bugün

Kid Cudi'nin çıkarmış olduğu şarkının ismidir. En başarılı remixi steve aoki remixidir.
"Yönetmenliğini Gabriele Muccino’nun üstlendiği ve Türkçeye “Umudunu Kaybetme” adıyla çevrilen The Pursuit Of Happyness, Chris Gardner adında bir borsacının gerçek hayatından uyarlama bir film. Sıfırdan başlayıp zengin olma klişesi filmin hikâyesi olmuş. Yani film, “köşeyi nasıl dönerim?” ayarında.

Chris’i filmin ciddi bir bölümünde koşarken görüyoruz. Bu, her ne kadar “koş Forrest koş” repliğini anımsatsa da aslında, kapitalist sisteme entegre olanların, sürekli bir koşuşturmaca içerisinde olmak zorunda olduğunu gösteriyor. Çünkü vakit, nakittir. Vahşi bir rekabet vardır, dolayısıyla zamanla yarışmak, sürekli koşturmak lazım gelir. Mesela Chris stajdayken, Alan Frakesh’in de sürekli bir koşuşturmaca halinde olduğunu görüyoruz.

Filmin en güçlü repliği “Herhangi birinin sana bir şeyi yapamayacağını söylemesine asla izin verme. Bu ben olsam bile…”dir. Bu da Chris’e kapitalizmin zorlu ve adaletsiz rekabetine dayanabilmesi için gerekli motivasyonu sağlıyor. Daha da ilginci, bu motivasyon izleyiciye de verilmeye çalışılıyor. “just do it” vurgusu inceden inceden izleyiciye veriştiriliyor. Yani filmi izlerken, olası gaza gelme ihtimalinizi göz önünde bulundurun. Filmin yaşanmış bir hikâyeden uyarlanmış olması bu motivasyonu güçlü kılan faktörlerden biri. Filmin ismi de bu minvalde seçilmiş olsa gerek. Kapitalist sömürge sistemi, her ne kadar can yakıcı olsa da bireylere bir fırsat da verir. Yani alt sınıf ile üst sınıf arasında, dar bir geçit kapısı vardır. Milyonlarcası bu kapıdan geçmeyi dener, fakat başarabilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Neticede de birçok insan, sisteme köle haline gelir ve ömrünü heba eder. Filmin hikâyesi de budur aslında. Chris de bu dar geçit kapısını zorlayan adaylardan biridir.

Film bir yandan, “American Dream”in sınır tanımaz eziciliğini gösterirken diğer yandan, çözümün sistemin içindeki geçit kapısını zorlamada olduğunu gösterir. Yeni verilen mesaj şu: “Durup düşünmek ya da sisteme baş kaldırma çabalarına girişmek anlamsızdır, çünkü sistem dinamik bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, hayatta kalmak yarışa, rekabete katılmakla mümkündür.

Ayrıca, bir Hollywood klasiği olarak, “bireysel kahramanlık” fikri iyi işlenmiş. Hikâyesi de buna müsait zaten. Filmi izleyince, “ben de yaparım” demekten kendini alıkoyamayan birçok insan da olduğuna göre, film başarılı(?) olmuş diyebiliriz.

Her ne kadar maksadı ve hedefi farklı olsa da sabır kavramı da filmde iyi işlenmiş. Film izleyiciye, zorluklara karşı sabretme, yani azimle mücadele etme anlayışı vermeye çalışmaktadır.

Hatta, biraz zorlama yaparsak filmden “fedakârlık” kavramına ilişkin bulgular da çıkarabiliriz. Chris’in zamanından, uykusundan, parasından vazgeçtiği durumlar var. Fakat içine girdiği sistem, neticede Chris’i de vahşi yapmıştır. Hatta 14 doların kavgasını verecek duruma bile gelmiştir.

Filmin bir artısı da ahlaksız sahnelere sahip olmamasıdır. Zira Hollywood film kültürü göze ve nefse hitap ettiğinden, herhangi bir filmde, sırf izletebilmek adına ahlaksız sahneler mutlaka konulur. Bu filmde bunu göremiyoruz. Zaten biçim olarak, Hollywood film kültürünün sınırlarını biraz zorlamış gibi. Görsel unsurlar çok yoğun değil ancak, San Francisco şehrinin büyüleyici(!) mimarisi izleyicinin gözüne sokulmaya çalışılmış. Yüksek ve lüks binalar, villalar, parklar vs.

Aslında filmi, sanatsal açıdan dengeli bir yapım olarak görmek mümkün. Abartılar, aşırılıklar, fazlalıklar çok yok. Anlatılmak istenen sade ve güzel motiflerle dramatize edilerek sunulmuş. Sıkıcı hiç değil. Senaryo mükemmel olmasa da, hatta klişeden öteye gitmese de çok iyi kurgulanmış. Yönetmen ve oyuncular-özellikle Smith ailesi- filmi kaliteli bir hale getirmiş.

Chris rolündeki Will Smith, rolüne iyi bürünmüş. Yaşadığı kaygıları, iç çatışmaları, öfkeleri, üzüntüleri ve sevinçlerini izleyiciye yansıtabilmiş. Hele Chris’in oğlu Christopher, mükemmele yakın derecede bir oyunculuk çıkarmış diyebiliriz. Filmde iyi bir ikili olmuşlar. Dahası, baba-oğul ilişkileri çok doğal. Hatta izlerken, “Sanki gerçekten baba-oğulmuş gibiler.” diyebilirsiniz. Demenize gerek yok, zaten gerçekte de baba-oğul bunlar. Yani Christopher aslında rol yapmamış, yaşamış.

Olumsuzlukları da olumlu yönleri de olan bir film. izlenmeye değer. Gülü seven dikenine katlanır tadında bir “American Dream” gösterilmeye çalışılan bu filme bir puan verecek olursak 10 üzerinden 7.1 verebiliriz."

kaynak: http://erdemligenclik.net...the-pursuit-of-happyness/
izleyen her insanı etkileyecek bir filmdir. gerçek bir yaşam öyküsünü anlatan film. ayrıca ne zaman sıkıntıda olsam, kendimi kötü hissetsem açıp açıp izlediğim filmdir.
odun, kalas, buz, duygusuz, donuk diye nitelendirilen beni ağlatan tek filmdir. normalde ne ıssız adam'lar ne babam ve oğlum'lar izledim arkadaşlarımla beraber ama bu filmi ilk izlediğimde gözlerimden süzülen yaşları hala unutamıyorum. 2 yaz öncesiydi, haftalığı 150 liraya bir petshopta sabah 9'dan akşam 11'e kadar kuş, kedi, köpek vs boku temizliyordum ve hayatımdan hiç memnun değildim. o zamanlar aklımda tek birşey vardı. zengin olup bu bok hayattan kurtulacaktım. hava harp okulu hayallerim suya düşmüştü ve ne yapacağımı bilmiyordum. hayatımda sadece internet vardı. bütün gün oturup milyarderlerin ibretlik yaşamlarını okuyordum. steve jobs'un hayatını okuduğumda çok fazla etkilenmiştim mesela. sonra bu filme rastladım. izledim ve hayatım değişti diyebilirim. şimdi zengin değilim ama en azından hayallerim var ve uyumama yardımcı oluyorlar.
izleyene mutlaka bir şeyler katan mükemmel bir film.
izlemeyenler için:

ağlatır.
kac kez izledigimi hatirlamadigim ama her izleyisimde imkansizin olmadigini bana hatirlatan, hayat gorusumu degistirmis filmdir.
not: sanirim cabuk gaza geliyorum.
en etkileyici sahnesi yolda bekleyen kırmızı arabaya yaklaşıp hey bu arabaya binmek için ne iş yapıyorsun ve nasıl yapıyorsun dediği sahnedir.
finalde hocanın sorduğu film. iyi geçti. sonuçları bekliyoruz bakalım.
son sahnede will smith in karşısından geçen adamın gerçek chris gardner olduğunu çok az insan bilir. imdb nin olmasa da benim için 1. filmdir. en kötü anınızda bu filmi izleyin, en büyük çöküşten en büyük başarının yaratıldığının gerçek hikayesidir bu film.
doğru yazılışı "the pursuit of happiness" olan filmdir.
Baba oğul smithlerin iyi iş çıkardıkları gerçek bir yaşam öyküsünden esinlenilerek yapılmış güzel bir film.

Bana en çok tesir eden şey baba ve oğlun birbirine olan bağlılıklarıydı. Tabi bunda gerçekte de baba ve oğul olmalarının faydası büyük olabilir.

her şeye rağmen yılmayan, pes etmeyen, dik duran bir adam: chris gardner. onun örnek alınacak çok tarafı var. böyle hikayelerde ve filmlerde genelde izleyicinin günlük hayatta karşılaşamayacağı anormallikler silsilesi meydana gelir ve ana karakter gerçeklerden kopuk bir şekilde parayı bulur ve zengin olur. bu hikayede/ filmde ise chris gardner'in zenginliğe giden yolu hemen hemen bütün insanların bazen girdiği umudun biraz uzun olan yolundan geçiyor. Chris gardner'in sabrı da bence çok takdire şayan onca şey yaşayıp hâlâ dayanabiliyor olmak zor iş doğrusu.

"Umut fakirin ekmeğidir" diye bir söz vardır ve o söz bu filme tam manasıyla uyuyor...

Amerika' daki evsiz barksızlara değinmesi bakımından da takdire şayan bir film. izlediğim onca amerikan filmindeki evsizleri toplasam bu filmdeki gördüklerim kadar etmez. amerikalı'nın kendini Dünya'ya ne kadar iyi pazarladığını bu filmden anlayabiliyorsunuz. bu film madalyonun diğer yüzü birazda... amerikadaki evsizler hakkında beni şaşırtan oranlar duyardım ama anlam veremezdim fakat şimdi daha iyi anlıyorum ki abd'deki sosyal adaletsizlik(zengin ve fakir arasımdaki uçurum) çoğu ülkenin önünde. payda milyonlarca kişiye düşen serveti sayılı bir kaç yüz insanın kontrol ediyor olması bu adaletsizliğin alası.
Guzel film. Will smith filmin sonlarina dogru epey zayiflmisti kosmaktan. *
her izlediğimde kendim yaşıyormuş gibi, acıdan ölcek gibi, jaden smith benim oğlummuş gibi hissettiğim başarılar başarılısı will smith filmi.
bu filmde ana karaktere klişe hollywood filmlerinde olduğu gibi sihirli bir değnek değmez. bir anda dünyanın en mutlu adamı olmaz. karakter ne yapıyorsa çaba ve hırsıyla yapar. bu yönüyle de oldukça gerçekçi olmuş. filmin yarısına geldiğim de o klişe filmlerde olduğu gibi hayatının bir anda değiştiğini görmek istedim. ancak bu dediğim filmin sonunda gösterildi.
--spoiler--
çocukla tuvalette kaldıkları sahne bitirdi beni.
--spoiler--
izlenilmesi gereken mükemmel filmlerden...

"Bir daha sana kimsenin, bir şey yapamayacağını söylemesine izin verme, benim bile! Bir hayalin varsa, peşini bırakmamalısın, onu korumalısın. insanlar kendilerinin yapamadıkları şeyleri senin de yapamayacağını söyler. Bir şeyi istiyorsan peşini bırakma. Git ve al. O kadar.”
gercekten sadece umut etmemeyi, oturup bir kösede bir mucize olmasını beklememeyi, çabalamayı, sabretmeyi öğreten bir film. film demek az kalır bana kalırsa bir bas yapıt. hayatımın en büyük hatalarından birini yapmısım bu filmi izlemeyi erteleyerek. daha demin izledim. en büyük iyikilerimden biri su an.

--spoiler--
oğlu ile tuvalette uyumak zorunda kaldıkları gece beni mafetti. hele ki onu bir oyuna dönüstürmesi. sırf oğlunun yüzünü güldürebilmek icin.
--spoiler--

will smith bu usta oyunculukla sanki oynadığı rolü gercekten yasıyormus gibi hissettirdi bana. mükemmel oyunculuk. ayakta alkıslanası insan.
" Mutluluk, belki de sadece peşinden koşabildiğimiz bir şeydir. "
(bkz: the pursuit of happiness)
jaden smith'in cok tatlistrollosko oldugu ve will smith'in ucretsiz oyunculuk dersleri verdigi filmi.

100 kere de izlense biktirmaz.

ayrica jaden sen ne kadan tatliymisin ya. keske hep cocuk olarak kalsaymissin. ergen halin hic cekilmiyor aq.
çevirisini gönnümden geçme yapardım, ben olsaydım.
Zalll nickaltımı engelliyon bak millet nickimle ilişkili her başlığa yazıyor.*
(bkz: the pursuitofhappyness)
(bkz: thepursuitofhappyness)
(bkz: the pursuit of happyness)

Zall ım ismayil nickimi sol framede engellersen böyle uğraşırsın.*
Kunduz.
oha sizi de mi açık oyluyor? neyse siz kumamız olursunuz.
güncel Önemli Başlıklar