bugün

bazen bambaşka biri olmak istiyorum. daha farklı düşünen, daha iyimser, hayata daha bağlı, kendisine ve yakınındakilere eziyet etmeyen. neden mi böyle düşünüyorum; beş aydır canına okumuşum, öyle diyor.
yalnız yemek yemekten nefret ediyorum. ses olsun diye müzik falan açıyorum. hele ki hasta olduğum dönemde oruç tutamadığım için milletin canı çekmesin aman susamasınlar diye gizli gizli yiyiyorum şu ara, hiç ses seda yok. ha bide internetten yemek sipariş ettiğimde muhtemelen yalnız oluyorum ve yemeği getiren insana 'gel beraber yiyelim yalnız yemek yiyemiyorum' demek istiyorum. ama yanlış anlar dimi sözlük.
fotoğraflarımı çekecek bir fotoğrafçı arkadaşım yok be sözlük. evet model olmak mı her ne ise onu ben olmak istiyorum.
doğduğumdan beri yurtdışında olan babamın türkiye'ye geldiği günlerden bir gün ve anneminde umreye gittiği zaman abimin kendisinden 10 yaş büyük bir kadınla yaşadığını öğrenmesi, evin içinde bağıra çağıra abime küfürler yağdırarak 'okuduğun üniversitede bir sürü orospu var, git onlarla ne bok yiyorsan ye. ben yurtdışında ne yapıyorum sanıyorsun orospularla günlerimi geçirmeye çalışıyorum.' demesiyle ondan nefret etmeye başladım. ama o bunu bilmiyor sözlük. hayır biliyordum zaten bunu annemi aldattığını ama bunu arsızca söylemesi biraz da övünerek söylemesi nefret duygumu açığa çıkaran olay oldu belki de.bazen telefonda konuşurken üniversite hazırlıkta kaldığımı duyunca 'ben sizin için buralardayım ama sizin hiç umrunuzda değil' gibisinden acıklı sözleri söylediğinde hiç umrumda olmadı. çünkü hep o sözleri aklıma geldi. belki orada çok boktan bir hayat yaşıyor olabilir ama o sözlerden sonra nasıl yaşadığı önemli değil. anneme bu söylediklerini de söylemedim çünkü söylesem sadece üzülecek, ama hiç birşey yapamayacak. çünkü hala okuyan 2 tane oğlu var, kim bakacak bize. belki bu yüzden dolayı annemden de nefret ediyorum, kendini çok ezdirdiği için. abimden de nefret ediyorum lafları onun yemesine rağmen sadece para gelmesine baktığı için. belki de onu kıskanıyorum hiç birşeyi umursamadan sadece paraya önem vermesi ancak kendi kazandığı değil kendisine o ağır hakaretleri eden kişinin parasını yediği için...
colin firth ü özledim. ya da hayatımda onun gibi biri olsun istiyorum. omzuna başımı güvenle koyabileceğim.
kafamı çok yordun hayat, tutmakta zorlanıyorum.
*mühendislik okuyan biri olarak sanat dallarına olan gereğinden fazla ilgimi anlamıyorum. tamam ilgi normal de normal ilgi değil bendeki, çok fazla.

*bateri demeyi pek sevmiyorum. davula daha fazla zaman ayırmaya karar verdim.

*kısa kısa filmlerde yönetmenliğe ve senaristliğe soyundum. oyuncu falan olmaz benden. soyundum derken de sanat için soyunmak değil. adım attım onlara da. daha sonra uzun uzun filmlerde karşınıza çıkabilirim.

*fotoğrafçı değilim evet ama ne halt varsa hepsini biliyorum. şu bölümü bitirince bir de fotoğrafçılık okumak istiyorum. en azından kendimi fotoğrafçı sanmaktansa adam gibi diplomamı alırım, kapı gibi fotoğrafçı ünvanımı da takarım yakama.

*bir tek resim yeteneğim yok o da olmayıversin. belki ileride nü resimlerde poz verebilirim. şaka lan verir miyim hiç poz moz? fotoğraf çektirmekten bile nefret ediyorum.

*bu gidişle ben bu bölümü yarıda bırakırım. hesap makinesini bile tam öğrenemedim daha. bu kadar da ters olmak lazım mıydı?

*daha yazardım da üşeniyorum. sağlam kalın.

*ha bir de çok fena blog yazıyorum. bunu keşfeden birileri olursa daha geniş kitleye ulaşmayı planlıyorum. yazarlık da fena değil aslında. bir de roman döktürürsem tamamdır.

edit: ekleme.
biraz önce arkadaşım bana, "sana ne söylesem kabul etmiyor, muhalefet oluyorsun bana." dedi. ben de "bence fikir ayrılığı yaşıyoruz. neden kabul etmeyen hep ben oluyorum ayrıca?" diye sordum ve cevabını beklemeden sözlüğe girip f5'e bastım. basmaz olaydım... karşıma çıkan başlık şu oldu: çünkü eşeğin sikinden dolayı

içimden bir "oha" çektim...
itiraf mı başka bişey mi bilmiyorum ama başımdan geçen bi olayı anlatmak istiyorum.turkcellden mesaj geliyor ... yazın 2222ye gönderin evinizin krokisi cebinize gelsin.yollicam lan dedim kendime kendime.evimin krokisini neden istiyorsam amk

neyse yazdım ... yolladım 2222ye on saniye sonra mesaj geldi 7777den 'bakiyeniz yetersizdir' ulan niye bilmiyorum fena dokundu bana.başladım turkcelle duygu sömürüsü yapmaya
-vay be 7777 sende mi böyle yapıyorsun paramız yok diye herşey para mı be 7777, 2222den beklerdim senden beklemezdim 7777.buna benzer yetmişe yakın mesaj gönderdim sıkılmadan.5 dakika sonra kroki cebime geldi *
iki gün gülmeme neden olmuş olaydır aklıma geldiği zaman halada gülerim *
Bu hatun tayfasının sıcak çikolata, nutella, çilekli milkshake vs. fetişi nedir arkadaş ? Lahmacun, taze fasulye filan yemiyor musunuz kızım siz ?
bu başlığa yazmaktan çok utanıyorum sözlük. ama yani nereye, hangi başlığa yazacağımı bilmiyorum ki. ayrıca, 'sözlük' diye hitab etmekten de utanıyorum. kendimle çeliştiğim için daha fazla utanıyorum. hatta tiskiniyorum kendimden.

sonra.. başka ne vardı.. hah. asıl yazmak istediğim şuydu :

bi entry görüyorum 'hohaha çok iyiymiş.' ya da 'hmm, güzel yazmış. taktir ettim doğrusu. du şuna (+) veriyim.' diyorum basıyorum artıya. akabinde de yazar bilgilerini inceleyeyim diyorum; bi bakıyorum ki silik.. işte o zaman içim şeyölüyöö.. burkuluyo yani. verdiğim (+) beyhude oluyor. uyuz oluyorum abi.
Sözlüge ilk üye oldugumda girdigim entrylere bakarak, o zaman yasayan kendimi anlamaya çalisiyorum.

kolay degil, 5 senedir kafama estikçe yaziyorum bu sozlukte. ne bir arkadasim var, ne bir tanidigim var, ne bir aradigim, ne bir arayanim bu sozlukte. kendi hayatimi tamamen farkli bir platformda, tamamen farkli bir sosyal çevrede devam ettiriyorum. kisilerden, olaylardan, herseyden bagimsiz bir sekilde, sadece kendim oldugum için, aklima geleni saga sola sapmadan yaziyorum. bes sene once, universiteyi bitirmek uzere olan, 20li yaslarin basinda, heyecanli bir genctim. bu bes senede bende ne mi degisti? lisans egitimim bitti önce, sonra yuksek lisansi bitirdim, ardindan evlendim ve doktoraya basladim, 1. senenin sonunda memleketimde doktora yapmaktan illallah dedim ve yurt disinda doktora yapmaya basladim ve bu doktorada bir yila yaklastim. soyle boyle 30 yaslara bir kaç yil içinde baslayacagim. peki ilk entrylerime bakarak ne mi anlamaya çalisiyorum? su anki dusuncelerimle, 5 sene onceki dusuncelerim arasinda ne gibi bir degisim olmus, bende ne degismis, ne farklilasmis, ne olmus ne bitmis onu anlamaya calisiyorum. 5 yil once girdigim entryi hangi ruh hali ile girdigimi anlamaya calisiyorum, eger ayni konu hakkinda simdi entry girse idim ne yazardim onu merak ediyorum.

sonuç;

çok degismisim be sözlük, hem iyi, hem kötü anlamda...
O kadar müzik manyağıyım ki müzik olmadığında ritm tutmaya başlıyorum refleks olarak. Çok kötü bişey. Elim dursa da zihnimden müzik besteliyorum.Beatbox da yapıyorum manyağa bağlayıp.*
itiraf ediyorum sözlük. kendimi kandırabilecek yeteneğe sahibim.
annem ve babamın bilgisayardan anlamamasını isterdim. akşamları biri birini alıyor biri birini kardeşle ben acıkta kalıyor balkonda çayla birlikte tavla oynuyoruz. **
karetsin ama çok iyi bir rol yapıyorum sözlük. bazen buna kendim bile şaşırıyorum. işin açığı çok kolay kandırabiliyorum insanları sonra pişman olup kandırdığımı söylüyorum daha kötü oluyor. of ulan of.
Bir rahat yok yahu. Sözlüğe giriyorum annem dibimde. Koca insanım artık.
09.08.2011

bugün senin gittiğin gün. hiç dönmemek üzere hem de. evet gözyaşlarım içime akıyor haklısın kendimi de çok sıkıyorum. belki seninle o kadar uzun zaman geçiremedik. biraz geç tanıştık. keşke daha erken tanışsaydık. o zaman daha çok vakit geçirirdik, birbirimizi daha iyi anlar daha çok eğlenirdik.

bana "ben bundan sonra senin dedenim kabul mü?" dediğin günü daha dün gibi hatırlıyorum. öz dedemin ölmesinden sonra o boşluğu seninle kapattım ben ama şimdi sende gittin. kim benim dedem olacak? tamam ağlamıyorum ben sen beni merak etme sakın. aklın bende kalmasın.

seni ilk hastaneye götürdüğümde, hatırlıyorum çarşamba günüydü. o gün dersanem vardı ve ben sana ayırdım o günümü. harçlığımı evde unutmuştum ben. okul çıkışında babam seni yanıma getirdiğinde baba bana para verebilir misin dediğimde bana çıkarıp zorla 20 lira verdiğini ve "ben torunumu mağdur etmem" demeni de unutamıyorum ve unutmayacağım. hatta sonunda da beni markete götürüp "sana tavuk alayım mı? sever misin?" dediğini hatırlıyorum. sana kıyamayıp "teşekkür ederim dedecim hiç gerek yok." dediğimi de hatırlıyorum ve senin bana "sen şekerpare'yi seversin demi?" diyip bir kilo aldığını hatırlıyorum. evet bunları da unutamıyorum.

babamın dışkapıya gittiği gün bana ne demişti biliyor musun? "selim deden gelince benim dışkapıda işim olduğunu söyle. o ben gelene kadar senin yanında durur, yardım eder sana." demişti. gerçekten de öyle yaptın be dedecim. yoktu senin gibisi. öyle bir terbiye görmedim ben dedecim. sırf hastanede yanımda otururken rahatsız olurum diye aramızda bir kişilik boşluk bıraktığını, babamın yanında çalışırken "torunum acıkmıştır ona yemek getirdim" diyişini. unutamıyorum ya ben bunları. napıcaz şimdi? daha seninle çok vakit geçiricektik. atilla'ya ne diyeceğim ben?

bana pasta aldığın o günü de unutmuyorum. bana para verdiğinde kabul etmiyorum diye yaramaz çocuklar gibi hoplaya zıplaya kaçışını. daha birçok şeyi de unutmayacağım. sen de beni, bizi unutma. atillayı da sakın unutma.

mekanın cennet olsun dedecim...
'üye olmadan linkleri göremezsiniz' diyen forum sitelerini hacklemek istiyorum sözlük.

linkleri görmeden üye olamam adamım!
sevgili ile sinemaya gidilecektir vizyondaki filmlere bakarken şirinlerin afişi görülür, olay gelişir :

- aa aşkım bak şirinler ; küçükken ne çok izlerdim

- bende aşkım , sen benim şirinemsin ( cilveleşmeler filan )

- ee sen hangi şirinsin hayatım şimdi ?

- şirineye hangisi asılıyorsa o şirinim aşkım .

- aşkım şirinlerde tek bir kız olduğu için grup yapıyorlarmış .

- hönk ...

edit : ne sinemaya gidilmiştir , ne de bu laftan sonra ortada şirinliğe dair bir şey kalmıştır.

edit 2 : itirafta edilmiyor .
ben düşerken yükseklerden uçurumlara, şimdi senle hayat rüya düşlerim gerçek lan resmen arabeske bağladım.
facebook'ta çağırılmadığım etkinliklere gidecek olsam bile ''katılmayacağım''ı seçiyorum. egolarım var benim, saksı değilim ben..
çamaşır makinasından yeni yıkanmış havlularla bir dilim limon kabuğu da birlikte çıkınca anladım ki, ben gerçekten çok pasaklı bir insanım. düşünüyorum ama hala onun oraya nasıl girdiğini çözemiyorum. hayat sırlarla dolu sözlük.
lise yıllarım. henüz 14-15 yaşlarındayım. mahallenin yağız delikanlısı olarak, ergenliğin verdiği heyecanla o kızdan bu kıza koşuyordum. bir gün birini severken, öbür gün başka bir aşkta buluyordum kendimi. ama hiçbiriyle uzun süre beraber olamıyordum.

hazırlık bitti, lise 1'e geçtim. o yaz apartmandaki yan komşumuz doğu görevi için ayrıldı şehirden. balıkesir'den öğretmen bir ailenin bolu'ya tayini çıktığını ve boşalan evi tuttuklarını öğrendik.

yaz mevsiminin ağustos ayı. günlerden 10'uydu. yani yıllar önce bugün. balkonda oturuyordum, kapının önüne 10 plakalı bir araba yaklaştı. evet, yeni komşularımız gelmişlerdi. arabada gördüğüm, benim yaşlarımdaki uzun boylu, uzun saçlı güzel kızın, hayatımın seyrini nasıl değiştirebileceğini o dakika nereden bilebilirdim ki... arabadan indiler. şaşkın ve meraklı gözlerle etrafa bakıyorlardı. balkonda olmam sebebiyle ilk benimle merhabalaştılar.

ben: buyurun, hoş geldiniz.
kızın babası: hoş bulduk delikanlı.

onlara apartman kapısını açtım, yukarı çıktılar. asansörden indiklerinde babanın ve annenin elini sıktım, ''tekrar hoş geldiniz'' dedim. hepsinin teker teker isimlerini öğrendim. kızın adı arzu'ydu. arzu'ya hoş geldin bile diyemedim. elini sıktığım andaki tebessümü her şeye değerdi. kalp çarpıntılarımın beynimde attığını hissediyordum. yüreğim adeta basınç yapıyordu vücuduma. her an patlayacak gibiydim. kuru kuru yutkunuyor, ayak üstü terliyordum.

günler, haftalar geçti. apartmanca yeni komşulara yapılan klasik ev gezmelerinden başka hiç konuşamamıştım arzu'yla. çok utangaç ve çekingen biriydi. kapıda gördüğünde bile yarım ağızla merhabalaşıyordu.

eylül geldi, okul başladı. o da lise 1'deydi. arzu'yla aynı sınıfa düşmemiz için ettiğim duayı, liseye giriş sınavı'nda bile etmemiştim. ama maalesef yan sınıfa vermişlerdi.

okulun ilk günü, okul çıkışı eve gidiyordum. arzu'ya bir an olsun yakınlaşmak için türlü türlü yollar deniyordum. tam yanına gidecekken babası yaklaştı okulun önüne. arabaya bindiler ve gittiler. bu durum yaklaşık 1 yıl böyle sürdü. evet, ben tam 1 yıl boyunca okula babasıyla gidip, babasıyla gelen kızın arkasından bakıp ''ah ulan ah'' diye iç çekiyordum. okul içindeki ufak sohbetlerimizden başka, daha fazla konuşamıyorduk.

bir üst sınıfa geçtik. aile ve komşuluk ilişkileri yerine oturunca okula beraber gidip gelmeye başladık. işte o günlerde gerçek aşkı bulduğumu ve önceden tanıdığım kızların hepsinin ufak, basit ve gereksiz birer ayrıntıdan ibaret olduklarını anladım. fakat, ona ben ne kadar yakınlaştıysam, o benden o kadar uzaklaşıyordu.

üstünden baya bir zaman geçti. artık okula ve çevreye ısınmıştı. aynı dershaneye gidiyorduk. aynı kitaptan ders çalışıp, vaktimizin çoğunu beraber geçiriyorduk.

yaklaşık 1,5 yıldır beklediğim an gelip çatmıştı. o gün ona, onu çok sevdiğimi söyleyecektim. kararlıydım. bir okul çıkışı aramızda şöyle bir diyalog yaşandı:

ben: arzu bir şey söyleyeceğim sana.
arzu: söyle mert.
ben: bayadır söylemek istiyordum bunu aslında. içime atmıştım duygularımı, hissettiklerimi...
arzu: bi' dakika mert.
ben: n'oldu?
arzu: ya onu söyleme işte lütfen.
ben: ama...
arzu: neyse gitmem lazım, sonra görüşürüz.

lafları ağzıma tıkmıştı. o da anlamıştı ne söyleyeceğimi, söyletmemişti. ''sonra görüşürüz'' demişti; ama bir daha yüzüme bile bakmamıştı.

dershanesini değiştirdi. okulda denk geldiğinde bile kafasını çeviriyordu. evet, 2 yıldır onu uzaktan uzağa seven, 2 yıldır kendisinden başka hiçbirini gözü görmeyen gencecik zavallı çocuğu daha dinlemeden, bir kalemde silmişti. bundan daha acı ne olabilirdi ki...

yaklaşık 3 ay sonra...

onu apartmanın çıkışında yakaladım. konuşmaya çalıştım, dinlemedi. o günün akşamında babamdan ''bir daha arzu'yu rahatsız edersen...'' diye başlayan bir cümle işittim. evet, beni babama şikayet etmişti. o kadar yıkılmıştım ki, devamını dinlemedim bile. bir kız için ilk defa, o gece ağladım belki.

sevmenin bu denli suç olduğunu o yaşlarda öğrendim. tepkisi çok ağırdı ve ben bunu hiç hak etmemiştim.

lise bitti...

üniversiteyi farklı illerde kazandık. üstünden birkaç yıl geçti. haliyle bazı şeyler unutuldu, ya da unutulmak istendi. ikimizin de ailesi hâlâ bolu'da. ve bazı seneler, tatil günlerinde gideriz bolu'ya, görüşürüz arada; kalpler kırık olsa da...

şimdi konuşma sırası bende...

bak dinle... o günlerde, senin için her gün yalnız başıma delirircesine okumaktan, zihnime istemsiz kazınan şiiri dinle...

durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç,
durup dururken bir kurt oluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç,
durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta,
durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
durup dururken kafamda güneşli bir duman,
durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
ve her seferinde ''sen'' çıkıyorsun suyun yüzüne...

kendine çok iyi bak...
Sen ne hissedersen hisset prensesler terler, kraliçeler geğirir, manken kızlar yellenir. tüm kızlar da sıçar.
olabilirdi be sözlük. ne demek istediğimi anlamadı, yanlış anladı. pes etti.