bugün

14 Temmuz 1948'de doğdu. Orta öğreniminden sonra felsefeci olarak yetişti. 1973'den başlayarak akademisyen ve öğretim görevlisi olarak çalıştı. (Hacettepe, Tübingen, Victoria-Wellington Üniversitelerinde). 1983'te Üniversite'yi terketti. istanbul'a yerleşerek çeşitli yayın kuruluşlarında çalıştı yazı ve çeviri işleriyle uğraştı. Hume'dan, Nietzche'den, Wittgenstein'dan, Rilke'dan, Celan'dan çevirileri vardır.
9-Özlem, örneğin, işitmeyeceğini bildiğin birisine--- yalnızca ona; ama kendi kendine--" neredesin?" diye seslenmendir. (özlem çekene kılavuz)
yazarin üçlemesi; yürüme, de ki iste,tümcelerden olusur.üçlemenin adi yürüme üçlüsüdür.
ile kitabıyla sinirlerimi tepeme çıkarmış yazar, felsefeci. adorno'nun minimize halim bahadır halleriyle aruoba 'hadi be!' dedirtir. lakin şiirleri (haiku'ları) fena değildir;

yaşamın, sürekli gireceğin çıkmazlardan oluşacak;
hep girip, hep çıkacaksın çıkmazlara, çıkmazlardan :
son gireceğin çıkmaz da, hiç çıkamayacağın çıkmaz olacak - sen en son çıkmazına girdiğinde,
yaşamın da 'düze' çıkacak...
kimse
aramaz seni işte-
sen de kendini ararsın.
diyen kesinlikle okunası yazar.
hayata bakışımı, duruşumu, olaylar karşısındaki tavrımı etkileyen, belirleyen, değiştiren nadir insanlardandır. üçlemesindeki de-ki-işte bir yaşam kılavuzu sayılabilir. adam herşeyi aşmıştır. bilenler bilmeyenlere, okuyanlar okumayanlara anlatsın.
I.
Neyiz ki biz?
ilk ışınları görününce güneşin,
Kaparız tepenin gözkapaklarını
Çam değiliz ki, kollarımız açık
Ürpererek karşılayalım donuk ışığı.
Gölgeler kısalınca çıkarız ortaya,
Açıklıktır, aydınlıktır aradığımız,
Parlaklıkta bulur gücünü görüşümüz.
Tanımayız alacakaranlığı delen,
Tepelerin arasından seçen bakışı.
Kör olmuş ışıktan gözlerimiz.
Gündüz yarasalarıyız biz.

II.
Geceyi düşleriz gündüzken,
Geceyken de gündüzü,
Yitirebileceklerimiz yitiktir
Onlardan uzaktayken ama
Özleriz, döneriz yeniden
Yitirmeden
Yitirebileceklerimizi
Yitiremediklerimize.
Yitirebilirdik, deriz;
Ama yalnızca bir fiil çekimi bu
Tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü.
Gündüz yarasalarıyız biz.

III.
Sağlamdır düşünce temellerimiz,
Ama altlarında kist vardır, sonra kum
Dururuz gerçi, sapasağlam, kalın
Taştan duvarlarımızla, dimdik
Ayakta; ama biraz su, bir sızıntı
Kaydırır temellerimizi hemen.
Duyarız yerçekimini hemen,
Titreriz. Sımsıkı, gergin
Bağlar vardır
Düşüncelerimizi ayakta tutan, ama,
Ya temelsizse temeli
Bütün bu bağları
Bağlayan
Bağın?
Bağlantısızca bağlarız bağlarımızı.
Gündüz yarasalarıyız biz.

Oruç ARUOBA
(bkz: hani)
(bkz: ne ki hiç)
çok iyi bir şair, çok iyi bir felsefeci *

Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...
şiirsel felsefeci.''ile'' ve ''de ki işte''adlı kitapları başucu kitabı olma niteliğindedir.
kimi yerde 'bunlar benim cümlelerim' dedirten felsefeci.
şiirin felsefesini yapan adıyla soyadıyla felsefi bir karizma sahibi bıyıklı olduğunu düşündüğüm felsefeci şair.
1948 doğumlu felsefeci ve yazardır. hacettepe üniversitesinde felsefe uzmanlığını aldıktan sonra orada ve değişik üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır.
şimdilerde serbest yazar olarak çalışmaktadır.
hacettepe üniversitesinde kendisinden bir dönem ders almış şanslı kişilerden biriyim.
oruç hoca tüm öğretim hayatım boyunca karşılaşmış olduğum en iyi hocadır. bir dönem boyunca aşk, dostluk ve sevgi kavramları üzerinde durulmuş, bunların ne kadar girift olabileceğini,tanımlarını yapmanın nekadar zor olduğunu, günlük hayatta çok sık kullandığımız, bildiğimizi zannettiğimiz birçok kavramı aslında bilmediğimizi göstermişti. sınavlarında sınıftan çıkar ve kağıtları toplayıp bana getirin derdi.
bir dersinde de bilgesu erenus'u konuk etmiş, büyük ustayı tanıma şansını bulmuştuk.

eserleri:
Tümceler, 1990
De ki işte, 1990
Yürüme, 1992
Hani, 1993
OL/AN, 1994
Kesik Esin-tiler, 1994
Geç Gelen Ağıtlar, 1994
Sayıklamalar, 1994
Uzak, 1995
Yakın, 1997
Ne Ki Hiç, 1997, haikular
ile", 1998
David Hume'un Bilgi Görüşünde Kesinlik, 1974 Nesnenin Bağlantısallığı (Hume-Kant-Wittgenstein), 1979
A Short Note on the Selby-Bigge Hume, Tebliğ, Edinburgh, 1976
The Hume Kant Read, Tebliğ, Marburg, 1988
"her ölüm dünyada bir çatlak açar-bir boşluk bırakıp öyle gider her kişi: öteki kişilerde ,şimdi o çatlağı kapatmakla,o boşluğu doldurmakla görevlendirilmiş hissederler kendilerini.
oysa zamanla çevre dokunun da çatlaması ve boşalmasıyla, o çatlak belirsiz-öteki çatlaklardan ayırdedilemez-hale gelecek;o boşluk da zaten yok olacaktır.Ama kişiler bunu düşünmezler uğraşıp dururlar o çatlakla,o boşlukla-ama faydasızdır bu çaba:çatlak kapanmaz boşluk dolmaz;uğraşıp durur kişiler,kendileri de birer çatlak ve birer boşluk olana dek-o zaman da görevi yeni kişler devralmış bulacaktır kendilerini...
oysa,önemli olan,çatlağı açıkça görebilmek,boşluğu olduğu gibi yüklenebilmekti.
Çünkü,ölüm onanmaz;yaşam onarılmazdır"
bitmek uzere olan bir ilişkiyi güzel bir mum tasviriyle soyle anlatmıstır:
'bir mum yaktığında,bir süreç başlatırsın-ama yürüyüşü senin elinde olmayan bir süreçtir bu;artık,kendi oluşma biçimini izleyecek,senin elinde olmadan da,zaman içinde,varması gereken noktaya varacaktır-

mum önce,bir noktaya kadar,kendi doluluğu içinde,güçlü güçlü yanar;ama yanışında belirli dengesizlikler olunca (ki,kaçınılmaz oluşur bunlar),çeperini delip,eriyik maddesini dışarı akıtıp,fitilini yakıp küçülterek,söne yazar- önlem düşünürsün:alır,kenarlarını düzeltir,bir madeni kutunun kabını ters çevirip,içine koyarsın-ama,boşunadır bu da:çünkü kendi süreci içinde oluşturduğu dengesizlikler sürmektedir- çeperleri tam düz değildir;içine koyduğun kabın belirli bir eğimi vardır-gene,akar dışarı,eriyik madde:kabın içinde yayılır;kap ısınır;dibine varmış fitil,artık,her türlü biçimi yitirmiş maddenin son kalıntıları içinde,ucu ucuna yanıyordur-sönmesi yakın ve kaçınılmazdır.

şimdi yapabileceğin tek şey,kap içinde kalmış eriyik maddeyi bir kenarında bir araya getirip,muma benzer bir biçime sokarak,dibine dayanmış fitile biraz daha süre tanımaktır-ama artık bilerek:mumun sönecektir.

elinden bir şey gelmez-hep müdahele edersin;dersin,şöyle,şuraya toplasam- şöyle,şu biçime soksam;şöyle,bir köşede,sürebileceği bir konum bulsam-şöyle...-boşunadır:madde tükenmeğe yüz tutmuş;güdük fitil de ,dibine dayanmıştır-

ama sönmez bir türlü:fitili yok denecek kadar kısa;maddesi de,dikkatle belirli bir açıda tuttuğun kabınbir köşesinde,ancak küçük bir oyuk olarak kalmış;oysa alevi,eski canlılığından-sanki- hiçbir şey yitirmemiştir.

sönemez bir türlü-sen de,sonunda,gücünü toplayabildiğin bir anda,kendin üfleyip söndürürsün onu.

mumun söner.'
yaşama dair:
"yaşam hep, birlikte yapılabilceklerin hayallerinin, yalnız kalmalarının kıyılarında parçalanışının sürecidir-bazı kişiler için böyledir bu, en azından; belki de sen de onlardan birisin...
yaşam, hep, birliktelik umutları -vermeyecek- umduracak sana -sonra,onları alacak, yalnızlık kuyusuna atıp, boğacak. -o kuyudan nasıl çıkabilirsin- ya da, orada yaşamayı nasıl öğrenebilirsin-
-allah bilir!...

-ki, "yaşamakta olman bile bir önyargıdır belki"...

diyebilen bir bilge kişi.şahıs.zat.
benlik adlı yapıtında,edip cansever'in yengeç isimli şiirini de kullanmıştır ki dehşet bir şiirdir.
aşk ve sevginin felsefesini yazmış, ve bunu sosyolojiye uyarlamış, özellikle 'ile' kitabıyla gönüllerde taht kurmuş, yurdumun değerli yazarlarındandır.
"en değerLi hayaLimdin sen, kendini yıktın."

diyen yazar..
basit kelimeleri şahasere dönüştüren büyük insan...
--spoiler--
Sen mezarım olsaydın mışıl mışıl uyurdum içinde...
--spoiler--
"özlediğin, gidip göremediğindir;
ama, gidip görmek istediğin

özlem, gidip görememendir;
ama gidip görmek istemen

özlediğin, gidip görmek istediğin
ama gidip göremediğin

özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen"
uzun süredir kendisinden haber alınamayan yazar kişi. bodrum, gümüşlük kendisine yaramış anlaşılan. asıl korkutucu olan ise bir daha ne zaman yeni bir metnini okurla buluşturacağının bilinmemesi.
(bkz: iskender aruoba)
(bkz: çelik aruoba)
(bkz: zeynep aruoba)
(bkz: muazzez aruoba)