bugün

(bkz: mutluluk)
okula giderken elinde öss kitabı olanları görüp bir "oh" çekmeyle başlar, kaybolma tehlikesi ve etrafa atılan salak bakışlarla devam eder, "ulan ben nerdeyim yahu" tribiyle sona erer.
kocaeli üniversitesi umuttepe kampusu'nun açıldığı ilk yıl. ve benimde üniversitede ki ilk günüm.
her yer inşaat. ve kampusten başka civarda hiçbir bina yok. her yer dağ bayır. kantin? oda neymiş.
şehir merkezi 35 dakika uzaklıkta.içinizden durmadan geçen tek bir cümle var.allah belanızı versin.
liseden arkadaşla aynı bölümü kazanmışsanız pek de zor geçmeyen gündür. ancak ilerleyen günlerde arkadaşın getirdiği rehavetle sosyalleşmekte zorlanabilirsiniz.
okula yeni geldğiniz hemen belli olur. ezik bir haldesinizdir. turist gibi bakınıp durursunuz. hatta bazıları ya tenefüüs zili kaçta çalıyor diye sorular sorabilir.
hayatının en sağnak yağmurunu yersin, donuna kadar ıslanırsın zaten ders yoktur niye geldim ki şimdi ben der küfrede küfrede eve dönersin.
baska bolumlere gıdıpp kızlara asılabılınen gün.
olum körpeler gelmiş lafını ilk ve allaha şükür ki son kez duyacağınız an.
haldır haldır derse girilecek sınıf aranır.sağa sola aval aval bakınılır.ne kadar çömez olduğunuzu belli etmemeye çalışsanızda bir süre sonra çömez olduğunuz ortaya çıkar.yanına sınıfı sormak için gittiğiniz kimse sizin o gün dersinize girecek hoca olabilir.
SU DAN ÇIKMIŞ BALIK TABiRiNiN EN UYGUN OLDUĞU GÜN.
üniversitede ilk gün olmaz hatta ilk hafta da olmaz, dibi dibi rek ilk hafta sınıfı yanlış binada aradığı için bulamaz. bir hafta sonunda bir bilene sorması gerektiği aklına gelir ve üniversitedeki ilk haftasını sınıfı bulamadığı için sallamayıp kantinde geçirdiğini farkeder. bu da böyle bir anımdır. *
sınıflarda birinci sınıf öğrenilerinden başka hiç kimsenin olmadığı gündür.
kabus gibi bir gündür. herkes birbirinin yüzüne mal mal bakar. nerden geldim buraya diye hayıflanırsınız ama emin olun bir kaç gün içinde geçer.
elinizi kolunuzu nereye koyacağınızı bilmeyip, hele birde başka bir şehirden geliyorsanız ortama mel mel baktığınız, dahil olma çabasına giriştiğiniz gündür. kampüste nerde yemek yenir bilmessiniz, bu yüzden karşınıza gelen ilk cafeterya ya girmiş ve senenin ilk kazığını yemiş olursunuz.
zira mezun oldum ama öğle yemeğine verdiğim paranın içime oturduğu o günü unutamadım.
kayıt sırasında önümdekiyle arkadaş olmamla başladı herşey...... diye anlatılmaya başlayan anıların yaşandığı gündür.
Ben yeniyim de burda Mahmut diye bir hıyar varmış kim o?
Rektör! Ayrıca benim babam!
Cennet yurdumun cennet memleketi çanakkalede öğrenci olmak ne zor imiş meğer..
Bu tezimi kiralık ev ararken ortaya atmıştım, şimdi anlatacaklarımla güçlendireceğim..
benimle beraber üç arkadaşım daha ev bulamadığımız için üniversiteye bir hafta geç başladık.. Ev bulamama sebebimiz de ev olmadığından değil dostlar, erkek öğrenciye ev olmadığından.. hani erkek öğrenciler, ev sahiplerini beceriyor ya, ondan ev vermiyolar erkek öğrenciye.. neyse sinirleniyorum bu konu açılınca, kapatalım..
Otobüsten indiğim gibi bavulumu yazıhaneye bırakıp direkt okula gittim.. acayip yorgunum ama böyle..
Sınıfa girdiğim gibi bütün bakışlar üzerime toplandı.. erkeklerin gözlerinde "hayırdır bilader, ne bakıyon?" bakışları, kızlarınkinde ise "hayvana bak, öküz gibi bana bakıyor" bakışı vardı.. salaklık bende ama; zaten bi hafta geç gelmişin sınıfa, bir de sınıfın kapısından içeriye bir adım atıp sınıftakileri baştan aşağı süzüyorsun.. lan sınıfta masa, sıra yok mu? git ilk önce otur, ondan sonra ne istiyorsan onu yap.. ben kapıda abartısız iki üç dakika durup sınıftakileri kesmişim abura koyim.. sonra aklıma gelmiş gidip sıraya oturmak.. sıraya oturduğumda da kızları kesmeye devam ettim.. bi yandan ev arkdaşlarımla girdiğim "eve kız getiren ilk kişi olmak" adlı iddia konusunu düşünüp, bu kızlardan iş çıkar mı lan sorusu.. öbür yandan, acaba cool bakışlarla etrafı süzmek ne kadar etkili olur abura koyim sorunsalı zihnimi meşgul ederken sınıfa bi adam geldi.. sınıfa kendini tanıttı ve yoklama kağıdını verdi en öndeki kıza.. ulan sınıfta kimse konuşmuyor, uykum geldi.. kafamı sıraya koydum.. zaten memleketten gelmenin verdiği yorgunlukla içim geçmiş amnyskym.. gözlerimi bi açtım önümde oturan kız kolumdan dürtüp duruyo.. gözlerine baktım kızın.. "yoklama kağıdını imzalayacaksın salak" der gibi bi bakış attı ve kağıdı önüme koydu.. sınıfa girerken dağılan karizmam, artık iyice tükenmişti.. kendime güvenim bitmişti ulan..
anyway, hocaya gidip kağıdı verdim ve hoca kağıda bakıp "aykut kim aranızda?" sorusunu yöneltmesin mi? ahh dedim aykut sıçtın şimdi.. kısık bi sesle benim diyebildim.. özgüven diye bişey kalmadı ki amnskym.. bi bana baktı, bi kağıda baktı adam ve ikinci soruyu yöneltti:

- aykut, çocukluğun nasıl geçti?

ulan ben ne demek istediğini düşünürken daha açıklamaya yaptı.

- yani demek istediğim rahat bi ortamda mı büyüdün yoksa baskı mı gördün?

cevap veremiyordum, psikolojimin am.na koymuştu adam.. sınıftan kaçmak ve bi daha geri gelmemek istiyordum.. yine kısık bir sesle "rahat bi ortamda" diyebildim ancak.. tabi inandırıcı olmamıştı.. emin misin dedi.. kafa salladım karşılık olarak.. "sevindim senin adına" diyip sustu ve yerine oturdu.. bütün sınıfın bakışlarını üzerimde hissediyordum lan.. oysaki ben en arkaya oturup yavaşi yavaş kaynaşacaktım sınıftakilerle.. ama şimdi rahat bi ortamda büyüdüğümü anlatmam gerek ilk olarak..

Not: vallaha rahat bi ortamda büyüdüm.

II. Not: yemin bile ederim bak...

Ekmek arabası çarpsın ki rahat bi ortamda büyüdüm..
beklentilerinizi karşılamayan bir üniversitedeyseniz 'boku yedim ben' duygusu güne damgasını vurur.
ulan acaba lisede kalsak daha mi olurdu diye iç gecirilen sonsuz ızdırap dolu gün.
pazartesi olmasından kıllandığım gündür.
bu günden önceki gece zor uyunur. zira heyecan vardır fazlaca. bu heyecanın üstüne bir de kimseyi tanımama korkusu bindi mi sabahı sabahlarsınız. sonrada mor göz altları ile gider her şeyin normal olduğunu görürsünüz. kısaca gözde büyütülendir.
Kendinizi sudan çıkmış balık gibi hissetiğiniz ve liseden sonra üniversitenin hiç alışık olmadığınız farklı bir havası olması nedeniyle anaokulu günlerini hatırladığınız her ilk gibi özel bir gündür.
insanın kendisini fevkalade insanlık dışı hissettiği gündür..

bu satırları yazan yazar o ilk gün kendisini rakun gibi hissetmiştir..

herhangi bir alaka beklenmemelidir.. sadece hissedilir..
ben 4 sene burada ne yapacağım bir başıma?bu koskoca duvarlar ** yutar beni?anfiler ne kadar da büyükmüş?insanlar da çok garip?şeklinde devam edip giden acemice ama olağan soruları okula yeni başlayan öğrencinin kendine sorduğu gündür.herkes, herşey yabancıdır o gün size,hele bir de asosyal bir tipseniz,kimseyle gidip konuşmaya da cesaret edemezsiniz.onlar(bir grup oluşur hemen) gelsin merhaba desin diye bekler durursunuz.ama illa ki birileri çıkar karşınıza ve genelde ilk tanışılanlar 4 sene boyunca can ciğer arkadaşlarınız bile olabilir.
arkadaş edinme çabasının yoğun olduğu gün.