bugün

insanlar ne diyecek diye düşünmekten bıktım amk. Yeter lan yeter isteklerimi bastırmak istemiyorum. Yanlış anlamayın kötü isteklerim yok. Sadece ben garip bir adammışım. Saçma saçma işler yapıyormuşum. Amına koyim ben böyle biriyim işte. Beğenmiyorsanız kesin arkadaşlığınızı. Daha bugüne kadar bana dayanabilen doğru dürüst bir adam çıkmadı.
birileriyle sözlükten birileriyle mesajlaşmak isterdim şuan. (bkz: amin)
var üç beş takip ettiğim yazar.
Yorgunum ve hayat kuralları canimizi çok sikiyor cildirmak uzereyim...
*GECE UYUMAYANLAR ZEKi OLUYO.
Seninle her sevişmemde, ömründe hiç bir erkeğin tenini, tadını, kokusunu merak dahi etmeyeceğin kadar zevk vermek istedim sana. Severken de böyle sevdim. Yanımda, göğsümde karım olarak uyu diye.

Seninle her sevişmemde, acıyı tattırmak istedim sana. Yeri geldiğinde bana başını eğmeyi, diz çökmeyi bil diye. Ayaklarımın yanında yatıp kölem bile olmayı kabul et diye. çaresizliği sadece bende yaşa diye. Nefsinden gururundan sıyrıl, benim için her şeyi göze al diye.

Seninle her sevişmemde, en aciz tavrımı takındım sana. Kimsem kalmasa dünyamda, sen kal diye. Göğsüne başımı koyduğumda çocuk gibi ağlayabileyim, sadece karım değil aynı zaman da annem gibi de ol diye... *
müşteri ziyaretine gittiğim bir gün.

yanımda iş arkadaşım tuğçe var, oturduk bekleme bölümünde görüşeceğimiz kontağımızı bekliyoruz. o sırada daha önce bir kaç kere karşılaştığım o firmanın çalışanı başka biriyle göz kontağı kurdum. doğal olarak selam vermek üzere yerimden kalktım;

- merhaba umut bey, nasılsınız?
- iyyim, cem bey siz nasılsınız
* burada şunu söylemeliyim ki sözlük ben cem bey değilim, ben biliyoruzdakonusuyoruz'um. cem benim iş yerinden başka bir arkadaşım. dedim herhalde adamcağız ismimi yanlış hatırladı ama işin kötü tarafı cem ile benim çalıştığım birin birbirinden tamamen farklı. neyse devam ediyor sohbet.
- cem bey siz sigara kullanıyordunuz değil mi, size dışarda bir sigara ısmarlasam.
ulan şimdi ben bu adamla çıkıp dışarıda sigara içsem o sırada beklediğim kontak gelse bana adımla hitap edecek adamcağız utanacak, en iyisi bir ustalıkla bu işten kıvırılayım. tuğçe'ye baktım ve;
- teşekkür ederim ümit bey, hanımefendiyi yalnız bırakmayayım.
adam bir bana bakıyor bir tuğçe'ye. yok kurtulamayacağız.
- hem şu insert'lerin durumunu konuşuruz.
hassiktir, adam benim adımı yanlış hatırlamıyor, üstelik beni cem sanıyor, mecburen tamam dedik. tuğçe'den izin istedim çıktık dışarı. adam başladı anlatmaya.
- cem bey, insert'ler ne zaman gelir, baya oldu çünkü.
- hee insertler diyorsunuz. yaa onları biliyorsunuz yurtdışından bekliyoruz. ben bugün tekrar bir kontrol edeyim.
* burada ne konuştuğumuz hakkında en ufak bir bilgim yok
- hee anlıyorum ama rica edeceğim en kısa sürede temin edelim
- tabii ki, en kısa sürede ilgileneceğim.
* bu sırada uzatılan sigarayı soba bacası gibi tüttürüyorum ve içimden dua ediyorum. ne olur benim kontağım gelmesin. çünkü o gelir ve benim biliyoruzdakonusuyoruz olduğum anlaşılırsa, sıçarız. adamın kalbi kırılmasın diye devam ettirdiğim oyun adamla taş*ak geçmişim olarak algılanacak
- ya o değilde cem bey, yeni kalıplar için de aynı hizmete ihtiyacımız var, sizinle dataları paylaşsam onlarıda tekliflendirseniz
- tabii, tabii. siz dataları paylaşın ben en geç yarın sizinle teklifimizi paylaşırım.
- ayrıca ya bizim şöyle bir problemimiz var kalıplarda........... ...
- evet, anlattıklarınıza bakılırsa çözülebilir gibi duruyor. ık mık
kelime oyunlarıyla tamı tamına 15dk'lık sohbetimiz boyunca olmadığım bir adam gibi davrandım ve allah'dan benim kontağım sohbetimiz sonuna kadar gelmedi. cem de şöyle bir e-mail aldı;

" cem bey bugün görüştüğümüz gibi datalar ektedir, en kısa sürede teklifinizi bekliyoruz"

cem birde bu işten yeni siparişler alırsa, işte o zaman bu anektod daha da vahim bir hal alacak.

Edit: imla.
Aldanıcağımı bile bile insanlara güveniyorum. Ve yine aldandım sonumu bile bile.
bu gün onun doğum günü. geçen sene kutlamıştım ama bu sene kutlayamacağım demek hala unutmamış der diye. ben onun aklının kıyısından bile geçmiyorken böyle düşündürmek ağır geliyor gerçekten. ama gene de kutlamayı çok istiyorum. okumayacak ama olsun ben burdan söyleyeceğim.

doğum günün kutlu olsun, iyiki tanımışım seni, nice güzel senelere...
Sorunun bende olduğunu anladığımdan beri sorunu çözmüş hissediyorum.
bu başlığı da gündüz vakti görmekte hiç güzel değilmiş.
şu baslikta iki uc entry asagilarda bi yerde sevistigi kiza bi turlu ne yapacagina karar veremeyen arkadasa yarim saattir gülüyorum. la bi düşün kızın üstüne abanmadan. ehuheueh
itiraf ediyorum, 'hayallerde yaşıyor bazı ibneler'de ki ibne benim.
ibnelik değil ama hayallerde yasamak kısmı tamamen doğru.

yaşadığım sıkıntılar arasında bazen güzel bir şey olunca karıştırıyorum, acaba bu hayal mi yoksa gercek mi? nasıl yani güzel bir şey mi oldu şimdi filan diye şaşırıyorum.
çayı demleme konusunda bile ihtilaf varken siz hâlâ farklı fikirlere tahammül edemiyorsunuz. insanoğlu, fotokopi ile mi çoğaldı? sanmıyorum.
(bkz: wroclaw)'a yüksek lisans için gitmeyi çok istiyorum. ama bir yandan (bkz: varşova) da aklımı çeliyor.

kararsızım sözlük.
makyajimla uyuyacak kadar da mutsuz değilim.
Bazen öyle sessiz gözyaşlarıma sığınıyorum ki birileri gözyaşlarımın sesini duyacak diye ödüm kopuyor.
Ruhu temiz insanların varlığını hissettikçe "gerçekten var değil mi bu insanlar, bitmemiş evet evet bitmemiş!" Demek istiyorum.
Yalnızlık damarlara nüfuz ettiğinde o yoldan bir daha dönülmüyormuş ama şu küçük mutluluklar var ya. Beni içimin en derininden savuruyor. Mutluluktan ne yapacağımı şaşırıyorum.

Kaos ve ben; birbirine uzak 2 kelime.
Huzurun notalarını kalbine hapsetmeye çalışmış bir bedendeyim yalnızca.
gece uyumayanlar zeki oluyo.
Benim minik bir kız kardeşim var. Şimdilik 4 yaşında. Ve dünyada görüp görebileceğim en güzel varlık. Bilmiyorum, ileride kızım olursa belki bunu yeniden düşünürüm ama öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Neyse. Hayatımdaki en güzel anlarımı ben bu minik çocukla yaşadım. En duygusal anlarımı da. “bir insana sadece bakarak ağlamaklı olma” durumunu yalnızca bu kişide tattım. Elimden alacağı için zamana lanet ettiğim iki şey varsa birincisi küçük kız kardeşim, ikincisi gençliğimdir. Ona minik sincabım diyorum. Pembe burunlu beyaz tavşanım diyorum. Öyle hoşuna gidiyor ki… Vampir oluyorum, öpüyorum, kokluyorum. Kuzgun, öcü ve karanlık şatonun hikâyesini anlatıyorum. (spontane olarak.) Hikâyeye onu da katıyorum. Bazen kendimi de katıyorum. Favorilerimden biri ise şu; ona hikâye anlattırmak. Bu dünyada daha ilginç bulduğum bir şey yok sanırım. Düşünsenize, taptaze bir çocuğun hayal dünyasının ürünleri. “bir zamanlarda…” diyerek başlıyor anlatmaya. Kurduğu bir iki devrik cümleden öteye gidemiyor ama bu dünyasında kaybolmam için yeterli. Yanıma geliyor bazen. “beni uçursana” diyor. “hayır” diyorum. işte o an; dudağını büzüp “ama neoluuur ben de kuşlar gibi uçmak istiyorum” diyor… Alıp bi güzel uçuruyorum bunu. O an attığı sevimli çığlıkları evi doldururken her şeyi unutuyorum. Her şeyi unutmak. Uyurken bile mümkün değil ama bu çocukla beraberken mümkün.

Olmasaydı ne olurdu diye düşünüyorum bazen. Ve beni hayata bağlayan sebeplerin büyük bir kısmının buharlaştığı canlanıyor gözümde. Olamazdı. Bu çocuk benim gıdam. Hayat enerjim. Her şeyim. Hayatımdaki bütün güzellikleri üzerine odakladığım tek varlık. iyi ki varsın tavşanım. Sensiz bir hayat düşünemiyorum.
... bunca zaman sonra, öyle zoruma gitti ki öyle ağırıma gitti ki olanlar, kendi içimde kayboldum.
Tek istedigim sesini duymak. BirAz konusmak. Belki de cok konusmak. Dinlemek. Lutfen.
itiraf edeceğim bir sürü şey var ama bu başlığı görünce hepsini unutuyorum.
halbuki akışına bırak de mi kendisi gelir zaten.

edit: canım babaanne kuymağı çekti mesela.
korkum yüzünden 3 saattir işemeye gidemiyorum.
insan ayirt ediyorum bu çok kotu ...
sevdim seni bir kere başkasını sevemem.