bugün

öncelikle, rektör: Üniversitenin tüzel kişiliğini temsil eden, yönetimden, eğitim ve öğretimin düzenli yürütülmesinden sorumlu profesör.*
isterseniz biraz açalım..
Yani bir rektör üniversitenin eğitim ve öğretim sisteminin akışını sağlıklı bir şekilde devam ettirmek ve bu sürekliliğin kalitesinide arttırmakla sorumlu kişidir. Bu noktadan fazlası yoktur.

Bugün üniversitelerde okuyan öğrencilerin zaten halleri malum, parasızlık ve stress içerisinde bir eğitim ve öğretim hayatına devam ediyorlar. Yani öğrencilerin gerçek anlamda derdi başörtüsü kıl tüy değildir. Bugün öğrencilerin büyük bir çoğunluğu şehir dışında ağır şartlar altında, ailesinden uzak ve tamamen maddi olarak ailesine bağlı olmanın zor koşulları altında lanet olsun bitsinde şu 4 sene gideyim durumundalardır. Öğrencilerin derdi bunlar kardeşim. Bir rektörden beklenen şey, örneğin elektronik mühendisliği bölümünün öğrencilerini piyasaya adapte etmek, sponsor bağlantılar, sivil toplum örgütleriyle, üretim şirketleriyle içiçe olmasını sağlayarak hem bu maddi stressten kurtarmak hemde ona en "güncel" eğitimle donatmaktır.

Peki bu rektör, öğrencileri klasik, ezbertilmiş pratiği neredeyse sıfır noktasına indirgeyen, bir eğitim sistemine bırakıp sadece harç paralarına göz dikip öğrencinin kişisel gelişimine destek verecek en ufak bir faaliyet içinde bulunmayıp, eğitim seviyesi düşük olan öğrencilerin bilgilerini toplayıp "acaba neden böyleler, ne yapabiliriz bu çocuklar için" gibi bir soru işaretini aklına bile getirmeyip, görevi eğitim vermek olan prof., doc ve yar.doc ların eğitimci kimliğindeki seviyelerini eğitim alan öğrencilere anket tarzında geliştirilen yöntemlerle araştırmayıp, salt olarak türban meselesinde çığırtkanlık yapmasını hazmedemiyorum.

Rektörlerin işi bu tür meseleler değildir. Hiç bir rektör öğrencileri türbanlı ve diğerleri gibi müthiş ve korkunç ayrımcılığı yapabilecek düzeyde olamazlar. Rektör üniversitenin tüzel kişiliğini korumak ve o üniversitenin üniversite olmasını sağlayan öğrencilerini korumak ve destek vermekle sorumludur.

Rektör, Bugün üniversitelerimizin kalitesi neden bu kadar düşük bunu sorgulamalıdır. Bugün öğrencilerin psikolojik alt üst olmuş durumunu düzeltmek adına çaba sarfetmelidir, bu psikolojiyi daha beter alt üst etmeden.

Rektör, öğrencileri gerçek yaşama hazırlamak için öğrenciler ile piyasayı birbirine entegre etmelidir. Hiç bir rektör kendi bünyesinde başörtülü olan ama yasak nedeniyle çıkarmak zorunda olan öğrencilerini hedef alarak kin ve nefret kusmak gibi müthiş bir yanılgı içerisine girmemelidir.

bir rektöre Hiç bir mazaret, kendi bünyesinde eğitim gören öğrencileri aşağılamak için haklı sebep sayılamaz. Unutmayın ki bu ülke kurulduğundan beri 10 yıl öncesine kadar üniversitelerde başörtülü öğrenciler zaten vardı. Cumhuriyet'i özgürlükle daha güçlü hale getirmek yerine bu anlamsız, tanımlamayan, dünyada hiç bir örneği olmayan çağdışı ve 4.dünya ülkelerinde bile olmayan yasak utancından bir an önce kurtulmalıyız.
aslında doğru bir önermedir bu iş başkalarına düşmektedir...
rektör bile olmayan hükümetin maşası bir insanın yök başkanı olduğu bir ülkede rektörler ne
yapsa yeridir.mustafa kemal atatürk´ü seven her rektörün en önemli görevi laik ve çağdaş bir eğitimin yürütülmesini sağlamaktır.
ülkemizde üniversite ortamında yaşanan içler acısı durumu tespit eden cümle.

10 yıl önce bu yasağa amerikada ve avrupada gülüyorlardı. arkadaşların bu yöndeki sorularına muhatap olmuş biriyim. iyi bilirim. onlara Çin'de devlet izni olamdan 2. çocuğu doğurmamama yasağı kadar garip geliyordu. böyle olması da normaldi. demokrasiyi sadece kendi gibi düşünenlere özgürlük sağlama olarak algılayanların köşebaşlarını tuttuğunu nerden bileceklerdi ki...

not: üniversiteler laik olmaz. ABD'nin en saygın üniversiteleri arasında katolik papazların kurduğu ve halen yönettiği okullar vardır. sözlük okurları dünyadan bihaber kendilerine ezberletilen yalan yanlış bilgileri tek doğru kabul eden ve sesi sahip olduğu gerçek halk desteğinden kat be kat fazla çıkan tek partici azınlığın söylemlerini farkedecek kadar akıllıdır eminim.
maalesef rektörlerin işi eğitim olmadığı gibi eğitimle de hiçbir alakaları yoktur. rektörler ilginç bir şekilde prof. olması gereken kişilerdir. ancak rektörler üniversiteler için akademik özelliklerini değil ticari özelliklerini konuşturma mecburiyetinde kimselerdir. onlar ihale yapar, alım yapar, görüşlerine yakın kişilerin atamalarını yapar. bilim ve eğitim kısmına gelince pek bir faaliyetleri yoktur. zaten bu tür bir yükümlülükleri de yoktur. ha bir de bahar şenlikleri düzenlerler.

ama iş siyasete geldi mi en önde onlar koşarlar. ne de olsa darbe denilen iğrençliğin meyvesidir çoğu. darbenin yavrusu yök'ün tetikçiliğini yapmaktadırlar. bunlar o kadar ilginç adamlardır ki daha bundan birkaç yıl önce yürüyüş düzenlemişler ve de "ordu göreve" yazılı bir paçavranın altında poz vermişlerdir. sıkıştıklarında da çete gibi birleşir anıtkabire koşarlar. ne de olsa onlar gibi insanlar için atatürk ağlama duvarı, anıtkabir ise bir show arenasıdır.
(bkz: rektorlerin isini rektorlere ogretmek)
eğer türban meselesi eğitimi etkiliyor ve ilgilendiriyorsa ki bunun doğruluğu su götürmez, kesinlikle konuyu saptırma amaçlı önermedir.
peki rektörler nerede eğitim veriyor? kimlere eğitim veriyor? kimlere eğitim vermek zorunda kalıyorlar? nasıl bir kurumu yönetiyorlar? rektörleri yönetici kabul edersek, yöneticilerin yönettikleri kurum hakkında ve o kurum bünyesinde bulunan insanlar hakkında yorum yapma hakları yok mudur? diye karşısında çeşitli sorular sormak istediğim cümle bütünü.
bir bakıma doğru bir önerme, ama bu iş siyasetçilerin de meselesi değil! bunu da unutmamak lazım. fakat 30 yıldır birleri bu meseleyi kendilerine iş edinerek oy toplamakta.
öğrencilerine "takma" hakkını kendine saklı tutan bir takım profesorlere takmak yerine türbana kafayı takan sistemin o noktaya sürekliği rektörlerinide kapsayan cümledir.
rektörleri asıl kaygılandıran türbanın sadece üniversitelerle sınırlı olmayacağını bilmeleridir.devamının gelecek olması alenen ortadadır.devrimler nasıl üniversitelerden çıkıyorsa karşı devrimlerinde üniversiteden çıkacağı açık ve nettir.
bugün çıkmış türkiye'nin sayısal açıdan en büyük üniversitesinin rektörü, "türbanlı öğrencilere hakkını vermeyebiliriz" demiş. "hak" demek ne demektir? bilir misin sen sayın rektör? adalet nedir? sen bu kelimelerin anlamlarını daha öğrenememişsen, onbinlerce kişinin okuduğu bir üniversitede en üst yönetici değil ancak faşizan bir öğrenci grubunun faşo lideri olursun.
üniversitelerin güzel yönetilmediği bir gerçek önceden dünya sıralamasında olan odtü itü gibi okullar şimdi ilk 500 e bile giremiyor. niye? rektörlerin ideolojik ve kültürel* atamalarından dolayı dekanlıklar, bölüm başkanlıkları, enstitü müdürlükleri gibi eğitim kalitesini doğrudan etkileyecek bölümlere yapılan atamalar bilene değil de kendi etnik yapısına uyan ve kendi idelojisini benimseyen kişilere vermesinden kaynaklanmaktadır. kimse bana aksini iddia eden şeyler yazmasın yakından görüyor ve biliyoruz çünkü o ortamın içindeyiz. dileyene de kanıt gösterilir.

RTE nin dediği olay en asli görevin olan elindeki gençleri nasıl daha iyi eğitebilirimin peşine düş, bırak siyaseti. kısmen katılıyorum. üniversitelerdeki eğitim kalitesi çok düşük, ırak bağdat üniversitesinden gazi üniversitesine öğrenci değişim sistemi ile gelmiş olan bir arkadaş gazi üniversitesi için burası okulmu çok şaşırdım diyordu. bu konuda ıraktan bile geride kalmışsak oturup bunun sebeplerini araştırmak gerekiyor. RTE ye katılmadığım konu ise üniversiteler düşüncelerin özgürce söylenebildiği hiçbir baskı veya kısıtlama altında kalmaksızın bilim ilim yapılan ortamlardır. en azından öyle olması beklenen ortamdır. bu konumda üniversitenin en yetkili adamına sen karışma sen konuşma gibi söylemler yanlıştır.
nasıl dersin ha? nasıl der lan yök başkanı böyle birşey. nasıl açıklar görüşünü? açıklayamaz. hayır. asalım. keselim. biz savaşırken siz zengileşiyordunuz lan. ben çünki hiç sonradan zenginleşen solcu görmedim. "eyes wide shut" mı? canın sağolsun.

(bkz: öküz mü canın sağolsun)

demorasi mi? demokrasi nedir ki? demokrasi zamanında yeşil parkalıların da üniversiteye girebilmesi gerektiğini söylerken bugün de başörtülülerin üniversiteye girebilmesi gerektiğini savunmaktır. o senin dediğin demokrasi değil. yemişler seni. o değilde sol söylemleri de tekeline alanlar çıkmış. bunlar mhp den farksız yahu. bizden daha milliyetçisi bulunmaz mukabilinden insanlar.
yanlış biraz da "yanlı" bir önerme.
rektör o üniversitenin sorumlusu olan, en tepedeki kişisidir.

üniversitelerin kurucu kanunlarının başında ise "atatürk ilke devrimlerine uygun, çağdaş gençlik yetiştirmek" yazar.

e peki hükümet tarafından bu maddeye aykırı bir düzenleme yapıldığında kim konuşmalı, kim karşı koymalı? bizim kapıcı yaşar âbi mi?
geçen yıl ödtü'nün rektörü yıl sonu değerlendirmesi tarzında konuşurken yine siyasete bulaştırdı lafı oradan bir akademisyen çıktı dedi ki "sayın rektör geçen yıl devletin bize verdiği x milyon doları nereye harcadınız". ancak rektör cevap veremedi, belki de vermeye tenezzül etmiyorum ayaklarına yattı.

ah akp ah. sen zamanında van yüzüncü yıl üniversitesinin rektörünü hazır yakalamışken çırpamadın ya bu resmen senin iktidarsızlığındır. bugün bu adamlar hala siyaset yapıyorlarsa başladığın işi yarım bırakmandan kaynaklanıyor.
--spoiler--
TÜRKiYE CUMHURiYETi ANAYASASI MADDE 130; Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.

Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tâbi yükseköğretim kurumları kurulabilir.

Kanun, üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde yayılmasını gözetir.

Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler. Ancak, bu yetki, Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma serbestliği vermez.

Üniversiteler ve bunlara bağlı birimler, Devletin gözetimi ve denetimi altında olup, güvenlik hizmetleri Devletçe sağlanır.

Kanunun belirlediği usul ve esaslara göre; rektörler Cumhurbaşkanınca, dekanlar ise Yükseköğretim Kurulunca seçilir ve atanır.

Üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanları; Yükseköğretim Kurulunun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.

(Değişik: 29.10.2005-5428/1 md.) Üniversitelerin hazırladığı bütçeler; Yükseköğretim Kurulunca tetkik ve onaylandıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığına sunulur ve merkezi yönetim bütçesinin bağlı olduğu esaslara uygun olarak işleme tâbi tutularak yürürlüğe konulur ve denetlenir.

Yükseköğretim kurumlarının kuruluş ve organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri, öğretim elemanlarının görevleri, unvanları, atama, yükselme ve emeklilikleri, öğretim elemanı yetiştirme, üniversitelerin ve öğretim elemanlarının kamu kuruluşları ve diğer kurumlar ile ilişkileri, öğretim düzeyleri ve süreleri, yükseköğretime giriş, devam ve alınacak harçlar, Devletin yapacağı yardımlar ile ilgili ilkeler, disiplin ve ceza işleri, malî işler, özlük hakları, öğretim elemanlarının uyacakları koşullar, üniversitelerarası ihtiyaçlara göre öğretim elemanlarının görevlendirilmesi, öğrenimin ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine göre yürütülmesi, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere Devletin sağladığı malî kaynakların kullanılması kanunla düzenlenir.

Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tâbidir.
--spoiler--
Ülkemizde rektörlük ile ilgili hayati tartışmalardan biri de bu seçimlerin demokratikliği olmuştur. Bir çok örnekte en çok oy alan adaylar yerine sonuncu olmuş, hatta birkaç oy alabilmiş kişiler rektör olarak atanmışlardır. (bkz: sistemin adamı olmak) Bu nedenle seçimlerin gerçek anlamda seçim olmadığı gibi göstermelik olarak yapılmıştır.

Oysa Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da rektörlük makamı daha profesyonel bir konuma sahiptir ve ortak mutabakatı temsil eder. Rektörler bu ülkelerde daha çok üniversitenin bilimsel ve finansal gelişmesine odaklanmışlardır ve başarıları bu konulardaki katkıları ile ölçülür.
universiteyi apolitize eğitim (!) esasen ezber yuvaları haline getirenler için doğrudur tabii..gerçi adı evrensellikle bağdaşlasan bi kurumun tüm evreni ilgilendiren yönetimden yönetim şekillerden ayrı olması hatta bilim ayrı politika ayrı gibi bi tutum izlenmesini savunan çok hücrelileri kınamamak da lazım..bu hale getirenlere taraflarına çemkirmek lazım ama onun için de çok geç..bak sonradan aklıma da şu geldi; politikadan bik bik konuşmak vr demogoji yapmayı anlayanlar da başlığı şiddetle destekler..
deli,taş, kuyu meselelerine karışmayayım diyor insan. ama bir noktada tahrik ediliyorsunuz. Cahil toplulukları rektör derse girmez diye uyarıda bulunanlara bir öğüt vermek istiyorum haddimi aşarak. o da şudur. " her şeyden o kadar emin olma olur mu?"
evet o yüzden bu olayların yorumunu yasama organına bırakıp artık devleti sömürmekten vazgeçip eğitime madem bu kadar meraklılarsa kendi derslerine başkaları değil bizzat kendileri girmelidir.
gerçekte olmaması için içerdiği terimler bakımından zıtlık içermeyen durumdur.eğitim ,universitede türban dolayısıyla ,devletin bu huhustaki düzenlemeleri için gereken bi şeydir. rektörde de bu eğitim kurumunun statü olarak başıdır.otoriter rejimsiz yapamayan kuzular gibi ithamlarda bulunanlara türbanın özgürlük değil , kural olduğunu hatırlatırım.ama bunca sene hatırlatan olmamış , piyon olarak yaşamışlar şimdi kalk da onlara bak kardeşim buna bu denir eğitimle türban ayrılmaz , bilakis türban ve türevi mevzuularda bu işin eğitimini alan adamlar söz sahibi olmalı bu söz hakkını da bunlara universiteleri dolayısıyla rektör veriyo dersin , akılları karışır ya kafir ve koyun derler..
yazılı ve görsel basını ele geçiren,milli kuruluşları yabancılara peşkeş çeken akp´nin hala çok yol alması gerekir.stratejik hata yapmışlardır.sadece ordu´yu atatürk ilke ve devrimlerini sahiplenen kurum olarak görmektedirler.ama milyonların bu uğurda canını seve seve vereceğinin farkında değildirler.maalesef türkiye´nin değil kendi taraftarlarının hükümeti olmuşlardır.türbanın peşinden bu kadar koşan bir hükümetin,ırak´ta öldürülen milyonları görmezden gelmesi,darfur katliamının baş sorumlusunu ve yahudi liderini ata´nın huzuruna çıkarması ve hatta yahudi olanını meclise sokup şiir okutması müslümanlıkla alakası olmayan işlerdir.
şimdi çok güzel bir örnek var aslında, bir rektör.. malatya inönü üniversitesi'nin rektörü fatih hilmioğlu, inönü üniversitesinin akedemik ve bilim alanında dünyada müthiş söz sahibi olmasından, ve bu üniversitenin dünya sıralamasında en üst düzeyde başarı sağlamasından sonraki rahatlığında getirmiş olduğu rehavetle artık benim işim üniversitem, öğrencilerimin kişisel yetkinliğini geliştirmek gibi şeyleride tamamladıktan sonra kafayı nelere takmıştır.

dikkat! bu konuşmaları sergileyen kişi bir rektördür. ana muhalefet lideri değildir.

http://www.youtube.com/watch?v=H8zvUZ5u6ZI
http://www.youtube.com/watch?v=XQDS7_b9yMY
http://www.youtube.com/watch?v=OlnUuypklig

edit: mesele rektörün söyledikleri ile alakalı değildir. hatta diyelim ki %100 haklıdır. ama bir rektör ülkenin iç meseleriyle alakalı hatta lübnan'a asker gönderilmesi ve dtp ile yorum yapmaması gereklidir. Çünkü onun işi bu değildir. Bu tür işler siyasetcilerin işidir.
görülebilecek en mal önermedir. kardeşim adamın işi hakkında karar vermeye çalışıyorsun ve onun işi değil diyorsun. adam üniversitesnin başı. o üniversitenin sorumlusu. oraya nasıl girileceği konusu nasıl ilgilendirmez onu. hatta en fazla onları ilgilendirir ve ilk görüşleri alınması gereken de onlardır. adama iş öğretmeye kalkmanın lüzumu yok. o adam oraya gelen kadar edindiği hayat ve iş birikimiyle ona işini öğretmeye kalkanın altında girer üstünden çıkar.
(bkz: polemik amaçlı başlıklar)
(bkz: türban konusunun sorunlaştırılmaya çalışılması)