bugün

"Sen bana bakma, ben senin baktığın yönde olurum."
"gitmek mi delisin,
beklememdir burada deniz.
gitmek gibi geleceğim
denizin delisine
delinin denizi gibi
o ne kadar giderse..."

"agladigimi gor diye aglamiyorum, agladigim icin, agladigimi goruyorsun"

sevgi ise sevişeceğiz seninle
kavga ise dövüşeceğiz seninle
ölümü de paylaştığımız yaşamda
ortaklaşa bölüşeceğiz seninle

dizelerini yazan şair, kelime cambazı.
Eskisi kadar özlemiyorum seni.
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda.
Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor.
Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
Biraz yorgun,
biraz kırgın,
biraz da kirletti sensizlik beni.
Nasıl iyi olur henüz öğrenemedim ama,
iyiyimler yamaladım dilime.
Tedirginim aslında,
seni unutuyor olmak,
hafızamı milyon kez zorlamama rağmen
yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni.
Gel diyemiyorum artık.
Hatta istemiyorum gelmeni
Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
Ara sıra geliyorsun aklıma
Banane diyorum
Benim derdim yeter, banane.
Alıştım mı yokluğuna?
Vaz mı geçiyorum varlığından?
Tedirginim aslında.
Ya başkasını seversem?
inan o zaman seni hayatım boyunca affetmem.
Özdemir Asaf, Lavinia'yı henüz üniversite yıllarında platonik olarak aşık olduğu kıza yazmıştır. Özdemir bu değerli dizeleri bir şiir yarışmasına göndermeye karar verir. Katıldığı yarışmada Özdemir şiiri büyük beğeni toplar ve yarışmayı kazanır. Bir söylentiye göre Özdemir Asaf şiiri okurken aşık olduğu kız da salondadır ve şiirin okunma esnasında salondan ayrılır. Özdemir bu duruma hayli içlenir ve asla duygularını aşikar etmez. Peki ya kimdir Lavinia? Elbette aşık olduğu kızın adı Lavinia değildir dizelerden de anlaşılacağı üzere. Uğruna şiir yazılan bu kadın Mevhibe Beyat'tan başkası değildir. Mevhibe hanım ise ilhan Selçuk'a aşıktır. Yalnız ilhan Selçuk ’'gönülden gönüle” dolaştığı için belki de doğru bir aday olmayacaktır Mevhibe Hanım için. Bunun üzerine bu kez Öztürk Serengil ile evlenir. Bu evlilik de kısa sürer. Daha sonra fotoğrafçı Muhlis Hasa ile evlenen Mevhibe Beyat 11 Eylül 2007'de vefat eder. Sonuç olarak belki de hiçbir zaman kendisine yazıldığını öğrenemedi Mevhibe Beyat. Belki de Özdemir Asaf böyle istemişti. Kim bilir ismi açıkça belirtilse bu kadar etkileyici ve gizemli olur muydu Lavinia?

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

1957, Özdemir Asaf
Eskisi kadar özlemiyorum seni.
"sana gitme demeyeceğim
gene de sen bilirsin
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
incinirsin"
"benim söylemek için çırpındığım gecelerde, siz yoktunuz".

Bir gec kalinmislik hikayesi.
reyiz şairdir.
Seni düşlerime aldım, 
Uykusuz kaldım. 
Seni uykularıma aldım, 
Düşsüz kaldım. 
Başıma aldım, sensiz; 
Gönlüme aldım, başsız, 
Sensiz, yollarda pulsuz, 
Pullarda mektupsuz kaldım. 
Sana adlar aradım.. 
Ardında adsız kaldım.
çiçek senfonisi adlı kitabı şuan elimde. bakalım sen aşkı kime benzettin.
"benimle bir ömür geçer mi ki, dedim. senle geçirmeye ömür yeter mi, dedi. işte bu bana bir ömür yetti."
'' Beni öyle bir yalana inandır ki ömrümce sürsün doğruluğu.''
insanların, özellikle duygu ve düşünecelerinin bir çeşit dışavurumunu sanat ile harmanlayan insanların hayatlarında ve orataya çıkardıkları eserlerde, yaşadıkları yerlerden büyük izler taşıdığını görebiliriz. Nasıl ki Prag sokaklarının dar, basık, iç bunaltıcı olması Kafka’nın karanlık iç dünyasını daha da karartıyorsa, nasıl ki Murathan Mungan Mardin’de yaşarken istanbul’u düşlüyorsa, Mardinde her sokak başı ne anısı varsa hatırlıyorsa, diğer birçok yazar da aynı şekilde yaşadıkları ülkeden, şehirden, hatta semtten dahi etkilenmişlerdir. Aynı şekilde Türk edebiyat tarihinde de bu tip yazarlara rastlamak mümkündür. Özdemir Asaf’ın “Boğaz Gezintisi” şiirinde de yaşadığı yer ile arasındaki ilişkiyi gözlemliyebiliriz. Özdemir Asaf bu şiirinde, geçip giden günlerini, anılarını yad ederken aynı zamanda Boğaziçi’deki gemilerden, kıyıdaki yalılardan bahseder. Rumeli ve Anadolu’nun küsmesi ile ilgili bir metafor kullanmakla beraber okuyucuya istanbul’un Boğaziçi bölgesinin minik bir tasvirini yapar. Aynı şekilde yine bir modern şair örneği olarak Edip Cansever de aynı şekilde “Kürk Tamircisi Yorgo ve Küçük Bir Olay” şiirinde semtinin tasviri yapar. Semtinin tasvirini yaparken ağırlıklı olarak dükkanlardan ve esnaflarından bahseder. Şiirine “Tepebaşı’ndan Pera’ya girerken” diye başlayan yazar devamında yollardan, hatta tabelalarda yazan yazılara kadar detaya inerek sokaktan bahseder. Burdan anlayabiliriz ki bahsi geçen sokak bir yazara üstüne şiir yazdıracak denli etkide bulunmuştur. Sokağın bardındırdığı esnaftan, esnafın hayatından, hatta aralarındaki diyaloglardan da bahsederek sokağın ambiansını okura güçlü bir biçimde yansıtması söz konusudur. Bir Serverti Finun edebiyatçısı olan Tevfik Fikret de "istanbul" adlı şiirinde sevdiği kadından bahsederken istanbul'dan yaptığı benzetmelerle anlatımını güçlendirmiştir. "Çözülü saçlarındır ardında / kaldırımlar,saraylar,şadırvanlar" dizelerinden anlaşıldığı üzere sevgilisinin saçlarını istanbul'un kaldırımlarına, saraylarına, şadırvanlarına benzetmenin yanında sevgilisinin gözlerini Rumeli'den bir türküye, ağzını ise istanbul'dan bir sokağa benzetmiştir. Ayrıca şiirin sondan ikinci dörtlüğünde ise istanbul'a "Kimi sevsek senle ölçtük" diye seslenir. Bu dize okuyucuya, istanbul ile yazarın arasında güçlü bir bağ olduğumu kanıtlar niteliktedir. Son olarak da romantizm akımından etkisinde eser veren Ahmet Mithat Efendi’den örnek vermek mümkündür. Ahmet Mithat Efendi’nin “gözle görülür şey” anlamına gelen “Müşahedat” adlı romanında yine mekan-yazar ilişkisi açık bir şekilde gözler önüne serilmektedir. Ahmet Mithat Efendi bu romanı ile ilgili, maksadın yalnız bir adamın macerasının takip edilmesi değil, okurun değişik mekanlarda gezdirilmesini sağlamak olduğunu söyler. “Bu akşam Şişli. iki akşam sonra Cendere Boğazı. Bazı akşam Zincirlikuyu. Nihayet bir Cuma günü için Kadıköy’üne. Fenerbahçesi’ne gidilmek meydan-ı müzakereye konuldu.” (Müşahedat, 256) Romandaki bu cümleler ve Ahmet Mithat Efendi’nin romanın maksadıyla ilgili yaptığı açıklamayı göz önünde bulundurarak Ahmet Mithat Efendi’nin aslında amacı açık bir biçimde okurlarına istanbul’daki birçok semtin içinde uyandırdığı hisleri, ona düşündürdüklerini, istanbul’un nasıl bir görsel şölen sunduğunu ve bunları bir tutku içinde okurlarla paylaşmak istediğini göstermektedir.
O kadar yaziyi okursam gozlerim daha cok bozulur.
11 Haziran 1923 Ankara doğumlu, Cumhuriyet dönemi Türk şairidir.
En sevdiğim şairdir. Herkese bir lavinia özlemi duydurur..
Güzel şiirleri özellikle anlamlı sözleri ile kalbime taht kurmuş bir yazar.
Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık kalmaz.

Şiir yazmayı sevdiren insan.
"insan parasını kaybedince fakir, özgürlüğünü kaybedince esir, aşkını kaybedince şair olurmuş".
en asıl duyguların insanı.
R’leri söyleyemeyen Özdemir Asaf, bir gün taksiye biner.
Taksici: “Buyyun Neyeye” der. (Taksici de R’leri söyleyemeyen birisidir.)
Özdemir Asaf, “Kayaköy” derse, taksicinin kendisiyle alay ettiğini sanacağı için, “Eminönü” der. Karaköy’de inmesi gereken Özdemir Asaf, Eminönü’de iner ve Karaköy’e yürür.

kalbi temiz şair.
''Çarpık çizdiriyorlar,
Karanlık yazdırıyorlar,
Canından bezdiriyorlar..
Kırgınlığımız ondan.
Acı-acı güldürüyorlar..
Hırçınlığımız ondan.
Ağlamaca karamsarlık tütüyor
Buram-buram
Konularımızdan..
Burukluğumuz ondan.''
Sen kalacaksın
kimse bilmeyecek
Ve kimseler
görmeyecek seni
Yaşayacaksın gözlerimde.
Sana gitme deneyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia..
sende gördüğümü görecekler diye ödüm kopuyor...