bugün

hikayeleri farklı, yaşadıkları yer aynı olan çocuklardır. ortada bi suç vardır ama kime atılacağı, ya da kimlere hangi oranlarda bölüştürüleceği bulunanmamıştır hala. onları bırakıp giden anne/babalarda mı, devlette mi, bizde mi... her şey bi tarafa, ankara'nın buz gibi havasında, gece 10'da, 7 yaşındaki çocuk selpak satmıyor mu, o koyuyor işte..
kırmızı ışıkta duran arabalara feri sönmüş, zaman zaman baliden kaymış gözlerle bakan, insanın içini burkan, orda oldukları için kendini suçlatan, aynı anda aynı yerde bekleyen tüm araçların kapılarının birbiri ardına kilitlendiği yüzüne bakılmayan - bakılamayan insanı hem utandıran hem korkutan çocuklardır.
nişantaşı'ndakilerin ortama uyum sağladıkları kesin:
-abi,starbucks'tan bir elmalı pie alsana be!!.
-yok param.
-hep böyle yapıyosunuz..allah sizin .....!
ortam terkedilir...
Gününün belli saatlerinde sokakta çalışan, sonra evine geç saatlerde olsa da dönen ya da hiç evine dönmeyen, evi sokaklar olan çocuklarımız.

-"Bir mendil alır mısın?"
-"Hayır. Ben senin sokakta bu şekilde çalışıp, bu şekilde para kazanmaya alışmanı istemediğim için almam."

ilk Umut istasyonuna öğle saatlerinde uğrayan, burada ısınan, burada dinlenen, burada arkadaşlarıyla resimler yapan, ayni yardımın da yapılabildiği yere uğrayan çocuklarımız.

Tüm insanları ilgilendiren, onlar için acımadan fazlasının yapılması gerekli olan çocuklarımız.
genel olarak insanların her zaman dışladıkları ve tersledikleri ama bir adam gibi konuşmayı deneseler ;
ne kadar zararsız olduklarını görecekleri çocuklardır.
hepimizin kardeşi ya da çocuğudur.
yarınlar sizin
boyunları bükük
yüzleri soluk
ve yanakları çökük çocuklar
yarınlar sizin

siz kuracaksınız
sıska kollarınız
çökmüş omuzlarınız
ve nasırlı ellerinizle yarınları
yarınları siz kucaklayacaksınız çocuklar
yarınlarsız...

şimdi
sırtınıza iyi oturtun simit tablalarını
ve sıkı tutun çocuklar sımsıkı tutun
boya sandıklarını
önceleri ağrıdı epey sırtınız
kızardı soğuktan bembeyaz tenleriniz
alıştığı gibi yırtık ayakkabılarınızın
taşımaya sizi
siz de alıştınız çocuklar
alışmalısınız

eşeleyin çöp bidonlarını
kollarınızın yettiğince
inin derinlere dibe
en dibe
sıkın gevşemiş vidaları küçük ellerinizle
ve dönerken akşamları babanıza annenize
koltuğunuzun altına iyi sıkıştırın ekmekleri
kitap taşır gibi yapın çocuklar
kitap taşır gibi
bir okul dönüşü evlerinize

yarınlar sizin
yüzleri soluk
elleri nasırlı
ve boyunları bükük çocuklar
Yarınlar sizin

yarınlar sizin çocuklar
yarınlar sizin
çünkü en çok
size mahcup yarınlar

erdal akçaoğlu
suçlu kim,yanlış nerde ve nasıl yapılmış konusunda devlet,aile çevre üçgeni içerisinde dar alanda kısa paslaşmalar yapılan ama golü atmaya kimsenin gücünün yetmediği çocuklar.keşke elimizde bir imkan olsa çekip çıkarsak onları o hayattan da hem yüreği donuk hem bedeni donuk insan düşmanı insanlarımız kardeşlerimiz olmasalar da bizim gibi olsalar ,artık üşümeseler de geleceğin mühendisleri,doktorları,öğretmenleri,işletmecileri olsalar...ah keşke..
bir toplumun/kentin, sosyoekonomisinin ve kültürel erginliğinin çöküşünü anlatış biçimlerinden biri, birincisi.
görülmek ile görülmemek arasındaki farkın insan hayatını ne derece etkilediğini bize kanıtlamaya çalışan insanlar. basit hayatlarıyla tek beklentileri sadece bir gülümseme olan insanlar topluluğu.
Bir yanda,,
öncesinde tıka basa hamburger yiyip, şimdi de taşımayacağı kadar patlamış mısırı döke saça aşırarak obez olmaya aday, seyredeceği son teknoloji animasyonu izlemek için sinema salonuna koşar adım giden, baştan aşağı markalarla bezenmiş pek gösterişli kıyafeti taşıyan hiperaktif çocuklar...

diğer yandan

sokak çocukları ...

Neden sokak çocukları inceden inceye bir sızı hissettirir yüreğimizde? Sık sık göremediğimizden mi böyle manzaraları yoksa görmemezlikten geldiğimizden mi ya da daha da kötüsü, görüp de umursamadığımızdan mı?

sokak çocuklarının tek eğlencesi, havası ayaz, taşları kırık, kaldırımları pis, rengi gri bir bilinmez şehirde annesinin satmaya çalıştığı mendillerin üzerindeki Limon ile Zeytin in maceralarını seyre dalmak mı? Öyleyse bile onun için en iyi animasyon yapımlardan bile daha eğlenceli olmalı bu.

Şuan Ankara da yağmur var, hava da epey soğuk.
Umarım sıcak bir yerdesindir elif...

Elif: bir sokak çocuğu ...
aileleri tarafından sahip çikilmamis veya çikilamamis evi olmayan çocuklardir.çocuk olmaları demek, yanlışlar doğru olarak ögretilirse onları benimseyecek yaşta olmaları demektir.ailelerinin ve toplumun kendilerini itelediği bilinciyle hareket eder ve yanlış yapmaktan başka çare bulamazlar.
belki de başka çare yoktur...
yaptıkları bütün yanlışlar onların savunma mekanizmalarıdır sanırım...topluma, bize zarar veremezsiniz biz size zarar veririz fikrini aşilayarak kendilerini savunmasız sokaklarda dokunulmaz yapmaya çalisiyor olabilirler.
aç kalan, yiyecek ekmek bulamayan, kimsenin ilgilenmediği, üsüyen, titreyen bu çocuklar topluma kazandırılmaya yönelik hiçbir örgütlenmenin olmadığının bilincindedirler.onlardan zarar görmek demek (ki her birimiz görüyoruz) onları görmezden gelmek demek olmamalıdır.bireysel olarak yapılması gereken, elde olan imkanlarla yapılabilecek kadarı muhakkak yapılmalıdır.

belki onlara doğruyla yaklaşsanızda size yalan söyleyeceklerdir, yaptığınız iyiliğe karşin size kötü davranacaklardır, iyi niyetli olduğunuza bin pişman edeceklerdir sizi.ama bilmek gerekir ki hayatın en gerçek ve en acı yüzünü yaşayan bu çocuklarin insanlara güvenmemek ve hayatı ciddiye almamak için çok geçerli nedenleri vardır.onların yaptığı her yanlış, bizim onlara yaptığımız yanlışın bize yansımasıdır.onların sokak çocugu olmasında her birimiz suçluyuz.

büyüyecek kadar yaşayabilmiş olanları da aslında hiç büyüyemez yaşayamadıkları çocukluklarinin acısı hep içlerinde olur.sokak çocugu ölene kadar sokak çocugu olarak kalır.

http://www.shcek.gov.tr
http://www.turkiyesokakcocuklari.org
en küçük olumsuzluğu felaket olarak görüp hayata küsen bizlerin zıt karakterleridirler.
tüm olumsuzluklara ve onları öcü olarak gören biz insanlık fukaralarına rağmen küçük bir tebessümle hayatı yakalamaya çalışan insanlardır.
(bkz: savaş çocukları)
Köhne sınıfa ilk adımımı attığımda kavrulmuş yüzler ve meraklı bakışlardan saklayamadım heyecanımı. Hapishaneyi kendi içlerinde taşıyan yirmi kadar çocuk görünümlü büyük adamla karşılaştım. Sözcükler onlar için birer oyuncaktı. Çoğunun yüzüne bakmaya , anılar yatağı olan gözlerini, okumaya cesaret edemedim. Onlar için geçmişin kabuklarını soyunup gezmek , utançtı. istedikleri tek şey belki de sadece çocuk olabilmekti. Yaşadıkları herşeyi hep bir ağızdan anlatmaya başladılar. benden uzak hayat mücadeleleri içten içe rahatsız ediyordu beni. Sağanak bir hüzün kapladı benliğimi. Sanırım ben çocuk masumiyetinin kaybolmayacağına inanan hayalperestlerdendim. Sevgi yeter sanıyordum onlara . Ve tabiki o çocuk evindeki her büyük gibi gurur duyuyordum kendimle. Unutulmuş heyecanlarını canlandıracak , geçmişin verdiği burukluğu unutturacaktım onlara. O anda tüm kapılarını kapattılar yüzüme. Hiç yaşanmamış bir hayatın özlenmeyeceğini bunun yalnızca acı verebileceğini bilebilecek kadar olgun , ufacık bir bakıştan yaralanabilecek kadar çocuktular daha. ilk günlerde herşey akıp gidiyordu. Bense şaşıyordum. Onlarsa benim şaşkınlığımı arttırmak için mucize sandıkları eserler koyuyolardı önüme, birbirleriyle yarışarak inciterek. Şaşkınlığım azaldıkça sayıları da azaldı. Hayatlarının , yarattıkları hikayelerden ibaret olduğunu anlamaktan korktular belki de . Sahilin iki sokak üstündeki yıpranmış binanın sırlarını sakladıkları yegane yerin büyüsünü bozmamdan çekindiler kimbilir... Gün geçtikçe ağırlaşıyordum, kaldırabileceğini sandığım hayatın başka yüzlerini keşfetmek sandığım kadar kolay değildi. Bir gün kendi dünyama sığınmış, sessiz bir köşe bulmaya çalışırken boğucu Kadıköy sahilinde , kendi adımın haykırışını duydum. Karşımdaki yurdun korumacı havasını üstünden sıyırıp evinde misafir ağırlıyormuş gibi kendinden emin bir edayla yüzüme bakan 15 yaşındaki küçük dev adamlardan biriydi. Saklamaya çalıştığı bali torbasını fark ettiğimi anlayınca tek kelime etmeme fırsat vermeden ne sanıyordun işe yarayacağınımı diyerek uzaklaştı yanımdan.Bu yolla kurtulabileceğimi sandığım işe yaramazlık duygusu büyük bir arsızlıkla sardı içimi . Umutlarla oynadığımı farkında olmadan sözler vermiştim onlara , hiç bırakmayacaktım onları , biran için düşlerimizde rastladığımız geçmişte kalmış manzaralar ya da yüzler ... A rtık ben onlar için münasebetsiz bir ayrıntıyım. Hayatlarındaki herkes gibi vicdanımdaki birer sızı onlar. Gerçeklerden uzak zamanlardı . O zamanlar daha güçlüydük. Sevgilinin kollarında birer devdik , gelecek hiç yoktu geçmiş ise içimizde . Umutlarla oynadığımızı farkında olmadan oynadık oyunumuzu ve çekildik...
sen rahat yatağında rahat uyurken o uyku nedir bilmeyendir . senin beğenip yemediğin çöpe attığın artıklarını çöpten çıkarıp yiyendir . Ana , baba , kardeş nedir bilmeyendir . sevgiyi belkide hayatlarında birkez bile tatmayandır . tecavüze uğrayandır . içinde bulundukları pisliği bir nebze olsun unutmak için elinde bali torbasıyla gezendir . Dünyanın adaletsiz olduğunun en acıtan ,kanatan örneğidir onlar . Allah yardımcıları olsun .
Onların ne sıcak bir yuvaya, ne de koşup oynayabilecekleri arkadaşlara ihtiyacı vardır. Sermayeleri kirli ellerin arasındaki kağıt mendillerdir. Bir bölümünün evde bekleyen kızgın bakışlı baba, veya abileri vardır. O bakışların verdiği korkuyla akşama hatta geceye bütün mendillerinin satılması gerektiğini bilirler. Bazen bir simitle bazen de 2 topu geçmeyen dondurmayla kendilerini ödüllendirirler. Yetişkin insanların yürürken tedirgin olduğu karanlık sokaklarda gönül rahatlığıyla dolaşırlar. Tehlikeden, mikroptan, bakteriden, hayvandan, araçtan, ayyaştan korkmazlar. Kanatlı varlıklar tarafından korundukları için korkmalarına da gerek yoktur. Kire, çöpe pisliğe bağışıklık kazanmışlardır.
Yaşları ilerledikçe kanatlı varlıkların korumalarıdan yavaş yavaş uzaklaşırlar. Sonra hayattan bağımsız, bağımlılık yaratan maddelerle tanışırlar. Suça yönelir bir bölümü. Yaşadıklarından dolayı içlerindeki merhamet duygusunu körertirler. ilk dönemlerde "can yakmak" canlarını acıtsa da, sonrasında umursamaz olurlar. Akabinde bir bölümü, can-namus düşmanı, hırsız, vatan hayini, terörist, bir bölümüde kendine düşman olur.
Hayata gelmeleri kendi tercihleri olmadığı gibi ,sokak çocuğu olmayı da kendileri seçmezler. Bu ünvanı onlara bizler veririz. Ve her ne kadar yaşayacakları her şey kaderleri olsa da o kötü kadere zemini bizler hazırlarız.
potansiyel hırsız, kapkaççı, tinerci gözüyle bakılan çocuklardır. * klişe bir laf var ya bizim çocuklarımız gerçekten de öyle onlar bizim çocuklarımız, bizim eserimiz.. çocuk bu ya annesinin yerine kaldırım taşlarına sarılmaları kimin içini sızlatmaz. *
hayata en kötü ve en zor yerde başalmış, ömürleri sıcak bir yatak görmeden geçmiş, toplum tarafından itilmiş, horlanmış, insanlar tarafından sürekli seri katil, hırsız, gözüyle bakılmış çocuklar. nedense hiçbir kimse onların neden orda olduklarını veya onlar için ne yapılması gerektiğini sorgulamazlar sadece onlara iğrenen gözlerle bakarlar, halbüki iğrenilcek durumda olan kendileridir...
biz alıp bakmadığımız için, onlara aile olmadığımız için "sokak çocukları" onlar.

yoksa hiç biri böyle yanlışlar içinde boğulmazlardı.
onlar dünyaya geldiklerinde tertemizdiler.
bali, bıçak, uyuşturucu,
biz dokunsaydık, onlara dokunamazdı.
turkiye'de 40.205 adet oldugu devlet bakanı tarafından açıklanmıs olan bu cocukların
1165i okula baslatılmıs,
5079unun okula donmesı saglanmıs,
11.268i ailesine teslim edilmis,
334u ayrıldıgı isine dondurulmus,
6020si sosyal yardım altına alınmıs,
841 tanesinin ailesine para yardımı yapılmıs,
177 tanesi koruma altına alınmıs, (kelaynak sanki bunlar)
15.321 tanesi icin hic bir sey yapılamamıs.
ve bu cocukların 3057si uyusturucu bagımlısıymıs..
elinden tutulası ve karnı doyurulasılardır. insanların acıyarak, kendi duygularıyla yaptıkları mastürbasyona malzeme olan çocuklardır bunlar kimse boyle bir yasamı istemez.
ben sokak çocuğuyum

şu dört direkli köprünün altında
açmışım gözlerimi
sahipsiz
rüzgar sarmış kundağımı
yağmurla beslenmişim.

adımı insanlar koymuş
benden habersiz
benimsemişim
serseri derler, hırsız derler
. derler, anlamam da
alınmam da.

hiç fiyakalı dolaşmadım sokaklarda
marka satmadım
gökyüzü yorganım oldu hep
dirseğim yastık
alışkınım; kara, yağmura, soğuğa
üşümem
sıcak dokunur bana.

özlemem, hiç tanımadığım hisleri
istemem varlığını bilmediğim şeyleri
kıskanmam hiç kimseyi
özenmem.

halbuki bilmez kimse
kendilerinden şanslı olduğumu
daha özgür
ve daha zengin.

şu deniz herkesten çok benimdir
arkasındaki orman da
bütün sokaklar benimdir herkesten çok
her simitçi biraz bana çalışır.

aslında her çocuktan daha çocuğum
canım hiç sıkılmaz buralarda
en sevdiğim oyundur
köşe kapmaca.

yalnız da değilimdir
yüzlerce kardeşim var
benim gibi, bana benzer
kimse ayırt edemez bizi
birbirimizden.

geceleri toplanmaya başlarız
el ayak çekildikten sonra
konuşuruz, güleriz, dertleşiriz
biraz farklı olsa da
herkes kadar biz de umut besleriz
hayallerimiz de vardır
ayın dolaştığı yerlerde.

herkes kadar okumuşluğum da vardır
her tip insandan bir harf öğrendim
insanları en iyi ben tanırım
okuldan, öğretmenden anlamam ama
bu sokakların mektebini bitirdim
bana lazım olanı öğrendim.

herkes kadar insanım da galiba
herkes kadar ben de bazen ağlarım.

kafam da var, kalbim de
severim de, düşünürüm de
yalnız ben sokak çocuğuyum
sokaklarda yaşamak tek suçum.

bir gün ben de gideceğim buralardan
herkes gibi
yalnız biraz sessizce
kimseler anlamadan.

cenazem omuzlar üzerinde gitmeyecek
belki
belediye kaldıracak gürültüsüzce
ağlayanlar olmayacak başucumda
bir hayırsever uğramazsa geçerken
mezarım da çorak kalacak sonunda
benim gibi.

içimizden kimin gittiği
fark edilmeden
biri alacaktır yerimi
vakit geçmeden.

evet, ben sokak çocuğuyum
bu sokaklarda ne ilk
ne de sonuncuyum.

reşide sarıkavak
Bekle beni döneceğim sana hayat.
Ben bir mektubum
dünden yarınsızlığa postalanmış.
Sevdiğinize benim kalbimi gönderirseniz
ucunu yakmayın ne olur.
Tutuşur bedenim ellerimdeki tiner kokusundan.
Bekle beni, elbet geleceğim hayat.
gecenin bütün karanlığında bulabilirim sana gelen yolu.
Bütün Dünya'mı şu köprünün altı mı sandın sen?
Ben de sevdim çantası sırtında bir kızı hayat.
Sen hiç dümdüz bir saça dokundun mu?
ya anne sıcaklığında uyudun mu hiç?
Peki sen hiç birisini öptün mü hayat yüzün kızararak?
sen hiç hediye aldın mı sevgi dolu bakan birinden?
hiç öptün mü babanın sakallı,sert yanaklarını?
Hayat! Senin hiç sevgilin oldu mu?
Bak işte kaderlerimiz aynı.
Yapamadıklarımızın paydasında buluşmuşuz.
Biz bize benzeriz hayat gecenin bu gizinde.
peki daha ne istersin bizden?
tutma artık yakamızdan bizi rahat bırak
annesi belli babası yüz elli hayat. *
hayat kimi zaman kendini eleştirmeyi becerebilmektir.
bu başlığın gördüğü talep, bu ülkede sokak çocuklarının gördüğü talepden farksızdır.

talep görenlerden sadece 3 tanesi için;
(bkz: helin avşar)
(bkz: ajdar anık)
(bkz: recep ivedik)
onların ne sıcak bir yuvaya, ne de koşup oynayabilecekleri arkadaşlara ihtiyacı vardır. sermayeleri kirli ellerin arasındaki kağıt mendillerdir. bir bölümünün evde bekleyen kızgın bakışlı baba, veya abileri vardır. o bakışların verdiği korkuyla akşama hatta geceye bütün mendillerinin satılması gerektiğini bilirler. bazen bir simitle bazen de 2 topu geçmeyen dondurmayla kendilerini ödüllendirirler. yetişkin insanların yürürken tedirgin olduğu karanlık sokaklarda gönül rahatlığıyla dolaşırlar. tehlikeden, mikroptan, bakteriden, hayvandan, araçtan, ayyaştan korkmazlar. kanatlı varlıklar tarafından korundukları için korkmalarına da gerek yoktur. kire, çöpe pisliğe bağışıklık kazanmışlardır.
yaşları ilerledikçe kanatlı varlıkların korumalarıdan yavaş yavaş uzaklaşırlar. sonra hayattan bağımsız, bağımlılık yaratan maddelerle tanışırlar. suça yönelir bir bölümü. yaşadıklarından dolayı içlerindeki merhamet duygusunu körertirler. ilk dönemlerde "can yakmak" canlarını acıtsa da, sonrasında umursamaz olurlar. akabinde bir bölümü, can-namus düşmanı, hırsız, vatan hayini, terörist, bir bölümüde kendine düşman olur.
hayata gelmeleri kendi tercihleri olmadığı gibi ,sokak çocuğu olmayı da kendileri seçmezler. bu ünvanı onlara bizler veririz. ve her ne kadar yaşayacakları her şey kaderleri olsa da o kötü kadere zemini bizler hazırlarız.
Sokak çocukları toplumun kabuk bağlamış bir yarasıdır. Toplumun her kesiminden, sokak çocukları tamamlaması duyulduğunda ahh ve vahhh sesleri yükselmektedir. Ne kadarı ünlemlerini eyleme dönüştürüyor sorgulanması gereken en önemli yara budur aslında. Ve suç işleyenlerini de acımasızca eleştirir, belki de yardım etmediğimiz için sızlayan vicdanımızı böyle bastırmış oluruz. 'iyiki yardım etmemişim bak aaaa çantamı çaldııı!!'. 'aman başı boş bunlar ne yapacakları belli mi olur! 'tarzında binlerce cümle.. Eleştirmekte ve yüzeysel acımalarda üstümüze yok mu dersiniz he?