bugün

2 cilt halinde yayımlanan, ilk cildinde 1919-1980 arası dış politikanın yanısıra o zamanın güncel siyasi olaylarını anlatan 900 sayfa kitap. bitirene kadar çok yordurur. editörü baskın oran, yazarları akademisyenler olan, anlattıklarını ispata dayalı şekilde ifade eden kitap.
bekle, gör, tavır al üzerine kurulmuş salakça bir dış politika.

sinemaya gidip sinema izlemek gibi birşey, filmin gösterime girmesini bekliyorsun, izliyorsun ve çıkıyorsun çok salakça bir filmmiş birdaha gelmem diyorsun.
ülkede varlığı sadece lozan anlaşmasında ve kıbrıs barış harekatı sırasında hissedilmiş, zaman zaman var olduğu iddaa edilen hayali politika.
(bkz: türkiye nin dış politikası)
geleceğe dönük olmayan, günlük yapılan politikadır.
Uludağ Üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümünde 2 dönem ibrahim Canbolat'ın verdiği ve Almanya'dan başka birşey anlatmadığı ders.
küresel dünya'nın bir parçası olmuş ülkenin ne içi ne dışı var ki politikası olsun politikasıdır .
iletişim yayınlarından çıkmış iki ciltlik baskin oran kitabıdır. I. cilt: 1919-1980 arası, II. cilt: 1980-2001 arası türk siyasi hayatını irdeler. hacimli bir kitaptır. özellikle sayfalarda dipnot gibi yer alan "kutu" ları önemlidir. farklı kişilerin yazılarıdır bu kutular. olay örgüsü içinde bir kavrama dipnot vermekten ziyade okuyucu ilgili kutuya yönlendirilir. dünya siyasasından da hayli bilgi vardır. sıkıcı, ortodox, ansiklopedik siyasi tarih kitaplarına bir alternatiftir ayrıca.
olup olmadığını, ab ve abd'ye ihale edilip edilmediğini sik* sik* * * daha fazla sorgular olduğumuz oluşum, girişim, kırınım ve saire...
yalakalık üzerine kurulmuştur. *
iç politikaya şekil verendir. özellikle ikinci dünya savaşı öncesi dönemde türkiye alman-sovyet ikilemi arasında kalmıştı. almanlara yaklaşıldığı zaman türkçü beyanlar verilir, komünizm baş düşman ilan edilirdi. sovyetler'le ilişkiler düzeltilecekse türkçü-turancı liderler gözaltına alınırdı. demek ki neymiş, politikada kişilik aranmazmış.
yanar döner tabiriyle %95 oranında özetlenebilecek politika. geri kalan %5'i tamamlamak isteyenler de kırmızı çizgilerden falan bahsedebilir ama pek sallanan birşey olmadığı için işe yaramayabilir.*
ermeni soykirimi ile ilgili turklerin aleyhine bir gelismede iki gun kiniyan protesto ceken ucuncu gun unutan bir dis politikadir.
buna türkiyenin dış politikası demek lazım aslında, o başlık daha uygun ve öznel duruyor.

türkiye'nin dış politikasını açıklarken hatalardan bahsedicem bu yazımda.

dış politikayla özel olarak ilgilenmeyen ancak devlet meselelerine aklı yatan arkadaşlarım için de oldukça temel yazmağa çalışacağım.

a) türkiye cumhuriyetinin dış politikalarına bakışı değişkendir, zira hükümetler türk dış politikasına kendi pencerelerinden bakarlar ve bu dıştan bakıldığında çok büyük bir handikaptır.

ilk olarak kıbrıs ;

belki çoğumuz ıskalıyoruz ancak türkiye cumhuriyeti Lozan antlaşması ile kıbrıstaki haklarını tamamen ingilizlere devretmiştir. bu bir handikap olarak görülemez, zira o zamanın kaybedilmiş bir toprağıdır ve anavatan kendini zor kurtarmıştır.

ancak 1950 li yıllarda adadaki rumlar bağımsızlık isteyince, ingiliz politikacılar çok zekice bir haraketle adadaki türk "azınlık" dan dolayı türkiyeyi de adadaki duruma dahil etmiştir. yani kısaca bakarsak, hiç bir hakkımız olmayan bir yerde sonradan hak sahibi olmuşuz.

kısa kesmek için bu kısmı hızlı geçeceğim, yapılan görüşmeler, mulakatlar sonucu, ingiltere-türkiye ve yunanistanın garantör olduğu bir kıbrıs adasında, eşit stratejik ortaklıklı bir kıbrıs cumhuriyeti kurulmuştur. bu durum o zaman ki türkler için çok çok iyidir. düşünsenize hiç bir şeyiniz yokken, kendinizi yönetebilecek hale gelmişsiniz...

önemli bir nokta var o da madde q olsun ;"söz konusu kıbrıs cumhuriyeti bu üç garantör devletin içinde olmadığı bir ortaklığa, pakta, siyasi-askeri ittifaka giremez...

olayın devamında dışarıya sevimli görünen rumlar "enosis" adına katliamlara başlamışlardır, bu tarihsel bir gerçek. türkiye müdahale etmek istemiş ancak abd ve avrupa buna engel olmuştur, 74 de iş çığrından çıkınca alınan izinler vs. ile kıbrısa müdahale gerçekleşmiş, ve bugünkü konumunu almıştır. bugünkü konuma göre dünya kıbrısı 60 da kurulan cumhuriyet olarak görmekte, biz bölünmüş görmekteyiz.

şimdi gelelim analize, böyle eliniz boşken büyük bir koz elde ediyorsunuz. ve bakalım napıyorsunuz.

sene oluyor 90, ve kıbrıs rum kesimi, kıbrıs adası adına ab ile müzakerelere başlıyor... peki siz ne yapıyorsunuz? hiç bir şey... ama madde vardı hani (madde (Q)). ab bunu yok saymış sizde ab nin bunu yok saymasına göz yummuşsunuz ve ab nin hukuğu yok sayan tavrına seyirci kalmışsınız ve sonuç? kıbrıs 2002 den beri ab li... ya garantörlüğünü yaptığımız türkler??? 3 ün 1'i...

yunanistan meselesi ve nato gerginliği ;

bir kaçımız bilir ama söyleyelim, yunanistan 60 lı yıllarda cunta yönetimine girmiş ve sonuç olarak nato dan atılmıştır. akabinde bu süreç tamamnlanınca tekrar girmek istemiş ancak "natoya tekrar girebilmek için, veya yeni bir devletin alınabilmesi için tüm devletlerin oyu gereklidir" açıklamalı nato maddesine takılmıştır. peki biz ne yapmışız? bu açıdan bakınca, yunanlara siktirin kıbrıstan belki alırız nato ya diyebilir mişiz, değil mi? evet... ama... ilişkilerimiz iyileşsin diye onlara bir iyilik yapmışız. peh!!!

atina avrupa birliğinin içerisinde camii olmayan tek başkentidir. ve geçenlerde verilen insan hakları mahkemesi kararına rağmen, yunanistanda hala türkler içerisinde türk adı geçen vakıflar veya dernekler kuramazlar, peki biz ne yapıyoruz? fener-rum patrikhanesine, ruhban eğitimine müsaadeye kalkıyoruz... ayıp bize...

çok destansı oldu. kalanına sonra devam ederiz.

borcu.
ingilizlerin söylediği bir laf vardır.

her ülke ile müzakere edilir, türkle sadece ayaküstü edilir.

(bkz: anlayana)
'dort bir tarafimiz dusmanlarla cevrili ey her biri dunyaya bedel turk' mantigindan biraz biraz siyrilmaya baslamis dis siyasetimizdir.
turk dis politikasini anlatan tek kelime:

(bkz: statukoculuk)
insanlara dış politika namına neler yapıldığını, insanların neler yapmak zorunda bırakıldıklarını öğrendikçe yürekteki anarşizm duygusunu tavan yaptıran ders konusu.

faşist değilken öyleymiş gibi yapmak zorunda kalmak, komüniz yanlılarını hapse atmak, sovyetler'e yanaşmak için komünistleri hapse tıkıp faşist olmayan faşist görünümlüleri hapse atmak, sonra yine tam tersini komünistlere uygulamak... hepsi devlet için. devlet denen şeyin bekası için. keşke hiç olmasaydı ama oldu. belki de hala oluyor. bilmiyoruz ve bilemiyoruz.
Emperyalizme şakşakçılık ve yardakçılıktır. " Hani bana , hani bana " dan öteye geçmemiştir. iyi de olmuştur.
kına sektörünü ayakta tutan müessesedir, çünkü bütün olayını kınamak üzerine kurmuştur.
türk dış politikasının üstüne kurulduğu tek cümle ; "hattı mudafaa yoktur, Sathı müdafaa vardır, O satıh bütün vatandır."

Örnek ; Kıbrıs politikası, 12 adalar, Dağlık karabağ politikası

Not: Hatay örnek gösterilerek revizyonist denemez, zira bu söze göre, savunulabilecek toprak, vatandır. 12 ada ve kıbrıs zamanın ve günün şartlarına göre olası bir krizde Türkiye tarafından savunulamaz/dı.
Adnan Menderes'in bu ülkeye verdiği zararı çok daha iyi görmemize yarayan politik perspektifdir.
"bekle gör" gibi makus talihimizden, ahmet davutoğlu'nun tezleri ve tarihin akışının yanımızda olması sonucu onur kazanan politikamızdır..

yıllardır çektiğimiz "kırmızı çizgiler" ülkemizi kendi anaforunda boğmuştur ve devletimizin sirenlerinin her zaman olduğu gibi olay bittikten sonra sirenlerinin çalması sonucu ancak 21. yüzyılda çevre ülkelerle sorunsuz ilişkiler kurmaya başlanmıştır..

hala ilginçtir ki bu ülkenin en büyük sınır komşularının dili arapça olmasına rağmen bu ülkenin "aydınları" bu dili öğrenmeye gerek duymamıştır..bu nokta bizim dış politika perspektifimiz hakkında yeterince bilgilendiricidir aslında..
çoğu insanın anlamadığı nokta dış politikada siyasetçilerin o kadar belirleyici olmamasıdır. dış politikayı belirleyen genellikle karşılıklı ticaret hacmi ve stratejik çıkarlardır. şimdi bu ülkenin başbakanı kim olursa olsun, isterse necmettin erbakan ya da haydar baş gelsin avrupa'ya rest çekemez. çünkü neredeyse bütün ticaretimiz avrupa ile. ekonomi batar ve o başbakan bir daha seçilemez. ama fazla ticaretimiz yoksa, bir çıkar yoksa çok da umursamayabiliyoruz.

türkiye'nin abd müttefiği olma nedeni de sovyetler tehditidir. sovyetler türkiye'den toprak istiyordu. ermenistan'a katmak amacıyla. boğazlarda kontrol istiyordu. o zamanlar dünyada yapayalnız olan türkiye'yi abd kurtarmıştır. milyarlarca dolarlık silahlar geldi abd'den. kendi çıkarı için yaptı elbette ama bizim de çıkarımızaydı. o yüzden politikacılar bu işte sadece araç. asıl belirleyiciler genellikle daha alt yapısal oluyor.
son dönem dış politikamiza yönelik ilginç bir yorum.

Yıllarca sadece stratejik ve jeopolitik değerlerini pazarlamaya çalışan Ankara, artık realize ettiği değerlerle Batı nezdinde de Doğu nezdinde de çok daha güçlü bir imaj çiziyor.

http://www.aksiyon.com.tr...zarDetay.do?haberno=25560