bugün

uludağ sözlük kapsamında erotik hikayelerin yer alacağı yeni öykü akımı.

ilk sayısının teması sütyen olmakla birlikte dar alanda düşünmemek lazım, konuyu açmalı, yaymalı.

sütyene bağlı kalmayalım.

31 çekmeyen aylar bizden değildir.
hikayesini yazarken memelerini sıvazlayanların dergisi, fakyü !

ahanda slogan.
yaz arkadaşım bu dergi donunu kendi getiriyor.
geçen yine sevişiyorum daki geçen yine sevişenler anılarınızı buraya yazın o muhteşem anılarınızı bizle paylaşın...
(bkz: dilek ağacına sütyen bağlamak)*
" neclayla yaklaşık yarım saattir hararetli bir kavga içerisindeydik. Bir birimize kırıcı konuşuyor , bağırıp çağırıyorduk. Birden bana sütyenini fırlatmasıyla ne olduğunu şaşırdım ve sustum.ikimizde susmuştuk. Ve bir anda sevişmeye başladık."
gibi gibi.
bu bir dergidir, sütyenler fora, şeklinde reklam cıngılı olabilir. gerçi yaz geliyor kim takar ki zaten. *
-filiz seviselim mi ?
-hayir.
kabul etmedi, etseydi ne anilar ne maceralar ne aksiyonlar paylasacaktim.
aslında hiç beceremedim tek elle sütyen açmayı. bu yüzden de hep uyandı sevdiceğim sabaha karşı girişimlerimde. sabah ereksiyonu bu durdurabilirmisin ki? işte bu yüzden hep bahaneler uydurdum gülyüzlüme.

nasıl rahat ediyorsun şu sütyenle, çıkarsana yatarken,rahat rahat ohhh mis. dedi ki, rahat edemiyorum ben öyle, ama senin için katlanırım yine de...

tamamı için: (bkz: #15149958)
o 'güzelliğin' altından "destekli sütyen" çıkarsa,
"mavibaykuş basar gider", yok olmadı bu;
"çeker gider", bu da olmadı lan;
"döner gider", vay amk dilin her yanı ironi olmuş, gitmiyorum:

bu salkım memeliyle sevişiyorum, göt tehlikede ağalar!

("mavibaykuş'un Türkçe'yle imtihanı - neden sevişiriz?" çok yakında fak yü'da)

(ahmet abiyle gül gül öldük amk.)
(bkz: o da ne sütyen giymemişti)
--spoiler--
kapıyı açtığımda memelerini sıvazlıyordu...
--spoiler--

soykü dergisinden daha fazla okunacağı kesin olan dergi.

not: hikayeler görsellerle süslenmeli...
müsvedde bir kağıt gibi
buruşturulup seviştik,
ve yumuktu gözlerin dokusu uyuşmayan mısralar gibi...
reklam vermek için yetkili aranan dergi.

bir kurtuluşun simgesiydi sütyen,
o sımsıkı kopçaları açılmadıkça aslında görevini yapmış sayılmayan...

Ayrıca bir hikaye başlangıcı olarak;
"sütyen açarken gözlerinin içine bakmak"
geçen amk sevişiyordum amk sütyen üstüne sütyen giymiş amk. ne yapayım amk.. ne edeyim amk. amk, amk. bol koymalı bir sayı olacak... hissediyorum amk.
"sonra dedi gel dedi sütyenimi dedi aç dedi ben de daha elimi uzatmadan alttan pıt diye bırakıverdim."

tarzı öyküleri merakla beklenen sayıdır.
edit: başlık gerekiyormuş.

bir inek kadar olamadın sıdıka! (başlık bu)

"o da ne sütyen giymemişti. hemen koştum ve atladım. memelerine asıldığım gibi sıvazlamaya başladım. foşur foşur süt akıyordu. allahım ne kadar mutluydum. daha güzel bir şey olamazdı. hemen oradan kalktım sütü ocağa koydum kaymağını yidim. bir inek daha işlevsel olamazdı."

kısa öykümle şeetmek istediğim dergi.

öyküyü uzatacağım alınmazsa kan çıkar!

ekinler baş göstermişti, sağımda solumda eşekler hunharca anırıyorlardı. mart ayı daha yeni geçmişti havalar ısınır gibiydi. eşekler ai ai derken vücudumda değişim oluyordu. çok pis tahrik oluyordum.

derken gözüme bir eşek kestirdim. ben bunu tarlanın ötesinde yirim yirim dedim. tuttum kafasından götürüyorum o sırada sıdıka çıktı önüme.

-napıyorsun esegin ziki.
+kankamla dolaşmaya çıktık ya. asosyal oldu ipne eşeklerle takıla takıla.
-şakacısın ihihihi.
+kız sıdıka, sen ihihihi diye gülmeyi nerden öğrendin?
-tvlerde gördüm çok şuh oluyormuş.

aman allahım körün istediği bir göz allahın verdiği bir çift meme. sıdıkanın o etine dolgun vücudu. o füzemsi roketatarımsı memeler. her an kafamı yaracak gibi bir hissiyat uyandırıyordu bende. derken açılım yapmalıydım, tarlalar boştu daha iyi bir şeyler yapmalıydım.

+kız gel sende aşur emminin tarlasına inek mi?
-ne yapacaz orada ihihihi.
+sevişecez.
-ay ne diyorsun be esegin ziki.
+gel hele gel işimiz var.

tarlaya inmiştik etrafı kolaçan ettim. kimseler yoktu etrafta sadece hayvanlar vardı. derken üzerindeki fistanı çektim çıkardım. aklıma mukayyet ol ey yaradan. sütyen bile giymemişti. bir sütyen bile yoktu altında. ha bir inek ha bir o. bütün büyüsü kaçmıştı işin. ama çok dik duruyordu. napmalıydım bilmiyorum. çok pis gaza gelmiştim artık duramazdım. bir anda öte yanda duran ineği gördüm. o da ne inek de sütyen giymemişti. hemen koştum ve atladım. memelerine asıldığım gibi sıvazlamaya başladım. foşur foşur süt akıyordu. allahım ne kadar mutluydum. daha güzel bir şey olamazdı. hemen oradan kalktım sütü ocağa koydum kaymağını yidim. bir inek daha işlevsel olamazdı. lakin benim işim insanla olmalıydı. artık hayvanların etini sütünü kullanmamalıydım. orada ağlayarak yatan sıdıka'ya döndüm.

+kız sıdıka. tamam sütyen giymemişsin.
-esegin ziki söz veriyorum bir dahakine giyeceğim. bu seferlik affet.
+edecem edecemmm. ama seni bu sefer cezalandıracağım.
-napacaksın?
+ben hep tecavüz etmek isterdim muhtar emminin kızına. sana nasipmiş.
-ihihihi. tecavüze ne gerek var ki? bende istiyorum. ihihihi.
+lan sıdıka şöyle konuşma. bak giderim.
-tamam tecavüz et bana. yala beni yut beni. em beni gömçür beni.
+sıdıka bak hiç zevkli olmuyor ama hee.
-ya öyle değil tecavüz kaçınılmaz zevk almaya bakıyom.
+bakma kız diren işte. memelerini ateşle. sağlı sollu atışlar yap. kaşıma gözüme vur.
-al sana, al.
+ya sıdıka memelerinin arasına kafamı göm demiyom ya. ya lanet gelsin istemiyorum. tecavüz bile etmeyecem. git sütyen giy gel.
-ben sana tecavüz edecem ihihihi.
+istemiyomm imdatttttt.

zor kurtarmıştım kendimi çılgın bakirenin elinden. ben giderken benim kankamı çekiyordu tarlanın arkasına. sütyensiz anca bizim kanka zikerdi zati onu. ırıspi sıdıka seni. hem sütyen giyme hem tecavüz etmeye kalk. neyse kankamda milli olacak sıdıka sayesinde. ben gideyim muhtarın sütyenine dolgun kızının memelerine bakıp kaldırayım en iyisi. şalvarda iyi oluyor he. gözükmüyor. ihihihi. bu nerden çıktı. amına koyim sıdıka.
bünyesine hüseyin kara'yı transfer ederek ne kadar iddalı olduğunu kanıtlayan dergi.

"sevişmek bizim işimiz" fakyü.

edit: hayır merak ettiğim bir şey var. daha yazmadan eksilemeyi nasıl başarıyorsun? getir elini üpücem.
selam.

ben, rengini belli etmeyen cesarettin.

yine bir nisan akşamıydı, sigara dumanının rüzgarsızlık sebebiyle yılışıklığı bir hayli üzerindeydi. hani sonbahar gibi değildi, bir anda çekip gitmezdi boşluğa... hani bir kadının çekip gidişi gibi...

hani beyhude bir gemi kalkan limanların sarhoşluğunda,
meçhule gidenleri bekleyerek ömür tüketmiş bir kadın misali bir akşamdı.

işte böyle bir günde cebimde kuruş yoktu allah sizi inandırsın. acaba kısa yoldan nasıl voleyi vurabilirim diye düşünürken aklıma tokmakçılık gelmişti. ekmek istemez su istemezdi, ne kadar zahmetli ya da masraflı olabilirdi ki, en fazla bal ve muz kombinasyonunu çoğaltıp benim mrc'mi yani minik renksiz cesarettini her daim hazır tutmam gerekti.
onu bir komando gibi hazırlayıp kondisyonunu yüksek tutmam gerekliydi sadece... ve bu da benim için hiç zor değildi.

o kadar parasızdım ki 216 beygirlik arabama binip gece vakti aşermiş karısına şubat ayında karpuz arayan abazan kocalar gibi sağa sola bakınarak yol almaya başladım. amacım belliydi, yakışıklılığımı kullanıp önüme çıkan ilk zengin hatunu sikecektim. parasızlık iflahımı sikmişti, ben yaşlı kokananın birini sikmişim çok muydu? değildi elbet. sanıyorum nişantaşına geldim, bir kafeteryanın köşesinde bekleyen yaşlı buruşuk, suratı eşşeğin amına dönmüş bir kadın vardı. yanaştım;

-merhaba ben cesarettin.
+merhaba (merhabasında bile ihtiras vardı belli ki harman kalmıştı, amı sulandığı kesindi.)
-birşeyler içmeye ne dersiniz, yalnız olduğunuzu hissediyorum, çünkü bende yalnızım.
+olabilir, memnun olurum.

nasıl memnun olmazdı ki kendine bir tokmakçı bulmuştu, eğer ki bu delikanlıyı kafaya alırsa artık yarrak kıtlığından kurtulacaktı. arabama bindi ve yol almaya başladık, bir mekanda oturup sohbet ettik, o gördüğü ülkeleri tanıdığı insanları anlatırken bende bu çirkin kadın üzerinde kafamdaki fantazileri kuruyordum, erekte olmamak için zorluyordum kendimi... çünkü kot pantolon dar olunca çok rahatsız ediyordu beni. ardından sadede geldik, evine davet etti beni, tabi bende kabul ettim.

bu geldiğimiz yer ev değil adeta saraydı, götüm düşmüştü evi görünce, ev değildi burası... tarifsiz birşeydi...

sonra klişeler... kadın içki getirir ve sana koltukta yanaşmaya çalışır öyle değil mi? değil işte amk. içeri girdikten sonra yumruğumun iki katı büyüklüğündeki vajinasını avuçladım, ilk baştan onun transeksüel olduğunu düşündüm, çünkü daha öncede birlikteliklerim olmuştu, bu amcık olamazdı, olsa olsa kamyoncu yarrağı olabilirdi. yani öyle düşünmüştüm ama gerçekten elimi attğım şey bir amdı.

kadın deliler gibi öpüyordu beni, parasızlıktan diş macunu alamadığım için günlerdir fırçalanmamış sarı bir tabaka tutmuş dişlerime dil atıyordu, dilimi koparırcasına içeri çekiyordu... onunla sevişirken ve zevk alırken bir yandan da ondan nefret ediyordum;

--spoiler--
eksik ihsanlı ahlaksız kadın... hayatını şehvetlerine göre biçimlendiren , özgür olduğunu sanan ama kendine tutsak kart orospu! insan olamazsın sen...
--spoiler--

diye aklımdan geçirirken onun zevkten dört köşe olmuş haline acıyarak bakıyordum. yaşlılığın verdiği ağırlıkla yer çekimine karşı koyamayan memelerini yalamak için sütyenine elimi attım önce... elit kadındı, kopçalı sütyen kullanmıyordu, vücuda atlet gibi giyilenlerden vardı üzerinde, belli ki geçen gittiği italya seyahatinde almıştı. yerinden kalkıp çıkarmasını istemedim, gözleri zevkten kaymış bu kadının bu aciz ve sefil halini görünce kendi ezikliğimi, parasızlığımı, garibanlığımı bir nebze olsun unutuyordum. onun o haliyle kendimi güçlü hissediyordum, cebimdeki bıçakla yırttım sütyenini, sonra taytını... sonra külodunu...

artık iyice esirdi ellerimde... o buruşmuş vücudunda gezdirdim dilimi, çocuklar gibi ağlıyordu kollarımda, zevkten çılgına dönmüştü, tek başına yaşadığı koca villayı çığlıkları inletiyordu. inlettiriyordum, hakkını veriyordum bu işin, işimi düzgün yapmanın haklı gururu ve bir eliti yatağımda kendime köpek etmenin verdiği hazzı iliklerime kadar yaşıyordum. bu yorgan kadar geniş ve buruşuk ama bir o kadar da sıcak kadının bacakları arasında gidip geliyordum.

hani terk edip giden bir kadın vardı ya... hani adını anmamak ona olan aşkımın tek şartı saydığım kadın... hani ışığımı çalan kadın... ondan intikam alırmışçasına gidip geldim bu yaşlı ve aciz zevk düşkünü ahlaksız kadına... sanki gırtlaklıyormuşçasına o aşık olduğum kadını... dokunuşlarım geziyordu bu ihtiyar kadının boynunda... ve dudaklarım ve öpücüklerim... nefesimin sıcaklığını dilimle tenine temas ettirdiğim buruşmuş göğüsleri... hepsi hayrandı bana biliyordum...

kalp hastası olduğunu söylemişti sohbet sırasında, bu adrenaline dayanamayıp ölebilirdi... ama bu zerre sikimde değildi. ben işimi yapıyordum, ben emekçiydim o da işverendi...

edit: devamı gelecek.
kalabalık bi pazar yerinde pala bıyıklı adamın biri ''ikizlere takke ikizlere takke'' diye bağırıyordu. çıkmıştı tezgahın tepesine delice sütyen sallıyordu. bir tane sütyen de göğsündeydi.

eroin komasına girmiş keş gibi titreye titreye tezgahın önünde duran karıların arasına girdim ve kendime mani olamayıp tezgaha zıpladım. zira mor renkli sütyeni inek de görsem bile hemen sıvazlardım. bu benim en büyük handikapımdan, en büyük takıntılarımdan biriydi. mor sütyen delisiydim.

tüm karılar ayyy ağğ diye bağırırken pala bıyıklının arkasına çokdan dolanmıştım. birden sarılıp sütyeni delice mıncıklamaya başladım. pala çaresizdi.

tezgahın önündeki karılarda tahrik olmuş ve hepsi sütyenlerini çıkarıp meme uçlarını sivrileştirmeye başlamıştı. karıların memelerini gören pazar esnafıda meme uçlarını dikleştiriyor, tahrik olanların sayısı an ve an artıyordu. patatezcisi, soğancısı, elmacısı, simitçisi.. tüm her kes boşaldı boşalacak gibiydi. gözlerimizin beyazı çıkmış vaziyet de sıvazlaşıp duruyorduk.

tam mutlu sona ulaşırken zabıta gelip megafon ile bağırdı.

- napıyonuz lan amını siktiklerim

bu aşırı ses üzerine vatandaş kendine gelmiş, utancından telaşla kaçarak pazar yerini terk etmişti.

zabıtalar ise bom boş pazar yerinde sik gibi birbirine bakıp durdu. hem de tam 4 saat bakıştılar, tam 4 saat.
aslında hiç beceremedim tek elle sütyen açmayı. bu yüzden de hep uyandı sevdiceğim sabaha karşı girişimlerimde. sabah ereksiyonu bu durdurabilir misin ki? işte bu yüzden hep bahaneler uydurdum gülyüzlüme.

nasıl rahat ediyorsun şu sütyenle, çıkarsana yatarken,rahat rahat ohhh mis. dedi ki, rahat edemiyorum ben öyle, ama senin için katlanırım yine de...

beş gün öncesi...

kızılay' ın bu kadar kalabalık olduğunu ilk kez farkediyordum. o anda da daha önce kızılay' a hiç yalnız gelmediğimi fark ediyorum ve ilk kez kaldırımdaki çizgilere basmadan yürümeye çalışıyordum.

yalnızdım, yanımda sevdiceğim olmadığından başka şeylere odaklanabilirdim. o gittiğinden beri ilk kez dışarı çıkıyordum aslında. abazalık ile mutsuzluk arasında gelgitlerim seyrekleşmiş yerini daha fazla abazalık almaya başlamıştı.

nihayet uzun zaman sonra baktığım kadınlarda onun yüzünü değil, meme, kalça, kumral, sarışın esmer görmeye başlamıştım. artık zaman onunla diğer kadınları karşılaştırma zamanıydı.

ellerim cebimde sakarya' dan yukarı yürürken yol üzerinde bir yerde çay içmek istedim. soğuk ayaza rağmen dışarda oturup sigaramı da yaktım. kadınların en kötü huylarından birisidir, yanında başka bir kadın yoksa bir erkeğe bakmazlar. yalnızdım, onun için kendime hiç şans vermedim.

benim olmayan şeyler hep canımı sıkmıştır. güzel bir araba, güzel bir ev, güzel bir kadın; ulaşamadığımsa asla güzel değildir ve bakmaya da gerek yoktur. bu yüzden, masanın üzerindeki desenleri inceledim. işte o anda, yanıma gelen kızın sütyenle yatmayı seven kız olduğunu öğreneceğim aklımdan bile geçmemişti.

-ateşinizi alabilir miyim?
biraz zor ama yapabilirsen neden olmasın dedim içimden. sadece çakmağı uzattım. o kadar umutsuzdum ki buyur bile demedim.
-teşekkür ederim.
eyvallah dercesine bir odunlukla başımı salladım.

sonra olaylar gelişti işte. sütyenle yatmayı sevdiğini falan öğrendim. dedim ''kızım bu elimi rahatsız ediyor. meme ellemeden uyuyamam ben''. o da ''yerim lan elini, senden kıymetli mi'' dedi çıkardı attı siyah sütyenini.

''ama bir şartım var'' dedi. ''buyur'' dedim. ''en az sütyenim kadar iyi sar memelerimi''. daha iyi sardım... uyuduk.

edit: imla, dilbilgisi, noktalama falan.

teşekkürler (bkz: akilluslu).
içeri girdiğimde mem... amaaan öff bu lafın da dadı gaçmış...
neriman ve sütyenleri

olmuyor olmuyor...bir türlü o heyecanı bulamıyordum...
aysun'un o bal dudakları, kıvrım kıvrım omuzlarına inen saçları, fındık büyüklüğünde ve dimdik meme uçları, sütun gibi bacakları ve o kaymak gibi hazinesine rağmen bir türlü aradığım zevkin doruklarına ulaşamıyordum...
kabahat bende miydi?
asla...
pek tabii benim bu hüznüm ve mutsuzluğum aysun'u da mutsuz ediyordu.
oysa seviyordum onu.
ne isterse alıyordum, iç çamaşırlarını özenle seçiyordum en ünlü markalardan.
aysun herşeyin en iyisine layıktı zira...
ama o heyecanı bulamıyordum bir türlü...

****

önce kendimi tanıtmama müsade edin.
ben erhan. avukatım...mesleğimde gayet başarılı, henüz hiç dava kaybetmemiş, amerika'da olsa büyük bir hukuk bürosuna transfer olmak için e az 5 milyon dolar alacak biriyim.
ve yukarıda da belirttiğim üzre aysun'a aşığım...zira onlarca sevgilim içinden ayak tırnaklarımı kesen tek kadın oydu. o da beni seviyordu, karşılıksız ve umarsızca...
ve o'nu mutlu edebilmek benim yegane yaşam sebebimdi artık.
ama olmuyordu işte.
çılgınlar gibi sevişiyor, bedenlerimiz tanrılar ile titanların savaşları gibi birbirine sahip oluyordu, lakin eksik olan birşeyler vardı.

***

bu düşüncelerin ruhuma yansıyan mutsuzluğuyla çıktım evden.
büro'ya vardığımda sekreterim ezgi karşıladı, her zamanki gibi sade kahvemi elleriyle yapıp getirdi ve gün içindeki iş programıyla ilgili brifingine başladı.
özge 27 yaşındaydı, dolgun vücutlu seksi bir kızdı, ekseriyetle diz üstü etek giyer onun üzerine de gömlek giyerdi ve her zaman o gömleğinin üstten 2 düğmesi açıktı.
zaman zaman özge'nin bana sunduğu bu göz ziyafetine kendimi kaptırıp şeytana uymaya çalışsam da hemen rahmetli babam'ın şu vecizesi aklıma geliyor ve vazgeçiyordum.
"evlat, sekreterini siken çayını kendi doldurur..."
ooo...yooo...bunca varlık ve azamet içinde sekreterimi sikip, o'na tavizler veremezdim tabii...bu yüzden özge ile olan ilişkimiz bir patron-sekreter-göz banyosu eşiğinden öte gidemezdi. ve ben aysun'a aşıktım...

neyse,
özge sunumunu yaptı, fazla bir iş yoktu o gün. bir davaya müdahil olmam isteniyordu baro tarafından. bir göz attım. taciz davasıydı. "amına kodum sapıkları" dedim. yine bu sapıkları savunacak kimse çıkmamış baro başkanı da arkadaşlığımızdan ötürü benden ricacı olmuştu.
ricasını kıramazdım. ama benim gibi kariyerli bir avukatın bir sapığı, bir tacizciyi savunması...

***

öğlen gibi cezaevine gittim. sanık tutuklu yargılanacaktı. davanın ilk celsesi 3 gün sonraydı.
cezaevindeki avukat görüşme odasına getirdiler bahri'yi. 35-40 yaşlarındaydı, çirkin ama yapılı biriydi bahri.
bu tanışma faslından sonra neriman d. ye neden saldırdığını ve tacizde bulunduğunu sordum.
"dişi köpek kuyruk sallamasa..." tarzı klasik bir cevap verdi bahri.
ama devam ettik;

-bahri, bana birşeyler vermen lazım seni savunabilmem için.
+abukat abi, şeytana uydum, pişmanım, çıkar beni buradan ne olur...
-tamam ama elinde delil var mı neriman'ın da sende gönlü var mı bahri?
+neriman 30 senelik komşumuz, her zaman onu arzuladım ama o hiç bana bakmadı.

bu arada neriman'ın resimlerine baktım. tipik bir türk kadınıydı, herhangi bir seksapalitesi yoktu, ama elime aldığım o resim beni başka diyarlara alıp götürmüştü. neriman ve ben...aman allahım ne oluyor bana...şiddetle neriman'ı arzuluyordum şimdi.
alelacele çıktım oradan.
arabama bindim ve bir sigara yaktım, neriman'ın resmine bakarak tatmin oldum. aman allahım inanılmaz bir hazdı bu, hiç yaşamadığım, doğa üstü birşey...
kalbim yerinden fırlıyordu adeta.
iddianamede yazan adrese yol aldım hemen, burası şehrin kenar semtlerinden biriydi. aslında daha önce köy iken belediye kanunlarının değişmesiyle büyükşehir sınırları içine katılmıştı.(gereksiz bilgi detected)

***

neriman'ın evinin bahçe kapısından içeri girdim. iki ağaç arasına gerili iplerde çamaşırlar asılıydı, öndeki ipte asılı olan çarşafları geçer geçmez burnuma ipte asılı o beyaz sütyen temas etti. hafif nemli ve arap sabunu lavanta kokulu beyaz sütyen...
az evvel cezaevi çıkışında hissettiğim garip duyguları hissetmeye başladım, vücudum ateş gibi yanıyordu, çıldırmak üzereydim ki bir kadın sesi ile normale döndüm.

-buyrun ne istemiştiniz.
+şeyyy...ben bahri m. nin avukatı erhan tekin...
-defol git buradan, o sapık için mi geldin.
+hayır, ben olayı sizden dinlemek istedim bir de.
-ben annattım annatacağımı savcı bege. defol git buradan...
+peki peki kızmayın gidiyorum...

evet gidiyordum ama bir yandan da gözümü neriman'dan alamıyordum. tiril tiril allı pullu bir basma, çıplak bacaklar ve elbisesinden taşan iri göğüsler...
aman allahım o göğüsler bir süre önce o burnuma değen sütyenin içerisindeydi.
yemin ediyorum neriman'a saldırmamak için zor tutuyordum kendimi. yok böyle birşey, insanı tahrik eden bir titandı adeta neriman...

arabaya bindim ve hızla sürdüm.
ama nereye gittiğimi bilmiyordum, hızlı ve bilinçsizce sürdüm arabayı.
neriman'ın mahallesinden çıkmak üzereyken yol bitti. belediye girilmez tabelası koymuştu sokağın başına, semt pazarı kuruluyordu o gün belli ki. kafamı kaldırdım, sokağın girişinde çorap, don, atkı satan tezgahın hemen yanındaki tezgahta kalabalık bir kadın grubunun hücum ettiği bir tezgah gördüm. olamaz, bu tazgahın başında düzinelerce neriman vardı...
seri bir şekilde arabadan inerek tezgahın yanına gittim, etrafımda bir sürü neriman vardı, tezgahta da bir sürü burnuma değip beni tahrik eden sütyenler...
zevkin, orgazmın doruklarındaydım adeta...
tezgahtarın yanına gittim ve bugünü burada geçirip geçiremeyeceğimi sordum. adam şaşırdı ilk önce, lakin sonra kendimi tezgahın üzerine attım, ceketimi çıkardım ve sütyenlerden birini kafama, diğerini göğsüme ve sonuncusunu da kalçama takarak bağırmaya başladım...

"gellll. gellll...."

şu an belli ki ölmüştüm ve cennetteydim. o gün tam 120 sütyen sattım, sattığım her sütyenin alıcısının göğüslerini düşünerek zevkin doruklarına ulaştım, gün sonu tezgah sahibi 50 lira uzattı bana. "bu senin hakkın" diyerek. istemedim. onun yerine 50 liralık kadın iç çamaşırı aldım, bir poşete doldurdum ve aracıma binerek hızla eve, aysun'a koştum...
aldıklarımı salonun ortasına döktüm ve aysun'a bu gece her birini denemesini söyledim.

***

müthiş bir geceydi.
beni tahrik eden neriman'ın giydikleri sevdiğim kadın aysun'un bedenindeydi, unutulmaz mutlu bir gece geçirdik...hayatın sırrı bu olsa gerekti...

artık inanılmaz mutluyduk aysunla.

***

e haliyle dava ne oldu diye soracaksınız.
davanın seyri yaklaşık 3 celse sürdü, karar duruşmasında mahkeme başkanı son sözü bana verdi.

-efendim, bahri'nin suçsuz olduğunu iddia etmiyorum. bahri suçludur ve gereken cezayı almalıdır, lakin elimde önemli bir delil var ve bu delili sizinle özel görüşme yaparak paylaşmak isterim.

hakim davayı karara bağlamak için bu isteğimi kabul etti ve mahkemeye ara verip odasına geçtik.

-efendim, dava kararı için bana 2 gün verin sizinle keşfe gitmemiz gerek.
+ne keşfi yahu.
-efendim beni iyi tanırsınız, sizden rica ediyorum.
+peki

dedi hakim ve ertesi gün hakim ile birlikte neriman'ın evine gittik.
tahmin edeceğiniz üzre yine çamaşır asılıydı, ilk çarşaf yığınını geçince iplerde asılı olan sütyen bu sefer hakim bey'in burnuna çarptı...ve akabinde dolgun bacaklı, dolgun göğüslü ve muhteşem kalçalı neriman kapıda belirdi.
hakim'e baktım bir gözü sütyende, diğer gözü neriman'ı süzmekteydi. belli ki başka bir boyuta geçmişti.

aylar önce benim yaşadıklarımı yaşıyordu adeta...kolundan tutup arabaya bindirdim, aynı hız ve aynı bilinmezlikle pazar kurulan sokağın arasına daldım, arabadan indirdim ve koşarak iç çamaşırı satan tazgahın yanına geldik.
tezgah sahibi beni tanımıştı, hakim tezgahta mal seçen kadınları adeta gözleriyle sikiyordu...
o'na baktım...o da bana baktı...

-gidelim erhan. dedi...anladım ne demek istediğini...gidelim...
+hay hay efendim.

**

karar günü geldiğinde bahri benden habersiz söz istedi.

-hakim beg, ben neriman'ı seviyorum, o'na aşığım ve onunla bir ömür mutlu olmak istiyorum.
+ne diyosun olm sen. o seni seviyor mu peki?
-hayır, ama burada huzurlarınızda soruyorum, şayet kabul ederse karım olmasını istiyorum, o'na en iyi şekilde kocalık yapacağıma mahkemeniz huzurunda söz veriyorum...

bunun üzerine hakim neriman'a sordu.
-kızım sen ne diyorsun, adam seni seviyormuş, bak istersen vazgeç davadan evlendirelim sizi...

neriman'ın vereceği cevaba kilitlenmiştik. hakim ve ben...ikimiz de neriman'ın bahri'yi affetmesini, hayallerimizdeki kadının bahri'nin karısı olmasını istemiyorduk. ama bir yerde de hukukun üstünlüğüne olan inancımız vardı.

neriman'ın cevabı ikimizi de tatmin etti.
"istemem hakim bey, pis sapık cezasını çeksin..."

ve hakim kalemini kırdı...bahri'ye 5 sene ceza verdi...

davayı kaybetmiştim, ama hayatın anlamını bulmuştum.

**

o günden sonra cumartesi ve pazar günleri hakim bey ile birlikte bizim çamaşır tezgahına ortak olduk ve tanınmayacağımız şehirlere gidip tezgah açtık boş vakitlerimizde.

hayatımız süperdi, hayatın sırrını, mutluluğun anahtarını keşfetmiştik neriman ve sütyenleri sayesinde...
(bkz: söykü dergisi vs fakyü dergisi)
yazarların hayalgücünü ortaya koyan dergi.
ulan ne heriflersiniz ya.