bugün
- galatasaray lı olmanın çok masraflı olması13
- okunan kitabı anlatamamak9
- asya'nın en iyi 100 üniversitesinin 4'ü türkiye de20
- pakistan ve hindistan denze düşse kimi kurtarırsın15
- en uzun bekletilmiş erkek16
- erdoğan sonrası hükümet29
- espressolab20
- akpli arkadaşınızı banyoda yıkar mısınız8
- bantla bantla da nereye kadar9
- ermeni soykırımı için özür dileyelim kampanyası12
- karınız istese sözlüğü bırakır mısınız8
- ekrem imamoğlu45
- deprem oldu19
- aykolik yetkili olsun kampanyası44
- 4 hak mezhep19
- aşağılık insanlar11
- yolda namaz kılan davarlar31
- anın görüntüsü16
- fotokopici bi erkek39
- ali koç10
- kendisinden ayrılan kadını rahatsız eden erkek16
- kabataş yalanı17
- ezberden yasin okuyan sözlük erkeği9
- 27 nisan 2025 eyüpspor galatasaray maçı30
- aknaz beyaz peynir11
- bir erkeğe alınacak en güzel hediye20
- erdoğan ikinci atatürk'tür13
- allah ı niçin göremiyoruz15
- papa francis'in serveti10
- kanal istanbul9
- yazarların ölüme en çok yaklaştıkları an17
- maymunlar evrimden sonra nasıl yeniden var oldular16
- zina çoğalınca deprem olur14
- sırrı süreyya önder29
- bik bik'in mutfağına konuk olmak22
- cuma gitmeyen erkeğe kadınların bakışı9
- nervio'nun evleneceği adam16
- kisinin 17 yasina verecegi ogut8
- köpeğe dokunanlar değdiği kısmı 7 kez yıkamalıdır28
- 26 nisan 2025 gaziantep fk fenerbahçe maçı12
- fay hatlarını çimentoyla doldurursak deprem olmaz17
- true nun çaylak olması8
- aykolikin sözlüğe kattığı şeyler13
- ibb de 50 iski çalışanının adliyeye sevk edilmesi8


entry'ler (3991)
ölümden sonra hayat var mı?
orta yaşlardaki insanları bazı şeylerle avutmak mümkün olmuyor. "melekler aldı." bunu diyeni de gördüm. "melekler almış… " diye yüzüme boş boş bakan üzüntüden kendini kaybetmiş bir insanın buna nasıl inanmadığını da. "En azından bulduk, ya hiç bulamasaydık cenazelerini yapamasaydık usulünce… "Bunu diyen de oldu, ben de dedim bazen kısmen içimden. Ama söylendiğinde yine boş bakan bir çift göz gördüm., böyle olmasaydı daha iyi olmaz mıydı acaba diyen. Herkesi kaybetmeseydim. Din ölümle ne kadar özleşleştirilmeye çalışsa da yetersiz ve uzak kalıyor aslında. Belki de bu yüzden bu kadar çok göze sokuluyor, merasimler, dualar, hep bir allah tanrı kelimeleri. çünkü bir insanın en çok dinden uzaklaşacağı an aslında, geriden kalan insanın. ölümden sonra hayat var mı? varsa ben de gidip onlarla olayım yoksa bunca yaşadığımız şeyin manası ne?
pişmanlıklar, mutlu anılar, belki de’ler ve hep kederler kalıyor geriye. varsa da bir sonraki hayat, tüm bunların yükünü sırtlanıp oraya gitmek mantıklı mı peki? ya da bir buluşma ümidi için bunları hiç yaşanmamış saymak. madem böyle bir seçenek var neden daha uzun yaşamak için uğraşıyoruz değil mi? neden doktara gidiyoruz tedavi oluyoruz. bizi hayata bağlayan tek şey sonrasının ümidi değil çünkü, buradakiler sevgisi.
neden biri uykuda öldü ya da hemen anında bir şey hissetmeden öldü diye seviniyoruz? varsa da öteki bir hayat valizine daha büyük bir sıkıntı eklemedi, giderken rahat gitti diye. bazı dinlerde yaşadığı hayat kutlanıyor gidenin bazılarında yaşadığı günahlar affedilsin diye uğraşılıyor. önemi var demek ki, sonrası da olsa burası önemli. içinde olduğumuz her bir an, her yaptığımız, her sevdiğimiz ve her üzdüğümüz. ama kimse kendimize yaptıklarımız için bizi kutlamıyor ya da suçlamıyor yine de. iyi bir eşti, iyi bir anneydi, iyi bir öğretmendi. hayatı dolu dolu geçti herkesi severek, fedakarlık yaparak kutlayalım! iyi bir eşti, iyi bir anneydi, iyi bir öğretmendi. hayatı dolu dolu geçti arada bir günah işlediyse de biz kefiliz iyi bir insandı, affolsun! yaşadı yani o insan, öyle ya da böyle. senin sonrasında ne yaptığın artık önemli değil. ister kutla ister af dile. olan oldu. o yaşadığıyla ya da yaşamadıklarıyla gitti. ölümden sonra hayat olsa ne olur olmasa ne olur artık.
orta yaşlardaki insanları bazı şeylerle avutmak mümkün olmuyor. "melekler aldı." bunu diyeni de gördüm. "melekler almış… " diye yüzüme boş boş bakan üzüntüden kendini kaybetmiş bir insanın buna nasıl inanmadığını da. "En azından bulduk, ya hiç bulamasaydık cenazelerini yapamasaydık usulünce… "Bunu diyen de oldu, ben de dedim bazen kısmen içimden. Ama söylendiğinde yine boş bakan bir çift göz gördüm., böyle olmasaydı daha iyi olmaz mıydı acaba diyen. Herkesi kaybetmeseydim. Din ölümle ne kadar özleşleştirilmeye çalışsa da yetersiz ve uzak kalıyor aslında. Belki de bu yüzden bu kadar çok göze sokuluyor, merasimler, dualar, hep bir allah tanrı kelimeleri. çünkü bir insanın en çok dinden uzaklaşacağı an aslında, geriden kalan insanın. ölümden sonra hayat var mı? varsa ben de gidip onlarla olayım yoksa bunca yaşadığımız şeyin manası ne?
pişmanlıklar, mutlu anılar, belki de’ler ve hep kederler kalıyor geriye. varsa da bir sonraki hayat, tüm bunların yükünü sırtlanıp oraya gitmek mantıklı mı peki? ya da bir buluşma ümidi için bunları hiç yaşanmamış saymak. madem böyle bir seçenek var neden daha uzun yaşamak için uğraşıyoruz değil mi? neden doktara gidiyoruz tedavi oluyoruz. bizi hayata bağlayan tek şey sonrasının ümidi değil çünkü, buradakiler sevgisi.
neden biri uykuda öldü ya da hemen anında bir şey hissetmeden öldü diye seviniyoruz? varsa da öteki bir hayat valizine daha büyük bir sıkıntı eklemedi, giderken rahat gitti diye. bazı dinlerde yaşadığı hayat kutlanıyor gidenin bazılarında yaşadığı günahlar affedilsin diye uğraşılıyor. önemi var demek ki, sonrası da olsa burası önemli. içinde olduğumuz her bir an, her yaptığımız, her sevdiğimiz ve her üzdüğümüz. ama kimse kendimize yaptıklarımız için bizi kutlamıyor ya da suçlamıyor yine de. iyi bir eşti, iyi bir anneydi, iyi bir öğretmendi. hayatı dolu dolu geçti herkesi severek, fedakarlık yaparak kutlayalım! iyi bir eşti, iyi bir anneydi, iyi bir öğretmendi. hayatı dolu dolu geçti arada bir günah işlediyse de biz kefiliz iyi bir insandı, affolsun! yaşadı yani o insan, öyle ya da böyle. senin sonrasında ne yaptığın artık önemli değil. ister kutla ister af dile. olan oldu. o yaşadığıyla ya da yaşamadıklarıyla gitti. ölümden sonra hayat olsa ne olur olmasa ne olur artık.
Eskiden bu tarz başlıklara çok güzel bir bknz verilirdi. Tanım da o olsun. (bkz: çünkü eşeğin zikinden dolayı)
Öyle bir gülerdim ki Allah'ın gücüne giderdi.
yarım saat önce komik diye bir turist videosu açtım, türkiyedeki yemeklerden bahsetmeye başladı. antep maraş antakya gezmiş, hiçbiri kalmadı şu an. keşke olsa da bi' künefe yesek ama muhtemelen olmayacak işte.
ben niye buradayım ya diye sorguluyorum şu an. safe alan diye sanırım. anonimlik güzel şey.
Bugün yapılması gerekeni yapıp psikologla ilk görüşmemi gerçekleştirdim. Yazmayı sevdiğim ve duygularımı dışarı vuramadığım için, olan biten her şeyi içimden geldiği gibi, samimi ve sansürsüz bir şekilde yazmamın beni rahatlatabileceğini söyledi. Burada sansürsüz yazmam mümkün olmadığı için resmen ve mecburen o kısımları ağlayarak günlüğüme yazacağım.
Bundan tam 3 hafta önce bu saatlerde Antakya’da, bir diğer evimiz diyebileceğim, şu an çok meşhur olan bir enkaz alanındaydım. Herkesin bildiği güçlendirildiği için tüm depremlerde yıkılmayan ama hemen yanında güçlendirmediği için yıkılan Belediye Kooperatif Binaları A3 blokta.
Depremin olduğu Pazartesi sabahı erken saatte depremi ve binanın yıkıldığını öğrendik ama sonrasında kesilen iletişim nedeniyle bina ne zaman yıkıldı, biri çıktı mı, neler oldu öğrenemedik. ilk iş uçak bileti almaya çalıştık. Çok sevgili Pegasus fiyat güncellemesi yaptığı için Anadolu Jet’te bulduğumuz ilk uçuşa biletleri aldık. Ancak birkaç saat sonra öğrendik ki havalimanı da yıkılmış. Uçak biletlerini iptal edip araba bulmaya çalıştık.
Bir yandan haber almaya çalışıyor, bir yandan gelen “geçmiş olsun deprem olmuş” telefonlarını yanıtlıyorduk. Kimse yıkımın bu denli büyük olduğunu bilmiyordu çünkü. Haberlerde öyle bir bilgi yoktu. Çanta ve yardım malzemeleri toparlayarak yola çıkmak için hazırlanmaya başladık. Yüklü miktarda nakit para aldık belki kart kullanamayız diye, bir de bolca sigara. Paranın geçmediği bir yerde ve zamanda olacağımızı oraya gitmeden önce bilemedik. Yollar kapalı kimse gidemiyor dediler, biraz bekledik. Ama beklemek en kötüsüydü. Gece yarısı yola aniden çıktık. Salı günü tam Adana’ya vardığımızda Hatay’a girişler kapatıldı, yolu üç saat uzattık ama yine de gittik. Her zaman büyük bir mutlulukla koşa koşa gittiğimiz Hatay’a yine koşa koşa gitmiştik ama korku dolu bir endişe ve mutsuzlukla.
Başta nerede olduğumuzu sorguladık çünkü koca şehir yerle bir olmuştu ve bu bir deyim değil yerle birdi, binalar, evler, hastaneler, hepsi. Yerle bir binalar vardı ama binaların başında hiç kimse yoktu. Sanki deprem olalı 1 gün değil 1 ay olmuş gibiydi. Bu şehirden bunca insan sağ çıkacak deseler o an inanmazdım. Aynı şey A3 Blok’a vardığımızda da karşımızdaydı 13 katlı koca bina sanki 3 katlıymış gibi yıkılmış, etrafında sadece komşularımızın yaktığı bir ateş 3-5 tane insan, karanlık, enkaza ilk varan komşuların kendi imkanlarıyla çıkarttığı cansız beden. Umudum tamamen yok oldu böylece.
Eşim Onur’un annesi, babası, kardeşi, kardeşinin eşi ve halası için çaresiz bekleyişimiz de o an başladı. Sonra sabah her şey değişti. Bir kepçe makinesi gelmiş, bir de gönüllü bir ekip. Çalışacağız, deneyeceğiz dediler. 20’li yaşlarda öğrencilerin ve enkazda yakını olan kişilerin bir alevi tetiklemesiyle başladı çalışmalar. Onur, annesiyle babasının evindeki mutfak sandalyelerini kendi elleriyle çıkardı. Diğerleri kendi ailelerinin eşyalarını. Bu hangi komşunundu, hangi kattayız, burada kim yaşıyordu derken binanın normal bir şekilde yıkılmadığını tam olarak o zaman anladık. Sonra sesler duyulmaya başladı enkaz altından dedik ki bize yardım lazım, bize ekip lazım, bize makine lazım. Bize işi bilen biri lazım. Bizim gönlümüzle elimizle kolumuzla yapabileceğimiz bir şey değil bu. Yapabilsek yapardık zaten. Yemeği bulduk bir şekilde ama gerisi hep lazım. Günlerce dilendik, yalvardık, aramadığımız yer, kişi, kurum, şahıs, yetkili, eş, dost kimse kalmadı. O da telefon çektiği sürece tabi.
Geri dönüşleri de oldu. Malum yerler haricinde tüm gönüllüler, STK’lar, influencerlar, belediyeler bir şekilde geri döndü. 680 iBB gönüllüsünün AFAD yetki vermediği için yerinden kıpırdayamadığını ilk ağızdan bu şekilde öğrendim. Mazot gelmesi için konuştuğumuz yerlerin AFAD yetki vermeden mazot veremeyeceğini.
Arkadaşımızın taa Fransa’dan yönlendirdiği gönüllü ekibin gece de size yardım edeceğiz ama kalacak yer lazım dediğinde çadır istediğimde AFAD yetki vermediği için alamayacağımızı da böyle öğrendim.
9 Şubat’ta sesimizi duyurduk. Fransız ekibe çadır bulduk, geceye kadar yanımızda saklayıp başında nöbet tuttuk. Fransız ekibi askeri araç alıp götürdü. Madencilerimiz geldi, işten kovulmuşlar haberlerini herkes gördü.
10 Şubat’ta ses cihazı için gelen Koreli gönüllü ekibimizi AFAD enkazdan indirdiğinde ayakkabılarında bir gram toz yoktu, fotoğraf çektirip gitmeleri için Koreli ekip 3 saat çalışmayı bıraktı. Bunun sonucunda enkaz alanından götürüldüler. Fotoğraflarını bile çekemedim.
11 Şubat’ta herkesi bizden zorla aldıkları için yine kimsesiz kalmıştık. Üniversiteli gönüllüler geri döndü yanımıza, Orak A.Ş bir süre daha devam etti bizimle. Kepçesini çaldığımız Mesut Abi kaldı, tamir ettirdik kepçesini devam etti. TAKED son güne kadar bizimle kaldı, canla başla uğraştılar. Kader dostumuz oldular. Bosnalı gönüllü ekip yine son güne dek ellerini vicdanlarından çekmeden bize destek oldular.
Bir Arçelik yetkili servisi olarak yemek ve çay dağıttı. Bize iBB yemek gönderdi, arkadaşlarımız battaniye, powerbank, sigara, Pamukkale Üni. gıda ve battaniye, Bursa Belediyesi vinç, Enis Berberoğlu kurduğu afet yönetim merkezinden ilaç ve gıda, Shell iki tanker mazot gönderdi. Kocaeli Belediyesi çadır kurmuş, ekibe yemek ve su taşıdık, ilaç aldık. Askerler el altından odun verdi ateş yakıp ısınabilelim diye. TAKED Tire gönüllü ekibi son güne kadar emeğini gönlünü verdi, Bosnalı gönüllü ekip vicdanını eline koyup son güne kadar desteğini verdi.
Yeri geldi içmeye su, yeri geldi mazot aradık. ilaç aradık, akü aradık. Yeri geldi ekibe maske, yeri geldi çıkan ölü bedenlere ceset torbası aradık. Yeri geldi beni sağlıkçı zannettiler, yeri geldi iş makinalarından anlayan biriyim sanıp makina anahtarı teslim ettiler. Biz yakınlarımızı ceset torbasını (kendimiz) bulana dek battaniyelerle gömdük. Kendimiz taşıdık kendi arabımıza, kendi bulduğumuz mezarlıklara götürdük.isimlerini yazacağımız bir mezar taşı, düzgün bir cenaze namazı bile yapamadık. Eşimin annesini, kardeşini, halasını öyle gömdük. Eşimin babasını bulamadık. Biz gitmeden önce bulunduğu için kimsesizler mezarlığına defnedilmiş, orada bulduk. Sistemde parmak izinden kimliği tespit edilmiş ama aynı sistemde hala sağ gözüküyor. Biz ölü sayısını az göstermek için bu tarz oyunların olduğunu da bulduk.
Biz anılarla dolu Antakya’nın geldiği bu trajik noktayı, sevdiklerimizi kaybetmenin en kötü halini, bir cenazeyi bile enkazın altından çıkarmanın ne kadar mühim olduğunu hepsini anladık. Biz orada kendi kaderimize terk edildiğimizi, sahipsiz olduğumuzu; değil bir su, bir sıcak çorba için, halimize bakmaya gelen bir devlet bile olmadığını anladık. Biz orada sevdiklerimizi kaybettik, insanlığımızı bulduk. Ama ne devleti, ne kızılayı ne de afadı bulduk.
edit: fotoğraf kanıtı için bakabilirsiniz: https://twitter.com/marme.../1630670493547110400?s=20
Bundan tam 3 hafta önce bu saatlerde Antakya’da, bir diğer evimiz diyebileceğim, şu an çok meşhur olan bir enkaz alanındaydım. Herkesin bildiği güçlendirildiği için tüm depremlerde yıkılmayan ama hemen yanında güçlendirmediği için yıkılan Belediye Kooperatif Binaları A3 blokta.
Depremin olduğu Pazartesi sabahı erken saatte depremi ve binanın yıkıldığını öğrendik ama sonrasında kesilen iletişim nedeniyle bina ne zaman yıkıldı, biri çıktı mı, neler oldu öğrenemedik. ilk iş uçak bileti almaya çalıştık. Çok sevgili Pegasus fiyat güncellemesi yaptığı için Anadolu Jet’te bulduğumuz ilk uçuşa biletleri aldık. Ancak birkaç saat sonra öğrendik ki havalimanı da yıkılmış. Uçak biletlerini iptal edip araba bulmaya çalıştık.
Bir yandan haber almaya çalışıyor, bir yandan gelen “geçmiş olsun deprem olmuş” telefonlarını yanıtlıyorduk. Kimse yıkımın bu denli büyük olduğunu bilmiyordu çünkü. Haberlerde öyle bir bilgi yoktu. Çanta ve yardım malzemeleri toparlayarak yola çıkmak için hazırlanmaya başladık. Yüklü miktarda nakit para aldık belki kart kullanamayız diye, bir de bolca sigara. Paranın geçmediği bir yerde ve zamanda olacağımızı oraya gitmeden önce bilemedik. Yollar kapalı kimse gidemiyor dediler, biraz bekledik. Ama beklemek en kötüsüydü. Gece yarısı yola aniden çıktık. Salı günü tam Adana’ya vardığımızda Hatay’a girişler kapatıldı, yolu üç saat uzattık ama yine de gittik. Her zaman büyük bir mutlulukla koşa koşa gittiğimiz Hatay’a yine koşa koşa gitmiştik ama korku dolu bir endişe ve mutsuzlukla.
Başta nerede olduğumuzu sorguladık çünkü koca şehir yerle bir olmuştu ve bu bir deyim değil yerle birdi, binalar, evler, hastaneler, hepsi. Yerle bir binalar vardı ama binaların başında hiç kimse yoktu. Sanki deprem olalı 1 gün değil 1 ay olmuş gibiydi. Bu şehirden bunca insan sağ çıkacak deseler o an inanmazdım. Aynı şey A3 Blok’a vardığımızda da karşımızdaydı 13 katlı koca bina sanki 3 katlıymış gibi yıkılmış, etrafında sadece komşularımızın yaktığı bir ateş 3-5 tane insan, karanlık, enkaza ilk varan komşuların kendi imkanlarıyla çıkarttığı cansız beden. Umudum tamamen yok oldu böylece.
Eşim Onur’un annesi, babası, kardeşi, kardeşinin eşi ve halası için çaresiz bekleyişimiz de o an başladı. Sonra sabah her şey değişti. Bir kepçe makinesi gelmiş, bir de gönüllü bir ekip. Çalışacağız, deneyeceğiz dediler. 20’li yaşlarda öğrencilerin ve enkazda yakını olan kişilerin bir alevi tetiklemesiyle başladı çalışmalar. Onur, annesiyle babasının evindeki mutfak sandalyelerini kendi elleriyle çıkardı. Diğerleri kendi ailelerinin eşyalarını. Bu hangi komşunundu, hangi kattayız, burada kim yaşıyordu derken binanın normal bir şekilde yıkılmadığını tam olarak o zaman anladık. Sonra sesler duyulmaya başladı enkaz altından dedik ki bize yardım lazım, bize ekip lazım, bize makine lazım. Bize işi bilen biri lazım. Bizim gönlümüzle elimizle kolumuzla yapabileceğimiz bir şey değil bu. Yapabilsek yapardık zaten. Yemeği bulduk bir şekilde ama gerisi hep lazım. Günlerce dilendik, yalvardık, aramadığımız yer, kişi, kurum, şahıs, yetkili, eş, dost kimse kalmadı. O da telefon çektiği sürece tabi.
Geri dönüşleri de oldu. Malum yerler haricinde tüm gönüllüler, STK’lar, influencerlar, belediyeler bir şekilde geri döndü. 680 iBB gönüllüsünün AFAD yetki vermediği için yerinden kıpırdayamadığını ilk ağızdan bu şekilde öğrendim. Mazot gelmesi için konuştuğumuz yerlerin AFAD yetki vermeden mazot veremeyeceğini.
Arkadaşımızın taa Fransa’dan yönlendirdiği gönüllü ekibin gece de size yardım edeceğiz ama kalacak yer lazım dediğinde çadır istediğimde AFAD yetki vermediği için alamayacağımızı da böyle öğrendim.
9 Şubat’ta sesimizi duyurduk. Fransız ekibe çadır bulduk, geceye kadar yanımızda saklayıp başında nöbet tuttuk. Fransız ekibi askeri araç alıp götürdü. Madencilerimiz geldi, işten kovulmuşlar haberlerini herkes gördü.
10 Şubat’ta ses cihazı için gelen Koreli gönüllü ekibimizi AFAD enkazdan indirdiğinde ayakkabılarında bir gram toz yoktu, fotoğraf çektirip gitmeleri için Koreli ekip 3 saat çalışmayı bıraktı. Bunun sonucunda enkaz alanından götürüldüler. Fotoğraflarını bile çekemedim.
11 Şubat’ta herkesi bizden zorla aldıkları için yine kimsesiz kalmıştık. Üniversiteli gönüllüler geri döndü yanımıza, Orak A.Ş bir süre daha devam etti bizimle. Kepçesini çaldığımız Mesut Abi kaldı, tamir ettirdik kepçesini devam etti. TAKED son güne kadar bizimle kaldı, canla başla uğraştılar. Kader dostumuz oldular. Bosnalı gönüllü ekip yine son güne dek ellerini vicdanlarından çekmeden bize destek oldular.
Bir Arçelik yetkili servisi olarak yemek ve çay dağıttı. Bize iBB yemek gönderdi, arkadaşlarımız battaniye, powerbank, sigara, Pamukkale Üni. gıda ve battaniye, Bursa Belediyesi vinç, Enis Berberoğlu kurduğu afet yönetim merkezinden ilaç ve gıda, Shell iki tanker mazot gönderdi. Kocaeli Belediyesi çadır kurmuş, ekibe yemek ve su taşıdık, ilaç aldık. Askerler el altından odun verdi ateş yakıp ısınabilelim diye. TAKED Tire gönüllü ekibi son güne kadar emeğini gönlünü verdi, Bosnalı gönüllü ekip vicdanını eline koyup son güne kadar desteğini verdi.
Yeri geldi içmeye su, yeri geldi mazot aradık. ilaç aradık, akü aradık. Yeri geldi ekibe maske, yeri geldi çıkan ölü bedenlere ceset torbası aradık. Yeri geldi beni sağlıkçı zannettiler, yeri geldi iş makinalarından anlayan biriyim sanıp makina anahtarı teslim ettiler. Biz yakınlarımızı ceset torbasını (kendimiz) bulana dek battaniyelerle gömdük. Kendimiz taşıdık kendi arabımıza, kendi bulduğumuz mezarlıklara götürdük.isimlerini yazacağımız bir mezar taşı, düzgün bir cenaze namazı bile yapamadık. Eşimin annesini, kardeşini, halasını öyle gömdük. Eşimin babasını bulamadık. Biz gitmeden önce bulunduğu için kimsesizler mezarlığına defnedilmiş, orada bulduk. Sistemde parmak izinden kimliği tespit edilmiş ama aynı sistemde hala sağ gözüküyor. Biz ölü sayısını az göstermek için bu tarz oyunların olduğunu da bulduk.
Biz anılarla dolu Antakya’nın geldiği bu trajik noktayı, sevdiklerimizi kaybetmenin en kötü halini, bir cenazeyi bile enkazın altından çıkarmanın ne kadar mühim olduğunu hepsini anladık. Biz orada kendi kaderimize terk edildiğimizi, sahipsiz olduğumuzu; değil bir su, bir sıcak çorba için, halimize bakmaya gelen bir devlet bile olmadığını anladık. Biz orada sevdiklerimizi kaybettik, insanlığımızı bulduk. Ama ne devleti, ne kızılayı ne de afadı bulduk.
edit: fotoğraf kanıtı için bakabilirsiniz: https://twitter.com/marme.../1630670493547110400?s=20
yeni tasarımı kötü olmuş sözlüktür. yeniliğe açığız eyvallah da kurucu arkadaşlara sesleniyorum instagram satın almış facebook değiliz burada iki entry girip hayatımıza devam edeceğiz. mesaj/dm sekmesini böyle yapmanın bir gereği var mı allasen. neyse güzel sözlük yine de en azından kimse uludağcı p*ç demiyor buradaki yazarlara *
kaç yıl oldu hala var mı bu başlık dedirten başlık *
itiraf falan yok ne oluyorsabu ülkede bu ülke yüzünden oluyor. yoksa kaç yıl sonra umutsuzluğun dibinde ben niye buraya girip bu başlığa entry yazayım ki. cuma akşamı bir de...
gençliğimizi yediler bi höyt diyemedik be.
itiraf falan yok ne oluyorsabu ülkede bu ülke yüzünden oluyor. yoksa kaç yıl sonra umutsuzluğun dibinde ben niye buraya girip bu başlığa entry yazayım ki. cuma akşamı bir de...
gençliğimizi yediler bi höyt diyemedik be.
hoşgeldin dünyamıza. nasıl geldi ama... hiç beklemiyordunuz değil mi? apışıp kaldı herkes. felaket dediğin böyle olur.
sene 2008. ayı bilmiyorum. baya uzun oldu orası kesin.
iddia ettiği gibi tarafsız bir gazeteci olsa kimliğine olsa seçim gecesi yaptığı şeye bir kelime bile etmeyeceğim hatta arkasında duracağım kişi. fakat muhalif kişiliğinle öne çıkarak, muhalif çevrenle kendini tanıtarak ve bu yolda devam ederken yine bu şekilde program yaptığın esnada whatsapp konuşmasından -sırf muhalif olduğun için- cevap alabildiğin kişinin mesajını izinsiz yayınlayamazsın.
he bir de şu var eğer tarafsız bir gazeteci olsaydın yazsaydın recep tayyip erdoğana da whatsapptan. tarafsız olduğun için cevap verirdi onu paylaşırdın. ne güzel olurdu.
(bkz: bu soruyu erdoğana sorabilir misin)
edit:imla
he bir de şu var eğer tarafsız bir gazeteci olsaydın yazsaydın recep tayyip erdoğana da whatsapptan. tarafsız olduğun için cevap verirdi onu paylaşırdın. ne güzel olurdu.
(bkz: bu soruyu erdoğana sorabilir misin)
edit:imla
şunu hatırlattı: (bkz: çiftlik bank üyesi oldum çünkü bu kadar insan aptal olamaz)
şimdi ilkokul arkadaşlarımızın şiirini dinliyoruz minvalinde slogan.
üzerine de eski başbakanımızın şarkısını dinleyelim. buyrun: https://www.youtube.com/watch?v=oTGSOD5TiNc
üzerine de eski başbakanımızın şarkısını dinleyelim. buyrun: https://www.youtube.com/watch?v=oTGSOD5TiNc
coğrafyamız herhangi bir siyasi görüşün tam olarak sözlük anlamında olduğu gibi işlemesinin mümkünat vermediği için burada yazılan olasılıklar da dahil binlerce olasılık var ama dediği gibi olasılık hep, net bişey değil.
wikipedia açık olmadığı için liberalizme bakmak zor olabilir şu an tabi ama tam anlamıyla okuyabileceğiniz başka kaynaklar da var oradan bakarsanız her şeyi satmak vs. değil normalde, görebilirsiniz.
wikipedia açık olmadığı için liberalizme bakmak zor olabilir şu an tabi ama tam anlamıyla okuyabileceğiniz başka kaynaklar da var oradan bakarsanız her şeyi satmak vs. değil normalde, görebilirsiniz.
vay mizah seviyeleri biraz gelişmiş dedirten caps.
seçimi kaybedip gelenler de var. kesin genelleme yapmak için bir beklemek lazım.
ben dert dinlemeye müsaitim. buyrun bekliyorum.
sen bizim yüzümüzü güldürdün ya allah da seninkini güldürsün inşallah denilen eski vekil.