bugün

bir devlet ideolojisi olmamakla beraber sosyalizmin genişletilip mantık raylarına oturtulmuş halidir.
apo nun zorla dikta ettiği ideoloji.
Boş işler müdürlüğüne bağlı şaçma felsefik zırvalıklar dairesinin diğer adı.
param yok, marksızım, marksizim, marksizm olarak değişen kelime. *
"sosyalizm, komünizm, marksizm ve leninizm tabirleri, yirminci yüzyılın özellikle de ikinci yarısına damgasını vuran stalinizm garabeti ve sscb vb. ülkelerde görülen 'sosyalizm' deneyimlerinden ötürü büyük yara almış, sosyalizme ilişkin anlayış da baş aşağı çevrilmiştir. ama yıkılan ya da ölen sosyalizm değil, stalinizmdir.
SSCB ile birlikte çöken, Marksizmin tahtına ve haklı itibarına göz diken, bunu temsilcisi olduğu bürokrasinin ve onun diktatörlüğünün bekası adına gasp eden Stalinizmdir ve Stalinizm genel kanının aksine Marksizmin bir kolu, çeşidi ya da karikatürü değil, alenen inkârıdır. Bu gerçekle yüzleşmek istemeyen, SSCB'nin çöküşünü geçiştiren ya da Marksizme aykırı öznel nedenlerle ('Kruşçev revizyonizm yaptı, Brejnev ihanet etti, Gorbaçov sattı' vs.) açıklamaya çalışan bir anlayışın ne geçmişi (yirminci yüzyılı) ne de ufuktaki büyük enternasyonal işçi mücadelelerini anlaması mümkündür.
Marksizmde hak iddia etmenin en temel kıstasları: Toplumu dönüştürecek temel güç olarak işçi sınıfını tanımak; devrimci, komünist bir Enternasyonal partinin gerekliliğini savunmak ve bu uğurda hem teorik hem de pratik düzlemde gerçekten çaba harcamak; bu partinin lafta değil, gerçekten enternasyonalist olması için uğraşmak, yani enternasyonalizmi enternasyonal dayanışma ya da işbirliğine indirgememek; işçi devletini Lenin'in Devlet ve Devrim'de dile getirdiği görüşleri temel alarak kavramak; sosyalizmi Marx ve Lenin'in tarif ettiği şekliyle, sınıfsız, sömürüsüz, devletsiz bir toplum olarak kabul etmek; Bolşevik Devrimini hiç eğip bükmeden savunmak; toplumdaki (başta kadınlara, ezilen uluslara, göçmenlere, eşcinsellere olmak üzere) her türlü ayrımcılığa karşı durmaktır."
http://militan.net/?page_id=11
ja oder nein? ja oder nein?
toplumun devrimci değişikliğini açıklayan bilimsel bir teori.
dünya üzerinde aşılamayacak tek ideolojidir.
islamiyet ile arasında baş gösteren bütün ihtilafların kaynağı, üretimden sonraki dağıtım konusundadır.
bir düşünür.

izm'e kurban edilmiştir.
bir adım ileri, iki adım geri
artık siz hesap edin, kaç yıl geçti aradan kaç adım uzağındayız.
saçının teline dokundurtmam diyenlere ithaf olunur,
karl marks muhafazakar değildi.
bu yazı hayatımın en bilgi içerikli entrysi olacak. umarım komünal yaşam destekçisi arkadaşlarımız bunu okur da neyin parçası olduklarını anlarlar. bunu okurken benim milliyetçi olduğumu düşünme sakın.

öncelikle olaya sanayi devrimiyle başlayalım.
sanayi devriminden bu yana büyük ekonomik gelişmeler milleti meydana getiren sosyal tabakalarda değişikliğe yol açtı. bunun etkisiyle küçük ekonomik birimler yavaş yavaş ortadan kalktığı için işçi bağımsız bir hayata kavuşma fırsatını da elinden kaçırmış oldu. bu da işçiyi proleter yaptı. böylece fabrika işçisi ortaya çıkmış oldu. işçi sınıfı ilk ortaya çıktığında yahudi siyonistler buraya el atmamışlardı. ama bir zaman sonra ülke ekonomisi için büyük potansiyele sahip olan böyle mühim bir meseleye burjuvazi yabancı kalırken, yahudiler ise gelecekte ortaya çıkacak olan durumları görebiliyorlardı.

yahudiler kapitalist istismarlarla usullerini teşkilatlandırırken, diğer yandan işçilere de yanaşarak onların kendi kendilerine yönelttikleri kavgada onlara önder oluyordu. zaten işçi sınıfının en büyük vasfı hayatı boyunca kendine bağımsız bir vaziyet yaratabilme imkanından yoksun olmasıdır. bu da onların yahudi oyunlarına alet olmalarını daha çok kolaylaştırıyor.

zamanında yahudiler derebeylerin dünyasına karşı kalkan olarak burjuvaziyi nasıl kullanmışlarsa, şimdi de burjuvaziye karşı işçi sınıfını kullanıyorlar. yahudiler bir vakitler burjuvazinin gölgesine sığınarak sivil hukuku nasıl elde etmişlerse, bugün de işçileri sözde savunmak için giriştikleri kavganın kendilerini dünyanın hakimi yapacağını bilmektedirler.

bu gelişmelerden sonra işçi sınıfının görevi yahudiler için çarpışmak oldu. işçiler farkında olmadan yıkmakta olduklarını sandıkları gücün hizmetinde bulunuyorlar. işçiler, yahudiler tarafından sermayeye saldırtılır. böylece işçi gerçek sermaye lehinde boğuşturulurken, aynı zamanda uluslararası sermaye aleyhinde de bağırtılır. fakat gerçekte hedef alınan şey, milli ekonomidir. milli ekonominin yıkılması ve onun cesedi üzerinde uluslararası borsanın zafer sağlamasına çalışılır. yahudiler bunu gerçekleştirmek için önce işçiye sokulur ve onun bu haline acımış görünür. hatta sefaletten isyan duyan bir kimse gibi ortaya çıkarlar. böylece işçinin güvenini kazanırlar. yahudiler, işçide hayat şartlarını değiştirmek için şiddetli bir istek uyandırmaya çalışırlar. böylece işçilerin kalbinde daima uyuklayan sosyal adalet ihtiyacını ustalıkla tahrik ederek uyandırırlar. yahudiler sosyal adalet ihtiyacını tahrik ederek harekete geçirdiği işçiyi daha şanslı bir kadere sahip olanlara karşı kin beslemeye davet eder. yahudiler bu işi yaparken, sosyal düzensizliklerin aleyhine açılmış olan kavgaya güzel bir hava verirler. işte buna marksizm denir. marksizm, yahudilerin mason locaları ve en büyük silahlarından biri olan basın gibi diğer kolonlardan sadece biridir. bir ülkeye işgal etmenin en güzel yollarından biri de budur.

marksizmi, halkı toplumsal isteklere gayet sıkı bir şekilde bağlı gibi göstermekle, yahudiler bu akımın yayılmasını kolaylaştırır ve hızlandırırlar. bu arada yahudiler, bu akımın sonuçlarına bakarak kendileri için haksızlık ve tatbikinin imkansız olduğunu gören kimselerin de muhalefetini sağlar ve bunları tahrik eder. sosyal fikirler maskesi altında gerçekten şeytanca niyetler saklıdır. marksizm, akıl ile deliliğin içinden çıkılması imkansız bir sentezidir. fakat bu akımda akıl ile aptallık öyle bir şekilde ayarlanmıştır ki, içinde yalnız aptallıkla vasıflandırabilinecek şeyler gerçekleşir. akla uygun gelen şeyler ise hiçbir vakit tatbik edilemez. marksizm, şahıslara ve bunun sonucu olarak millete her türlü hayat ve insanlık haklarını reddetmekle, devleti meydana getiren temeli yıkmaktadır. işte marksizmin özü budur. şahsiyetin ve milliyetin harap edilmesi ile yahudiler en büyük engeli ortadan kaldırmak istiyorlar.

bu akıma mana verip yol gösteren şey, iktisadi ve siyasi hayattaki garip nazariyesidir. marksizme can veren ruh, zeki insanların bu akıma inanmalarına engel olur. diğer taraftan fikri melekelerini kullanmasını bilmeyenler ve iktisadi ilimlerden habersiz olanlar hemen marksist olurlar. hareketin sevk ve idaresi için gerekli olan zekayı, yahudi kendi kendini feda ederek kendi soydaşlarından birinin beyninden sağlar.

barışçı doktrinler vasıtasıyla milli beka içgüdüsünü felç etmek için aydın denilen çevrelerde masonluğun giriştiği mücadeleye, yahudilerin ellerinde bulunan büyük basın, halk toplulukları ve özellikle burjuvazi nezdinde devam edilir. yahudiler, dünyayı ekonomik yönden ele geçirmek istedikleri gibi siyasi bakımdan da hakimiyet kurmak isterler. bu da siyasi ve sendika faaliyetleriyle olur.

sendika faaliyeti taraftar toplamaya yarayan bir çalışmadır. işçilere, patronların hırs ve dar görüşlerine karşı açtıkları mücadelede yardım ve himaye vaat eder. eğer işçi devlet tarafından bir yardım ve himaye görmezse, kendi menfaatinin savunmasını sorumsuz kimselerin eline bırakmak istemez ve bu hak arayışını bizzat kendisi yapmak ister. yahudi sermayedarlardan oluşan burjuva, işçilerin bu hak arayışlarına dengeli şekilde engel çıkarır. örneğin patronlar uzun çalışma sürelerini azaltmazsa, çocukların çalışmalarına insaf dairesinde bir şekil vermezse, kadın işçileri korumazsa, yahudiler işgalin bir diğer kolonu olan marksizmle işçiye sokularak, ezilen işçinin sorunlarına sahip çıkar. yahudi böylece işçi hareketinin önderi durumuna geçer.
inanılmaz bir mekanizma öyle değil mi? kesinlikle çok dahice.

yahudilerin işçileri düşündüğü falan yok. işçilerin önderi durumuna geçmelerine sebep, milli ekonominin geleceğini yok edecek bir topluluğu yavaş yavaş meydana getirmektir. yahudi dediğin milli ekonominin bağımsız kalmasını istemez. onların istediği şey milli ekonomiyi parçalayıp ortadan kaldırmaktır. bunlar önlerinde sağlam bir nesil görmek istemezler. onların arzusu soysuzlaşmış, boyunduruğa girmeye hazır bir sürü görmektir.

işçiyi elinin altında bulundurmak demek, genel grevleri kontrol etmek, üretimi durdurmak demektir. mevcut düzene karşı insanlara isyan ruhu aşılamak demektir. ama benim insanlarım bu numaraları yemez. benim insanlarım propagandacı basına güvenmez.

yahudiler siyasi yönden de devleti yaşama vasıtalarından yoksun bırakırlar. her türlü karşı koymanın ve milli savunmanın temellerini çürütürler. halkın hükümete beslediği güveni sarsarlar. geçmişi kötüleyerek gözden düşürürler. ne kadar güzel şey varsa hepsini çamura batırırlar. medeniyete de el atarak sanatı ve edebiyatı kötülerler. insanları, kendilerinin de içinde bulunduğu pislik alanlara çekerler. son olarak dini ve ahlakı gülünç ve basit bir hale sokarlar. örf ve adetleri ölü, modası geçmiş ve köhnemiş şeyler olarak gösterirler. böylece bir milletin hayatı uğruna mücadele edeceği son dayanaklarını da ortadan kaldırırlar.

siyasi gücü de ellerine geçirdikten sonra, maskelerini fırlatıp atarlar. demokrasi ve halk dostu olan bizim sevgili yahudiler, o andan itibaren katil bir canavara dönüşürler. milletin manevi rehberi olan insanları yok ederek halkı esaret altına alırlar. bu esaretin en iyi örneğini rusya vermiştir. rusya'da yahudiler büyük bir millet üzerinde hakimiyet kurmak için, vahşi bir girişimle 30 milyona yakın insanı kendi yazar çeteleri ile borsa teröristlerine öldürtürken bir kısmını da açlıktan ölüme mahkum ettirmişlerdir.
marksizmi bilmeyen, tek kitabın kapağını aralamamış insanların hakkında bolca yorum yaptığı, işkembeden atıp atıp tuttuğu yegane ideoloji olsagerek. neden bu kadar kinliler bilemiyoruz.marksizmde devlet olmadığını söyleyip sosyalist devlet anlayışını çelişkili bulanlar var. yahu kim söyledi size marksizmde devlet olmadığını allah için? marksizmde devlet yoksa proletarya diktatörlüğü aşaması nedir?? ya da marksizmde devlet yoksa anarşizmden farkı nedir diye sorasım var. çok var hem de.
yok komünizmde kadınlar ortakmış da bilmemne. komünizmin tanımını da mı bilmiyorsunuz: üretim araçlarının ortak kullanımı. yoksa kadınları üretim araçlarıyla aynı kategoriye sokabilecek kadar mı döndü gözünüz?
ha bir de tarihte uygulandığı görülmemiş, asla başarılı olamamış diyenler var. ilkel komünali bilir misiniz? ilk çağ insanlarının yaşam düzeni ilkel komünal düzendir. hala hiçbir zaman uygulanamamış olduğu nasıl düşünülabilir anlayamıyorum.
üretim araçları herkese helaldir diyen bir ideoloji.
kadınların ortak kullanım araçları olduğunu söyleyen bir ideolojidir.
Burjuvaziyi yıkıp sınıfsız topluma geçişte doğal olarak işçi sınıfına rol veren marksizm, tarihsel materyalizme dayanması sebebiyle daha çok bir hayat görüşü haline gelmiştir. Kapitalizmin çelişkilerinin kendi yıkımını getireceğini savunmuştur fakat günümüzde kapitalizm finansal kontrol vs.. etkenlerden dolayı kendi yıkımını geciktirmektedir. Bu yüzden bir çok felsefi okul ve ya düşünür marksizmi tenkit etmiş ya da geliştirmeye çalışmıştır. Örn: Frankurt okulu, Adorno, Sartre, Fouccoult, Althusserll)
imtiyaz sahibi olan kesim bu konumlarını kaybetmek istemeyeceğinden dolayı devrim yoluyla ve zorla dönüştürme şeklinde bir sosyalist ve hatta komünist toplum kurulabilecektir. bu nedenle şiddet meşrudur ve insanlığın yararı için insan öldürmek de gerekse bu yapılmalıdır şeklinde özetleyebileceğimiz bir yaklaşım biçimidir. stalin de mao da bu mecradan yol almış insanlardır. bu ideoloji nedeniyle dünyada çok kan akmıştır ve hala buna bağlı marjinal de olsa bir takım gruplar eşitlik adına insan öldürmeyi tabi kabul edebilmektedirler. eşitlikçi insan merkezli bir toplum için insan öldürmek? işte ütopyanın bir parçası. devrim şehitlerine ağlamak ama karşıt görüşteki insanlara bunu haketmiş gözüyle bakmak!?
bazı insanlar dünyaya savaşmak için gelir,bazıları için sadece sevişmek ve nara atmak için...

işte bir türk savaşmak için gelir dünyaya,bir marksist ise sadece sevişmek ve hayvani zevkleri tatmak için gelir bu dünyaya insanlıktan çıkmak için

türk olmak varya,çok zordur çok...
--spoiler--
Diyorlar ki sosyalizmde fabrika devletin olacak, devlet senin olacak, o halde fabrika senin olacak. Nasıl yani? Fabrika benim olacaksa ben şu Allahın belası işi bırakabilir miyim? Ya da çalışma saatlerini kısaltabilir miyim? Yok, ona merkezi planlama karar verir. iyi o zaman şu hesaplara bir göz atalım; bizim ücret herhalde 3, 4 kat artar. Olur mu Yoldaş, kârın hepsini sen alırsan yeni yatırımları nasıl yaparız, savunma sanayii nasıl olacak, komünist partinin, gizli polisin, bürokratların maaşları nereden verilecek; ücretleri de merkezi planlama belirler. Peki grev ? Ne grevi, kendi kendine mi grev yapacaksın, fabrika zaten senin. Peki sendika? Sendika olacak tabi, komünist parti politikalarını sana benimsetmek için. iyi o zaman, ben sosyalizm almayayım, şimdi hiç değilse arada bir grev yapıp bazı isteklerimi kabul ettirebiliyorum.

Yoldaş, bu işçi sınıfı çok dar kafalı değil mi? "Tarih yapmak" falan umurunda değil. iyi de başka türlü olabilir mi? Devrimciliğinde samimiysen, biraz düşün işçi olmak ne demektir? Ücretli kölelik. Köleler köle olarak yeni bir hayat kurabilirler mi? işçi sınıfının devrimci olabilmesi için "işçi" olmayı reddedebilmesi gerekir. Bu durumda -gene başa geldik- kim yönetecek işçi devletini?

Sakın ağzı laf yapan yeni partili akademisyenler, bürokratlar ve politikacılar olmasın?

"dinle marksist"

a-politika mayıs-94
--spoiler--
(#15737452)

şimdi marksistlerin bir kısmı kendilerinin demokratik ilkelere ayrılmaz bir şekilde bağlılığı hususunda bir kanaat uyandırmaya gayet ustaca çalıştığı sırada, bu herifler ülkenin buhranlı zamanlarında demokrasinin batıdaki uygulamasını dikkate almayarak ve çoğunluğun kararına değer ve önem vermeyerek yollarına devam eder. marksizm, yok etmeye kararlı olduğu milli ruhun sevgisini kazanmayı başaramadığı sürece, yıkıcı emellerinin karışıklığını azimle takip ederek demokrasiyle beraber kol kola olacaktır. eğer marksizm, parlamento kazanında mum ateşiyle bir şeyin kaynayabileceği ve pişebileceğine inanacak olursa, bütün bu parlamento oyunlarına da derhal son verir. işte o zaman kızıl enternasyonalizmin bayraktarı demokratik şuura danışacağı yerde proletarya kütlelerine ateşli bir müracaatta bulunacak, kavga ani olarak, parlamento salonlarından fabrikalara, imalathanelere ve sokağa intikal edecektir. böylece demokrasi, marksistler tarafından derhal tasfiye edilecektir. parlamentoda bu halk havarilerinin uysal taraftarlarının halledemediği iş, tahrik edilmiş proletarya kütlelerinin çekiçleriyle yapılacaktır.

proletarya toplulukları daha önce olduğu gibi, dünyanın yahudiler tarafından ele geçirilmesi faaliyetinin batı demokrasisinin sahip olduğu vasıtalarla önüne geçmeyi tasarlamanın ne kadar saçma bir iş olduğunu açık bir şekilde burjuva topluluğuna gösterecektir. işte böyle bir canavar karşısında, blöften ibaret olan veya sadece marksistlerin işlerine yarayan, fakat sonradan artık bu heriflere fayda sağlamaz hale gelince gözden çıkarılacak olan kurallara saplanıp kalmak için gerçekten aptal olmak gerekir. bütün burjuva partilerinde siyasi faaliyet, esasta parlamentoda birkaç sandalye kapma kavgasından ibarettir. bu mücadele sırasında, gerekirse bütün ilkeler bir bok çuvalı gibi atılır. bu şekil davranıştan programları gibi kuvvetleri de zayıflar. çünkü onlarda, halk toplulukları üzerinde büyük fikirlerin çekiciliği ile etkili olan o sihirli nüfuz ve ilkelere karşı kesin bir inanış ile bunları zafere ulaştırmak hususunda beslenen büyük azmin vereceği ikna kuvveti yoktur. fakat herhangi bir parti ne kadar hata işlemiş olursa olsun, eğer bir felsefi fikrin bütün silahları ile mevcut bir düzene karşı saldırıya geçecek olursa, diğer parti yeni bir inançla karşı koymaz ve savunmasını cesur bir şekilde yapmazsa mağdur durumda kalacaktır.
proleterleşmeme pahasına insanlıktan vazgeçmeyi göze alanların ideolojisidir. neticede insanlıktan vazgeçilmiştir, fakat proleterleşmeye yine mahkum olmuşlardır.
maddede çelişki diye bir şeyin olduğunu kabul ederek daha baştan kendi geçersizliğini ilan eden ideoloji. buna rağmen peşinden gideni çoktur çünkü çok güzel bir fakir edebiyatı sunar.
klasik kuramcılar için: "Marks’ın toplumsal sınıflar kuramı gerçekçi değildir. Toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihi değil, yönetici savaşımları tarihidir. Yönetici sınıf ise, Marks'ın ileri sürdüğü gibi, üretim ilişkileri sonucu belirlenmiyor, üyelerinin üstün özelliklerinden oluşuyor. Kaldı ki, modern toplumlarda kemikleşmiş, kapalı bir yönetici sınıf yok, çünkü seçkinlerarası bir dolaşım söz konusudur. Kısacası, “sınıfsız toplum” hiç olmayacaktır, çünkü her toplumda yönetici azınlıklar vardır, gereklidir."

Siyasal seçkin kavramı konusunda, C.J. Friedrich, 19. Yüzyıl Avrupası’nda üstün insanların yönetimini savunan doktrinlere dikkati çekiyor (Caryle, Nietzsche sonraları Mosca ve Pareto gibi). Bu düşünürler, Friedrich'e göre, bir yerde hala feodal kalıntılar taşıyan toplumların ürünüdürler; eski toplumsal hiyerarşilerin özlemi içinde olan, yani temelde demokratik düzene karşı olan kişiler. G. Lukacs da, özellikle feodal öğelerin güçlerini koruduklarını ve bu yüzden gerçek bir burjuva demokrasisinin geliştirilemediği ülkelerde siyasal önderlik sorununun toplum bilimcilerce ortaya atıldığını ileri sürüyor. Weber'in “karizması” (Almanya) ve Pareto'nun “seçkinleri” (italya) bu ülkelere örnektir. Söz konusu ülkelerin özellikleri (19. Yüzyıl’ın ikinci yarısında), bu gözlemleri kanımızca doğrulamaktadır. Tüm bu eleştirilere rağmen, siyasal seçkinler kavramı siyasal bilim açısından geçerlidir; modern kuramlar da bu kavramın günümüz toplumlarına bir uyarlama çabası olarak ortaya atılmıştır. Nitekim, Mosca'nın da son yıllarında klasik elit kuramlarının demokrasi kavramıyla uzlaşabilirliğini vurgulamaya başladığını anımsıyoruz.

kaynak: yrd. doç. dr. leyla sanlı hotiç
insanlığın -şimdilik- üretebildiği en tutarlı ve en açık -izm'dir. marx biz dünyalılara "bakın küçük salaklar kapital budur, sosyal devlet budur, bunlar arasındaki denge budur, üretim budur, tüketim budur, sizin ihtiyaçlarınız şudur ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda sizin toplumsal konumunuz şu biçimde şu yolla kalıba sokulur. az ayık olun uyanık olun öğrenin dünyanın nasıl bir diyalektiğe sahip olduğunu ve nasıl bir çarkın döndüğünü görün" demiştir işte tüm bu gerçeklere biz ksıaca marksizm diyoruz ve nihayetinde marksizme ihtiyacın olmadığı bir dünya düşlüyoruz, göremeyeceğimizi bile bile...

ek: eşşekler kötü oylayacak tabi. *
tarihin tozlu raflarında kalmış anlamsız ideoloji. ölümlü dünyada bu ideolojinin arkasından giden ağır salaktır.
akıbetinde diyalektik materyalizmi doğuracak ideolojidir, en sevdiğim olayı ise marx'ın ben marksist değilim demesidir.
teoride yeterlidir kanımca.