bugün

O kadar çok aşık olmak ki o kişiyi karşımızda görünce karbüratörlü motorlar gibi ateş atmak.
içinde bulunduğum hadise. 2,5 sene oldu. insan genelde zaman geçtikçe sevdiğine olan ilgisi azalır, yani o ilk heyecan kaybolur. her nasılsa her geçen gün daha çok seviyorum. enteresan bir şey.
Yaptığım hatadır. Şimdi ise karnım aç, aşık edebiyatı yapamıyorum sayısalcı olduğumdan.
ondan çok etkilenmiş olmaktır.
Tanıdıkça yanılgıya hayal kırıklığına sebep olan durumdur. Uzak durun. Aşık olmayın.
aslında küfür duymaktan tiksinen biriyim, yeri geldiğinde kendim duyabileceğim bir şekilde ederim kullanırım, bu yazıda küfür etmeyeceğim, ama bu yazıyı okuyan biri beni anlayabilmeli, aşık olan yüreğimi seveyim : ).
insan öylesine aşık olurmuş ki, kiliseye girip, selamün aleyküm deyiverirmiş.
Biz öyle duyduk!
olmayan eylemdir. zira "çok aşık" diye bir söz yoktur. "çok aşık oldum" diyebilirsiniz, fakat burdaki "çok" aşkınızın büyüklüğünü göstermez. gösterse gösterse, birçok kez aşık olduğunuzu gösterir.
birkaç ay önce çok aşık oldum. olduğumu da anlamadım iyi mi. kız ellerimden kayıp gidiyor. sessiz sedasız. oğlum ne yapacağım ben seyir mi edeyim
yengeç burcu erkeklerinin yapmaması gereken şey. sonra üzerlerine yorganı çekip cenin pozisyonunda ağlıyorlar. hoş bir görüntü değil. üzülüyorum görünce. bir yerlerine yumruk atarak erkekliklerini hatırlatmak zorunda kalıyorum.
Hayatınızın hatasını yapmanıza ramak kalmış demektir.
görsel
Ben buna cevap veremem.
Olmayın. Tecrübeyle sabit.
Ohh atlattik biz o günleri çok sükür 28 yasindan sonra sarmiyor artik.
aşık oldukta çok olması kaldı. peh peh opeh
18 yaşından sonra zor olduğunu düşündüğüm eylem. işin içine menfaatler girince masum duygular koşarak uzaklaşıyor.
böyle hislere sahip insanların bu konuda hiç darbe almadıklarını düşünüyorum. şanslılar ve umarım da şanslı kalırlar ancak bir darbeye bakar çok aşık olma işi. bir darbede olaya bakış tamamıyla değişiyor, o hüznün riskini alamıyor insan.
Öyle aşık olmak ki aşkından duvarların kireçlerini kemirmek.
sonu bilinmez bir karanlığa bile bile atmasıdır insanın kendisini. canı yanarken bile tek dileğin; canana zarar gelmemesi olmasıdır. çok aşık olmak çok hayal kırıklığı çok uykusuz gece çok zor günlerdir çoğunlukla. çünkü kendisine çok değer verilen insan bu değeri kaldıramaz, çoğunlukla sıkılır. ve siz o buruşturulup kenara atılmış değeriniz ile bir köşeden sinsi sinsi izlemeye devam edersiniz işte. sonu genelde böyle biter. çok uzun sürecek sandığınız mutlu günler geçer de, mutsuz günler geçmek bilmez işte. ama elbet hisleriniz de kırıla kırıla biter, bitmeli.
genelde kendiniz için fazla olduğunu düşündüğünüz insanlara karşı beslediğiniz duygu.

aklınızdan geçirmiyorsanız da bilinçaltında yatan sebep tam olarak bu.

sonu genelde hüsran olur.

o yüzden hiçbir zaman, hiçbir şeye fazla bağlanmamak lazım.

eşya, insan, hayvan, bitki... ne olduğu önemli değil. en öne kendini koyacaksın her zaman.
aptallıkdır. kendine saygısı olmayan benim gibi aptalların eylemidir. kafamı sikiyim.
galiba en çok da aşık olmak ve aşka sahip olmak arasında sıkışıp kalıyor ruhlarımız, bu kavramların anlamını bilmeden her gün delice aşkı ararken bulduğumuz an tüketmeye başlıyoruz . Tam da bu noktada karşımıza çok önemli bir sorun çıkıyor karşımıza: “Sahip Olmak” sorunu.

Aslında “Sahip olmak” ve “olmak” açılarından bakıldığında sevmenin ikili bir anlamı olduğunu görebiliriz.

Aslında bu her zaman kendime sorduğum bir sorudur: Sevgiye sahip olunabilir mi? Eğer bu olabilseydi, sevginin maddesel bir biçim alması ve onu alıp saklamanın mümkün olması gerekirdi. Sevgi bir soyutlamadır. Gerçekte var olan ise, sevme eylemidir.

Sevmek, yaratıcı bir etkinliktir.

Bir insana ya da bir şeye ilgi duymayı, onu tanımak istemeyi, onu anlamayı, doğrulamayı ve onun yanındayken sevinç duyabilmeyi doğurur. Bu ister bir insan, ister bir resim, isterse bir ağaç olsun sevme eyleminin özellikleri hiç değişmez. Sevmek, sevilen insanı ya da nesneyi canlandırmak, onun yaşam duygusunu arttırmak anlamına gelir. Aynı zamanda, kişinin kendisini de canlandıran, yenileyen ve hareketlendiren bir süreçtir.

işte bu noktada çok aşık olmak devreye giriyor. Eğer sevgi, “sahip olmak” türünde ele alınacak olursa, kendinin kılmak, denetimi altında tutmak anlamlarına gelecek ve böylece de canlandırmak ve hareketlendirmek yerine, boğucu, engelleyici ve kısırlaştırıcı bir eylem haline dönüşecektir. Çoğu kez çok aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini ve sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir.

insanlar sevmeyi beceremediklerinde en çok aşk maskesini kullanırlar. “Kıskanıyorum o yüzden böyle giyinmeni istemiyorum, çok aşığım o yüzden bu davranışını onaylamıyorum.” gibi cümlelerle aşk maskesi altında sevgiyi tüketirler. Denetimleri altında sevdikleri insanları boğarak, engelleyerek, sevgiye sonsuza dek sahip olma yanılsamasını yaşarlar.
Yillar önce cok asik olmustum o da bok yoluna gitti degmezmis.
salak bok konuşmayın.

sevişmek istediğiniz bedenlere, aşık olmak istediğiniz kişilikleri/ruhları yakıştırıyor, kendi halusilasyonunuza aşık olduğunuzu sanıyorsunuz.

sonra bildiğiniz gibi olduğundan emin olduğunuz ruhun bilmediğiniz yönlerini gördükçe, aşk sandığınız hormonlarınız yavaşça sönüyor.

ve ona baktığınızda eskisi gibi hissetmemeye başladığınızda, o eski hissi arıyor ve yoksunluk psikolojisine bürünüyorsunuz.

hiç bir zaman var olmamış bir şeyin eski halini arzuluyor ve içten ice durumun imkansızlığını kavrayabildiğiniz için acı çekiyorsunuz.

yani; aşk değil, salaklık acitir.
Agzina sıçılacak demektir.