bugün

Nesini özleyeyim bok gibiydi. Sadece günahsız olduğum halimi özlüyorum.
bir insan çocukluğunu özlemeye ve sevdiği bir çok insandan bahsederken başına "rahmetli" sıfatını çokça eklemeye başladı mı artık büyümüş demektir. misal ben babamdan teyzemden dedelerimden ebelerimden bahsederken her geçen yıl daha çok rahmetlilerden bahseder oldum. rahmetliler arttı... çocukluk yılları ne kadar yoksunluklarla dolu olsa da o sorumsuzluk yıllarına özlem arttı... büyüyoruz galiba.
Not: 1982 doğumluyum.
hiç özlemiyorum, dersler, ödevler, okul, aile baskısı, başarılı olma baskısı, diğer çocuklarla kıyaslanma stresi, sınavlar, büyüme sorunları, ergenlik, karşı cins....oooooooooooooof düşününce bile gerildim...
mevcut yaşım harika...kendi paramı kazanıyor, kendi hayatımı yaşıyorum, kimse karışamıyor, kimse müdahale edemiyor. canım ne isterse onu yapıyor, canım ne istemezse yapmıyorum....tüm hayatımın kontrolü sadece ve sadece bana ait....
ben o çocukluğumun içine edenlerin tümünün a*k....
ışıklı ayakkabımı,

kırmızı bisikletimi

özledim işte lan.
en çok özlediğim şey belkide.
ailece misafirliğe gittiğinizde, iyi anlaştığınız misafir çocuğu ile oynayıp oynayıp yorulduğunda kanepeye sızıp, anne veya babanın haydi kalkalım deyip, uyuduğunuz veya çocukluk masumluğu ile uyuma numarası yapıp sizi kucağında götürmesini özlemektir. sokakta saklanbaç oynayıp eve gelince terli terli su içmek isteyip, anneden azar yemeyi bile özlemektir. ama hep derim, insan çocukluğunu, çocukluğunun büyüyünce anlar hep. çocukken hep bir büyük olma hevesi vardır. keşke bir iksir olsaydı da hep çocuk kalabilen şanslı kişiler olsaydı. insan büyür, yaşlanır bile ama içi çocuk kalan kişiler vardır derler. doğrudur ama ne kadar içimizde ki çocuk ölmedi dersek diyelim, içimizde ki masumluğu kaybedince hiçbir önemi kalmıyor. masum kalabilmek deyip geçmemek lazım. bu dünyada bir iyiler var bir de kötüler. ne kadar iyi bir insanım acaba demek için ihtiyacım olan şeyleri kaybetmek istemiyorum. bu hayatın yükü bana ağır da gelmiyor. fakat hayatım ne kadar kötüyse diyelim o kadar kötü bir yaşamı benim hatalarım sayesinde olmasına üzülürüm mesela. onun için iyi yaşamak lazım. iyi yaşamam lazım. cümlenin akışını epey bir bozdum. farkındayım. swh. ama çok doluydum ne yapayım. hayat işte. bir çocuğun hayalleriyle başlar her şey. hayalleri ile ya yıkılır ya da alışır yalan dünyaya bir şekilde. haydi iyi geceler.
annemin beni şarkı söyleyerek uyutmasını özledim. aslında annemi özledim. şarkı söylemese de olur.
masumluk yıllarını tekrar istemek küçük bir nesne ya da çocukluğunuzu dair koku bile hüzün ve özlem kaplıdır o yılları aratır. (bkz: burun direkleri sızlıyarak ağlamak)
Karşı cinsle sarmaş dolaş yolda yürürken sizi ayıplama bakışlarıyla değil, sevgi dolu bakışlarla izleyen kalabalığı özlemektir belki de...
benim için; portakalları mandalinaların yavrusu sanan, gökuşağının altından geçebilmek için koşan çocuğu özlemektir.
yokuş aşağı bisiklet sürmeyi, büyük abilerle top oynamayı, okul bahçesinde koşturmayı, hafta sonları çizgi roman okumayı özlemektir.
sen hiç bir şey yapmasan bile herkesin senin mutluluğun için çaba sarfettiği zamanları özlemek.
çocukluğu özlemek, rahatlığı, vurdumduymazlığı, sorumluluk sahibi olmayışı özlemektir.
sırtımıza yüklenen ağır dünya işlerinden bıktığımızı gösterir.

kimbilir belkide içten içe, kaybedilen yoklar arasına katılan sevdiklerimize duyduğumuz özlemdir, bir babaanneyi bir dedeyi özlemektir.

çocukluğu özlemek, en masum halimizle en umarsız geçirdiğimiz günlerimizi özlemektir.
cocukken kurdugu hayalleri yasayamayan insan.
Keşke hep çocuk olsaydım anne kuzusu, babasının dizinin dibinden ayrılmadan kalsaydık gurbete koydular bizi sıçtılar çocukluğa pehhh. küçükken yaşanan şeyşler daha kalıcı oluyor ama büyüyümce small beden iç çamaşırın basenlerde bıraktığı izler gibi siktiri boktan insanlra olaylar acıla..
her gün beyni yoklayan ibne duygu, puşt duygu. o kadar özlenir ki hem de...
doksanlı yıllarda çocukluğunu yaşamış olan insanların duygulanması.
en güzel zamanlardır. o zamanlar belki anlamazsın büyümek istersin. fakat hiç bir zaman o kadar masum aşklar yaşayamazsın. sadece bakışarak hiç bir şey demeden uzaktan saatlerce izlersin derste onu. teneffüste oyunlarla çalmaya çalışırsın kalbini. dostluklar bir başkadır. düştüğünde evine taşırsın. en büyük mutluluktur çocukluk. özlemeyen var mı?
sokaklarda aptal aptal gezdiginde kimse dönüp bakmazdı bile. ve biz büyüdük çünkü çok vardı.
internetten, bilgisayardan, telefondan, iletişimden, iş güç derdinden, üstüne yüklenen sorumluklardan kaçma isteği, gazoz kapaklarını devirmek için kullandığımız konserve kapağının içini macunla doldurmak için macun arama derdini özlemektir, bütün misketlerini üten çocuğu dövme isteğini özlemektir,karda kaymak için anneden terlik yemeyi göze alıp leğenleri delik deşik etmeyi özlemektir,ayakkabılar delik deşik pantalonların yamalı olduğunu umursamadan okulda kızları kovalamayı özlemektir ,simit ayrana ayrılan paranın futbolcu kartlarına verip aç kalmayı özlemektir, herhangi bir olaya üzülürken arkadaşlarının seni mahalle maçına çağırmasıyla biten üzüntüyü özlemektir. Bak yine özledim çocukluğumu.
Sorumluluklarımdan nefret ediyorum. Her bir şeyi umarsızca yapabildiğim o masum çocukluğumu geri istiyorum ben.
''keşke çocuk kalsaydım da dizimdeki yarayı en büyük acı sansaydım.'' diyor ya birisi, kim diyorsa artık. tam olarak öyle. hayatın bu kadar yoz bir şey olduğu o çocuk aklımın ucundan bile geçmedi. keşke o yollarda sürekli bir şeyler arayan, bulduğu işe yaramaz çöpü eve getirip annesinden dayak yiyen o aptal çocuk olarak kalabilseydim.
o zamanlarda utandığım altıma yapışlarımı bile özledim.
hüzünlendirir, o zamanlar hayat kirletmemiştir seni.
Şimdiki hayata baktığımda keşke tekrar çocukluğuma geri donebilsem diyorum. Çocukken stres, depresyon, çalışmak vs gibi sıkıntıların hiçbiri olmayacaktı.