bugün

son zamanlarda, yarimi de anavatanına gönderdikten sonra bağımsız filmlere daha fazla ağırlık verme fırsatına sahip oldum. zaten bölük pörçük bir spoiler vardı zihnimde. ama filmi ikiye bölerek ve hiç sıkılmadan hatta severek izledim. filmin en başarılı yanı sanırım, fiziki bir farklılığı olan bir insanın problemini nitelendirmek için verilen sıfatları kullanmaktan ve duymaktan nefret eden beni senaryosunda barındırdığı alaylar ve imalar ile öfkelendirmesi oldu. sanki bu kabalıkların hedefi benmişim gibi üzerime fazlasıyla alındım. üç ahbap çavuşun dostluğu ise bence çok hoştu. okul yıllarımda kalan efsanevi(!) * dostluklarımı hatırlattı. filmin sonunda ise malumunuz ağzımda buruk bir tat kaldı.

--spoiler--
fin ne oldu? hamile kütüphaneci kız... olivia huzuru bulabildi mi? kübalı cankuş kardeş ne oldu? cleo okulu bitirdi mi? *
--spoiler--

sonuç: film güzel ve kim ne derse desin ben fin abi'nin sahip olduğu arkadaşlara ben sahip değilim. çevremdeki herkes çıkar dişlilerinin arasında kevaşe olmuşlar. *
2003 yapımı thomas mccarthy filmdir. başlıca üç ana karakteri Peter Dinklage, Bobby Connovale, Patricia Clarkson tarafından canlandırılmaktadır.

--spoiler--
Minik yetişkinimiz Fin dış dünyaya, yersiz ve alaycı tepkilere ördüğü duvarlar arasında,kendi kabuğunda yaşarken bir anda çıkagelen yalnızlık ve yepyeni bir yaşam ile yüzyüze kalıyor. Değişen hayata ve yeni bir kasabaya rağmen yanına aldığı bavullarda taşıdığı duvarları, bu yeni yerde de tek güvencesi oluyor. Ya da en azından öyle olmasını umuyor. Tabi bu yeni kasabada kabuğunda yaşayan sadece kendisi değildir. Yeni -ve zorunlu- komşusu Joe ve ısrarlı kazalar yoluyla tanıştığı Olivia da kendi kabuklarına çekilmiş ve sorunları ile boğuşan diğer ana karakterler olarak karşımıza çıkıyor. Garip bir şekilde bu 3 insanın hayatı kesişmiş, artık her biri kendisi için "aşılması gereken" durumlarla yüzyüze gelmişlerdir.
--spoiler--

referans alanlar için belirteyim, filmin imdb notu 7,9'dur.

alıntı : http://antifa-kutay.blogs...lmaz-m-station-agent.html
ruhu eksik olmayan film. cidden kafi derece, ruh barındırıyor. holywood ve büyük bütçeler dökülen filmlerin yüzde 80'indeki ruhsuzluk burda yok! samimiyet var, belki başyapıt değil. lakin açıkçası anlatmaktan izleyin demekten keyif aldığım bir film station agent!
beklentilerin içselleştirilmesi ayrı vaziyet filmlere dair. belki de olmaması gereken odur kimbilir?
benim nezdimde, olmuş film.
10 üzerinden 8!
9 deseydim başyapıt olurdu. filmin samimiyetine binaen samimi bir şekilde diyemedim.
beklentilerimi -nedense- pek karşılamayan film. sanırım fazla yüksek tuttum beklentilerimi.
evet sade, yalın, günlük, minimal ve duru. evet bu tarz filmleri çok severim ama bunda bi şey eksikti. tam olmamış gibi. biraz yarım, biraz ruhu eksik sanki. sevemedim kısaca.
tadı damakta bırakan enfes film. 2. izleyişimde de aynı tadı aldım. sadece şu lanet olsun,siktir ordan tadındaki replikler sırıtıyor filmde. bolca kullanıldığı için. başka bir noksan bulamadım. çok aramaya kastığım halde.
görünürde 3 insanın dostluğu ele alınmış gibi dursa da filmin en mühim artısı ötekileştirme ve bunun akabinde oluşan yalnızlık ve etraftan kopup başı dinleme isteğinin alıp gitmesi. hani alaycı tavırlardan bunalmışlık, çocuğunun ölümüyle ve kocasıyla sorunlar yaşayan kadının yalnızlaşması ve babası rahatsız geveze dostumuzun yalnızlık sorunsalı aynı çatıda örtüşünce sıcak bir dostluğun temeli atılıyor. filmin tanımı kısaca budur!
ha unutmadan, hatun cidden berbat araba kullanıyor. lakin oyunculuğu takdire şayan.
tren takıntısı bir kişinin eğilimlerinin ne boyutta bir hayranlıktan beslenebileceğini göstermesi açısından da cuk diye oturmuş filmde. hayatın içinden filmleri seven bünyelere ilaç gibi geleceğinin garantisini vereyim. oturun izleyin. leziz ve sımsıcak...
sundance film festivalinde en iyi drama ödülü alan film. drama ödülü alsa da pek fazla dramatik öğeler içermeyen film, tren düşkünü bir cüce, minik 1 karavan-lokanta işleten bir züppe, oğlunu kaybetmiş bir annenin dostluk öyküsünü işler.
bugün 20.45'te tv'de ilk kez tv8'de yayınlanacak film. nip tuck'taki cüce başrolde. yan rollerden birinde de michelle williams var.
çok güzel bir filmdir. bağımsız amerikan sineması ürünüdür,

(bkz: bir film izledim hayatım değişti)