ingilizlerle çatışmaktan kaçınılması emri de verildi24. Bu emre rağmen, zaman zaman ingiliz saldırılarına karşı konulmaktan da geri kalınmamıştır. 16 Aralık 1921 tarihinde hava desteği ile birlikte kalabalık bir kuvvetle Revandiz’e saldıran ingilizlere; aşiretlerle birlikte çeteler Babaçiçek boğazında büyük bir kayıp verdirmişlerdi.Mustafa Kemal Paşa ve Ankara hükümeti, Musul sorunu konusunda ortaya koyduğu kararlılığı Lozan Konferansına kadar olan süre içinde çeşitli vesilelerle göstermiştir.

1922 yılı Ocak ayında ingilizler tarafından Erbil ve Revandiz arasında bulunan ve Türkleri destekleyen Sürücü aşiretine yapılan saldırılar üzerine Mustafa Kemal Paşa, 1 Şubat 1922 tarihinde Millî Müdafaa Vekâletine çektiği telgrafta, belirtilen bölgeye bir milis birliği gönderilmesi emr ediyordu. Böylece yetkili bir ağızdan Revandiz bölgesine asker gönderilmesi teklif edilmiş oldu. Bu sırada Revandiz bölgesinde Türkiye’ye karşı gösterilen bu ilgi, Türk hükümeti tarafından da büyük bir dikkatle izlenmekte olduğundan bölgenin takviyesine karar verildi. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti (Genelkurmay), mahalli durumu, bölgedeki aşiretleri ve aşiret geleneklerini, çeteciliği bilen bir komutan üzerinde durmuş ve nihayet, Antep’te kuva-yı milliye komutanlığı yapmış olan Milis Yarbayı, Özdemir Bey’in bu göreve atanması kararlaştırılmış ve bu maksatla bir talimat da hazırlanmıştı28. Nitekim bu sırada Musul Kerkük bölgesindeki halkın ısrarlı arzuları üzerine, bölgede daha esaslı bir harekete girişmek üzere bu hareketlerin bir komuta merkezinde Türk hükümeti lehine dönüştürmek için bir seferi kuvvet hazırlanması için harekete geçildi. Buna Genelkurmay karar verdi. Seferi kuvvet Musul ve çevresinde çeteciliğe önem verip, ingilizlere gaileler çıkartacaktı. Aslında bu sırada Irak’taki gelişmelere bakılırsa, Musul civarında Irak kuvvetleriyle de desteklenen ingiliz kuvvetleri, Türkiye’ye karşı ilan edilmemiş bir savaşı başlatmışlardı.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, Özdemir Bey’in bölgedeki aşiretler üzerindeki nüfuzu Türk Genelkurmay’ını Musul’un kurtarılması için bazı askerî tedbirlerin alınması yolunda girişimlerde bulunmasına sevk etmiştir. Dönemin Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi bulunan Fevzi Paşa ise, Elcezire Cephesi komutanlığına gönderdiği 2 Mart 1922 tarihli şifre telgrafta Musul vilayeti dahilinde faaliyette bulunmak üzere Özdemir Bey’in iki üç güne kadar Ankara’dan hareket edeceğini bildiriyor ve Musul’a taarruz için gerekli hazırlığın yapılmasını istiyordu. Öte yandan bu konu son derece kritik bir mesele idi. Türkiye, Musul harekâtıyla ilgisi olmadığı izlenimini yaratmak, ileride ingilizlerle bir anlaşmazlığa meydan vermemek amacıyla, Şefik Özdemir Bey’e ve maiyetine verilecek subayların Türk ordusuna mensup subaylar olmamasına azami dikkat edilmiş, müfrezeye alacağı şahısları seçme konusunda Özdemir’e insiyatif bırakılmıştı. Bundan başka teşkilatın tamamlanması, ve ayrıca gerekli ödeneğin verilmesi için Elcezire Cephesi komutanlığına da emir verildi. Başkomutanlıkla birlikte Özdemir’in fikirleri de alınarak düzenlenen kadroya göre; bir binbaşı, altı yüzbaşı, altı üsteğmen, dokuz teğmen, altı asteğmen, bir zabit namzedi ve bir hesap memuru yardımcı verildi. Bu kadronun er ihtiyacı da Aneze ve diğer aşiretlerden gerekli savaşçılarla Nizip’te bulunan ve Fransız ordusundan Türklere kaçan Tunuslu ve Cezayirli erlerle sağlanacaktı.

Emri alan Özdemir Bey, 9 Mart 1922 tarihinde Revandiz’e gitmek üzere Ankara’dan hareket etti. 22 Nisan’da Diyarbakır’a gelerek burada Elcezire Cephe komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa ile görüştü. Cevat Paşa, Özdemir Bey’le yaptığı görüşmeye dair 30 Nisan 1922 tarihinde Genelkurmay karargâhına yazdığı şifrede, Özdemir Bey’i iyi kalpli, saf ve mert biri olarak gördüğünü, fakat maiyeti hakkında endişeleri olduğunu bildirmekte idi33. Fevzi Paşa aynı gün gönderdiği cevabî telgrafında, Özdemir Bey hakkında şimdiye kadar herhangi bir şikayet olmadığını, yanında görevlendirilen kişilerin de güvenilir kimseler olduğunu belirterek, şayet olumsuz bir hareketleri görülürse ihtar edilmeleri gereğini de bildiriyordu34. Fevzi Paşa’nın belirttiğine göre, Elcezire cephesinde faaliyette bulunacak olan Özdemir Bey teşkilatını kurarken daha çok mahalli kuvvetlerden ve bilhassa aşiretlerden yararlanacaktı. Son derece önemli olan bu hususu Fevzi Paşa, Elcezire Cephe komutanı Cevat Paşa’ya hemen hemen her gün soruyor ve gelişmeler hakkında bilgi ediniyordu. Bu yazışmaların yanında Özdemir Bey müfrezesinin masrafları konusu da gündeme getirildi. Bu amaçla ayrılan 15.000 lira Elcezire cephe komutanlığına gönderilmesi kararlaştırıldı ve Maliye Vekâleti ile de yazışmalar başlatıldı. Bu amaçla tahsisi planlanan paranın Mardin’e gönderilmesi kararlaştırıldı. Öte yandan bu sırada yapılan yazışmalara bakılırsa, tahsisi planlanan paranın tedariki konusunda büyük sıkıntılar çekildiği anlaşılmaktadır. Para konusundaki sıkıntılar büyük ölçüde sonuçlandırıldıktan sonra Özdemir Bey’in icra edeceği harekete dair bir de talimatname verildi. Bu talimatta Kuzey Irak’ın genel durumu, bölgedeki aşiretlerin tutum ve davranışları, gayr-i müslim unsurların hal ve hareketleri anlatıldı.

Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Diyarbakır’da her türlü donatımı tamamlanmış 100 kişilik bir müfreze kuruldu ve Özdemir Bey’e verilen talimatta özetle şunlar belirtiliyordu:“Özel teşebbüs ile hareket etmesi gereken Özdemir Bey müfrezesi, Misâk-ı Milli sınırları içinde kalan bölgelerin Faysal tarafından işgaline engel olacaktır. Bu amacı sağlamak için, en elverişli yer Revandiz bölgesidir. Görevin başarıyla yapılabilmesi için, subay ve erlerin aşağıdaki esaslara bağlı kalması şarttır. Aksi takdirde memleket için zararlı sonuçlar verebilir:

a. Müfreze, ciddi ve sıkı bir disiplin altında bulundurulacak ve eğitimle meşgul olacaktır.
b. Halkı, Türk hükümetine bağlamak için son derece eşit muamele yapacaktır.
c. Vazife zamanında ve vazife dışında halka iyi muamele yapılacaktır.
d. Bölge halkının dinî inançları, taassup derecesinde kuvvetli olduğundan subay ve askerler dinî esaslara saygılı kalacaklar ve gerektiği zaman da halk aydınlatılacaktır.
e. Revandiz’de yapılacak yerli teşkilatta halkın ve özellikle aşiret reislerinin düşünceleri sorulacaktır.Halkla yapılacak görüşmelerde, ingilizlerin islâm birliğini parçalamak ve bu suretle memleketlerini işgal etmek amacını güttükleri ve Faysal ‘in da tamamen ingiliz isteklerine göre hareket ettiği, açık olarak anlatılmalı; Süleymaniye’de bulunmakta olan Nemrut Mustafa’nın kurduğu cemiyetin ingiliz çıkarlarına çalıştığı açıklanmalıdır.
Müfreze, Hakkari kanalıya sıkı ve devamlı irtibatta bulunmalıdır. Bu, başarı için şarttır.

Bu talimattan başka Özdemir Bey’e, Musul bölgesinde bulunan ingiliz ve Faysal kuvvetleriyle, Irak’ın siyasî durumu hakkında da bilgiler verildi.Özdemir Bey aracılığıyla Irak’ta yapılması kararlaştırılan hareket idarî ve siyasî bakımlardan Suriye ve Antep’te icra edilenlere benzemeyecekti. Çünkü Musul’un geleceği yalnız Türklerle ingilizleri ilgilendiren bir sorun idi. Burası hakkında ingilizlerle ileride bir konferans toplanacak ve bir anlaşmaya varılacaktı. Bu iki devlet tarafından karalaştırılmış bulunuyordu. Bundan dolayı Musul hareketine resmî bir mahiyet verilmeyecek, görünüşte Türkiye ile hiçbir ilgisi olmadığı, şahsî ve mahallî teşebbüslerle meydana gelmiş olduğu kanaati uyandırılacaktı. Nitekim, bu husus Özdemir Bey’e verilen talimatın ikinci maddesinde de zaten açıkça belirtilmişti. Bu amaçla Fevzi Paşa sık sık Elcezire Cephesine gönderdiği emirlerde bu konu üzerinde duruyor, özellikle bu hareketin “şahsi bir teşebbüs ve mücahede şeklinde idare olunmasını” tavsiye ediyordu.

ingilizler, 1921 yılından itibaren düzenli birliklerini, Musul bölgesinden yavaş yavaş çekmeye başladıktan sonra burada Müslüman, Ermeni ve Nasturilerden ibaret “şabbane” dedikleri ücretli asker teşkilatını kurmuşlardı. Bunlar 200-400 kişilik gruplar halinde ingiliz subaylarının emir ve komutasına verilmişti. Ayrıca Irak kralı ilan edilen Faysal da “vatanî” denilen birkaç taburdan oluşan millî bir ordu da kurmaya başlamıştı.Özdemir Bey ve müfrezesi, 15 Mayıs 1922’de Diyarbakır’dan hareketle Siirt’e geldi. Buradan sonra yolsuz ve son derece sarp araziden geçerek Beytüşşebab’a vardı. Beytüşşebap’tan Hakkari yoluyla yürüyüşüne devam eden müfreze, çetin ve yorucu bir yolculuktan sonra 22 Haziran 1922 tarihinde Revandiz’e ulaştı44. Özdemir Bey, vardığı yerlerde hemen Türk hükümeti adına teşkilat yapıyor, hükümetsizlikten doğan anarşik olayları önlüyordu. Türkiye’nin buraları tekrar kontrolü altına alacağı, müfrezenin bu amaçla gönderilen öncüler olduğuna dair kanaat halk arasında giderek yaygınlaşıyordu45. Ama bunun yanında Özdemir Bey müfrezesinde resmî üniformalı subay ve askerlerin olmayışı, halkı tereddütlere de sürüklüyordu. Bölgedeki faaliyetler sırasında Diyarbakır’daki Elcezire Cephe komutanlığı ile sürekli irtibatta bulunan Özdemir Bey, cephe komutanlığına gönderdiği bir raporda edindiği kanaatleri şu şekilde dile getirmekte idi: “Bu havalide, mevcut aşiretler ve millî kuvvetlerin miktarı isterse on binlere ulaşsın, her türlü teçhizatı da mevcut bulunsun, kendi kendilerine düşmana bir fişek bile atmaları imkansızdır. Bunların içlerine her halde az çok bir kuvvet ithaliyle mevcudiyetlerini takviye ve ayni zamanda kendi iradelerine rağmen kafalarına vura vura ateş hattına sevk etmek mümkün olacaktır. Bunları harekete geçirmek için muntazam efrada ihtiyaç vardır.” Özdemir Bey’in cephe komutanlığına gönderdiği raporda da ifade edildiği üzere son derece dağınık bir durumda olan bu aşiretleri kendi yanma çekmek ve onların kuvvetlerinden yararlanmak son derece zordu. Bu zorluklara rağmen, Özdemir Bey, Sürücü, Barzani, Zibarlı ve Balikli aşiretlerini yanma çekmeyi ve onlardan istifade ile jandarma kuvveti teşkil etmeyi başardı. Bütün bu teşkilatlanmayı yaparken, Ankara hükümetinin haberi yokmuş gibi davranmaya da özen gösteriyordu. Nitekim, Özdemir Bey’in, yapacağı faaliyetlerde ilk önce herşeyi kendisine mal etmesi kararlaştırılmış idi. Merkezden aldığı emirler zaten bu doğrultuda idi. Bu harekete şimdilik siyasi durum belirginleşmeden resmî bir hüviyet vermek ingilizlerle yapılacak muhtemel anlaşmaya engel de olabilirdi.

Revandiz ve civarında Türk idaresinin gün geçtikçe genişlediğini gören ingilizler, Revandiz’i uçaklarla bombalamaya başladılar. ilk bombalama 10 Temmuz 1922 tarihinde başlamıştır. uçakla başlayan bu hava saldırısı aralıksız olarak bir gün devam etmiştir. Arazinin engebeli olmasından dolayı ingilizler bu saldırılarda pek başarılı olamadılar; kullandıkları bombalarla halkı sindirmeye çalıştılar47. ingilizler hava kuvvetlerini bölgede bir baskı unsuru olarak kullanmaya azami dikkat ettiler. Bu saldırılar sırasında ingiliz uçakları zaman zaman kendisine müttefik olan unsurları da bombalamaktan geri kalmamışlardı. Mesela 15 Temmuz tarihinde ingiliz uçakları Nasturi birliklerinin bir kısmını bombalayıp dağıtmıştı. ingiliz saldırılarının olduğu sırada Özdemir’e bağlı kuvvetlerle halk Revandiz tarafındaki dağlarda toplanarak kendilerini korumakta idiler. ingilizlerin dur durak bilmeyen saldırılarına rağmen, Özdemir Bey, Elcezire Cephe komutanlığından gönderilen 2.000 altın ile çetelerin maaşlarını ödemiş; Şemdinli ile Revandiz arasında 1.400 direk diktirerek telli muhabere hattını da tesis etmişti48.Özdemir’in Musul’daki harekâtından ve bölgedeki aşiretleri yanına çekmesinden endişelenen ingilizler, Türklerin bölgede kazandıkları başarıların ingilizler açısından kötü sonuçlar doğuracağından endişeleniyorlardı.

31 Ağustos 1922’de Özdemir Bey birlikleriyle ingilizlere saldırdı. ingilizlerin uçaklarına rağmen, Derbent Muharebesini kazan Özdemir Bey, alçak uçuş yapan dört ingiliz uçağını da düşürmüştü49. Hatta bu muharebede Derbent’teki ingiliz askeri hakimi yüzbaşı da ölenler arasındadır. Özdemir’e bağlı birlikler bu muharebede ingilizlerden pek çok malzeme ile birlikte altı adet makineli tüfek ve iki top ele geçirmiş; ondört civarında da şehit vermiştir50. Özdemir’in ilerlemesine engel olmak isteyen ingilizler, bölgede ileri gelen aşiretlerin reisleriyle de temaslar kurarak bu ilerleyişi engellemeye çalışıyorlardı51.Özellikle Derbent zaferinden sonra Musul’un tamamıyla Türkler tarafından işgal edileceğinden korkan ingilizler, Süleymaniye bölgesinin ingiliz mandası altında altında bağımsızlığını ilan etmeye kalkıştılar. ingilizler bu sırada Şeyh Mahmut’u kullanmak istiyorlardı. Özdemir Bey, Mahmut’un düşüncelerine anlamak üzere gizli olarak Yüzbaşı Feyzi’yi yanına göndermiştir. Yüzbaşı Feyzi’yi samimi bir şekilde karşılayan Mahmut, ingilizlerin zulüm ve hakaretlerinden kurtulmak istediğini, Türk hükümetinin hizmetinde olduğunu, ingilizlerin amacının bölge halklarının arasını açmak olduğunu, Süleymaniye üzerine ortak bir hareket düzenlenmesinin yararlı olacağını belirtmiştir. Hatta Şeyh Mahmut, kuvvet toplamak için zamana ihtiyaç varsa, kendisinin ingilizlere yumuşaklık göstererek bu sürenin kazanılmasına katkısının olabileceğini de ifade etmiştir. Bu bilgiler Özdemir tarafından Cephe komutanlığına bildirilmiş ve cephe komutanlığı verdiği cevapta bölgenin kısa sürede takviye edileceğini, ondan sonra taarruza geçilmesinin uygun olacağını emretmiştir52.Özdemir Bey, Eylül ayı başından itibaren Musul ile irtibatı sağlamaya başladı. Aslında Anadolu’da kazanılmasına artık kesin gözüyle bakılan zafer, Musul Türklerini de gayrete getirmiş, bölgedeki aşiretlerin ingilizlere karşı mücadelede daha da cesaretlendirmişti.Özdemir Bey, bölgedeki gelişmeleri en ince ayrıntısına kadar inceleyerek hareketini buna göre yönlendirmeye dikkat ediyordu.

Müfreze, 26 Eylül 1922 tarihinde Köysancak’ı kontrolü altına aldıktan sonra, bölgede hemen mülki idarenin kurulmasına çalışılmıştır. Köysancak’ı Özdemir Bey’in kontrolüne geçmesi ile ingilizlere ağır bir darbe indirilmiş oldu. Olumsuz gelişmeleri kendi menfaatlerine çevirmek isteyen ingilizler, uçaklarla halka beyannameler attılar. Beyannamelerde, yerli halk eğer Türk müfrezelerini kasabadan çıkarmazlarsa şehrin her gün havadan bombalanacağı bildiriliyordu54. Bu beyannameler birkaç gün havadan atılmaya devam etmiş ve halkın Türklere karşı harekete geçmesi tavsiye edilmiştir. Bütün bu olumsuz propagandalara rağmen, yöre halkı yine de Türklere bağlılıktan geri kalmamışlardır. Bunun üzerine zırhlı otomobillerle köylere saldıran ingilizler halktan zorla vergi adı altında altınlarını toplamaya varacak hareketler icra etmişlerdir. Bir müddet sonra da ingilizler, günde 25-30 uçaklık kafilelerle olmak üzere her gün yedi sekiz sefer yaparak Ranya Ovasını boydan boya bombalayıp, mahsulün yanmasına neden oldukları gibi, elliden fazla köyü yakıp yıkmışlardır. Hava saldırılarının yanında Nasturi destekli ingiliz kuvvetleri de iki ayrı koldan Barzan ve Zibar’dan harekete geçmiştir. ingilizler Akra civarında Türklerin mukavemeti ile karşılaşmışlar, 100’den fazla ölü ve 50’den fazla yaralı verip bütün ağırlıklarını bırakıp kaçmışlar, ancak hava desteği ile bölgede tutunmaya çalışmışlardır. Öte yandan bu sırada imadiye’ye saldıran Nasturi ingiliz kuvveti de başarılı olamayıp geri çekilmiştir56.Türklerin başarıları karşısında endişeye kapılan ingiliz yetkililerin devlet merkezlerine gönderdikleri raporlara bakılırsa, Irak’taki birliklerinin ya takviye edilmesini, ya da bölgenin tamamen boşaltılmasından yana oldukları görülür. Bölgeye asker sevk etmenin zorluğunu dile getiren ingiliz Savaş Bakanlığı, eldeki mevcut kuvvetlerle Musul’un savunulmasını ve kademeli olarak Türklere sezdirmeden bölgeden geri çekilmelerini tavsiye edecektir. Nitekim, bu sırada Halepçe’de bulunan ingiliz istihbarat subayı Binbaşı Noel de bir uçakla Bağdat’a giderek kendini kurtarabilmiştir.

Mim Kemal Öke’nin tespitlerine göre, aşiretlerin desteğini de alarak Süleymaniye’ye giren Türkleri durdurmanın mümkün olmayacağını anlayan ingilizler, bölgeden geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Bu sırada, ingiliz istihbaratının Londra’ya gönderdiği, Diyarbakır’daki Elcezire cephe komutanlığının Musul harekatını desteklediği ve Özdemir’in aşiretlere silah ve cephane dağıttı yolundaki bilgiler ingilizleri büyük ölçüde endişelendirmişti.Bu kritik dönemde ingilizler, Lozan konferansı öncesinde Türklerle olan gerginliği fazla tırmandırmamak için ne Irak ordusunu cepheye sürmüşler, ne de Hindistan’dan kuvvet getirmişlerdir. Hava kuvvetlerine güvenmişler, önceleri Şeyh Mahmut, sonra da Seyyid Taha ve Simko’yu kullanmışlar, ancak, istediklerini elde edememişlerdi. Bu gelişmeler olurken, Yunanlılar üzerine büyük bir hızla hücum eden Türk ordusu ise, kısa sürede izmir önlerine gelmişti. Başkomutanlık ve karargahı Bornova’da kurulmuştu. Başkomutan ve Genelkurmay başkanı bir yandan da Musul cephesindeki gelişmeleri takip ediyorlardı. Özdemir Bey’in kazandığı başarılar üzerine Musul vilayetinin kurtarılması için Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa 7 Eylül 1922 tarihinde Elcezire Cephe komutanlığına çektiği çok gizli kayıtlı telgrafta, gerekirse Musul’un silahla alınması hususu dahi dile getirilmekte idi60. Fevzi Paşa’nın bu emrine karşılık cephe komutanlığı ise, Genelkurmay karargahına gönderdiği telgraflarda mali sıkıntıları dile getirerek gerekli takviyenin yapılması istiyordu. Fevzi Paşa da bu istekleri Milli Müdafaa Vekaletine zamanında aktararak icra edilecek harekâtın aksamaması için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Bu çabalar içerisinde en fazla dikkati çeken konu ise, cephenin uçak bölüğü ile takviyesi hususu idi. Çünkü bölgede ingilizlerin hava gücü sayesinde üstünlük kurabilecekleri görüşü ağırlıklı olarak etrafta dolaşıyordu.Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın emrine göre, Elcezire Cephesi bütün gücüyle Dicle’nin iki tarafından, nehir boyunca Musul yönünde taarruza geçecekti. Doğu Cephesi ise Van, Hakkari ve Iğdır sınır birliklerinden oluşan dağ bataryalarıyla takviye edilen bir piyade tümeni, bir süvari tugayı ve aşiretlerden oluşan süvarilerle imadiye, Süleymaniye hattı üzerinden Musul-Kerkük’e taarruzla görevlendirilecektir. Hatta bu hazırlıklar olurken, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Elcezire cephesinde süratli keşif ve savaş uçaklarından oluşan bir uçak bölüğü teşkili yolunda da emirler verdi. Bu konuda Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa ile de gerekli yazışmalar başlatıldı.

Bu arada 6 Kasım 1922 tarihinde Özdemir Bey’den Elcezire Cephe komutanlığına gönderilen şifrede takviye kuvvetlerinin Revandiz’e ulaşmasını müteakip takip edilecek hareketin bütün kuvvetlerle ilk önce Zaho’nun işgalini, bir kolun da güneyden Dohuk üzerine inmesi diğer bir kolun da imadiye üzerine yürümesi hususu teklif ediliyordu. Özdemir bunun dışındaki ihtimalleri de sıralamakta idi. Özdemir’den alınan cevaplar çerçevesinde 10 Kasım 1922 tarihine kadar Elcezire Cephesinin gerekli hazırlıkları tamamlaması isteniyordu. Bu gelişmeler olurken, bir yandan da Lozan Konferansı devam ediyordu. Bu sırada Lozan’dan gelen haberlere bakılırsa konferansın kesintiye uğraması ihtimali vardı. Bu ihtimale karşı Fevzi Paşa, Musul harekâtına katılacak birliklerin hazırlanması konusunda gerekli talimatları da vermekten geri kalmıyordu. Hatta, 4 Aralık 1922 tarihinde izmir’den Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen telgrafta icra edilecek harekâta dair daha detaylı bilgiler veriliyordu66. icrası düşünülen Musul harekâtına Anadolu’nun doğusunda konuşlandırılmış olan birliklerin katılması düşünülüyordu. Bu amaçla hazırlanmış olan çizelgede bu birlikler ve katılması karalaştırılan personel, silah miktarı şu şekilde tespit edilmiştir. "

http://www.atam.gov.tr/de...arsi-tedbirleri-1921-1923
güncel Önemli Başlıklar