bugün

Yer: Trabzon Cumhuriyet ilkokulu, 8-F Sınıfı.
Mekan: Sınıf içi
Ders: Boş (boş olması sebebi ile uzuneşek oynamaya karar verilmiştir.)
(arnoldcivardagezen belinden hafif rahatsız olduğu için yastıktır.takımlar 4-4 kişiliktir.)
ilk sıra yatar, en arkada ismi abdurrahman olan tam laz bir arkadaşımız vardır. Yani çokçabuk sinirlenip parlayabiliteye sahiptir ama bir o kadarda komiktir. Neyse efenim ilk sıranın hepsi abdurrahmana atlar, abdurrahman 4 kişiyi güç bela taşır tekmi çiftmi sorusunu bilir ve atlama sırası ona gelir, ama o sırada burnundan alev çıkartmaktadır tabiri caizse. ilk o atlayacaktır, gerilirr gerilirrr ve atlarrr efenim 4 kişilik sıranın üstünden uçarak yastık'â (bendeniz'e) doğru gelmektedir. Can havliyle yana eğilen ben, çaaaaaat diye bir ses duyarım, abdurrahman duvarla bir bütünleşme yaşamıştır(hemde direk başına). sınıftaki herkes kopmakta abdurrahman ise kafasını tutmaktadır, kafası yarılmamıştır, ama kocaman bir şişlik vardır.

ama azimli abdurrahman kafasına rağmen oynamaya devam etmiştir. swh
biyoloji dersinde hocanın 5 bekleyen varmı sorusuna sadece bir kişinin el kaldırması fakat işin ilginç tarafı koskoca sınıfta tek 1 alan kişinin de aynı şahıs olması.
Yer:Bursa Cem Sultan Lisesi,8-C Sınıfı
Ders:Matematik
Kadirşinaz,mülayim,karıncaezmez şevki karakterli biricik hocamız kendini formüllere kaptırmış tahtayı doldurmakta;
bu sırada canı sıkılan ve pencereden dışarı kaçma teşebbüsünde bulunan arkadaşımız tam camdan atlayacağı sırada
hocaya yakalanır.Pencereye tünemiş arkadaşımız ile hoca arasında şu diyalog geçer:

+ evladım ne işin var orda,boşuna mı anlatıyorum ben bunları?
- pardon hocam
+ yeter bee.üfff.bak hiç yan sınıfta sizin yaptıklarınızı yapmıyorlar
- ben de yan sınıfa geçecektim zaten hocam
+ nereye gidersen git,gözüme gözükme

bunun üzerine arkadaşımız camdan atlayarak sınıfı terketmiştir,hocamız da dersi *
lisenin tek korkulan ve nefret edilen hocasının, tiyatro oyunu esnasında yanıma oturması. ardından oyunla ilgili ara sıra yorum yapması. korkudan ve şaşkınlıktan olsa gerek ne dediğini anlayamadan '' hmm evet '' demekle yetinmem. ve adamın her seferinde garip kahkahalar atması. en sonunda son sorusunu anlamam. bir tipleme için bana dönüp; '' tam angut yaa. di mi? '' demesi. '' evet '' dememle yine acayip bir kahkaha atıp, oynayanların dikkatini dağıtması...
bahçede çıkan kavgayı ayırmak için müdür yardımcısının 1. kattaki sınıfın penceresinden atlaması.
beden dersinde maç yaparken geleceğin materazzilerinden birinin arkadan çift dalması sonucu ayaklarımın yerden kesilmesi ve düşüp kafamı yarmam. daha fazla yaran bir olay yoktur heralde.
- lan faruk sınav var, kopya seti ayarlasana?
- ayıb ettin hacım hangi ders lazım?
yer: aksu anadolu öğretmen lisesi
sınıf: 11fen1
ders:fizik
öğretmen: bekar ortayaş hanım öğretmen
öğrenci: ebeci lakaplı matematik dehası...

öğretmen: evet çocuklar bu soruyu kim çözecek?
tüm sınıf: ebeci çözsün hocam
öğretmen: oğlum sana neden ebeci diyorlar?
ben: olgun bekar kadınlardan hoşlanıyor hocam
öğretmen: (panik halde çığlık atarak) ay bana ne kimden hoşlanıyorsa, açın defterlerinizi soruyu yazın...
hoca canlılar bilimi(biyoloji) dersinde üreme konusunu anlatır. konu sonunda penise gelir ,hoca tahtaya birşeyler çizmeye çabalar ,olmaz siler ,tekrar çizer. öğrencinin biri dayanamaz;
-hocam vereyim de kopya çek!

not: uydurma değil 35 şahidim var.
not ile öğrenci geçirmekte ve öğrenci bırakmakta üstüne olmayan bir hocamız vardı.

çıtır hatun almış 35. --yaa hocaaaam ama geçemezsem çok üzülürüüüümm :( geçti
pezemenkin biri de almış 90. hoca dio bırakıcam. çocuk dio nah bırakırsın babalar gibi de geçicem.
dursun bikik: bi 20, geçiyo; bi 20 daha, yine geçiyo; bi 20 daha...
az kaldi geçiyodu ibne heh heh heh heh

not: alıntıdır.
lise 2,din kültürü ve ahlak bilgisi sınavı.
-3. sorunun cevabı Hz. Musadır.Hemen yan tarafta oturan ve hafiftende sizden hoşladığını düşündüğünüz er kişi lydea 3 ne lydea!diye sessizce böğürmektedir.korkarsınız kopya vermeye.. * gençlik işte neyse öyle çaresiz bakar ki size dayanamazsınız kağıdınızı masaya bırakırke er kişiye dönüp;
-alperrrrr, musalar kapıda bizi bekliyor hadi çıkalım dışarı yanlarına..*
-ve alper çoşar.musa kim lan! ne zaman tanıştın*.
-alper hadi ver şu kağıdını da çıkalım musa bekliyor hadi!kırk saat anlayamamıştı..akabinde
hoca önünden kağıdı çekip benim kağıdıma da güzel bir işaret çakmıştı.bunlar olduktan sonra bile;
-ne zaman tanıştın ya musa kim?, ben varmıydım tanıştığında diye sorular sormaya devam etmekteydi.*
arka sırada oturan hilmi adlı arkadaş bioloji dersinde defteri parmak ucunda çevirip durmaktadır. bunu gören hoca hilmiyi hemen dışarı atar. hilmi artık mutludur, ders onun için erken bitti.
hilmiyi dışarıda yanlız bırakmak istemeyen ben de aldım defteri parmağımın ucunda çevirmeye başladım. pek beceremesem de hocanın sinirlerini bozmaya yetti. aldı defteri attı pencereden dışarı git al gel dedi. getirdim. tekrar attı ders sonuna kadar 10 defa gittim geldim. tüm sınıfa madara oldum. o gün bugun nerde parmağı üzerinde defter çevirmeye çalışan birini görsem hüzünlenirim.
1.sınıfta erkek abazalar yeni yeni tanışma faslını artık geçmiştir.

ahmet:a

mahir:m

su borusundan su akmaktadır mahir sürekli olarak aynı şeyi tekrar etmektedir;

-Bu su nerden gelıyo bu su nerden gelıyo
bu sunerden gelıy

Ahmet ise dayanamayıp anayın a*ından geliyoo der ve koparlar.
birdirbir oynamaktaydık herzamanki gibi. derken kıl olduğum arkadaş üstümden atlarken ben yere eğildim ve duvara tosladı. kaşı yarıldı. aslında bu olayda bir tek o yarıldı yani. heheh.
ders edebiyattır ve arka dörtlünün en zıpırı* 13 kişilik sınıfta kar maskesi ile uyumaktadır. hocanın kendine seslenişini duymaz, haliyle arkadaş dürtüklemeleriyle uyanır. maskeyi tek gözünü açacak şekilde kaldırır ve ekşimiş bir suratla hocaya bakar. arkasından şu diyalog gelişir;

hoca: çıkar o maskeyi.
arkadaş: *hı?
hoca: o maskeyi çıkar diyorum.
arkadaş: ya üff. ** hocam, çok ses geliyo.

arkadaşa uzun süre bakakalınılır, sonra hocaya bakakalınılır. ardından kahkahalar koyverilir.
dengesiz hocalar her okulda vardır ama lisedeki kimya hocamız kadar dengesiz bir hoca olduğuna inanmak istemiyorum. hiç unutmam ilk sınavında 100 alan kız için, işte benim öğrencim söylediklerimi ne de iyi dinliyor aferim kızım sana, diyerek ahkam kesmişti sınıfa.

fakat gelin görün ki ikinci sınavdan aynı kız 1 aldı. şaka gibi.
daha bugün dershanede yaşanmış olaydır. *
derste hoca, "fıkra bileniniz var mı?" diye sorar. arkadaş tahtaya kalkar ve şu fıkrayı anlatır:

"temel bir gün otele gitmiş. geceyi orda geçirip sabah çıkacakken resepsiyondaki adam önüne bir kâğıt koymuş. kâğıtta "tkp" yazıyormuş. temel "ula bu nedur uşağum?" diye sormuş. görevli de "tenis kortu parası" demiş. sonra bir kâğıt daha göstermiş. bunda da "yp" yazıyormuş. temel yp'nin yüzme parası olduğunu öğrenmiş ve sinirle sormuş:
"iyi de ha çam ben bunların hiçbirunu yapmadum ki."
görevli "yapsaydınız" diye cevaplayınca temel de bir kâğıda "tsp" yazıp vermiş. görevli bunun ne olduğunu sormuş. temel de "temel'i dııtma parası" diye cevap vermiş."

hoca: bu ne biçim fıkra? boş bulduğun vakti değerlendir diyor bildiğin.

bu arada sınıf dııt kısmından sonra yerlerde...
birçoğu lisede yaşanan güzide anılardır.

her hafta düzenli olarak kimya dersinde uyumaktayım. yine bir kimya dersi; en arka sırada ayaklarımı sıraya uzatmışım, üstüme montu örtmüşüm kafama pembe bir şal kapatmışım. uzaktan bakıldığında sadece montların fırlatıldığı bir köşe gibi duruyor sıra halbuki ben orada uyuyorum mışıl mışıl. ve hatta rüya da gördüm. sınıf bomboş rüyamda. bir tek sıranın üstünde bir televizyon duruyor açık halde. sesi de bayağı çıkıyor. ben artık nasıl daldıysam aralıksız iki derse yakın uyumuşum. ikinci dersin sonuna yakın montların altındaki ben, rüyamdaki televizyon sesinin aslında ders anlatan kimyacı olduğunun farkında olmadığımdan bağırarak uyanıyorum.

+kapatın lan şu televizyonu!

beraberinde kafama attığım şal ve montlar yerde. ayrıca masaya vurunca üzerime defterler düşmüş. hoca kızmaktan falan vazgeçip 10 dakika güldü bana. zaten sınıfı tutabilene aşk olsun. en son o terbiyesizliği yaptıktan sonra akıllandım. artık efendi efendi derste defterin üstüne kafamı koyup uyuyorum.*
arkadaşın sesi kısılmıştır ve konuşamamakta, hocanın okumasını istediği metni okuyamamaktadır.

hoca: oğlum ılık su iç. ya da en iyisi hoşaf iç, iyi gelir.
mogosog: hocam eşek hoşaftan ne anlar?
sesi kısılan arkadaş: teef... öhdürü...
bir gün yine ön bahçedeyiz top peşindeyiz birazdan gireceğimiz derste diğerlerinin çekeceği ter kokusu ızdırabını düşünmeden bir oraya bir buraya koşuşturuyoruz, top benim ayağımda ilerliyorum piçin teki geldi taktı çelmeyi(ayağa kalktığımda lavuk ta öbür kalede gülüyordu pis pis. yavşak) ben de düştüm yüzü koyun kaşım yarıldı.*
yer :bursa/nilüfer
ders : biyoloji
hoca : keko ahmet

hocamız osmoz , difüzyon vs. anlatırken kurduğu cümle aynen şöyledir.

+bu arkadaşımız denizde havuza giriyor diğer arkadaşımız da havuzda denize giriyor.
-(sınıf)ahahahapuuhaaahhahahhhhahhh
Hiç unutmuyorum hala bulamadığımız bi arkadaş tuvalete sıçtıktan sonra bokunu duvara felan sürmüştü. Bu durumu görmek isteyen bi çok turist geliyordu başka katlardan.
lisede öğleden sonra kimya ödevi kontrolü yüzünden herkes kaçmıştı ve geometri dersinde 4-5 kişiydik.
konuşuyorduk konu ilk okul öğretmenlerine denk gelmişti. bende ilk okul öğretmenimin kötülüğü hakkında kinaye yaptım ama adam gerçek sandı.
olayı açıklamamdan sonra "vay pezevenge bak süper kinaye yapıyor" demesini unutamam..
sene 2003. lise 2. sınıftayız. konferans vermeye çok bilmiş bir psikolog gelmiş anlatıyor da anlatıyor. bir ara ağzından insanımızın neden futbol bağımlısı olduğuna dair bir tespit çıkıyor ve diyor ki, "90 dan önce trt 1 tek kanaldı ve trt'de de sadece futbol yayınlanırdı." minavlinden bir şeyler. tabi kendi sonunu hazırladığının farkında değil.

sonra salona dönüp "evet gençler siz hangi sporlara ilgilisiniz" diyor. junior kod adlı arkadaşımız söz alıyor ve "at yarışı hocam" diyor. tabi bizim çok bilmiş psikolog "aha ekmek çıktı" diye düşünüp "gel bakalım junior sen sahneye anlat niye at yarışını seviyorsun"

junior emin adımlarla sahneye ilerledikçe psikoloğun yüzündeki yavşak gülümseme daha da artıyor. fakat. fakaaat.

psikolog: evet junior anlat bakalım neden sen at yarışılarını seviyorsun.

junior: hocam bizim evde de bir ara hep trt 4 çekiyordu...

efsanedir. aradan8 sene geçmesine rağmen halen daha hatırladıkça gülerim.

liselilere not: o zamanlar at yarışları trt4 de yayınlanırdı.
yer: ist. ünv. ed. fak.- amfi 10'un yanındaki banklar...
tarih:2008
bir arkadaşım ile banklarda oturmuş, sohbet ederken... merdivenlerdeki bir erkek dikkatimizi çeker ve...
ben: çocuga bakar mısın 10 dk.dır basamagın başında bekliyor, garip değil mi?
arkadaşım: evet, belki görme engellidir, basamağı bulamıyordur.
ben: ama sopası yok?
arkadaşım : unutmuş olabilir?
ben: yardım edelim mi?
arkadaşım : yanından gelen geçenler niye etmiyorki?
ben: dikkat etmemişlerdir...
arkadaşım : bilmem sen bilirsin?
ben : ben dayanmıcam yaa, kalk yardım edelim..

ve çocuğun yanına yaklaşırız, ama çocuk daha sonra adım atmaya başlar...

arkadaşım: ne yapcaz, gidiyor bu yavaş yavaş...
ben : dur, biz de arkasından yavaşça gidelim, bizi farketmesin kendi başına gidebilirse daha iyi olur, bir sorun olursa direk yardım ederiz...

biz çocuğun bizi görmediğinide varsayarak arkasında yavaşça gideriz, çoçuk çok yavaş ve bir basamağa basarken 2 dk. bekliyor resmen ve bizim yorumumuz ise...

--"basamağın yerini bulmaktan zorlanıyor" diye üzülüyoruz neyseki ağır adımlar ile çocuk önde biz arkada kütüphanenin oraya yani 3. kata kadar çıktık akabinde çocuk duvara doğru yürüyordu ve ben panik yaparak...

- koş çocuk duvara çarpcak sanırım...
(halbuki bir duyuru asılmış, yüksek muhtemel ona yönelmiştir fakat biz görme engelli olduğuna o denli şartlanmışızki bu olasılığı düşünemiyoruz bile)

ve bu düşünceler ile çocuğun omuzuna dokunarak, bize doğru dönmesini sağladım fakat adam döndüğünde arkadaşımda bende şok olduk, çocuğun yemyeşil gözleri var ve gayet net bakıyor işte o anda ne diyeceğimi şaşırdım...

çocuk : efendim?
ben : şey...
çocuk: ney?
ben : gideceğiniz yeri bulamıyorsanız isterseniz bırakalım (ohaa ne dedim lan ben, yolda geçen kırolara döndüm resmen)
çocuk : yaa kafam biraz karışıkta onun için düşünüyordum...( arkadaşım, araya girerek karıştırdık sanırım sizi dedi...)
çocuk: sağolun yinede...

biz kaçarak uzaklaştık, ve yarım saatten fazla kahkaha attık ve işin daha vahim tarafı çocuk güldüğümüzü gördü ve sonra yanımıza gelerek geçin siz dalganızı dedi.
ama biz gülmekten durumu anlatamadık bile, biz çocuk ile dalga geçmiyorduk kendi halimize gülüyorduk, özellikle benim kurdum

-gidiceğiniz yere bırakalım cümlesine *
güncel Önemli Başlıklar