bugün

uludağ sözlük fakyü dergisi sayı bir sütyen için yazılmış hikayedir.
----------------------------------------

olmuyor olmuyor...bir türlü o heyecanı bulamıyordum...
aysun'un o bal dudakları, kıvrım kıvrım omuzlarına inen saçları, fındık büyüklüğünde ve dimdik meme uçları, sütun gibi bacakları ve o kaymak gibi hazinesine rağmen bir türlü aradığım zevkin doruklarına ulaşamıyordum...
kabahat bende miydi?
asla...
pek tabii benim bu hüznüm ve mutsuzluğum aysun'u da mutsuz ediyordu.
oysa seviyordum onu.
ne isterse alıyordum, iç çamaşırlarını özenle seçiyordum en ünlü markalardan.
aysun herşeyin en iyisine layıktı zira...
ama o heyecanı bulamıyordum bir türlü...

****

önce kendimi tanıtmama müsade edin.
ben erhan. avukatım...mesleğimde gayet başarılı, henüz hiç dava kaybetmemiş, amerika'da olsa büyük bir hukuk bürosuna transfer olmak için e az 5 milyon dolar alacak biriyim.
ve yukarıda da belirttiğim üzre aysun'a aşığım...zira onlarca sevgilim içinden ayak tırnaklarımı kesen tek kadın oydu. o da beni seviyordu, karşılıksız ve umarsızca...
ve o'nu mutlu edebilmek benim yegane yaşam sebebimdi artık.
ama olmuyordu işte.
çılgınlar gibi sevişiyor, bedenlerimiz tanrılar ile titanların savaşları gibi birbirine sahip oluyordu, lakin eksik olan birşeyler vardı.

***

bu düşüncelerin ruhuma yansıyan mutsuzluğuyla çıktım evden.
büro'ya vardığımda sekreterim ezgi karşıladı, her zamanki gibi sade kahvemi elleriyle yapıp getirdi ve gün içindeki iş programıyla ilgili brifingine başladı.
özge 27 yaşındaydı, dolgun vücutlu seksi bir kızdı, ekseriyetle diz üstü etek giyer onun üzerine de gömlek giyerdi ve her zaman o gömleğinin üstten 2 düğmesi açıktı.
zaman zaman özge'nin bana sunduğu bu göz ziyafetine kendimi kaptırıp şeytana uymaya çalışsam da hemen rahmetli babam'ın şu vecizesi aklıma geliyor ve vazgeçiyordum.
"evlat, sekreterini siken çayını kendi doldurur..."
ooo...yooo...bunca varlık ve azamet içinde sekreterimi sikip, o'na tavizler veremezdim tabii...bu yüzden özge ile olan ilişkimiz bir patron-sekreter-göz banyosu eşiğinden öte gidemezdi. ve ben aysun'a aşıktım...

neyse,
özge sunumunu yaptı, fazla bir iş yoktu o gün. bir davaya müdahil olmam isteniyordu baro tarafından. bir göz attım. taciz davasıydı. "amına kodum sapıkları" dedim. yine bu sapıkları savunacak kimse çıkmamış baro başkanı da arkadaşlığımızdan ötürü benden ricacı olmuştu.
ricasını kıramazdım. ama benim gibi kariyerli bir avukatın bir sapığı, bir tacizciyi savunması...

***

öğlen gibi cezaevine gittim. sanık tutuklu yargılanacaktı. davanın ilk celsesi 3 gün sonraydı.
cezaevindeki avukat görüşme odasına getirdiler bahri'yi. 35-40 yaşlarındaydı, çirkin ama yapılı biriydi bahri.
bu tanışma faslından sonra neriman d. ye neden saldırdığını ve tacizde bulunduğunu sordum.
"dişi köpek kuyruk sallamasa..." tarzı klasik bir cevap verdi bahri.
ama devam ettik;

-bahri, bana birşeyler vermen lazım seni savunabilmem için.
+abukat abi, şeytana uydum, pişmanım, çıkar beni buradan ne olur...
-tamam ama elinde delil var mı neriman'ın da sende gönlü var mı bahri?
+neriman 30 senelik komşumuz, her zaman onu arzuladım ama o hiç bana bakmadı.

bu arada neriman'ın resimlerine baktım. tipik bir türk kadınıydı, herhangi bir seksapalitesi yoktu, ama elime aldığım o resim beni başka diyarlara alıp götürmüştü. neriman ve ben...aman allahım ne oluyor bana...şiddetle neriman'ı arzuluyordum şimdi.
alelacele çıktım oradan.
arabama bindim ve bir sigara yaktım, neriman'ın resmine bakarak tatmin oldum. aman allahım inanılmaz bir hazdı bu, hiç yaşamadığım, doğa üstü birşey...
kalbim yerinden fırlıyordu adeta.
iddianamede yazan adrese yol aldım hemen, burası şehrin kenar semtlerinden biriydi. aslında daha önce köy iken belediye kanunlarının değişmesiyle büyükşehir sınırları içine katılmıştı.(gereksiz bilgi detected)

***

neriman'ın evinin bahçe kapısından içeri girdim. iki ağaç arasına gerili iplerde çamaşırlar asılıydı, öndeki ipte asılı olan çarşafları geçer geçmez burnuma ipte asılı o beyaz sütyen temas etti. hafif nemli ve arap sabunu lavanta kokulu beyaz sütyen...
az evvel cezaevi çıkışında hissettiğim garip duyguları hissetmeye başladım, vücudum ateş gibi yanıyordu, çıldırmak üzereydim ki bir kadın sesi ile normale döndüm.

-buyrun ne istemiştiniz.
+şeyyy...ben bahri m. nin avukatı erhan tekin...
-defol git buradan, o sapık için mi geldin.
+hayır, ben olayı sizden dinlemek istedim bir de.
-ben annattım annatacağımı savcı bege. defol git buradan...
+peki peki kızmayın gidiyorum...

evet gidiyordum ama bir yandan da gözümü neriman'dan alamıyordum. tiril tiril allı pullu bir basma, çıplak bacaklar ve elbisesinden taşan iri göğüsler...
aman allahım o göğüsler bir süre önce o burnuma değen sütyenin içerisindeydi.
yemin ediyorum neriman'a saldırmamak için zor tutuyordum kendimi. yok böyle birşey, insanı tahrik eden bir titandı adeta neriman...

arabaya bindim ve hızla sürdüm.
ama nereye gittiğimi bilmiyordum, hızlı ve bilinçsizce sürdüm arabayı.
neriman'ın mahallesinden çıkmak üzereyken yol bitti. belediye girilmez tabelası koymuştu sokağın başına, semt pazarı kuruluyordu o gün belli ki. kafamı kaldırdım, sokağın girişinde çorap, don, atkı satan tezgahın hemen yanındaki tezgahta kalabalık bir kadın grubunun hücum ettiği bir tezgah gördüm. olamaz, bu tazgahın başında düzinelerce neriman vardı...
seri bir şekilde arabadan inerek tezgahın yanına gittim, etrafımda bir sürü neriman vardı, tezgahta da bir sürü burnuma değip beni tahrik eden sütyenler...
zevkin, orgazmın doruklarındaydım adeta...
tezgahtarın yanına gittim ve bugünü burada geçirip geçiremeyeceğimi sordum. adam şaşırdı ilk önce, lakin sonra kendimi tezgahın üzerine attım, ceketimi çıkardım ve sütyenlerden birini kafama, diğerini göğsüme ve sonuncusunu da kalçama takarak bağırmaya başladım...

"gellll. gellll...."

şu an belli ki ölmüştüm ve cennetteydim. o gün tam 120 sütyen sattım, sattığım her sütyenin alıcısının göğüslerini düşünerek zevkin doruklarına ulaştım, gün sonu tezgah sahibi 50 lira uzattı bana. "bu senin hakkın" diyerek. istemedim. onun yerine 50 liralık kadın iç çamaşırı aldım, bir poşete doldurdum ve aracıma binerek hızla eve, aysun'a koştum...
aldıklarımı salonun ortasına döktüm ve aysun'a bu gece her birini denemesini söyledim.

***

müthiş bir geceydi.
beni tahrik eden neriman'ın giydikleri sevdiğim kadın aysun'un bedenindeydi, unutulmaz mutlu bir gece geçirdik...hayatın sırrı bu olsa gerekti...

artık inanılmaz mutluyduk aysunla.

***

e haliyle dava ne oldu diye soracaksınız.
davanın seyri yaklaşık 3 celse sürdü, karar duruşmasında mahkeme başkanı son sözü bana verdi.

-efendim, bahri'nin suçsuz olduğunu iddia etmiyorum. bahri suçludur ve gereken cezayı almalıdır, lakin elimde önemli bir delil var ve bu delili sizinle özel görüşme yaparak paylaşmak isterim.

hakim davayı karara bağlamak için bu isteğimi kabul etti ve mahkemeye ara verip odasına geçtik.

-efendim, dava kararı için bana 2 gün verin sizinle keşfe gitmemiz gerek.
+ne keşfi yahu.
-efendim beni iyi tanırsınız, sizden rica ediyorum.
+peki

dedi hakim ve ertesi gün hakim ile birlikte neriman'ın evine gittik.
tahmin edeceğiniz üzre yine çamaşır asılıydı, ilk çarşaf yığınını geçince iplerde asılı olan sütyen bu sefer hakim bey'in burnuna çarptı...ve akabinde dolgun bacaklı, dolgun göğüslü ve muhteşem kalçalı neriman kapıda belirdi.
hakim'e baktım bir gözü sütyende, diğer gözü neriman'ı süzmekteydi. belli ki başka bir boyuta geçmişti.

aylar önce benim yaşadıklarımı yaşıyordu adeta...kolundan tutup arabaya bindirdim, aynı hız ve aynı bilinmezlikle pazar kurulan sokağın arasına daldım, arabadan indirdim ve koşarak iç çamaşırı satan tazgahın yanına geldik.
tezgah sahibi beni tanımıştı, hakim tezgahta mal seçen kadınları adeta gözleriyle sikiyordu...
o'na baktım...o da bana baktı...

-gidelim erhan. dedi...anladım ne demek istediğini...gidelim...
+hay hay efendim.

**

karar günü geldiğinde bahri benden habersiz söz istedi.

-hakim beg, ben neriman'ı seviyorum, o'na aşığım ve onunla bir ömür mutlu olmak istiyorum.
+ne diyosun olm sen. o seni seviyor mu peki?
-hayır, ama burada huzurlarınızda soruyorum, şayet kabul ederse karım olmasını istiyorum, o'na en iyi şekilde kocalık yapacağıma mahkemeniz huzurunda söz veriyorum...

bunun üzerine hakim neriman'a sordu.
-kızım sen ne diyorsun, adam seni seviyormuş, bak istersen vazgeç davadan evlendirelim sizi...

neriman'ın vereceği cevaba kilitlenmiştik. hakim ve ben...ikimiz de neriman'ın bahri'yi affetmesini, hayallerimizdeki kadının bahri'nin karısı olmasını istemiyorduk. ama bir yerde de hukukun üstünlüğüne olan inancımız vardı.

neriman'ın cevabı ikimizi de tatmin etti.
"istemem hakim bey, pis sapık cezasını çeksin..."

ve hakim kalemini kırdı...bahri'ye 5 sene ceza verdi...

davayı kaybetmiştim, ama hayatın anlamını bulmuştum.

**

o günden sonra cumartesi ve pazar günleri hakim bey ile birlikte bizim çamaşır tezgahına ortak olduk ve tanınmayacağımız şehirlere gidip tezgah açtık boş vakitlerimizde.

hayatımız süperdi, hayatın sırrını, mutluluğun anahtarını keşfetmiştik neriman ve sütyenleri sayesinde...