bugün

Üstad'ın söylediği sözlerdir , her biri ayrı bir başyapıttır.
''içimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti..''

''Gebedir her sükut bir yükselişe.'' (...)

(bkz: nazım hikmet farkı) işte budur.
"Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!"
...kalbimde kalbine yok bile kinim
bence artık sen de herkes gibisin.
yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür,
ve bir orman gibi kardeşçesine...
"en güzel deniz: henüz gidilmemiş olanıdır.
en güzel çocuk: henüz büyümedi.
en güzel günlerimiz: henüz yaşamadıklarımız.
ve sana söylemek istediğim en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür".
"Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
Bahardı sevgilim bahardı
ve bahtiyar olmak için
toprakta, havada, suda her şey vardı sevgilim,
her şey hazırdı, her şey vardı.

Kimbilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
Uzaktan seyretmeseydik ruhunu birbirimizin
Kimbilir felek ayırmasaydı bizi birbirimizden
Belki bu kadar yakın olamazdık birbirimize.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan ev...
"Eli kolu zincirlere vurulmuş, vatan çırılçıplak yere serilmiş. Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş. Beyler bu vatana nasıl kıydınız?".
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
--spoiler--
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: 'Üç', dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu *
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
--spoiler--
"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
...sende ben; imkansızlığı seviyorum
fakat; asla ümitsizliği değil...

gibi, nazım hikmet'in muhteşem sözleridir.
" en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı."
karıma mektup şiirinden

"içimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti..."
saat 21-22 şiirleri

"dörtnala gelip uzak asya'dan
akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim!"
davet şiirinden

"en güzel deniz: henüz gidilmemiş olanıdır.
en güzel çocuk: henüz büyümedi.
en güzel günlerimiz: henüz yaşamadıklarımız.
ve sana söylemek istediğim en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür."
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.

1947
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani, bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...

Şubat 1948
onlar

onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

onlar ki uyup hainin iğvâsına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

(bkz: kuvayi milliye destanı)
ŞEHiTLER

Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, mezardan çıkmanın vaktidir! Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, Sakarya'da, inönü'nde, Afyon'dakiler Dumlupınar'dakiler de elbet ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler, Siz toprak altında ulu köklerimizsiniz, yatarsınız al kanlar içinde. Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, siz toprak altında derin uykudayken düşmanı çağırdılar, satıldık, uyanın! Biz toprak üstünde derin uykulardayız, kalkıp uyandırın bizi! Uyandırın bizi! Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, mezardan çıkmanın vaktidir!


Nazım Hikmet Ran
( 1956 )

herhalde bu şiiri bugün yazsaydı,ulusalcı- faşist derlerdi arkasından..ne garip...
"nazım baba bize söz yaz"

(bkz: özgün müzik)
''türkiye işçi sınıfına selam,selam yaratana...''
' sen elmayı seviyorsun diye elma da seni sevecek değil ya. '
' insan olmak zor zanaat. '
sözün ötesine geçebilmiş kelimelerdir. son sözünü vera ya öyle güzel söylemiştir ki:

gelsene dedi bana
kalsana dedi bana
gülsene dedi bana
ölsene dedi bana

geldim
kaldım
güldüm
öldüm
Bir çok şeye yaşamadan anlaşılmaz falan deriz ya. işte Nazım HiKMET'i okuduğumuzda yaşamaya gerek kalmaz. O en ince ayrıntısına kadar yaşatır bizi olayların içerisinde. Nefes almaksızın, durmaksızın okuruz. Şiir biter, çevremize bakarız nerdeyiz diye.O kadar şiirin içine sokmuştur bizi.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin? Abidin.