bugün

derste x kişi y kişiye parmak atmıştır ve hoca görmüştür; siz ne yapıyorsunuz?
x-hocam y bana parmak attı.
y-yok öyle birşey, iftira.
sus terbiyesiz, gözümle gördüm. öğretmen öğrencilere sorar ; arkadaşlar y'ye ne yapalım.
yanıt: hocam x'de y'ye bir parmak atsın, ödeşsinler.
-susun terbiyesizler...
okula ilk başladığım günlerde bayağı bir hırçındım. gitmek istemiyordum. bahçede çamurlu su birikintisi vardı. üstünden geçtim koşarak her yerim çamur oldu. öğretmen de kızdı niye yaptın diye ve beni kapının önünde cezalandırdı. ben de kapıyı açıp beni içeri almazsa çamura atlayacağımı söyledim. almadı.. ve ne mi yaptım.. çamura atladım.. sonra da eve gittim..
yer:cagaloglu anadolu lisesi
zaman:2004 son din sınavı
bilenler bilir ortak sınav diye bir olay vardır bazı liselerde işte bizim lisemizde öyle bir liseydi zamanımızda (belkide hala öledir). haliyle bu ortak sınavlarda farklı derslerin hocaları gözetmenlik falan yapar. işte birazdan anlatacağım dialogta lise sonların son din sınavına giren bir fizik hocasıyla sorunun cevabını açtığı kitapta bulamayıpta yüzsüzlüğün limitine vurup annesine telefonla bağlanma hakkını kullanan zeki öğrenci arasında gecmektedir.

-kızım napiyorsun sen orda?
+hocam bi sn. tel.deyim anneme soruorum kitapta yok bu sorunun cevabı.
-nası ya? kitap açtınız bişi demedikte bukadarda göze sokulmazki ama. pes doğrusu.
+heuhe ama hocam eğleniyoruz bis böle bidaha nerde gircez din sınavına?
-allah belanızı vermesin..kapa o telefonuu.
(bkz: öğrenci-öğretmen diyalogları)
8. sınıf. kar yağmı$tır etraf buz. randy bir nedenden dolayı sinirli sinirli bahçede yürürken hacimde büyük bir buz parçası randy'nin kulağına girer bıçak gibi. randy o sinirle etrafına bakınırken herkes ona bakmaktadır ama bir tanesi pis pis gülmektedir. randy çocuğa doğru hızlı adımlarla yürürken çocuğun suratındaki pis pis gülme ifadesi bir anda korkuya dönü$ür. randy gider ve bir yumrukla çocuğu yere yıkar, çocuk bayılır. ilerleyen saatlerde müdür yardımcısı randy'e konuyla ilgili "siz gençsiniz olur böyle $eyler öpü$ün barı$ın" demi$tir.
yer:adana mehmet kemal tüncel lisesi
ders:tarih
hoca:lakap kıllı(adama böle hitap edile edile gercek ismi unutuldu)
arkadaş: arkada konuşur
hoca : olum evladım susun (konuşma hala devam eder), bak ben kime diyorum tükürrüm ha ben kime diyorum bak hala konuşuyor ya tühhhhh.(ıslak ıslak)yandaki masadan ses gelir hocam bir porsiyon balgamlıda buraya:
5. sınıfın son hafatsı çarşamba günüdür. öğretmen öğrncileri okul bahçesine salmıştır dersten çıkartıp, salak çocuk oyunlarını oynayabilsinler diye. bir kafadan "haydi duvara koşalım son gelen ebe olsun" şeklinde bir ses çıkar ve herkes bulunduğu konumdan duvara koşmaya başlar. ufacık tefecik st27 de usul usul koşmaktadır. ta ki arkadan hayvan gibi gelen bir çocuk ona çarpana kadar. meydana gelen çarpışmanın ardından momentum etkisiyle st27 cik bir süre yerde sürüklenip dizlerini parçaladıktan sonra kafayı çöp konteynerine çarpar. bir de artık büyüdüğünü düşündüğü için ağlamamaya kasar kafasını tutarak. sonra patavatsız başa bir çocuğun söylemiyle elini başından bir çeker ki eli gözükmemektedir kandan. ardından ağlamaya başlar küçük st27.

gülmekten yarmasa da kafayı yarmak adına yaran bir okul anısıdır benim için.
dersi asla kaynatmayan muhteşem bir matematik hocasının * türeve başladığı derstir günlerden cumadır.hocanın tahtaya çizdiği ve türevin grafiği budur dediği çizimin bi taraflara kaçan şemsiye modeli olduğu görülür ve hocam cuma cuma bu ne denir kopulur.***
Herkesin kendisine ait olanı anlatmaktan pek keyif aldığı, ancak yıllar geçtikten sonra anlatıldığında olayla alakası olmayan insanların hiç de ilgisini çekmeyen anılardır. Çünkü bu anılar canlı yaşandığı anda bir lezzet taşımaktdır. Ama insan muhabbeti açıldığında "ulan en komik anılar benimkiler" piskolojisine kapılıp anlatıverir kendisine ait olanları. Oysa dinleyenler de "yahu bir an önce bitirsin de ben anlatayım" modunda dinlerler. ama benim anılarım harbi komikti. Mesela birgün **...
yer: Anadolu Ünv.
ders: osmanlı türkçesine giriş

hoca osmanlıca öğretmek için o zamanın ilk okul çocuklarının resimli kitaplarından yararlanıyor. tabi arap alfabesine alışkın olanlar daha bi çabuk kapıyor harfleri. hoca kuralları yavaş yavaş anlatırken bir yandan da pratik yapmamız için resimli kitapçığımızı okuyoruz. sıra arkadaşım hiç bir harfi bilmiyor. hoca da okuması için ona söz verdi. resimlere bakarak okuyormuş gibi nesneleri söylüyor. ben de yanında bir şey yapmazsam çatlarım. bülbül kelimesine geldi sıra. yavaşça kıza civciv dedim. kız arkamdan kendinden emin bir şekilde civciv dedi...
hoca da sınıfta koptu tabi
çocukluğun verdiği saflıklarla yapılan saçmalıklar sonucu insanı gülmekten yaraım yarım yaran olaylardır.

ilkokul 2.sınıftaydım. sınıfımdaki yonca isimli artık şımarık mı desem mızmız mı desem değişik bir kız vardı. sürekli şikayet ederdi.

-öğretmeniiiiiiiiiim çağaaataay saçımı çektiii.
-öğretmeniiiiiiiiiiim gökçe kalemimi aldıııııı!
-öğretmeniiiiiiiim bilgehan defterimi çizdiiiiiiii!

.. diye giderdi yonca'nın şikayetleri. öğretmenimiz artık aldırış bile etmezdi, bıkmıştı.

ama bir gün çok garip bir olay oldu:
sınıfta bir uğultu,gürültü... kezban ve yonca tartışıyor. ve o an:

-öğretmeniiiiiiiiiiiiiim kezban bana seksomanyak dediiiiiiiiii!

bizler o zaman seks nedir manyak nedir bilmediğimizden yonca'nın klasik şikayetlerinden biri sandık bunu da; kezban da bilmiyordu seksomanyağın ne demek olduğunu. öğretmenimizin gözleri kocaman açılmıştı...

sonra matematik dersi başladı... yeni bir garip hatıra oluşturmak üzere herkes yaşantılarına devam etti.
-aslı ip atlıyooo koşun!!! *

edit: arkadaşım, ben bakmadım mustafa baktı.
lise sonda edebiyat öğretmenimiz edebiyat kitabındaki hacivat-karagöz oyununu gölge oyunu şeklinde sınıfta sahneleyenlere sözlüden 100 vereceğini söyledi. bunu tüm sınıflarda da söylemişti. bizde uyanıklar olarak işe emek harcayıp yapan sözel sınıfından mühimmatları aldık. tek eksiğimiz ışıktı. sözelciler ışık için el feneri kullanmıştı, bizde alternatif çözüm üreterek bakkaldan mum aldık ve bir sonraki hafta edebiyat dersinde oyunu sahnelemeye başladık. sahneyi tahtanın önüne taşıdığımız sıraların üstüne kurduk; hacivat karagöz seslendirmesini arkaya çöken iki arkadaş, oynatmayıda önde koşullanmış olan onko ile ben yapıyorduk.(onko 4 nesil çaylak, yazar olamadı. yazıkkkkk.) herşey güzel başladı. hacivatı karagözü sağa sola sallıyoruz, arkadan seslendirme geliyor. sonradan nasıl olduysa iş cıvıdı. hacivatın bir iki kere domaldığını gören karagöz dayanamadı ve hacivatla iş tutmaya başladı. sonradan iş tutma baya bi coştu, yani adam bariz çakıyo sınıfın önünde hacivata. arkada seslendirmedekilerde coştular ve tokat atma sesi olarak yazılı olan 'çattt' kısmında biri diğerine harbiden çaktı tokatı. selendirmede kitabın dışına taştı. hacivat ' ne vuruyosun lan' derken karagözde 'olum burda tokat var işte çatt yazıyo', hacivatta 'skerim tokatını olum gerçekten vurulurmu'; falan derken kitap yalan oldu.. bizde oynatmayı bıraktık iki arkadaşın tartışmasını izliyoruz. o sıra onko arkadaşımız oynattığı kuklanın sopasını yanmakta olan muma yaslayarak bi güzel tutuşturdu ve ' allah yanıyo lan bu' falan diyerekten ortamı tamamen kopardı. sınıfta insanlar gülme krizine girmiş durumdaydı. enteresan olansa öğretmenin hiç bir şekilde olaylara müdahele etmemesiydi. sözlümüze 100 falan vermedi tabi. ama lisemizde sahnelenmiş en güzel hacivat-karagöz oyunu da bizimkisi oldu.
lisedeki tuvaletimizde tenefüslerde kabinler hınca hınç dolar, millet deli gibi sigara içerdi. nöbetçi öğretmenin baskınında içerden çıkardığı tiplerle konuşma:
nö- olum kaç kişi girdiniz lan içeri, bu kadar adam nasıl sığdınız?
öğ- ........
nö- olum napıyodunuz içerde, sigara içiyodunuz diğmi?
öğ- yok hocam ne sigarası, sigara falan içmiyoz biz.
nö- olum ya sigara içiyonuz, ya skişiyonuz içerde bu kadar adam. napıyodunuz?
öğ- sigara içiyoduk hocam...
nö- yok yok, siz ibneye benziyosunuz. kesin skişiodunuz.
öğ- hocam valla sigara içiyoduk ya...ne ibnesi. bu kadar adam içinde afiş yaptın bizi...
yer: ortaokul
sınıf: orta 2

okul dağılır palta melul mahsun evine gitmek üzere yol alır okulun merdivenlerinden inre ve koridora gelir. biraz düşünceli yürürken önünde yürüyen kız döner ve paltaya iki tokat atar. palta afallamıştır. hiçbirşey diyemez kıza. sonradan olayın şifresini çözer. iki adet sapık ruhlu ortaokul bebesi kıza el hareketi çekmiş olay ise paltanın başında patlamıştır.
orta 2'nin ilk döneminde salca'nın karnesine türkçe ve resim 1 gelmiş, salca çareyi 1 olan notlarını 4 yapmakta bulmuştur. aldığı pilot kalem ile nokta vuruşlu yazıcıdan çıkartılan karneye, yazıcının yaptığı nokta vuruşlar gibi nokta nokta devam ederek, bir rakamını dörde tamamlamıştır. tabi bu dersler 1 yerine 4 olduğu halde teşekkür alınmıyordur, o daha öncesinde hesaplanmıştır. hatta salca bu konuda sınıfta başka arkadaşlarına da ilham kaynağı olmuştur. o dönem sınıfta karnesinde 1 olan pek öğrenci kalmamıştır. 2. dönem ise ne yapılacağı daha şimdiden düşünülmeye başlanmıştır. ama güzel bir ara yıl tatili geçirmek adına her türlü riske girilmeye değerdir.

neyse ikinci dönemde nasıl olduğu anlaşılmadan bitmiş ve okullar kapanmıştır. tozpembe bulutların pembesi gitmiş, tozu kalmıştır. kızgın baba yanarak, muhtemelen tozu dumana katacaktır.

salca'nın ömrünü uzatan sevindirici haber gelmiştir. karneler yetişmediği için, okulun bittiği cuma günü karneler dağıtılmayacak, müdür tarafından bir sonraki hafta çarşamba günü, karnelerin dağıtılacağı açıklanmıştır.

salca hemen bir önceki yaz tatilinde olduğu gibi yine yaz tatilinde bilgisayarcı olma hevesiyle yanıp tutuştuğundan, okullar kapandığı gibi işe başlamış ve çalıştığı için karneyi almaya gidemeyeceğinden, ailesi karneyi kendilerinin alabileceğini söylemiştir. salca'da nasılsa artık yapabilecek birşey olmadığından, daha önce geçen güzel günlerini kâr sayıp, çarşamba gecesi evde kurulacak dar ağacına asılmak adını idam gününü beklemeye başlamıştır.

salca o gün karneler dağıtılacak diye işten izin alıp erken çıkmış ve hemen yatağa yatmıştır. çünkü annesi kendisini uyandırmaya kıyamayacağını biliyordur ama kızgın babayı hesaba katmamıştır.

kapı açılır ama öyle genç kız ve erkeğin buluşması gibi paravan açılma hadisesi yoktur. karşıdan güzel bir kız çıkmayacaktır. anne ve babanın canavara dönüşmüş halle evin sınırlarına adımlarını atmışlardır ve doğru odaya gelirler. salca hesapta melekler gibi uyuyormuş gibi gözükmektedir ama cocuğun uyuyup uyamadığını annesinin anlaması gibi bir özelliğe sahip olduklarından o ürkütücü ses kulaklarda yankılanmaya başlamıştır; "kalk hemen, uyumadığını biliyorum."

salca uyuyormuş gibi yaparak gözlerini ovuşturarak kalkıp, anne ve babasıyla konuşmaya başlamıştır;

baba: kalk eşek sıpası!
salca: baba ucu sana dokunuyor.
baba: bırak şimdi. ne bu karne, çabuk söyle.
salca: ne yaptıysam ailemizin mutluluğu için yaptım.
anne: oğlum karneyle oynamanı sana biz mi söyledik?
salca: ne yapsaydım anne? oğlunuzun ne kadar tembel, sizi hep üzen biri olduğunu herkese gösterse miydim?
anne: ahh yavrum, kıyamam..
baba: inanma şuna, duygu sömürüsü yapıyor.
(salca anneye sarılır ve ortam toparlanır)

salca: ne oldu yaa baba nasıl öğrendiniz? hehehe
baba: semra hanım'a gittik hemen (semra hanım dedikleri bizim sitede oturuyor), karneyi götürdük. senin ilk dönem karnende hiç 1 olmadığını, karnende hata olduğunu söyledik. sonra o da evden karneyi getirmemizi istedi.
salca: ee sonra?
anne: babanla eve gelip karneyi aldık, hemen okula döndük. semra hanım karneye baktı ve aynen şunu söyledi; "yaa neşet bey, biz hiç karnelere bant çekmişmiydik?"
salca: muahahah temiz işçilik yapmışım ama değil mi?
baba: bant çekmesen anlaşılırdı, çok uyanıksın.
salca: baba ben bu işe giricem zaten. bu yaz bilgisayarı iyice öğreneyim, seneye size teşekkürlü bir karne getiricem. yaa anne benim orta 1 de aldığım teşekkürü attın mı? orta 3 te bir teşekkür alayım ben.
anne: onu mu düzelteceksin? onun yerine çalışsan daha iyi değil mi?
salca: yaa ne gerek var anne. siz sevinin diye okuyorum zaten. yemişim notu dersi. alayım işte teşekkür en el yapımından.
baba: bu oğlan beni öldürecek.
salca: heheh şaka yahu şaka..
bak söylerim ama!!!!

lise sondayız. ingilizce dersine bu dilden hiç de anlamayan bir hoca girmektedir.
tahtaya yazıkları bir arkadaşın dikkatini çeker.

<hocam o ne öle ayıp olmuyo mu?
>ne var olum ne ayıbı?
<hocam bırakın allah aşkına ne o öle gey mey.
>evet olum guy! ne var bunda?
>bir de ne var diye soruosunuz!
<guy ne demek olum?
>söyleyim mi? (sınıf şaşkın)
<söyle olum söyle.
>bak söyliycem ona göre!
<olum söle deli etme adamı!
>baak söylüyoruuumm...
<yahu söyle!
>ERKEK OROSPUSU HOCAM!!!

sınıf kendinden geçmiştir. 1 ay hiç sıkılmadan muhabbeti yapılmıştır bu olayın, hala da yaparız...
Lisede türkçe dersinde hocamız tahtaya bir şeyler yazarak ders anlatmaktadır.
x:köpek
derin bir sessizlik
x:severmisiniz hocam
ders biter x müdüre hoca ile birlikte gider.
edebiyat dersinde kopya çekildiği anlaşılan cocuğa hoca 0 verir.çocuğun tepkisi şudur.
-hocam kopya çektim ama bir sorun neden çektim.
sınıf kopar.
yer:beşiktaş lisesi
ders:mantık
dönem:2002-2003

arka sıralar her zamanki hareketini korumakta,ses düşmemektedir.içlerinden biri bir diğerine annesinin ismiyle hitap eder bunu duyan hoca arkasını döner ve yanlış arkadaşa hiddetlenerek:''eeeahh yeter be!sen onun annesine dıt dıt o senin annene dıt dıt nedir bu ?''

olayla ilgisi olmaya fakat azarı yiyen arkadaş:''hocam o buna anaskim diyo siz bana kızıyosunuz amınakoim anlamadım ki ben!''

(ders ve sınıf iptal!...)
biyoloji dersidir, hoca bebekleri güneşe çıkartarak d vitaminnini etkinleştirmeyi anlatmaktadır. bu arada arka sıralarda bir arkadaş yanındakiyle sohbet etmektedir. hoca farkeder ve :
h: arkadaki arkadaşım neden bebekleri güneşe çıkarmalıyız?

çocuk neye uğradığını şaşırır. bu arada sadece bebek ve güneşden bahsedildiğini duyar ve hocaya :

a: bebeklerin başlarına güneş geçmesin diye güneşe çıkarken şapka takmalıyız.
der.
sınıfın kontrolden çıkması üzerine hoca müdür yardımcısını sınıfa çağırmak zorunda kalmıştır. müdür yardımcısı sınıfa girince dağılmış sınıfı görür ama onun da nutku tutulur, ıkınır ıkınır ve ağzından "hayvan kelebekleri" lafı çıkar. o laftan sonra sınıf tamamen dağılır iflah olmaz hale gelir.
zaten okula yeni gelmiştir geometri hocası ki yapılmayanda kalmamıstır kendisine bir sene boyunca. son olarak sekiz kişi planlayarak boncuk atan tabanca getirir okula, derste bir güzel cıkarılıp sıraların arasına saklanarak cok büyük bir savas cıkartılır, hoca ne yapacagını bilemez, en son hayvanın biri hocayada sıkınca olay disipline gitmekle biter derken silahlarımız elimizden alınır, ertesi gün müdür silahlarla oynarken yakalanır tarafımızdan ve yok artık denir hepberaber ceza bile alamadan mezun olunur..
aynı hayvanlar önceden hazırladıkları yulaflı bisküvi cay karısımını kusmuk olarak yedirmek isterler aynı hocaya.şöyle bir plan kurulur.arkadas sabahtan beri mide bulantısı cekmektedir.hocaya ne yapmalı ne yemeli diye sorulur önce.dersin sonuna dogru arkadas kusar sıraya ve tuvalete dogru kosar sınıftan.ben ve bir tane daha hayvan iddiaya girerler 20 ytlsine yersin yiyemezsin diye kızlar cıglık cıglıgadır.hoca bakamaz bile artık.derken karısım bir güzel yenir.hoca 'allah belanızı versin rezil herifler' diye kovar sınıftan.korkudan şaka oldugu hala söylenemez..
birgün, ertesi gün izmir büyük dershanesinden oks'ye hazırlanan cocuklar ve onların velilerinin okulu gezmeye,görmeye gelecekleri ögrenilir. o gün icin bomba bir plan yapılır, okulun ortasına hademeye(ayhan abi)yardım ediyoruz diye sıralar tasınır, okey masası halini alır, kimse caktırmaz hiçbirşey cünkü daha gelmemislerdir, öglen tenefüsüne yakın masaörtüsü serilip kantine kosup çaylar alınır, derken insanlar gelir okula. gözlerindeki umut, o rezilligi görünce elbet söner. okulun ortasındaki okey masasında çay içip, enseye tokat okey oynanmaktadır. derken masanın yanına 5 dk icinde 2 si müdür yrd.sı 6 tane hoca gelir. ellerde ıstakalar okulun dısına kacılır. korkudan yarım saat girilemez okula. sora okula gelindiginde 'atarım ulan sizi bu okuldan serseri, hayvan herifler' nagralarıyla karsılanırız. yinede birşey olmaz, sever(d)im okulumu vesselam...