bugün

cemal süreya'nın çok sevdiği, aşık olduğu eşi hastahanedeyken görevi gereği yanına gidemediği her gün için yazmış olduğu on üç mektuptan oluşan kitaptır.

on üç günün sonunda hepsini birden verirken madam'ına, "yayınlatma sakın bunları" demiştir ama ...
--spoiler--

"Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanıbaşımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek."

"Sana rastladığım gün susuzdum, yalnızdım. Bir çırpıda içtim gözlerini."

"Sevmek ne uzun kelime!"

"Bir mutluluk hastalığıdır şiir. Kırılan dalın türküsüdür."

"Sen birinci hamura basılmış dokuz punto beyaz karaktersin.
Alınyazımsın, daha doğrusu alınyazımın tek okunaklı yerisin."

"Ölüm bu, kimsenin bağışıklığı yok..."

--spoiler--
cemal'ın zuhal'ine yazdığı, onu nice sevdiğini yazdığı mektuplardan oluşan kitap.

"dün görüşemedik. iki yüzyıl görüşememişiz gibi geldi bana."
--spoiler--
Sensiz hiçbir şey olmuyor. Her tasarım, her projem seninle. Bir su akıyorsa, bir bulut geçiyorsa hep seninle...
--spoiler--

Biliyordum. Bir gün kargo ile iş yerime gönderiverilen bu kitabın, başucu kitabım olacağını biliyordum.
Bir defa da buradan teşekkürler...
--spoiler--
yalnız seninle güçlüyüm. sen olmasan bir anlamım olamaz. sev beni.

yaşayacağız.

her şeyimi sana borçluyum. sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. sen onardın beni. tuttun elimden kaldırdın. ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.

aşk büyüdü, aşk!

sen hastanedeyken her gün yazacağım sana. seni nice sevdiğimi anlatacağım.

yüzüğünden öperim.

--spoiler--
cemal süreya'nın, satırlarla, kelimelerle dolu değil, tamamen duygu yüklü mektupları..

yeni basımı da çıkmıştır.
onlarca güzel dizelerinden seçemem buraya yazmak için ama, bu da uzun bir yazının başlangıcı olsun..

"Adresim oldun benim. Biliyorsun bunu değil mi? Alınyazım oldun. Korka korka çaldım kapını. Ne yapayım sevdim seni... Sensin artık ne varsa."
“Aklımda hep sen vardın. Geçen seferki ameliyatı anımsadım. Sen ameliyat olurken ben ne yapacağımı bilmiyor, bir yandan da birkaç kuruş elimize geçer diye oturmuş “Goriot Baba” çevirisine bir iki sayfa eklemeye çalışıyordum. O hastane çıkış gününü hiç unutamıyorum. Derin bir çizgi çekmiş belleğime. Paramız yoktu. Cem yayınevinden 1000 lira alacağımız vardı ve yayınevi, çok önceden haber vermiş olduğum halde, bu parayı gününde ödememişti, ya da ödeyememişti. Sonuçta o gün seni bir taksiye bile bindirememiştim. Yürüye yürüye Şişli’ye inmiş, ordan Karaköy dolmuşuna, Karaköy’den de vapura binmiştik. Ne günlerdi onlar. Bizim sevdamız böyle günlerden de geçmiştir. Ama biz o günleri de çok severiz, değil mi? Yaşadığımız günlerdir, birbirimizi tanıdığımız günlerdir. iyi, kötü günler geçirdik. Çoğunca da iyi günler. Öperim o günleri.”

“Her şeyimi sana borçluyum. Sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım. Sana rastladığımda susuzdum, yalnızdım, bir çırpıda içtim gözlerini.”

“Anlamalısın beni, birtakım büyük şeylerin peşindeyim. Bazı iddialarım var, onları gerçekleştirmek istiyorum. Bunun dışında çok şeye niyetim de, vaktim de olmuyor. Bu konuda işte, asıl bu konuda anlamalısın beni. Hiçbir yönden kuşkulanmamalısın benden. Ben ki sana senin şahdamarından daha yakınım, nasıl kuşkulanırsın benden? Destekle beni ( zaten hep desteklemişsindir) bak neler yapıyoruz. Nelerden ne sular akıtıyoruz.”

“Tükenmez kalemin mürekkebi bitti. Dolmakalemle devam ediyorum. Bu mürekkebi seviyorum. Senin göz rengini, başka bir açıdan çağrıştırır bir yanı var galiba. Bu mürekkeple de yineleyeyim gerçeği: Seviliyorsunuz, madam. Madam, Oklohoma’ya gitmek isterim sizinle. Şikago’da kalabalık bir caddede yürümek isterim.”

"Pir Sultan’a girdim. Birbuçuk ay içinde bu araştırmayı bitirmem gerek. işin üstesinden gelebilirsem güzel bir çalışma ürünü çıkacak ortaya. Madam Bovary’nin parasıyla televizyon, Pir Sultan’ın parasıyla çamaşır makinesi alacağım sana. ikisinin bedeli ikisini almaya yetecek. Seni yaşatacağım. Dalım, çiçeğim. Günlerimiz daha iyi olacak. Çünkü Necati Cumalı’nın dediği gibi, "Yaşar iyi ve güzel olan."
hakkında bu kadar az girdi olmasına şaşırdığım cemal süreya eseri.

--spoiler--
bir kere sevgilim ben şimdi vardır içinde ki o ne kadar azımsanmayacak bir şiirdir.
--spoiler--

yaşını almış bir adam nasıl da aşık kalabilmiş onu anlatır bu kitap. sıcak temmuz ayları nasıl aşk dolar, özlem dolar onu ispatlar.

--spoiler--
*hayat uzun değil sevgilim. güzel geçirmeliyiz hayatımızı. elif de gelmeli. elif her şeyiyle sana benzemeli. yaşlı günlerimizde bize bir kaşık su verir. memo da ekmek ve tuz geçirir. senin en çok sevdiğim yanlarından biri de, sokakta yaşlı ve anlamlı bir çift gördüğün zaman duygulanmandır. ne güzel duygudur o. ben de öyleyim.
* hayat için şöyle iki dize kalmış aklımda. yabancı bir şairden : " hayat kısadır kuzucuklarım yine de uzundur kuzucuklarım " severim ben bu iki dizeyi. isterim, sen de sevesin.
*evet kuzucuğum, yine de uzundur hayat.
--spoiler--

--spoiler--
dün görüşemedik. iki yüzyıl görüşememişiz gibi geldi bana. ve üç yüzyıllık göresim seni.
--spoiler--

--spoiler--
sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. sen onardın beni. tuttun elimden kaldırdın. ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.
--spoiler--

--spoiler--
bir su akıyorsa, bir bulut geçiyorsa, hep seninle.
--spoiler--
metnin orjinalinde cemal süreya'nın bir tarafında kendi yüzü diğer tarafında zuhal hanımın yüzünü nakşettiği bir sonsuzluk işareti vardır ki insanı mest eder.
Bir kadına verilebilecek en güzel hediyedir. *
Gerçek âşıkların bizzat kaleme aldıklarıdır. Elbette bir cemal süreya derinliğinde, âşıklığında olamaz ama uzaktaki sevgiliye özel yapılan bir deftere, en güzel elyazısıyla kaleme alınan şiirler, kısa öyküler veya masallar ayrı geçen o bilmemkaç günün birlikte yaşanmadığını unutturma girişimi gibi gelir. Yapanların bilebileceği bir eksikliği giderme telaşıdır bu...
Aglayarak okumustum ilk denk geldigimde. Cemal sureyanin samimiligine vuruluyor insan. adin elifse birde, cocugum olsa da adini cemal koysam diyebiliyorsun.
insan bazı şeyleri geç keşfediyor.
Meğer tam Okmeydanı dolmuş durağının önünde bir kahve varmış. Zemin(yani bodrum)katta olduğu için şimdiye dek görememişim.
Oysa 13 gündür, hastaneye gelmeden,oturup mektuplarımı yazacak bir yerin ne kadar sıkıntısını çekmiştim.
Bayağı bir sorun olmuştu bu benim için.
Kadıköy'deki kahvede mi, Nahit'in Karaköy'deki odasında mı,yoksa Şişli'de bir pastanede mi oturmalıydım?
Ama, işte, bugün, bir pınar gibi buldum o kahveyi...
Kahve deyip geçme, önemlidir. Ve oturup hep aynı yerde yazmak eğilimi vardır bende.
Evde ya da dairede masamın yeri değişse düzenim bozulur. Kolum kanadım kırılmış gibi olur. Bir süre gerçek havama giremem.
Daha tuhafını söyleyeyim, hep aynı tuvalete gitmek isterim.
Sinemada aynı koltuklar çeker beni. insanlarda da öyle. Yeni biri, yeni bir arkadaş sıkar beni.
Neler konuşabilir insan yeni bir kişiyle? Yeni bir kişiyle dost olunabilir mi?
Bu yüzden diyorum ki insan anılarıdır.
Kabul edeceğim tek yeni kişi Elif Zeyno olabilir.
O da yeni sayılmaz; bizim(senin, benim, Memo'nun) yeni bir biçimlenişi, yeni bir dirim kazanması belki...
Cemal SÜREYA
Sevgilime doğum gününde aldığım mükemmel kitap.

Sadece kitap vermedim tabi ki.
Her şeyimi sana borçluyum. Sana rasladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.
-"Yineleyeyim gerçeği: Seviliyorsunuz, madam. Madam, Oklohoma’ya gitmek isterim sizinle. Şikago’da kalabalık bir caddede yürümek isterim."

-"iyi, kötü günler geçirdik. Çoğunca da iyi günler. Öperim o günleri."