bugün

'başka sinemada' gösterilmeye başlanılan Ruben Östlund filmi. Modern dünyanın yarattığı insana ve sınıfsal farklara çok güzel göndermeler yapan, insanın iç güdüsüne ve korkunun ne denli hayatımıza ettiğine dair güzel bir film.

--Spoiler--

filmin başında hırsızlık olayı yaşayan baş karakterimiz (Christian), daha önce hep tehlikelerden uzak kalmış olacak ki olay anında çok korktu. Daha sonra başka sahnede 'bırak şu isveç ağzını' tarzı bir çıkışla daha karşılaşan kendi deyimiyle topluma mal olan entel ve modern Christian'ın değişimi film ilerledikçe çok çarpıcı oluyor.

filmin adından da anlaşılacağı üzere bir ''kare''den bahsediliyor filmde ve bu karede herkes eşittir, ve kareye girip yardım talep birine herkesin yardım etmesi gerekmekte. Bu kare bütün film boyunca vurgulanırken, yeni açılacak serginin de en önemli kısmını oluşturuyor. Ancak yardım istemek ve yardım etmek için illa bir kareye ihtiyacımız var mı gerçekten? ya da karedeki kişileri görmek için neler yapıyoruz? gibi sorular sorduruyor film ilerledikçe.

sınırlarımız neler, ve kendimizden olmayanı yargılarken ne kadar acımasız oluyoruz? Film boyunca farklı dilencilerle karşılaşan Christian'ın değişimini, aslında ait olduğunu düşündüğü sınıfın kendi iç güdüleriyle olan çatışmalarını da özetler nitelikte. Kendi kızlarına sesini yükseltti diye vicdan yapan babanın, ''onların sınıfına'' ait olmayan hem de Christian'ın haksızlığından ötürü özür arayan çocuğu merdivenden iterken ve sonrasında bırakıp giderken ki tavrı benden değil, bana bulaşmasın, huzurumuz kaçmasın diyen yüksek sınıf tavrı. Adeta dilencilere ya da 'modern' olmayan yerlerde yaşayan insanlara eldiven ve maske ile yaklaşacak olan karakter, daha sonraları vicdan azabının etkisiyle o sınıftan birine olan vicdan borcu için afilli takım elbiseyle çöplere dalabiliyor ve kendisini, ekonomiyi, kapitalizmi eleştirecek bir video çekebiliyor.

öte yandan evinde maymun besleyen amerikalı gazetici kadını hamile bırakma korkusunun karakterde yarattığı psikolojik etki; gazeteci kadının güç sahibi biriyle yattıktan sonra ona bunu kullanarak baskı yapması da kadın erkek arasındaki duygusallık-güç-dürtü olaylarına güzel bir gönderme olmuş diye düşünüyorum.

sırf PR uğruna reklamda dilenci sarışın bir kız çocuğunun patlatılması ve bunun ülkeyi ayağa kaldırması ardından gelişen düşünce özgürlüğü sınırı ve bu sınırın neye göre belirleneceği polemiği de ayrıca bir tartışması konusu olabilecek cinsten.

konsept gereği sergi açılış yemeğine çağrılan maymun rolüne giren adamın rolünü fazla abartması, insanları tehdit etmesi ve korkudan kimsenin kımıldayamaması; en son bir kadına şiddet uygulayıp tecavüze kalkıştıktan sonra yaşlı birinin cesareti ile onu durdurması ve diğer insanların da cesaretlenip o adamı linç etmesiyle biten korkunun bizi susturması, hareketsiz kılması ve bencilliğimize olan şahane göndermeler takdire şayandı. nefes kesici sahneydi.

Film ile ilgili anlatılacak o kadar şey var ki buraya yaz yaz bitmez. Adeta not defteri ile girilesi film.

Eleştiri olarak da bence uzunluğu biraz abartılmış ve bir çok konuya değinmeye çalışmış. Daha spesifik gidilseydi daha da güzel olabilirdi ama tabi bence bu haliyle de yeterince güzeldi.
Bok gibi filmdi. Hele bir sahne var ki sormayın gitsin.
2017 yapımı, avrupanın insanları hakkında bol eleştirel, bol metaforlu, bol sıkıcı ve gereksiz bir film. bildik, abidik kubidik sanat filmlerinden işte, değerli vaktinizi heba etmeyin, biz ettik sit etmeyin.