Eskiden olsa mektup yazardım ama adresini bile bilmiyorum ki... Dört sene beraberdik aynı sınıfta. Sınıfa ilk girişini bile hatırlıyorum. Bana küçük süslü bir kız çocuğu gibi görünmüştün o an saçını okşamak ve yanağına bir öpücük kondurmak istemiştim. o andan şu ana ise değişen tek şey sana olan tutkumun boyutu oldu. Şimdi sanki sen o küçük kız değil koca bir devsin gözümde bense devin parmağının ucuna tutunmak isteyen küçük bir çocuk.. En son bu cumartesini hatırlıyorum.. Cuma günü hiç uyumadım, sabaha kadar oturduk sınıftan bir kaç arkadaşla hatta cumartesi sabah ağarırken bir çorbacıda onlarla dahi paylaştım belki alkolünde etkisi vardı üzerimde böyle bir şeyi onlara itiraf ederken ama aklımdaydın işte dilime de geliverdi adın. Peki aynı gün o şehirden ayrılmak için otobüs firmasının kapısının önünde servisin kalkış saatini bekleyip hemen bitişikte seni görmek ve afallayıp kalmak nedir? inan kendime inanamadım. Kesin rüya dedim, uykusuzluktan halisülasyon dedim, bu kadar güzel birşey gerçek olamaz dedim.. içeri gittim sigara aldım.. Aynı yerdeydin ama ben hala inanmıyordum.. Ama midemde sanki bir yumruk varmış ve boğazıma kadar dayanmış gibi oldum hıçkırarak ağlamak istedim en azından söylemek istedim. Bilesin istedim.ama yapamadım... Sonra sana el sallamak.. O kadar salak hissettim ki kendimi.. Ellerimle uğurladım.. Hep böyle tesadüfler oluyor gerçi.. ikinci sınıf biterken mesko'da karşı dairedeki özlemlere uğramıştım.. Yine şehirden ayrıldığım gündü.. Seni yine o gün de gördüm.. Sanki kader bana birşeyler söylüyordu. En azından söylemem gerekiyordu belkide ama ben söyleyemedim. Bu şekilde yapacak kadar cesaret bulabildim kendimde sanırım ama ucunda bir ümit yok ya da seni sıkmak için yaptığım birşey de değil. Sadece bilmeni istedim. Belki de başka biriylesin ve ya seviyorsun sen de birini ama bil istedim işte.. Özür dilerim herşey için. Hep mutlu olursun umarım.


Seni Seviyorum...

( this post cannot be sent to all reciepents. reason depfjdwjd error! )
ulan girdin hayatıma zıştın azıma seninde platonikliğinde allah belasını versin stop.
sevmisdim seni sen hic fark etmeden. Uzaktan bakdigimin hic farkina varmadin. Oysaki sana o kadar uzakken baska hic kimseye bu kadar yakin degildim. Seni sevmisdim, safca, uzaktan sevdim. Sevmek ne oldugunu ögrenmeden sogudum asktan. Hic karsilik görmedim askindan. Her aksam gözlerimi kapatigimda sen vardin karsimda. Ruyalarimda sen gecelerimde sen, herzaman rüyada kalmak istememin tek nedeni sen. Neden beni görmedin ve ya görmek istemedin. Bana hayatini asklarini sevdalarini anlatirken hic görmedinmi gözlerimdeki mutsuzlugu? Söyleyemedim sana askimi sen kendini arkadas olarak gördün görmek istedin. Icimde öylece besledim askim, sessizce kimse bilmedi kimse görmedi. Simdi icimde gerceklesmeyen asklarin mutsuzluguyla yarali bir halde dolasiyorum etrafinda. Birgün belki beni fark edersin diye...
organik labaratuarındaydım o gece ders 10'da bitmiş bende önlüğümü çıkarmadan son otobüse koşuyordum üzerimdeki asetamid * kokusuna aldırmadan. arkada bir otobüs daha varmış, son otobüs değilmiş binmeye çalıştığım, senin de içinde olduğun taşıt tam inmeye yeltenirken sen hapşurdun esmer insan. sesini duydum, seni gördüm başını cama yaslamış burnunu siliyordun. çok hastaydın. içimden sana ıhlamur yapmak, şevkat göstermek geldi, ama otobüs sartlarında ne bir su kaynatacak gereç ne de şevkat gösterecek ortam vardı. üstelik eğitimde bindiğim otobüsde senin hizanda ayaktayken durak geçtikçe acımasız söför tarafından arka kapıya doğru ilerliyordum.
sen öksürüp tıksırıyordun ben iyi yaşa diyemiyordum. mincik ellerin kocaman çizim çantan vardı. neden o otobüse bindim diyorum ama bilmiyorum hep 12/17 ye biniyorum çarşamba günleri belki binersin diye seni artık göremiyorum yemekhaneye de gelmiyorsun. anlaşılan bursun var paran çok kantinde fast-food yiyorsun böyle yapma esmerim seni görebilmem için iki şansım var onları da bana çok görme.
şimdiden kısa kolluları giyme. bağrını açıp iman tahtanı üşütme. sen bana lazımsın biliyorsun ki sana yazıyorum. bir gün tekin acardan el ele çıkmak dileğiyle sevdiceğim.
yine başladı. neymi? sana olan hislerimdeki artış.
nasıl oldu, nerden geldi, bilmiyorum. sanırım küçük kardesine sattığım şerbeti bozuk tatlıları şikayete geldiğin gün o haşin sesine cazibene takıldım. sana bir sütlaca verdiğimden daha çok değer veriyorum. anla yani benim için özelsin.
her gece körfez efemi arıyorum gecelerin yargıcından ceylan gözlüsüne müslüm babadan esrarlı gözleri istiyorum. sağolsun dijey kırmıyor beni, bizim pastaneyi sponsor ettim diye çalıyor. nasıl ettim iyi mi ettim bilmiyorum sanada söylemek istedim. duydum ki uzun saçlı erkeklerden hoşlanıyormuşsun. hemen bir güzellik merkezine gittim saç ektirme seansları için görüşme yaptım fiyatta anlaşırsak onuda çözücem inşallah.
çok güzelsin sana baktıkça boy boy çocuklarımız olsun isityorum. bilmem farkettin mi benim tek gözüm kör ehliyet alamıyorum umarım ehliyetin vardır. atladığımız gibi arabaya gezeriz her yeri. sana ve şöförlüğüne güveniyorum. üniversite okuyormuşusun. mahallenin p.çleri oyle diyordu. inşaat mühendisi olacakmışsın babanın yolundan gidip. yanlız ben sana şunu söyleyeyim benim karım ole bir sürü abaza amele içrisinde çalışamaz. tamam hepsi abaza değil belki ama ben yine de kıskanırıım.
yalnız anlamadığım bir nokta var her gün dükkana bir adamla geliyorsun pek bir samimisiniz abin heralde? kendisi pek hoş pek alımlı cici bir insan allah sahibine onu da bağışlasın. annemi ne zaman yolayayım fazla makyaj yapma beğensin seni oda nede olsa annen olacak dua almak lazım.
sana daha fazla şeyler demek isterdim ama ileriye saklıyorum hepsini zaten kağıtta bitti. kendine iyi bak yaban gülüm dükkana her cuma akşamı uzun saçlı abinle oturmaya gelme seni diğer günlerde de burada görmek isterim nzlı çiçeğim iyi bak kendine kontörün yoksa numaram şu * iki çağrı at yada ara bir hohla anlarım sen olduğunu yollarım ben kontör sana.
aşk mektubu dediğin böyle olur *
--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=ZT0EyIRmYOg
--spoiler--
Altancan diğer sabahlardan farklı olarak bu sabah erken kalktı. Toplaması gereken eşyaların odanın her tarafına dağılmıştı. Altancan odaya bakınca bu eşyaları toplamanın imkansız olduğunu düşündü. Biraz da haline güldü.

Yarım saat sonra oda neredeyse boştu. Önündeki küçük valiz ise dolu... Az önce bu oda canlıydı, sanki yaşıyordu. Artık ölü, bir ölünün ruhsuz bedeni kadar boş...

Derken arkadaşları uyandı. Altancan'ın gideceğini bildikleri halde gitmeye hazır olduğunu görünce şaşırdılar üstüne hüzün serperek. Berk “Bu kadar mı sıkıldın bizden oğlum” dedi. Acı bi tebessüm hepsinin dudak çizgilerinde belirdi.

Bu sabah kahvaltı hazırlama sırası Berkte'ydi. Oda gerektiği gibi kahvaltıyı hazırlamaya başladı. Kızarmış patates kokusu eve yayılmıştı bile. Altancan çok özleyeceğinin farkında olduğu bu kokuyu doyasıya içine çekti.

Kahvaltı sofrasında kimse konuşmadı. Yalnız bu bi edep adap gereği değildi, zaten normalde bunlar hiç bi zaman susmazdı. Biri sussa diğerinin konuşacak bir şeyi her zaman olurdu. Sessizliği Altanca bozdu.

Altancan: Ölmedim lan bu ne uslu balkon çocuğuna döndünüz.

Fatih: Düzgün konuş giderayak kırmayayım ağzını.

Berk: Kanka gitmen için hiç bi sebep yok.

Altancan Daha öncede konuştuk bunları hacım tekrar başlamayalım.

Fatih: Ne halin varsa gör göt herif, fizana kadar yolun var.

Altancan: Abicim giderayak kırmayalım birbirimizi, son anlarım burda biraz yüzünüz gülsün. Artık gecenin bi vakti boktan bi şey yüzünden içip içip saçmalayarak kafanızı şişirecek, içkiyi fazla kaçırıp eve kusacak biri yok oğlum artık.

Berk: Tamam tamam sus biraz.

Sabahtan beri sesi çıkmayan Furkan sofradan kalktı. Çok sevdiği pikabına, koleksiyon yaptığı taş plaklardan birini taktı. Bir veda şarkısıydı kulaklarımda can bulan titreşimlerin söylediği.

4 yıl su gibi akıp geçmişti. ilk günlerde birbirini tanımayan bu dört insan şimdi dost, hatta kardeştiler. Altan gizlemeye çalışıp umursamıyormuş gibi görünse de içinde zor geliyordu. Herkesten gizlese de kendinden gizleyemiyordu ve daha ne kadar dayanabileceğini de bilmiyordu.

Salonda vedalaştılar. Furkan kendini tutamış, ağlıyordu. Onun gözlerinden akan yaş Altan'ın yüreğine doluyordu. Herkes şaşkındı. Böyle bi duygu seli kimse beklemiyordu, herkes farkında olsa da bu gerilimin. Altan daha fazla dayanamadı ve kapıya yöneldi hadi allaha ısmarladık diyerek. Bu esnada günler öncesinden yazdığı mektubu ayakkabılıuğın üstünde görünce tarifsiz duyguların içinde buldu kendini.

Kapıdan çıkarken son kez sarıldılar. Sonra kapı kapandı. Kapı kapanırken çıkan ses sanki “gitme!” demişti. Bi aptal olduğunu düşündü. Elini cebine attı ve mektuba dokundu. Tüm yaşananlar gözlerinde canlandı. “Acaba bunu yapmalı mıyım?” diye düşündü. Yaşanmamışların hüznü yüreğine ağır geliyordu ama bunları paylaşmasının getireceği acıyı başkalarına yaşatmakta istemiyordu. Altan adeta kendisiyle savaş veriyordu. Sonunda belki de ilk kez egoist davranmaya karar verdi. Arkada bıraktıklarını değil kendini düşünecekti. Mektubu cebinden çıkardı ve kapı komşuları olan Eylül ve ev arkadaşlarının kapısının altından içeri atmak için kapıya yöneldi. Bu esnada açıldı kapı. Kapıyı açan Eylül'dü. ikisi de şaşırdılar ama özellikle Altan şaşırmıştı. Hem Eylül'ün sade güzelliği hem de elindeki mektupla kapıda kalmak bunda baya etkli olmuştu.

Eylül: Günaydın Altan, hayırdır bu valiz ne?

Altan: Şey bu valiz mi? Şey iş için bi kaç günlüğüne şehir dışına gitmem gerekli de bi isteğiniz var mı hem onu soracaktım hem de bi hoşça kalın diyecektim.

Eylül: Hadi ya, dikkat et o zaman kendine, ayrıca sağol canım bi eksiğimiz yok şükür.

Altan: Tamam o zaman ben gideyim artık yoksa otobüsü kaçıracağım.(Altan içinden”her şey yalan oldu. Bunu da beceremeden gitmekmiş kaderim” diyerek isyan ediyordu.)

Eylül: Hımm peki, o mektup iş davetiyesi sanırım.

Altan: He pardon ya bunu sizin kapıda buldum az daha unutacaktım.(Allah'a şükretti Altan. Bu pek sık olan bir şey değildi.)

Etlül: Allah allah neyin nesi acaba?

Altan: Neyse mektubu al. Ben de gideyim artık. Hadi hoşça kal.

Eylül: Güle güle canım.

Altan bi bilinmeze giderken Eylül merakla mektubu yırttı özen göstermeden. Bir köşeye geçip oturdu ve yavaş yavaş mektubu okumaya başladı.

-------------------------------------------------------------------------------------

Canım arkadaşım Eylül

Seninle ilk tanışmamızı hatırlıyorum. Apartmanın girişinde göz göze gelmiştik. Gözlerinin karası dipsiz kuyu gibi beni içine çekmişti. Birbirimize yol vermeye çalışmıştık gerçi birbirimizin önünü kesmekten başka işe yaramamıştı. Sen gülmüştün. Ben ise senin gülüşüne bitmiştim.

Zamanla arkadaş olmuştuk, ben sana ne hissettiğimi anlayamadan. Beraber daha fazla vakit geçirmeye başladık sonra. Sonra iyi arkadaş olduk. Çok iyi arkadaş olduk. Sevgililerimizden ayrılınca birbirimizi teselli ettik. Film izlemeye gittik beraber, sen korku sevmezdin ama kırmazdın beni. Ben sıkıldığını anlayınca çıkardık filmin ortasında. Sen ne yapıyorsun? Deli misin? Derdin. Bense seni bi köşede bırakır arkama bakmadan giderdim. Ne yapıyor bu adam diye düşünürdün sen. Ben o an vizyonda olan bi romantik komedi filmine bilet alırdım, en yakın seansa. Sen bana deli derdin. Filmden çıkıp eve geldiğimizde sen bana benim kadar iyi bi arkadaşa sahip olduğun için ne kadar mutlu olduğunu söylerdin. Ben cevap veremezdim ama en az senin kadar mutlu olduğum gözlerimden belli olurdu. Sonunda aynı binaya ayrı dairelere geçerdik.

işte daireye geçtiğimde kendimi odaya kapardım. Kendimi muhakeme ederdim. Genelde küfür ederdim. Kendime bile açıklayamadığım şeyleri düşünmemek içindi belkide küfürlerim.

Geçen gün Taksim'den geldiğimizde yine kendimi attım odama. Bu sefer farklı oldu biliyo musun? Bu sefer başta küfür etmedim. iyice düşündüm. Sana da anlattığım bi kız vardı ya sonraları ayrılmıştık. Saçları seninki gibi olan hani. işte o kızla ondan sonra sana anlatmadığım diğer kız arkadaşlarım arasında ortak bir yan buldum. Saçları sana benzeyen kızdan ayrıldıktan sonra bulduğum kızın hareketleri, tavırları seni andırıyordu ama onunla da olmadı. Ondan sonrakilerde de hep sana benzer bir yön vardı. Şimdilerde bi kız var flört bakışlarla kaçamak yaptığımız. Onunda gözleri seninkiler gibi ama sanıyorum ki onunda sonu diğerleri gibi olacak.

Sonunda anladım ki ben kiminle tanışsam onda seni aramışım. Bulursam sevdiğim olmuş bulamazsam hayatımın filminde arkadan geçen adam olmuş. işte o an kendime saygımı yitirdim. Bana yıllardır arkadaşım diyen, dertlerini anlatan kıza aşıktım ben. O bana arkadaşım derken ben ona içten içe sevgili diyormuşum. üç kuruşluk sevincim olmuş senin yüzünü görmek. Sonra bazen acaba sevgililerinden ayrılmanı hiç istedim mi acaba diye düşündüm. Cevabını almadan bi sigara yaktım. Bu kadar kötü olamam diyerek geçiştirdim. Bu kadar kötü değildim de zaten ama tutunacak bir dal ararken boşluğa kulaç atıp daha da düşmek istemedim.

işte Eylül bu yüzden ben gidiyorum. Senin yanında kalıp hem seni hem kendimi kandırmak istemiyorum artık. Ayrıca senin yanında olmak acı verirdi zaten. Çünkü dedim ya kendime olan saygımı yitirdim. Bunu kazanmam için tek şansım senden kaçmaktı. Belki de en kolay olanıydı bu. Bende kaçtım senden, kolay olanı seçip.

Senden tek ricam beni sakın arama, nolur arama. Kendime olan saygımı kazanmam için arama. Belki bir gün kendimi aşabilirsem umulmadık bi anda kapını çalarım. Ben geldim. O arkadaşın olan Altan derim ama önce buna kendimi tekrar inandırmam lazım.

Ben yokken kendine iyi bak...

Altancan HASCAN
üzgünüm sana söz vermiştim ama seni unutamadım. o kadar yemin ettim ama hâlâ seni bırakamadım. neydi ki beni sana bu kadar bağlayan? senin yüzünden yüzsüz bir kafa, kişiliksiz bir insan oldum. kaptansız bir gemi gibi deryalarda bana kucak açacak bir liman aradım. senin yüzünden hiç sevmediğim arabeski bile dinler oldum. affedersin ama hayatımın içine ettin ve onu alıp elinle böyle her yere bulaştırdın. sevdiğim, benim olmayan, seni serbest bırakıyorum. artık git benden..
seni uzaktan sevmeme bile engel olan kadere yazıklar olsun. halbuki ne güzel anlaşırdık hayallerimde. mutlu ederdin beni biliyorum. arada da görürdüm seni, karşımda otururdun hiçbir şeyden habersiz. bilemezdin ki delice seviyor karşındaki seni ama bunu yaptığı için bile suçlanıyor. çok üzgünüm, çok mutsuzum ama atmak zorundayım seni kalbimin en derinine.
sevgili platonik aşkım,

bu kalbin kadar temiz sayfayı önüme koyup "bana mektup yaz okuyacağım sonra" dediğin için çok teşekkür ederim. sayende dünyada çeşit çeşit insan olduğunu farkediyorum. bu da bir nevi hayat tecrübesi.

1500 seyircinin önünde bale sahnelediğiniz o devasa sahnede, oyunun en güzel yerinde "zam istiyorum vermiyorlar" yazılı tabelayı kaldırıp, 18 oktav sesinle "yallah şoför yallah ne beklisen" adlı güzide eseri uzun hava gibi söylediğin anda vuruldum sana. uzun yıllar hizmet verdiğin opera sektöründe sana 200 lira maaş artışını çok gören bu kahpe düzene olan isyanını içinde biriken intikam tutkusu ile birleştirerek yaptığın bu eylem bir anda kahramanım yaptı seni. sen bilmezsin, sanat yönetmeni seni çello ile kovalarken sahneye inip pezevenge çelme takıp düşüren bendim. arkana bile bakmadan o sarı saçlarını savura savura kaçtığın için görmedin beni. ama çok koştum arkandan, yetişemedim. at gibi yardırıyordun mübarek.

sonra her gün geldim opera binasına. seni görebilmek, sesini duyabilmek, haklı mücadelende sana destek olabilmek için. gelmedin.. haftalar sonra simit sarayında dişindeki susamları temizlerken gördüm seni. usulca sokuldum yanına. gerisini biliyorsun.

çok güzel günler geçirdik seninle. yarı türk yarı avrupai olman, entellektüel sanatçı kişiliğin, en güzel bayanı bile kıskandıran dişiliğin, kırılganlığın, narinliğin aldı beni benden. aşık oldum sana.

düne kadar bilmiyordun. beni odamda bir yandan ağlayıp bir yandan "seviyorum ulaan allahsız karı yaktın bitirdin lan beni, kül ettin" diye böğürürken yakalamasaydın bu aşk yıllarca bir platonik aşk olarak kalacaktı belki de.

evet çok seviyordum seni ama farklı dünyaların insanlarıydık biz. sen operaların, sanat galerinin kızı, ben türkü cafelerin, 3 ileri 1 geri halayların mendil sallayan baş erkeğiydim. asla bir geleceğimiz olamazdı. ama artık biliyorsun sana olan aşkımı, her ne kadar saklamaya çalışsam da..

işte yazdım istediğin mektubu. cevabını bildiğim için cevap istemiyorum senden. bir daha göremeyeceksin beni. ben o çello ile kovalayan sanat yönetmeni ile buluşmaya gidiyorum zaten. "yallah şoför yallah"tan sonra mesleği bıraktı biliyorsun, her gün içiyor. beraber iddaa oynayıp türkü cafeye geçeceğiz. arada sana küfrediyor ama genelde iyi anlaşıyoruz.

seni platonik seven.

ali
Rolleri değişip kaybolmaya razıydım çöllerde oysa, olsun sen yine sevme yarı hayal yarı gerçek dünyamda olurum ben mecnunuma leyla.
Bir kere yazıp teknoloji çağında olduğumuzdan mesajla göndermiştim o da bana siktir çekmişti.

Ben o hataya bir kere düşerim.