bugün

yaşar kemal'in 70'li yıllarda kaleme alıp yayınlanmayan fekat önümüzdeki hafta raflarda yerini alacak olan romanı.

romandan kesit.

"Trenden yorgun indiler. Gidecekleri kasaba çok mu uzaktaydı? Soracak bir kimseyi arandı bu ıssız istasyonda. Bavullarını, yataklarını, kapkacağı, sandıkları, masaları, sandalyaları istasyon yapısının önündeki yaşlı bir ceviz ağacının altına yığmışlardı. Hanım bir düz taşın üstüne sekilenmiş örgüsünü örmeğe başlamıştı bile. Huyuydu, ya fırsat bulunca hemen uyur ya da örgüsünü örerdi. Kedisi bir tahta sandığın içinde, dizlerinin dibindeydi. Üç gün trenin ikinci mevkisinde kediyi yedirmiş içirmiş, kompartımanda her bir hacetini gördürmüştü. Zor olmuştu, üç gün küçücük bir kompartımanın içinde tıkış tıkış. Altı kişi, bir de kedi.

Bir tuhaf insanlar şu Anadolu insanları. Tuhaf tuhaf, çok tuhaf. Uyumadan önce bir iyice burunlarını karıştırıyorlar, sümkürüyorlar kocaman bir mendile, sonra ayakkabılarını çıkarıp ayaklarını altlarına alıyorlar, başlarını arkaya dayayıp gözlerini kapayıp uyuyuveriyorlar. Başlarını dayar dayamaz hep birden başlıyorlar horlamaya. Onlar horlamaya başlar başlamaz da kedi başlıyor miyavlamaya...

Amanın ne miyavlama, düşman başına. Kulakları sağır eden. Ayak kokusu, türlü türlü, pencereyi açsan açamazsın soğuk. Bir de kedi çişini etmez mi sandığın içine. Onun da çişinin kokusu karışmaz mı ekşi ekşi ayak kokularına. Dayanabilirsen dayan. Melek Hanımın üç günde üç yıllık ömrü tükendi. Melek Hanımın böylesi bir trende ilk yolculuğu değil ki. O kendini bildi bileli böyle trenlerde, ayak kokuları içinde. Ama bu sefer fazla geldi, çok geldi. işte bu kedi yüzünden. Ah, aaah, ah, bu kedi olmayaydı, bunun yerine başka bir kedi olaydı. Melek Hanım tren bozkırdan geçerken, tren bozkırdan geçerken ayışığı da vardı, işte o zaman vagonun penceresini açıverir bu ciyak ciyak miyavlayan kediyi aşağı atıverirdi. Bunu, bu boncuğu atamazdı. Neden atamazdı, kim olsa atamaz a canım, kim atabilir bu kediyi bozkırın çölüne, ayışığının ortasına, kimsecikler atamaz. Neden atamaz, çünküleyin canım, bu kedinin bir gözü sarı, bir gözü mavidir. Mavidir a canım. Kabul günlerinde Kaymakamın Hanımı kucağına alır, bir bulut yığını, bir apak pamuk yığını gibi, okşar, sever sever a canım.

Posta Müdürü Remzi Tavdemir birisini arıyordu bu ıssızlıkta. Bir insanı, bir köylüyü, bir demiryolu işçisini, istasyon şefini... Hiç kimsecikler yoktu ortalıkta. Az önce, tren kalkmadan önce, bir tek kendileri inmişlerdi ama trenden, burada kırmızı şapkalı birisini görmemiş miydi. Şefin odasına, istasyonun bekleme yerine, az ilerdeki kapısı açık eve girdi çıktı, kimsecikler yoktu orda.

“Melek,” dedi, Melek Hanım hiç telaşsız, yorgun, başını kaldırdı, tombul yüzü kırışmıştı biraz daha.
“Melek, hiç kimsecikler yok bu istasyonda. Bomboş. Yoldan bir gelip geçen de yok. Kasaba uzakta mı acaba? Buraya uzak mı?”

Melek Hanım: “Ne bileyim ben,” dedi sertçe. “Ben ne bileyim.”
Tek Kanatlı Bir Kuş'da toplumda bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan korkuyu anlatan Yaşar Kemal, kitabın ana teması korku ile ilgili " Ben hep korkudan korktum. Korkudan çok korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da korkuyu anlattım. Kayseri'de askerlik yaptığım kasabanın üzerinde büyük bir taş vardı ve bütün kasaba bu taşın üzerlerine düşeceğinden korkuyor, taşı üzerilerine düşmesin diye demir zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz o zaman çekin gidin derdim. Seneler senesi bu korkuyu yazmak istedim " diyor.

Romanının başkahramanları olan Posta Müdürü Remzi Bey ve karısı Melek Hanım'ın çileli yolculuğundan ve o dönem için şartları çok daha ağır olan postacılık mesleğinden bahseden Yaşar Kemal, " O dönemde Anadolu'da postacıdan daha önemli bir kişi yoktu. Özellikle benim için postacı çok önemliydi. O zaman bana mektuplar geliyordu. Bu mektupları benden önce jandarmalar okuyordu. Bazen makale yazar gazeteye göndermek isterdim. Bu makaleler bazen gider, bazen de gitmezdi " diye ekliyor.

Yaşar Kemal'in 1960ların sonunda yazdığı ve şimdi yayımlamaya karar verdiği Tek Kanatlı Bir Kuş romanı, okuru 1960'lı yılların Anadolusu'na götüren tarihi bir belge olmanın yanı sıra büyük ustanın edebiyatında önemli bir dönemi de gözler önüne seriyor.

http://www.ykykultur.com....kitap/tek-kanatli-bir-kus
Yaşar Kemal, Anadolu ve korku

Tren, kuş uçmaz kervan geçmez Anadolu bozkırlarını ortasından bölen rayların üzerinde sarsıla sarsıla ilerliyor. Yolcuların her biri ayrı bir dünya. Dertleri birike birike dağ olmuş gariban köylüler mi ararsınız, etrafı yabancı gözlerle süzen kentliler mi ... içlerinde iki kişi var ki, neredeyse tüm hayatları kasabalar arasında mekik dokuyarak geçmiş. Posta Müdürü Remzi Bey, Ankara'dan tayin emri geldi mi karısı Melek Hanım ile birlikte eşyalarını toplayıp yola çıkar, devlet onun hangi kasabada görev yapmasını uygun görürse ortaya gider. Şimdi de hakkında adından gayrı bilgi sahibi olmadıkları Yokuşlu Kasabası'na doğru yol alıyorlar.

Üç gün süren yorucu seyahatin ardından sabah vakti trenden iniyor ve kendilerini tüm seslerin elini ayağını çektiği bir istasyonda buluyorlar. Posta Müdürü, bir an evvel yeni görev yeri Yokuşlu'ya ulaşmak arzusu içinde. Tabii ki ayak kokusunun sardığı sıkış tepiş kompartımanda günler geçiren Melek Hanım da ... Ancak yeni evlerine nasıl gidebileceklerine dair malumat edinebilecekleri hiç kimse yok etrafta. Ne bir görevli, ne de yolcu ... Çevrede hayvan bile olmaması ikisinin de dikkatini çekiyor ve kasvet çöküyor içlerine. Saatler sonra istasyon şefini gördüklerinde çok mutlu oluyor ve kısa bir konuşmadan sonra ona Yokuşlu'ya nasıl ulaşabileceklerini soruyorlar. Issız istasyonda tek başına kalan Laz memur, kasabanın adını duyar duymaz irkiliyor. " Gidemezsiniz oraya " diyor. " Akşam tren geçecek buradan ona binip Ankara'ya gidin. Elbet devlet başka bir kasabaya tayin eder sizi. " Remzi Bey şaşkınlıkla “Neden” diyecek olduğunda, " Fazla bir şey bilmiyorum ama Yokuşlu'ya birşey olmuş. Dağ çökmüş altında mı kalmış, geçende birisi anlatıyordu. Bir şey olmuş işte " cümleleri dökülüyor istasyon şefinin dudakları arasından. Fakat Remzi Bey, tayin edildiği ilçeyi, her ne hâlde olursa olsun, gözüyle görmeden Ankara yollarına düşmemekte kararlı.

KORKU BULAŞICIDIR

Melek Hanım ile birlikte güç bela buldukları bir otobüse binip kasabaya doğru yola çıkıyor. Ancak şoförün yüzü, tıpkı Laz istasyon görevlisininki gibi ilçenin ismini duyduğu anda değişiyor. Kasabaya asla gitmeyeceğini, onları yakınında bırakabileceğini söylüyor. Sonra da ekliyor, " Zaten bir aydır kimse gitmedi oraya ". Soru işaretleri, iki yabancının aklında geniş kanatlı kuşlar gibi kanat çırpıyor. Sonunda Yokuşlu'yu tepeden gören bir kavşakta iniyor ve dağ eteğinde boylu boyunca uzanan kasabaya bakıyorlar. Etrafta ne bir ses, ne de nefes ... Valizlerini, tıkabasa dolu sandıklarını yol kenarındaki bir ağacın altına taşıyıp bekliyorlar. Yanlarında bu kadar çok eşya olmasa Remzi Bey, yürüyüp kasabaya gidecek, orada neler olup bittiğini gözleriyle görecek. Ama yok gidemiyor, bir iki kez bu konuda girişimde bulunduğunda da karısının engellemesiyle karşılaşıyor. Hakkında duyduğu onca şeyden sonra belli ki Melek Hanım da oradan korkuyor. Ne de olsa korku tıpkı hastalık gibi bulaşıcı.

DiĞER YOLCULAR

Bir müddet sonra başka bir otobüsten inen dört kişi katılıyor karı kocaya. Onlar da kasabaya gitmek istiyor. Şoför ise “Yokuşlu’ya gitmem” diyor başka bir şey demiyor. Akşam çöktüğünde hepsi de aklında " Neler oluyor orada " sorusuyla tek bir ışığın bile yanmadığı terk edilmiş ilçeyi izliyor.

Belki de içlerinden biri daha fazla dayanamayıp yürüye yürüye kasabaya gidecek ve kim bilir orada neler görecek...

1960’LARIN SONUNDA YAZMIŞTI

Remzi Bey, Melek Hanım, Laz istasyon şefi, " Alamancı " Zeliha ve diğer yolcular, Yaşar Kemal'in geçen hafta okuruyla buluşan kısa romanı Tek Kanatlı Bir Kuş'un kahramanları. Onlar, dalga dalga yayılan bir korkunun kıyısında ne yapacaklarını bilmez bir hâlde duruyor ve sıkışıp kaldıkları karanlıktan çıkmanın yolunu arıyorlar. Yaşar Kemal, 1960'lı yılların sonlarında kaleme aldığı Tek Kanatlı Bir Kuş'ta yine Anadolu insanını anlatıyor. Bu 72 sayfalık kısa romanında hem 1960'lı yılların Türkiye’sinin hem de o dönem insanının ayrıntılı bir resmini çiziyor. Tabii bir de korkuyu, kaynağı ve nedeni tartışmalı olsa da gün geçtikçe büyüyen ve anlatıldıkça derinleşen bir korkuyu işliyor.

Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben okuyup bitirdiğimde romanın yarım kalmış olduğu hissiyatına kapıldım. Sanki büyük usta Yaşar Kemal, bu metin üzerinde daha sonra çalışmayı planlamış ama bu arzusunu gerçekleştirme vakti bulamamış ... Bu hissiyat, kısa ama uzun sayfalar boyunca işlenebilecek bir öykü malzemesine sahip olan kitabı keyifle okumamı engellemedi. Ne de olsa dili, anlatımı, gerçekçi tasvirleriyle Yaşar Kemal var karşımızda.

" SENELER SENESi YAZMAK iSTEDiM "

Biraz önce, yazarın, yeni romanı Tek Kanatlı Bir Kuş'u okurla buluşturan Yapı Kredi Yayınları'na verdiği kısa mülakatı okudum. Ve öğrendim ki askerliğini yaptığı Kayseri’deki kasaba ona bu kitabın ilhamını vermiş. " Ben hep korkudan korktum " diyor Yaşar Kemal ve başlıyor anlatmaya: " Korkudan çok korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da korkuyu anlattım. Kayseri'de askerlik yaptığım kasabanın üzerinde büyük bir taş vardı ve bütün kasaba bu taşın üzerlerine düşeceğinden korkuyor, düşmesin diye taşı demir zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz o zaman çekin gidin derdim. Seneler senesi bu korkuyu yazmak istedim. "

Yaşar Kemal, telefonun ve internetin olmadığı 1960'lı yılların Anadolu'sunda posta müdürlerinin ne kadar önemli olduğundan da söz ediyor. " O dönemde Anadolu'da postacıdan daha önemli bir kişi yoktu. Özellikle benim için postacı çok önemliydi. (...) Bazen makale yazar gazeteye göndermek isterdim. Bu makaleler bazen gider, bazen de gitmezdi " diyor.

Tek Kanatlı Bir Kuş, tıpkı diğer Yaşar Kemal kitapları gibi Anadolu'nun kokusunu, rengini, manzaralarını, insanlarını gösteren bir tablo. Bu tablonun Türk dilinin en güzel anlatımından ve yazarın destansı dilinden müteşekkil olduğunu bilmem ki söylemeye gerek var mı ?
Özlem Ertan, 16.09.2013, taraf.

http://www.taraf.com.tr/o...emal-anadolu-ve-korku.htm
Yaşar Kemal'den " Tek Kanatlı Bir Kuş "

Yaşar Kemal, kırk yıl boyunca çekmecesinde tuttuğu bir romanını okuyucu karşısına çıkardı: "Tek Kanatlı Bir Kuş". Usta yazar romanında, içine kimsenin girmeye cesaret edemediği, gerçek ile düş arasında yaşayan küçük bir kara parçası olan Yokuşlu’ya oturtmuş hikâyesini. Yokuşlu ise korkunun bir başka türlüsünün yaşandığı yerin adı olacaktır roman boyunca.

http://www.cumhuriyet.com...;kn=16&ka=4&kb=16
bir çırpıda okunacak, bu işlem gerçekleştikten 15 dakika sonra unutulacak, 3 milenyum yaşasan da hiçbir zaman aklına gelmeyecek, bana pek bir gereksiz gelen yk metni.högümed andımızı falan kaldıracağına böyle metinleri kaldırsın. ben hayatımın en verimli bir iki saatimi böyle harcamayam, ben gecenin bir yarısı o soğuğun altında gözlerimi yoramam. ayrıca roman falan da değil kocaman puntolarla 60-65 sayfaya zorla yayılmış bir öyküdür. hepiniz haftada 4 kitap deviren insanlar olduğunuz için elbette bunu da okuyacaksınız ama biraz arkalarda dursun bence.
yarım kalmış bir kitap. he bir de kısa diye sağolsun yky eşek kadar puntoyla basmış. kendimi birinci sınıf okuma kitabı okur gibi hissettim.
Korku üzerine yazılmış olan yaşar kemal'in 72 sayfa roman olarak nitelendirilen kitabı. Kitapta bir posta müdürünün tayini bir kasabaya çıkar. Tren yolculuğunun ardından kasabaya gitmek isterler ama kitap boyunca neden girilmediği anlaşılamıyor. Kasabaya daha sonra gitmek isteyen Almanya'da gelen karı koca işçi, bir köylü yine sessiz karı koca işçiler bir türlü kasabaya gidemiyorlar.

Kitabın genelinde korkunun insanlar üzerindeki etkilerinden bahsediliyor.