bugün

Arkadaşın bilgisayarındaki oyunlara hayran kalıp, 200 metre yürüdükten sonra -o zaman küçüğüz. uzak sayılıyor bu mebla- disketi alır ve oyunların kısayollarını kopyaladıktan sonra kendi bilgisayarında açmaya çalışmak. Sonuç hüsran.
ısrarla gelen hata raporlarını internet olmadan göndermeye çalışmak.
yıl:1999
yer:internet cafe
oyun:need for speed 2
araba:frz2000

bilgisayarla ilk münasebetim *
simgeleri silmiştim. nasıl yaptım bilmiyorum ama sildim hepsini. sonra hatırı sayılır defa çökerttim falan. aramız hala da iyi değil pek.
5 yaşında ilk kez gördüğü bilgisayar kasasının etrafında adını bile tam söyleyemeyerek koşa koşa etrafında tur atmak, tepesi atan abiden okkalı bir tokat yiyip yatak odasında ağlamak.
volfied oynamak.
internet kafeden 1.5 saatte kendime hotmail hesabı açmıştım.
''annaa bu ne mötişş'' alet demiştirim.
windows 3.1 kullanılması nedeniyle 7 yaşındayken çılgın dos komutları bilmek.

o zamanlar en hayran kaldığım şeyde lotus oyununda arabayla kenardan benzin almaktı. vay anasını ne oyun yapmış lan herifler derdim.
amcamların yeni aldığı bilgisayar * * kapalıyken klavyeden adımızı yazmaya çalışmak. *
başlat'a uzun süre basamamamdır.

neyi başlatacağından korktuysam artık..
fifa bilmem kaçta, maça başlarken takım seçildiğini bilmemem sonucu bir türlü maç yapamamam. tabi ilk zamanlar yaptığımı sanıyordum, sonra anladım, maçları izlemeye başladım. kuzen el atmasa hala o durumda olacaktım belki de.
babanın iş yerinden getirdiği bilgisayarda sürekli olarak doom oynamak.
ilk pc ye oturduğumda sanırım 5e gidiyordum. gta vice city rüzgarları var heryerde. önce net cafee gidip izlediğim abilerden sonra annemden tost için aldığım parayı cafeye vermiştim. fareyi tutmak bile heyecan verici bir durumdu. oyunu açtık ama oynamayı bilmemek yok mu..
bu klavyede h yok diye sinir olmak.
ilk bilgisayarım 40 gb hddsi olan ve öküz kadar büyük monitoru olan sevimli mi sevimli esmer tenli güzel ve işe yarar bir makineydi. severdim onu hemde çok severdim. bilgisayarcı abi gece getirmişti evimize. sabaha kadar belgelerim klasöründe bulduğum beethovenin 9. senfonisini dinlemiştim. artık uykum geldiğinde onu alnından öpmüştüm ve iyi geceler dilemiştim. sabah günaydın demeyi de ihmal etmemiştim tabi ki. hey gidi yıllar.
eve gelen haciz memuruna onu teslim ettiğim gün hala dün gibi aklımda. ondan kalan tek birşey var bu hayatta bana hatıra; mousesi. *
bir bilgisayarcı için ilk bilgisayar, ilk sevgili gibidir. asla unutamaz.
eve bilgisayar gelniştir. windows 98. bilgisayar kurulur, diskette duran mini oyunlardan biri açılır oynamaya çalışılır. baba içeri girer.
+balım şarkı da açsana.
-ama oyun oynuyorum ben babaaa!
+balım aynı anda müzik açıyor bu.
-valla mı? ikisini de açar mıııı?
**babadan gelen kahkaha sesi.. **
(bkz: paint)
1997'de Adana'ya yeni açılan büyük bir mağazada, Sonic oyun Cd'si almak istedim. Ama bilgisayarıma uygunluğu konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Cd'nin arkasında yazanlardan da bir bok anlamamıştım. Bilgisayarımın özellikleri Pentium100 - 850Mb HD - 8Mb Ram idi. Yanımda, Cd raflarına bakan bir adam gördüm ve ona sordum;

- Abi, bişe sorabilir miyim?

Cevap olarak "English please" dedi. Ben de içimden "rraa yedik" dedim. Sonra, incirlikte asker olduğunu düşündüğüm adama, lise hazırlıktan kalma bilgimle, Eşşek ingilizcesiyle derdimi anlattım (gibi bişe)

- My computer is eight megabyte. Yani ram. Yani ram of the my computer is eight. And pentium one hundred megabyte. No no no! Sorry. Not megabyte, only pentium one hundred.

Ve Cd'yi uzattım. Adam kahkaha atarak Cd'yi elimden aldı, okudu, bana Erbakan'ın yaptığı gibi başparmağını gösterdi ve "OK" dedi. Ben de müthiş English Conversation'umdan bahsetmek için heyecanla annemle babamın yanına koştum.

NOT: annem ve babam hâlâ, o gün adamla onbeş dakika sohbet ettiğimi sanıyor. Ve sohbetin sonunda da adamın bana "Your english's very very good"dediğini... Çünkü onlara öyle anlattım.
amd 386 işlemcili 8mb ram ve 300 mb sabit diski olan windows 3.1 işletim sistemli bir bilgisayar üzerinde muhabbet.exe isimli bir programla şimdiki zamanın chat olayının bot versiyonu ile kendini kandırmak. saf saf inanırdık bir de ilk başlarda. arada volfied oynardım ama geyik daha çok sarıyor insanı.*
*bir akrabanın bilgisayarıydı. beni çağırdı, kağıt oynuyordu bilgisayarda. solitaire'miş bu, sonradan öğrendim. bana da öğretti ama bir bok anlamadım. sonra masaüstüyle ilgili sürükle bırak, pencere kapama, simge yapma gibi saçma sapan birkaç püf noktası gösterdi, gitti. dial up bağlantı türkiye'de internete girmenin tek yoluydu. hız 38k veya 56k'ydı sanırım ve saat ücreti olarak telefon faturasına ekleniyordu.

baya kurcaladım. altavista en ünlü arama portalıydı. bildiğim 4 tane yabancı isim vardı. michael jackson, bruce willis, demi moore ve rambo. ama rambo sayılmazdı, zaten hiç gerçek gibi değildi.

yaş itibariyle benim için en iç açıcı seçenek olan demi moore'u aramaya karar verdim. uğraşa uğraşa bunun bir fan sitesini buldum. orada herkes soru soruyordu. ben de demi moore'a soru yazıp gönderdim. acayip heyecanlandım, bu attığımın "eposta" olduğunu sanıyordum. aklımdan bir sürü şey geçti, buna sinirlenebileceğini bile düşündüm. sonra halaoğlunun gösterdiği çarpıya bastım, pencereyi kapadım. o anda halaoğlu geldi, kazayla elimdeki koladan birkaç damla klavyeye döktüm. halaoğlunun birden surat gitti! galiba bilgisayarın bozulacağını düşündü. sonra zorlama bir tebessümle bir şeyler söyleyerek hemen bilgisayarı kapadı.

normalde içime kapanıkta olsam artık başka biriydim ben. pazartesi okulda herkese demi moore'a eposta gönderdiğimi yarı yavşak bir gülümsemeyle anlattım. allahın davarları, gördükleri en yüksek teknoloji "bankamatik"ti, hepsi şok oldu. bir kısmı inanmadı, siktir çekti. ama onların da aslında inandığını, işlerine gelmediği için bana "atıyosun" dediklerini biliyordum. bu da bende sadece daha çok göt kalkmasını sağlıyordu.

Andy Warhol'un dediği gibi, 15 dakikalık ünümü yaşamıştım. o yaşta bir çocuğa bu yeterdi de artardı.
+internete nası giriliyo lan?
* *
internet kafede disket sürücüsü olmayan bilgisayara disket takmaya çalışmak. Disketin bilgisayar kasası içine düşmesiyle arkama bakmadan kaçmam.
çoğunun içeriği ya pornografiktir yada oyunlara dair.
geçmişe ait unutulmaz.

evimizin yanındaki apartmanın zemin katında üniversiteye giden abilerim vardı. ve orada durmuş abinin bir bilgsayarı..ilk o zaman tanıştım ve bir sabah kapılarını çaldım, birisi uykulu gözlerle kapıyı açtı.içeri girip, bilgisayarı çalıştırdım fakat bir sorun vardı, ekran simsiyah ve sol altta yanıp sönen bir çubuk :
+durmuş abi ben ne yazıyordum buraya?
-(yattığı yerden)"dir" yazıyorsun.
+(5 dakika sonra) abi ben yazamadım.ne yazacaktık oyunlara girmek için?
-(yine yattığı yerden) büyük harfle "DIR" veya küçük harfle "dir" yazacaksın.

daha sonraları yine durmuş abiyi bir arkadaşıyla konuşurken şahit oldum.durmuş abi arkadaşına "oğlum yeni şifreler buldum" diyordu.tabi arkadaşı merakla "bana da söyle lan." demekteydi. ben ise o anın keyfini çıkartıyordum, ne de olsa gizli bir bilgi öğrenecektim.ve durmuş abi nihayet söyledi: "bak aklında tut evde denersin; ww.yahoo.com...iki tane o harfi unutma sakın."