bugün

hayırlı geceler arkadaşlar...

takkemi dergaha astığımdan beri
Tehlikeli ilahi okur
ateistlere sataşırım ben...

son günlerde başıma musallat olan kafir bir cin sebebiyle oldukça sıkıntılı günler geçirmekteydim sevgili dostlar. her ne kadar dağları yerinden oynatacak kadar güçlü bir nefes ve nefse sahip olsam da tahminimce şahsıma yapılan takke bağlama büyüsü sebebiyle helaya tersten oturuyor, cehri zikir sırasında uyuyakalıyor, takkemi yumoş extra ile yıkasam bile eski beyazlığına bir türlü ulaştıramıyordum... bu musibetin üzerinden yılların ak partilisi, türbanlı kedilerin sevgilisi, haşin bakışlı karizmatik takkelisi kadim dostum şeyh salih'le beraber gelmeye çalışsak da namazda secde ettiğim sırada arkadan tekmelenmem, geceleri uyurken başımdan takkem çıkarılıp yerine külotlu çorap takılması, abdest aldığım sırada arkamdan bir elin bi taraflarımı ovalaması gibi olağanüstü şeyler de hasıl olunca olağanüstü hal ilan edip takkeminati olarak toplanmaya karar verdik...

ak takkelerle yapacağımız konsey toplantısı için hummalı bir çalışma içerisine girmiştik. ben yerleri gül suyuyla bir güzel silerken salih ilahiler eşliğinde zikir çekerek patileriyle börek hamuru açıyordu. ''alla beni türbanla beni al takkene yar'' türküleri söyleyerek yerleri sildiğim esnada salih'in tövbe yarabbi rahmetli azer bülbül gibi titremeye başlayıp amuda falan kalktığını gördüm. her ne kadar korkudan kemalistler gibi nutukum tutulsa da elimi takkeme attım. takkemden önce atamızın nutuk'u, sonra ise tavşan falan çıktı ama bir türlü küçük şişeye doldurduğum zemzem suyu çıkmıyordu. salih exorcist filmindeki kız gibi tavanlarda yürüyor, ''hııaaa allah yok lan'' diye bağırıyordu. allah'ım takkeden gidecek gibiydim, gözlerime zifiri karanlık çöküyordu, vehhabi şeyhine dokunmuşçasına kendimden geçiyordum...

gözlerimi açtığımda kendimi çırılçıplak takkemden tavana asılmış bir şekilde buldum... salih'in takkesi masanın üstünde duruyordu, fazla uzaklaşmış olamazdı. tam salih diye bağıracağım sırada salih başında kalpak, sarı peruk ve mavi lensle içeriye girdi...

etu: indirin lan beni buradan! cin min demem tek bedduamla zencefilli kurabiyeye döndürürüm alayınızı!

salih: ordular ilk hedefiniz aktakke. ileri!

etu: salih neler oluyor lan ? seni kimler aldı ? kimler öpüyor takkeniiii ? patinde takkende ateist izleri varr...

salih: ben size dönmeyi değil ölmeyi emrediyorum gebertin şu etu köpeğini...

belli ki salih'in naçiz vücudu kafir cinlerin kontrolü altındaydı. ya da salih azılı bir takke hainiydi. bilemiyordum... ama bir şeyden emindim, kafir cinlerin şakası yoktu. salih'in emriyle ordular gibi çıplak bedenime doğru yaklaşmaya başladılar... tek bir çarem vardı, gavs-ul azam'dan yardım isteyecektim...

''medet ya gavs! imdat ya abdülkadir geylani!!!'' diye haykırdım. işte o anda gökte zuhur eden ilahi bir nur aydınlattı odayı. sultan-ül evliya abdülkadir geylani hazretlerinin asası elimde belirdi. bu ulu zatın, Gavs-ül-A'zamın, Kutb-i Rabbaninin asasıyla tek bir hamlede kafir cin ordularını ortadan ikiye böldüm... çil yavrusu gibi dağıldılar... kimisi kuşa, kimisi böceğe, kimisi takkeye, kimisiyse kavala kurabiyeye dönüştü...

saldırıyı savuşturduktan sonra asayı salih'in omzuna dokundurup zaman tanımayan, mekanı hiçe sayan bir tasavvuf gücüyle ilahi bir nur çemberi oluşturdum. kallavi bir ses tonuyla yüksek sesle ilahiler söyleyip iyice rahatsız ettim ve sonunda kafir cin salih'in bedenini yavaşça terk etti... gavs-ül azam abdulkadir geylani; 21. yüzyılın kutb-ül aktâbı, Kutb-i irşâdı bendenizden yardımını esirgememişti. orduları dağıtıp, salih'i esaretten kurtardıktan sonra asa elimden yavaşça yok olup gayb alemine karıştı. güzel de asaydı, keşke kalsaydı...

salih'in başından kalpağı atıp takkesini taktıktan sonra sarıp sarmalayıp yatağa yatırdım. takkesine öpücük kondurduktan sonra da ak takkeler gelinceye kadar biraz kafam dağılsın diye medine'den getirttiğim hurma yapraklarından kubar yapıp patlattım. açtım evleneceksen gel'i de şöyle bi ellerinde neler var, belki türbanlı güzel bir bayan bacım varsa talip olurum diye başta takke alt çıplak böyle üstü minare altı kerhane gibi izlemeye başladım... şansıma talip bekleyen türbanlı bacılarım son kullanma tarihi geçmiş kedi mamaları gibi duruyorlardı, haliyle vakit kaybetmeden üstümü giyinip hz isa (a.s) model saçlarımı güzelce taradım, takkemi de düzelttikten sonra balkona oturup elimde çayımla ak takkelerin yolunu gözlemeye başladım...

ak takkeler sokağın başından beri görünmeye başladılar, her adımlarında kaldırımlar aydınlanıyor, başlarındaki takke ateş böcekleri misali sokağı aydınlatıyordu. derken ''imdaaaatttt!!!'' sesiyle israfil (a.s) sur'a üfürürmüşçesine irkildim ve takkemi sesin geldiği yöne doğru çevirdim...

türbanlı bacı: imdaaaaat!!! yetişin komşular türbanımı çıkarıyorlar!!!

ateist: sus kız, sus yoksa keserim türbanını.

türbanlı bacı: hiç mi allah'tan korkmazsın sen ? türban yüce allah'ın emri, namusumun simgesi..

ateist: ulan bi bez parçası için de böyle çırpınılır mı ? ırzına saldırıyomuşum gibi bağırma lan karı! çıkarıcam türbanını!

tövbe yarabbi, sokağın ortasında genç bir kızın türbanına kastediyorlardı. takkeyi elime aldığım gibi yaklaşık 1 km uzaklıktaki ateiste fırlatıp tam kafasından vurdum ve türbanlı bacımı kurtardım. ardından üçüncü kattan aşağıya atlayıp, ak takkelileri de önüme katıp ''allah allah'' nidalarıyla ateisti kovalamaya başladık. aa bi baktım ki salih de yatağından kalkmış bizimle birlikte koşuyor. salih'i mancınık misali kuyruğundan tuttuğum gibi ateistin üstüne fırlattım, salih havada üç takla atıp türbanlı bacımıza saldıran ateisti yerle yeksan etti. ateisti tuttuğumuz gibi takke tokat, allah ne verdiyse dövmeye başladık. doğduğuna pişman ettik takkesizi... sonra hep beraber kol kola girip takke tokat dövdüğümüz ateistin etrafında halay çekerek eve doğru gittik...

balkondan atladığım için kapı içeriden kilitli kalmıştı ama bu bizim için sorun değildi. ak takkeliler olarak aynı anda okuyup üfleyip üç kere açıl susam açıl deyince kilitli kapı ardına dek açıldı... içeriye girdik ve konsey toplantısına başladık. salih koltuğunda yoktu, evin içinde salih'i aramaya başladım ve yatağında hâlâ mışıl mışıl uyuduğunu gördüm. o zaman anladım ki bir anda zuhur edip yanımızda koşmaya başlayan salih değil, salih suretinde bir melekmiş... üstünü örttüm salih'in, beyaz takkeli prens ve kırmızı türbanlı kız masallarını da uyanınca okurum diye komodinin üstüne koydum.

düşündük, taşındık ve başımdaki kafir cin belasından temelli kurtulmak için sonunda bir fikir birliğine vardık. kadir inanır'ın bir yudum sevgi filmindeki gibi tütsü yakıp, üstümde takke dahil ne varsa çıkarıp tüm ak takkelerin önünde çırılçıplak yüz kere ateşin üstünden atladım... bir anda takkem öyle bir parladı ki salondaki herkes geçici körlük yaşadı... büyüyü bozmayı başarmıştık. sevinçten teletabiler gibi sarılıp ülkücüler gibi takkelerimizi tokuşturduk. sabaha kadar ilahiler eşliğinde sandalye kapmaca ve deve-cüce oynayıp zemzem içtik...

https://www.youtube.com/watch?v=Oa0QBZa247A
(bkz: takke tokat)
''Hayırlı geceler arkadaşlar'' kısmından gerisini okumaya gerek yok. zaman kaybı, beyninizi yakar.
(bkz: kalk lan kalk sabah oldu) bu çocuk da böyle uyur yazar.
Adam takke üstadı mirim. Yapar mı yapar?
bir ateyizi ve onun cin ordusunu yok etme şeysidir.
(bkz: uzun yazmışsa kesin dayak yemiştir)
Kadına şiddete hayır.
(bkz: benim türbanlı bacımın üzerine işemişler)
anlatılan en saçma kavga hikayesidir sanırım. ne boktan bi olay la bu
Bu na bile cvp vermissiniz ya helal size ateistler , espriyi bile kanirtiyosunuz.

Hadi gülün biraz çok takmayin.
(bkz: çok komikmiş sözlükçü kardeş)