bugün

-Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma.
-Alın yazısı, kader.
tasavvufta, kendini dünyadan soyutlamak, her şeyde allah'ı görmek ve hissetmek. (bkz: yunus emre)
tasavvuf mertebelerinden biridir.
oktay rıfat şiirlerinden biri. şimdi oktay rıfat ın ortaokul yıllarında ölürcesine zayıf çilli bir kızı sevdiğini düşündürüyor bana.

Nedir benim bu çilem
Hesap bilmem
Muhasebe de memurum.
en sevdiğim yemek imambayıldı
dokunur

bir kız tanırım çilli
ben onu severim
o beni sevmez...
gaybi bilgileri gönülde hissetme anlamına gelen tasavvufu terimdir.
doğmak, belirmek. örn: "...tecellisinin bir sonucudur."
ingilizce karşılığı manifestation'dır.
Bak şimdi. Sende bir bilgi var. O bilgi ile yaşamını devam ettiriyorsun. Ve o bilgi de iki kısımdan oluşuyor. Birincisi senin anne ve babandan başlayarak genişleyen tanıma ve tanımlama süreçlerinde elde ettiğin dış kaynaklı bilgi. Yani senin elde edip kendine dahil ettiğin bir bilgi. Bir de senin kendi bünyende var olan ve senin kontrol edemediğin bilgi var. Yani karpuz çekirdeğinin ekildiğinde ortaya kavun değilde karpuz çıkmasını sağlayan kodsal bilgi. O bilgi senin annenden -kedi olarak değil de- ‘insan’ formunda doğmanı sağlıyor.

Yani ne imiş? Senden ‘hariç’ olan bir bilgiden bahsediyoruz. (Hariç bilgi varsa insandan hariç ikinci bir bilgi kaynağının olması söz konusu olur.) Şeklin yanı sıra bir de duygusal karakterin, zevklerin, yeteneklerin, eğilimlerin gibi seni sen yapan bilgiler de bu hariç bilgiden gelir.

O bilginin Ali’ye (senden başka olan birinde) değil de sende meydana gelmesi seni Ali’den başka biri kılar. Seni sen yapar. Ali’nin de dahili, iç kaynaklı ve harici, dış kaynaklı iki tür bilgisi var. Aynı senin geçtiğin süreçlerden geçerek elde edilen ve bünyesinde barınan (eğilimlerini, zevklerini, yeteneklerini oluşturan) bilgiler bütünü. Ali o yüzden Ali. Sen de bu yüzden sensin. Tüm bu koşulları anladıysan okumaya devam et. Anlamadıysan başa dön ve yine oku. Burdan sonrasını okumak için buraya kadar anlaman gerekiyor çünkü.

Ali’nin insan olmasıyla senin insan olman sıradan bir bakışta aynı tür olduğunuzu gösterse bile gerçek olan öyle değildir. Sen futbol sevmiyorsan ve harici ya da dahili eğilimin yoksa Ali’nin neden futbol sevdiğini hiç bir zaman anlayamayacaksın. Çünkü sende bu bilgi dahili ve harici olarak yok.

Sen x siyasi partisine oy veren Ali’yi yobaz ya da dış mihrak uşağı olarak adlandırmanın tüm sebebi de bu bilgi (tecelli) farkından başka bir şey değil. Ali’nin çekirge yiyebilmesi, fakat senin düşüncesinde dahi istifra tehlikesi geçirmen işte bu bilgi farkından ileri gelir. Bir yaratıcıya inanmayan bir Ali’nin, bir yaratıcıya inanması bilgi olarak ona verilmemiştir. Bir Ateist’in kafasını kesme eğiliminde bulunan bir başka Ali ise ondaki harici ve dahili bilgiden başka bir şeyi uygulayamaz. Bu mümkün değildir.

işte bu sebeplerden dünya içinde bulunduğumuz şekilde kutuplaşmalarla ve çatışmalarla doludur. Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere Allah insanı yaratacağı vakit bu bilgiyi Meleklere verdi. Melekler “yer yüzünde bozgunculuk çıkartacak bir Halife mi yaratacaksın?” Ve “biz seni en güzel şekilde tesbih ve tenzih ediyoruz” şeklinde iki cevap verdiler. Meleklerin bünyesinde barındırdığı bilgi (isimlerin tecellisi) ile senin Ali ile aranda olan ilişki birbirine çok benzer. Melekler sadece kendisinde barındırdığı bilgiyle -hakikate göre- 1 doğru 1 yanlış cevap verdi. Nefsi (varlık iddaası) olan bir insan (halife) gerçekten kan dökücü olabilirdi. Fakat kendilerini Allah’ı en güzel şekilde tespih ve tenzih (anma, yüceltme vb) eden yaratılmış olarak bildiklerinden böyle bir şey söylediler. Çünkü insan-ı kamil olan mükemmele ulaşmış insan da kendilerinden daha üstün şekilde Allahı anabilecek ve tanıyıp yüceltecekti. Melekler kendi bilgileri dahilinde cevap verebildiler.

Bu Kur’anî çıkarım doğrultusunda kişinin karşisındakini kendisi gibi bilmesi olayı dünyayı bugünkü duruma kadar getirmiş vaziyettedir. Empati dediğimiz mevzuat da aslında kişiyi anlamaktan ziyade, kişiyi kendi dahili ve harici bilgisi (tecellisi) imkaninda değerlendirme işidir. O vakit ne x partili y partiliye, ne futbol sevmeyen sevene, ne böcek ya da köpek yemiyen yiyene, ne inanmayan dindar olana, ne dindar olan da olmayana kızabilme, öfkelenebilme durumu içinde kalır. Hatta sever, gerçek sevgi de budur. Tasavvuf büyüklerinin “yaratılanı yaratandan ötürü sevme” düsturu bundan başka birşey değildir.
Allah'ın, her kulunun o an içinde bulunduğu hâle uygun olarak onun manevî kalbine yansıması. O yani yüce Yaratıcı, her gün kendini bambaşka (şaşkınlık verici) bir yolla ifade eder.