bugün

kitaptan uyarlanan filmin konusu mükemmeldir.son zamanlarda izlediğim,beni etkileyen yaratıcı ve kurgusuyla filmi sürükleyici kılan bir yapımdır.özellikle adamın hastalık derecesindeki koku alma duyusu ve kokuların isimlerini bilmemesine rağmen koku ne kadar uzakta olursa olsun alıp bu o koku diyebilir.burnumun dibindeki kokuyu alamayan beni etkilemiş bir filmdir.ayrıca daha 3 günlük bir bebekken başka bir çocuğun elini tutup koklamasıda yerimden sıçratmıştır.bulduğu güzel kızları yağla sıvayıp keten bir beze sarıp sonrada onun yağını damıtıp koku elde etmesi muhteşemdir.yanlız saçma gelen,12.kızın şehirden çıkıp atla başka yere gitmesini ve bizim elemanında nasıl oluyorsa uyurken o kokuyu alıp kızın peşine düşmesi saçma gelmiştir.hayır yani kızın kokusunu rüzgar hiçmi götürmüyor bir yere,orda bir saçmalık olduğunu düşünüyorum.nasıl oluyorda kilometrelerce ilerdeki şatoyu koklayıp buluyor,heleki atla iki günde yol gidipte şatoya varabilen kızın hızına yetişip,gittiği sabahın akşamında helede yürüyerek şatoya varabiliyor.ayrıca o yorgunlukla nasıl kızı bir daha kaldırıp yağa bulayıp öldürebiliyor falan filan.
filmin sonundaki saçmalık daha komikti,şöyle ki,adam kullandığı kokuyla herkesi mesti ediyor.kızın babasının yanındaki adamlar bile mest olurken,valiye neden hiç birşey olmuyor.acaba valinin o gün burnu koku almıyor mu ? bizimkinin yanına gidince o da meleğim diye ayaklarına kapanıyor.daha sonra bizimki ilk hoşlandığı kızı koklarken öldürdüğü yere gidiyor ve 12 kızın teninden elde ettiği kokuyu üstüne boşaltıyor ve ordaki insanların hepsi bizimkinin üzerine çullanıp ilk yalayıp sora yemeye başlayarak öldürüyor.
şimdi burdaki saçmalık şöyle,bu adamın hiçmi kemiği yok,hiçmi kan akmadı,yok eğer onu yiyen insanlar et kemik ayrımı yapmıyorlarsa kanınıda yerden yalamış bitirmiş olabilirler,fakat bunu yapan insanlar neden adamın kıyafetlerini bitirmiyor.kemik yiyenden o da beklenir.ayrıca adam parfümü kıyafetlerede dökülmüştür.yani bence ayrım yapılmıyorsa onuda yemeleri gerekir diye düşünüyorum.
sanırım filmlerde çok mantık arıyorum,film işte,ama tüketici olarak daha sağlam kurgu istiyorum.
hoş bulduğum sahneleri

--spoiler--
1. adamın kokusu olmadığından dolayı uyuyan köpeğin yanından geçerken köpeğin uyanmaması.
2.aynı nedenle insanlar da uyanmıyor ve adam sevilmiyor (nefret edilme değil sadece sevgi duymuyorlar adama)
3.kimliği deşifre edenin bir köpek olması ve yine koklayarak bu işi yapması.
--spoiler--

tavsiye: sevgiliyle bu filmi izlyecekseniz mutlaka güzel kokular sürün. reyonun nerede olduğunu ben bilmiyorum ısrarla sorun..
(bkz: koku)
güzelliği bulmak ve ona sahip olmak için öldüren bir adamın hikayesi.
tek kelimeyle "inanılmaz" bir film. son yarım saatini nefes almadan izledim sanırım. herkes mutlaka izlemeli.
aynı adı taşıyan romanından uyarlanmış filmdir; kitaptan uyarlanan filmler arasında da en iyisi tahtına oynamaktadır.kitaptaki 3.tekil şahıs anlatımını, az yer alan diyalogları yutmuştur; filminde de diyaloglar hakim olmasa bile davranışlarla, hareketlerle olaylar anlatılmıştır-sanki birisi de arkada olayları anlatmaktadır film boyunca(ki belli bölümlerde var zaten).
ayrıca fransa'nın ortasında ingiliz aksanıyla konuşan insanları görünce bize dumur yaşatmıştır.
kitabını okumadım. bir sinemasever olarak gayet başarısız bulduğum film. kitabı okuyanlar mekanların, kişilerin çok güzel canlandırıldığını söylediler ama sadece film olarak bakarsanız ciddi bir vakit kaybı. oyunculukların geneli vasat, senaryo-kurgu kötü vs.
---spoiler---

isteseydi, papa'ya kokulu bir mektup gönderip, mesih olduğunu ilan edebilirdi.

---spoiler---
filmin başı sonu eleştirilmiş.

bence film harika.

sonu daha farklı olamazdı.

"kitabını okumak nasip olsaydı keşke" diye hayıflanmamak elde değil tabi ki. fakat izlerken yanınıza hayal gücü yüksek, midesi çabuk bulunmayan, zeki ve güzel insanları almanızı tavsiye ederim. yoksa "eah bu ne yauu" diyen çatlak sesleri duymanız olası.

film güzel.

izleyin.
dehşet verici güzellikteki film. yalnız anlayamadığım bir nokta var, esas oğlan görünümlü soytarı evin bahçesinde kızın babasının yanında kıza yazılıyo, kolye aldım falan diyo, takıyo kolyesini kıza sonra arka bahçede yemeye çalışıyo. o zamanlarda adet böyle miydi? ne iş lan?

ayrıca;

(bkz: Rachel Hurd Wood)
patrick suskind'in das parfum adli muhte$em eserinden uyarlanmi$, kitap kadar carpici ve sarsici olmasada oldukca ba$arili bir kitap uyarlamasi. esas oglanin butun hayatinin sadece kokulardan ibaret oldugunu anlatiyor ve dunya uzerinde ki en mukemmel olan parfumu yaparkenki yolculugunu. genel olarak kitaba sadik kalinan uyarlama olmu$. bazi eksikleri yok degil ancak kitaptan uyarlanan bir filmde de bunlari ho$gormek yeter. sonuc olarak bir kitabi alipta onun tipa tip aynisi cekmek mumkun degil. elbette sapmalar olacaktir.ama $unu da soylemeliyim ki bu filmden 10 kat zevk aldiysanin kitabindan 20 kat zevk alirsiniz.o kadar da iddaliyim.
kitapta anlatilanlara benzememe acisindan cok yanlis karakterler secilen film.**
ortalama okuyucunun kaldırabileceğinin üzerinde bir romandan ortalama izleyicinin kaldrabileceğinin üzerinde bir film üretmek.. ancak romanın derdinin Yeniçağ civarlarında yaşanan, sıradışı özelliklere sahip bir seri katilin yaşam öyküsü olduğunu zannetmiyorum.
Hikaye insanın içindeki iktidar duygusunun, bu sefer olağanüstü koku alma özelliklerine sahip bir insanın üzerinde gelişmesini anlatıyor bence..

Grenouille'i satan herkesin (madam gaillard, grimal,guiseppe baldini) acı sonla biten yaşamı bize onda farklı giden bir şeyler olduğunu gösterir. Bu kokmayan adam her şeyin kokusunu alarak her şeye hakim olmak isterken en sonunda insanın da kokusunu yaparak insan ırkına da hakim olmak istiyor. Bu amacına ulaşıpta 'insanlığın kokusunu' yapınca herkesi kontrol altına alıyor. Ama iktidarın en üst basamağına ulaşınca gideceğin tek yer aşağısıdır. O da kokuyu kendi üstüne döküyor ve kendini parçalattırıyor.

Dışardan ne olduğu konusunda en ufak bir fikir bile vermeyen ürkek, titrek,hassas ve şaşkın psikopatımız grenouille,ben whishaw tarafından çok başarılı canlandırıldı. dustin hoffman ve alan rickman gibi tecrübeli oyuncuların da desteğiyle sıkmadan akıp giden bir film ama bence.. böylesi bir romanı filme uyarlamak daima zor olur. Psikolojik ayrıntıları betimlemek için bir dış sese ihtiyaç duyuluyor ki (Brecht'yen estetik) bu da filmi masal anlatılıyormuş havasına sokuyor. gene de yönetmenin iyi bir iş çıkardığı söylenmeli.
sonunu pek beğenmediğim hatta bi bölümünde yok artık daha neler dediğim izleyenler bilir ama genelinde izlenmeye layık film.
filmin konusundan çok devrin sosyal yapısı üzerine yapılan vurgular oldukça etkileyici olan film.alt sınıfların ağır yaşam koşulları ve hayatta kalabilmenin insanlar için lüks olması (tabakhane işçiliği gibi ağır işler ve hastalıklar sebebiyle)gibi devrin yaşam imkanlarına yapılan üstü kapalı eleştriler hikayeden öte, bence filmin en çarpıcı yanını oluşturmaktadır.
Filmi izleyip uyumaya giden bir abazanın " şu parfümden bir şişede bende olsaydı" diye düşündüğü şüphesizdir.
Film gösterime girdikten sonra tüm dünyadaki parfüm satışlarında hissedilir derecede artış olmuştur.
--spoiler olabilir--
"yahu dikkat ettim de benim burnum acayip koku alıyor, o zaman ben kokulardan iyi anlarım, öyleyse bir parfüm yapıcam, elalemi kendime hasta edicem, millet boyle sevgi dolu olacak, hatta o kadar ileriye gidicem ki milleti sokak ortasında birbirine düdükleticem" anafikriyle ortaya çıkmış, (bkz: very interesting) bir film.
--spoiler olabilir--

edit:sevmedim ya, zorla mı?

yine edit: imla
jean-baptiste grenouille'in 10km uzaktan kadının kokusunu aldıgı filmdir.
konusuyla ilgi çeken, zira gerçekten garip olan ve sonuyla içine edilmiş filmdir.
(bkz: cennetin genelev olması)

--spoiler--
bu adam suçlu değil!
seni seviyoruz!
sen bir insan olamazsın sen bir melekesin!
bu bir melek!
dokun bana!
--spoiler--
hala izleyemediğim film. kitabı da mevcuttur. acayip merak edilesidir.
greanuille'nin acı içersinde ölmesini isterken ve bu sonun yaklaştığına sevinirken, grassa halkı gibi sizde bir anda kararınızı değiştiriyorsunuz. ruhu çok güzel işlemiş bir film.
takdire layık izlediğim en başarılı film.
idam edilecekken acik hava sex partisi duzenleyebilen birinin hikayesidir.
okurken koku duyunuzun hassaslaştığı, son sahnelerin filme çekilmiş olamıyacağını düşündüğünüz ama sinemaya gidip izlediğinizde ayakta alkışlamak istediğiniz, seri katili kendinize yakın hissetmenize sebep olan patrick suskind'ın kitabı.
kitabı okumadım ama değişik,değişik olduğu kadar saçma bir film bence.başta bize gösterilen idam sahnesiyle bitmeliydi film.'it burunlu bir piskopatın sonu' der çeker giderdik işimize.sonrası tam bir hayal kırıklığıydı.hele toplu sevişme sahnesi o dakikaya kadar ciddiye aldığım, mantıklı temellere oturtmaya çalıştığım herşeyi yıktı.filmin fantastik olduğuna karar verdim.madem fantastik bir film çekiyordun baştan bize bunu hissettirseydin.beğendiğim tek şey Dustin Hoffman'ın 100 tane parfüm formulü aldığı gün yatağına yattığındaki surat ifadesi.malesef pek uzun sürmedi mutluluğu.
güncel Önemli Başlıklar