bugün

neden bu kadar abartıldığını anlamadığım gubidik film.
Stephen King'in aynı ısımlı romanından sinemaya taşınan mukemmel film. Insanı derinden etkileyen film.
işte senaryo, işte Tom Hank oyunculuğu. Dar bir mekanda, topu topu 3-5 oyuncu ile çekilen muhteşem bir film. Demek ki, fevkalade bir film için milyon dolarlar harcamak gerekmiyormuş. Herşeyiyle mükemmel seyredilesi bir film.
15-05-2008 tarihinde saat 21:15'de tnt kanalında yayınlanacak olan film.
the shawshank redemption kadar olmasa da oldukça etkileyici bir yapım. tom hanks ve michael clarke duncan`ın iyi performansları yanı sıra yeşil yol adını verdikleri kısa ama bir ömür hatıra dolu yolun hikayesi. küçük fare ve uyuz embesil gardiyanda unutulmayacak kadar akılda kalıcı.
(bkz: yoruldum patron)
--spoiler--
Coffey idama hazırlanırken kafasına maske geçirildiğinde "karanlıktan korkarım patron" dediği an kendimi tutamayıp zırlamışımdır. Percy Wetmore karakterine o biçim sinirlenip John Coffey için de o biçim zırlamışımdır.

ayrıca izleyenlerin çoğunu "onları sevgileriyle öldürdü" sözü etkilemiştir.
--spoiler--

izlememek gibi hatanız varsa bulun izleyin. her saniyesine değecek bir yapım. ayrıca kitabını da okumak gerek; fakat şahsımca, sinemaya uyarlanmış hali kitaptan çok daha başarılıdır. tatları ayrıdır elbette.
sözlüğü ağlatmış olan film. ben ağlamadım mı? ağladım lan, hem de hüngür hüngür ağladım. yabancı bir filmin beni ağlatamayacağını iddia eden ben, john coffey idam edilirken tutamadım kendimi.
izlenesi muhteşem filimlerden bir tanesidir.
izledikten sonra bir süre etkisinden kurtulamazsınız.
John coffey ismini kulaklarımda çınlatan muhteşem film. Doğaüstü güçlerin olduğu film ya da dizileri eleştiren ben , ilk defa bu konu hakkında konuşamadım. Herşey o kadar güzel ki inanamayacaksınız ama şu an bile gözlerim doldu. Ağlayacaksınız, ağlamam diyenleri bile ağlatacak bir film. Yüreğin dokunuşlarını böylesine hissettirdiği için ayakta alkışlanmalı.
er kişilerin prostat rahatsızlığını ışınsız - lazersiz, cerrahi operasyona gerek kalmadan , tenasül uzuvlarını avuçlamak sureti ile iyileştirebilen, 2500 cm ebatlarında, dev dikdörtgen zenci bir insanı konu alan film. hatta bu avuçlamaya dayalı iyileştirme tekniğinden sonra hastanın cinsel ilişkide bulunabilme yetisini kaybetmediği gibi aksine yüksek performansta, randıman alarak kullandığı film esnasından gözlemlenmiştir.
Edgecomb, hikayesini anlatırken bir huzur evinde yaşamaktadır ve hapishanedeki görevinin üzerinden yıllar geçmiştir. Edgecomb' un hapishanedeki görevi, hücrelerinden alınan idam mahkümlarını, elektrikli sandalyenin bulunduğu ölüm odasına kadar olan bir millik yeşil yoldan götürmektir. Edgecomb yıllar boyunca bu yoldan sayısız idam mahkümu nakleder. Ama hiçbirisi onu John Coffey kadar etkilemez. Oldukça iri yarı biri olan Coffey, iki küçük kızı öldürmek suçundan idama mahküm olmuştur. Ürkütücü görünümünün aksine oldukça duygulu ve karmaşık bir iç dünyası olan Coffey, bazı doğa üstü güçlere sahiptir. Edgecomb' un ona gerçekten suçlu olup olmadığını sormasıyla aralarında diyolog başlar. Edgecomb, artık hiç beklenmedik yerlerde mucizelerin olabileceğine inanmaktadır.
bu akşam 9 sularında tnt'de yeniden yayınlanacak güzel film.
her insanın hayatında 1 defa olsun izlemesi elzem filmlerden biri. izlediğim en iyi dram filmlerinden.. tom hanks'in filmleri ne zaman kötü ki zaten? adamın adını görmem, filmini izlemem için yeterli bir sebep.

usta yazar, stephen king'in aynı adlı kitabından sinemaya uyarlanan bu filmi hala izlemeyen var mı acaba? müthiş bir kurgu, akıcı bir senaryo ve tekrar tekrar izlenip hayran olunacak olan oyunculuklar... filmi ilk izlediğimde başıma ağrı girdiğini hatırlıyorum. ağlamaktan helak olmuştum resmen. 3-4 gün etkisinden çıkamadım. resmen ağzıma sıçmıştı yani. şimdi hatırlayınca tekrar boğazım düğümlendi, gözlerim filan doldu. o kadar etkilenmiştim ki anlatamam. entrynin devamında ağlarım kesin.

--spoiler--

insanların; pislikleri, acımasızlıkları, hainlikleri, merhametsizlikleri ve hırslarıyla dünyayı ne hale getirdiklerini anlatmış bize film. yani ben bunu anladım.

tüm suçsuzluğuna rağmen ölüme mahkum olan, kocaman ve korkunç gibi görünen, bir çocuk saflığında olan john coffey rolünde, hayatının oyununu oynamış olan özel insan michael clarke duncan, filmin kahramanı ve filmi sürükleyen isim. yeteri kadar pisletilmiş dünyada mucizelerin olduğunu bize hatırlatan karakterin ta kendisi. en koyu gecede bile dikkatli bakarsak yıldızları görebileceğimizi söylüyor bize, film boyunca..

filmle ilgili çıkarımlarım şöyle:

-john coffey karakterinin iyileştirme özelliği, insanların hala iyi bir kalbe sahip olabileceğine vurgu yapıyor.

-john coffey'nin devasa görüntüsü, içine kapanık ve zenci oluşu insanlara göre onun suçlu olma ihtimalini kuvvetlendirirken fiziksel görüntünün bir hiç olduğunu anlatmış bence. gerçek katil; bebek yüzlü, geveze, beyaz bir tene sahipti esasında.

-filmin en etkileyici sahnesi, coffey'nin tom hanks'in elini tutup (yanlışlık olabilir sözlerde) "sende görmelisin. ben hergün bunları görüyorum. bununla yaşamak nasıl biliyor musun?" diye elini sıktığı ve tüm gerçekleri ona gösterdiği sahneydi sanırım.

-filmin en nefret edilen karakteri o şerefsiz gardiyan (imdb'den kopya çekiyorum) wetcher'dır eminim. kötülüğün, filmdeki simgelerinden olan wetcher ve wetcher gibi merhametsizlerin elinde kaybolan hayatlar olmuyor mu gerçek yaşamda da?

--spoiler--

izlemeyenler varsa ne yapıp edip izlesinler. çok şey kaçırıyorsunuz biliyor musunuz? ben söyleyeyim dedim..

ı love you stephen king.. ı love you john coffey..
belki otuz kez izlemişimdir bu filmi. Bugün yine izledim ve yine ağladım. Hiçbir zaman bunun bir film olduğuna inanamadım. O sergilenen şeyin oyunculuk olduğuna inanamadım. Sanki o mucize gerçekleşmiş ve o insanlar bunun sorumluluğuyla oynamışlar gibi.

Hayatımda izlediğim en iyi filmdir. Duyguları daha yoğun hissettiren, daha içe işleyen başka bir film yapılmadı, yapılamaz..
çooook film vardır kitaptan uyarlanan, ama neredeyse hepsi o kitabın hazzından mahrum bırakır insanı.
fekat bu film hiç öyle değil. o zenci amcada var bir tılsım hakikaten, resmen...
ilk defa bir filmi izlerken bana noluyor lan bildigin agliyorum hatun gibi dedirten filmdir. stephen king romanindan uyarlamadir.
filme başlamadan uzunluğunu görüp of çekilir mi lan bu kadar saat dediğime bile pişman ettirmiştir ki şuanda bile bunu başarmıştır.

(bkz: adamlar yapmış)
bazı karakterler:

(bkz: john coffey)
(bkz: paul edgecomb)
(bkz: eduard delacroix)
(bkz: percy wetmore) (yeşil yol'da süngeri ıslatmayan şerefsiz)

bazı oyuncular:
(bkz: tom hanks)
(bkz: graham greene)
(bkz: bonnie hunt)
(bkz: michael clarke duncan)
(bkz: david morse)
(bkz: michael jeter)
(bkz: sam rockwell)
başrolünde Tom Hanks'in oynadığı harkulade etkileyici bir şaheserdir.seyirciyi adeta alıp götüren ve "Percy Wetmore" karekterine ayar eden filmdir.
(http://www.verycomics.com...le.asp?id=1347&=Yeşil Yol)
''onları sevgileriyle öldürdü, dünyanın her yerinde her gün oluyor ve ben de ölüyorum patron!''
vaktinde izlenmediği için, beklentileri veremeyen film.
Bu filmde tek birşey anlatılmaya çalışılmış.insanların kalplerini hoş tutmaları takdirde,gerçek huzuru ve diğer insanlara karşı olan iyi tavırlarının verdiği doğaüstü hazzı ve gene doğaüstü bir yolla anlatıyor.Böylesine mükemmel bir filmde olağan üstü oyunculuk çıkaran insanlarda tıpkı john coffey gibi olduklarını gösteriyor.Tamam,ağlanacak başka filmler vardır ama bu filmde sadece ağlamakla kalınmıyor,hıçkırarak haykırmak istiyorsunuz.Yeryüzünde yapılmış en iyi dram filmi...
stephen king'in filme çevrilen romanları arasında asla eskimeyecek olan filmlerden birisidir. üzerinden ne kadar yıl geçmiş olursa olsun, ne kadar çok izlenilmiş olsa da her izlendiğinde aynı tadı veren filmdir.
birlikte izlediğim diğer beş arkadaşımın filmin sonunda ağlamalarının yanında duygulanmış ama ağlamamış olmam o ortamda kendimi çok kötü hissettirmişti.